• Sonuç bulunamadı

2.5. Türkiye’nin Yabancı Sermaye Çekmek İçin Sahip Olduğu

2.5.2. Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları

2.5.2.8. Özelleştirme Sorunu

1980’lerden bu güne gündemde olmasına rağmen Türkiye’nin özelleştirme deneyimi başarıya ulaşamamış ve adeta bir macera görünümü almıştır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir

237

Kovancılar, a.g.e. , s. 90. 238

Şaban Erdikler, “Türkiye’nin Yabancı Sermaye Performansının İyileştirilmesinin Önündeki Vergisel Engeller ve Alınabilecek Önlemler”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Yıl:6, Sayı:30, Mayıs-Haziran 2003, s. 8.

ki; özelleştirmeye antipati besleyenlerin oranının günden güne giderek artması, bu başarısızlıkta önemli rol oynamıştır. Hükümetlerin bu alanda pek temiz bir politikaya sahip olmadıklarına ilişkin inanç ve gözlemler, başarılı özelleştirme uygulamasının oldukça az olması, sürecin yeterince saydam olmaması ve önemli miktarda işten çıkarmayı gerektirmesi gibi nedenler geniş toplum kesimlerini özelleştirme karşısında olumsuz tavır almaya sürüklemiştir. Süreç içerisinde İşçi Sendikaları kadar Ticaret ve Sanayi Odalarından etkili bir kısmı da genellikle özelleştirme karşısında olmuştur.

Özelleştirmenin kısa vade içerisinde ve mutlak surette iş kayıplarına ve işçilerin koşullarının zorlaşmasına neden olacağı yönündeki baskın düşünceler, özelleştirmenin, daha fazla rekabetçilik, kamu harcamalarının ve açıklarının azaltılması, istikrarın sağlanması ve yeni iş olanaklarının yaratılması yönündeki daha uzun vadedeki faydalarının göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Gelişigüzel özelleştirme yaklaşımları ve hükümet üyesi siyasi partilerin zaman zaman bu konudaki kararsız ve birazda popülist tutumları özelleştirmenin başarısızlığında etkili faktörlerden diğerleri sayılabilir. Dolayısıyla özelleştirme sürecinde yaşanan sorunlar ve özelleştirme sonrası yaşanan iptal davaları ülkemizde özelleştirme sürecine yabancıların soğuk bakmasının temel nedenlerinden olmuştur239.

Yukarıda anlatılan sorunlara ek olarak yabancı sermayenin patent haklarına gösterdiği özen, yabancı yatırımcıların yaşadığı giderek artan bürokratik sorunlar, kısa dönemli gümrük uygulamalarının uzun dönemde yarattığı sorunlar ve olumsuz imaj, emniyet denetimlerinden kaynaklanan ihracat-ithalat belgelerinin tamamlanmasındaki gecikmeler, yabancıların istihdam edilmesindeki güçlükler gibi sorunlar da Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişini engelleyen ya da zorlaştıran faktörler olarak ön plana çıkmaktadır240.

Ayrıca bu faktörlere düzeltilemeyen ödemeler dengesi, oluşturulamayan vergi reformu gibi sorunlar, vergi ve ticaret mevzuatının yabancı sermaye girişini teşvik eden, oldukça liberal bazda hazırlanmış yabancı sermaye mevzuatına ayak uyduramamasından kaynaklanan sorunlar eklenebilir ve bütün bu faktörler Türkiye’nin doğrudan yabancı sermaye yatırımları için cazip bir ülke olarak görülmesini engellemiştir.

239

Kovancılar, a.g.e. , s. 94. 240 Bayraktar, a.g.e. , s. 69.

2.6. Türkiye’nin Daha Fazla Yabancı Sermaye Çekebilmek İçin Yapması Gerekenler

Tüm diğer yatırımlarda olduğu gibi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının da en önemli hedefi kar elde etmektir. Bu çerçevede bir yabancı sermaye yatırımı yapılmadan önce, yatırımcıların, yatırımı yapacakları ülkelerde değerlendirdikleri önemli hususlar bulunmaktadır ki, bu hususlar da ülkelerindeki yabancı sermaye yatırımlarını arttırmak isteyen yöneticiler için dikkat edilmesi gereken önemli hususlardır.

Yatırım yapılmadan önce değerlendirilen ilk husus, yatırım yapılacak olan hizmet ya da ürünün, ülkedeki piyasa durumudur. İkinci önemli husus ise, o ülkedeki mevcut yabancı sermaye ortamıdır(yabancı sermaye kanunu, izin almak için gerekli bürokrasi, izinlerin alınma kolaylığı, mevzuatın değişme sıklığı ve değişiklikten yeterli bir süre önce haber verilip verilmediği v.b.).

