• Sonuç bulunamadı

2.7. Sosyal Belediyeciliğin Tarihsel Gelişimi

2.7.2. Türkiye’de Sosyal Belediyeciliğin Gelişimi

Türkiye modern anlamda Tanzimat’la başlayan bir belediyecilik uygulamasına kavuşmuş olup, öncesinde Osmanlı İmparatorluğunun klasik yerel yönetim yapısı sürdürülmekteydi. Buna göre kentlerde bu yapının temel ayaklarını Kadı, Vakıflar, Loncalar ve Mahalleler oluşturuyordu. Aynı zamanda adli yetkilere de sahip olan kadı, vakıfların denetleyicisi olmakla birlikte beledi-mahalli kolluk hizmetlerinin de amiriydi. Vakıflar kentin, hastane, medrese, han, hamam, çeşme, köprü gibi eğitim, kültür, sağlık ve sosyal yardım tesislerini yapıyorlar; meslek kuruluşları olan loncalar çarşı ve pazarların düzen, temizlik ve aydınlatma işlerine bakıyorlardı. Şehirde fiyatlar genel düzeyinin gidişatını düzenleyen, gerektiğinde cezai tedbirler alabilen bir muhtesipler kurulunun bulunduğu ihtisap müessesesi de söz konusudur. Mahallelerde oturan mahalle halkı da kendi bekçisini seçiyor, mahallenin düzenini, temizliğini ve benzer ortak yerel ihtiyaçlarını karşılıyordu. (Ortaylı, 1990: 63). Her ne kadar bu görünümü itibariyle sosyal belediyecilik manasında kurumsallaşmış bir yapısı olmasa da Osmanlı imparatorluğu hiçbir zaman sosyal yardım ve hizmet konusunda sınıfta kalmış bir devlet konumunda olmamıştır. Osmanlı devleti her şeyden önce Müslümanlık esaslarıyla yoğrulmuş bir imparatorluktur. Bu nedenledir ki İslam dininin önemli bir parçası olan zekât ve sadaka

uygulamaları sosyal yardım konusunda önemli araçlar olmuştur. Bunun dışında halkın zenginleri tarafından vakıflar aracılığıyla gerçekleştirilen sosyal hizmetlerde ise Allah rızası dışında başka bir çıkar unsuru gözetilmemiştir. Sonuç olarak Osmanlı devletine ait önemli bir özellik olan sosyal yardım ve hizmetlerin gerçekleşmesinde gönüllülük esasının önemli bir yere sahip olduğu unutulmamalıdır.

Osmanlı Devleti’nde, bugünkü anlamda bir yerel yönetim birimi olarak, ilk belediyenin kuruluşu, daha önceden de belirtildiği gibi Tanzimat dönemine rastlamıştır. Kırım harbinden sonra artan Osmanlı Avrupa münasebetleri çerçevesinde 1271/1855 yılında Fransa’daki “prefecture de la ville”’nin karşılığı olan “şehreminiliği” yani şehremaneti teşkilatı kurulmuş oldu. Takvim-i Vakayi’de yayımlanan tebliğle: “İstanbul’da Allah’ın kullarının işlerini kolaylaştırmak gayesiyle şehremaneti unvanıyla bir memuriyet kurulmuş; Meclis-i Tanzimat buna yardımcı olmak üzere Şehir