Yabancı sermaye yatırımlarını etkileyen en önemli husus ise, daha önce de belirttiğimiz gibi ülkedeki mevcut politik ve ekonomik istikrar durumudur. Politik ve ekonomik istikrarsızlıklar, yatırımcının kontrol alanı dışında olduğundan ve girişimleri doğrudan olumsuz etkilediğinden, yatırım kararlarını önemli ölçüde değiştirebilmektedir. Ayrıca ülkedeki altyapının kalitesi de yatırımcıların karar vermesini etkileyen önemli faktörlerdendir241.

Türkiye’nin son yıllarda olması gerekenden çok daha az miktarda doğrudan yabancı sermaye yatırımı çektiği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Kişi başına düşen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına bakıldığında, Türkiye’nin Doğu Avrupa ülkelerinden çok gerilerde olduğu, Afrika ülkeleri ile aynı düzeyde olduğu görülmektedir.

Gelişmekte olan ülkeler, kalkınma yolunda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önemini keşfetmiş ve birer birer ekonomilerini dış yatırımlara açmaya başlamışlardır. İrlanda, 1990’lar boyunca yakaladığı yüksek büyüme hızını büyük ölçüde yabancı sermayeye borçludur242. Aynı şekilde Çin, Hindistan, Kore gibi Asya ülkelerinin yanı sıra, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi Avrupa Birliği’ne 2004 yılında girmiş olan eski Doğu Avrupa

241

Oksay, a.g.e. , s.11. 242 Ekinci, a.g.e. , s. 125.

ülkelerinin daha fazla yabancı sermaye çekme çabaları Türkiye’nin rekabetçi pozisyonunu zora sokmaktadır243.

Yaklaşık 60 milyonluk nüfusu ve ortalama %5-6 oranındaki büyüme hızı ile, ülkemizde yabancı sermaye yatırımlarının artırılmasına büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Bu itibarla, ülkemizde bu konudaki olumsuzlukların biran önce azaltılması gerekmektedir. Bu aşamada Türkiye'nin ele alması gereken öncelikler şunlardır244:

Siyasi istikrarsızlıkların önlenmesi, ekonomik istikrarsızlıkların azaltılması, bütçe açıklarının kapatılması, dış borç yükünün hafifletilmesi, enflasyonun ve faiz oranlarının indirilmesi, ekonomik politikalarındaki rekabet ve serbest piyasa uygulamalarının artırılması, ekonomik yapının dünya ile bütünleşmesi, ihracatı artırıcı dinamiklerin yakalanması, özelleştirme çalışmalarının biran önce sonuçlandırılması, hukuki düzenlemeler yapılarak, mevzuatlar arasında uyum sağlanması, bürokratik işlemlerin azaltılması gerekiyor.

Türkiye’nin yabancı sermaye girişinin artırılması için izlemesi gereken politikaları H. Loewendahl ve E. Loewendah245, kısa vadede enflasyonun tek haneye indirilmesi, bilişim ve telekomünikasyon altyapısının geliştirilmesine yönelik stratejinin belirlenmesi, eğitim reformu stratejisinin belirlenmesi, Ar-Ge’nin desteklenmesi, orta vadede bilişim ve telekomünikasyon altyapısının dünya standartlarına getirilmesi, internetin yaygınlaşması, düşük enflasyonun sürdürülmesi, yeniliklerin teşvik edilmesi, uzun vadede ise bilgi ekonomisine geçişin sağlanması olarak göstermiştir. Aynı zamanda yatırım ortamının iyileştirilmesi adına kısa vadede özelleştirmenin hız kazanması, mevcut yatırım promosyon aktivitelerinin gözden geçirilmesi ve yeni bir stratejinin oluşturulması, yatırım promosyon faaliyetleri için gerekli fonların temin edilmesi, orta vadede yatırım promosyon ajansının kurulması, yatırım teşviklerinin azaltılması, yatırım promosyonunun ekonomik kalkınma politikasına entegrasyonu, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve ekonomik kalkınma için bölgesel ajanslar ağı kurulması gerektiğini, uzun vadede Türkiye’ye ait bir “imaj”oluşturulması, çevre ülke ve ülke grupları ile güçlü ortaklıkların oluşturulması, Türkiye’nin, Güney Avrupa, Balkanlar, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın ortasında

243 Oksay, a.g.e. , s. 15. 244 Oksay, a.g.e. , s. 20. 245 Arıkan, a.g.e. , s. 72.

bir ekonomik merkez olmasının sağlanması için çalışmalar yapılması gerektiğini savunmuştur.

Türkiye’de 2001 yılı krizinden sonra makro ekonomik dengeler tutturulmaya başlanmış, doğrudan yatırımların önündeki kimi engeller kaldırılmış ve Avrupa Birliği ile müzakerelere başlanma yolunda önemli adımlar atılmış olsa da Türkiye’deki yatırım ortamının daha da iyileştirilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki tabloda, H. Loewendahl ve E. Loewendahl, Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının girişini artırmak için alınması gereken ekonomik, siyasi ve yatırım politikası ile ilgili önlemleri kısa, orta ve uzun vade olarak belirtmişlerdir. Bu önlemlerin bazılarını açıklayalım: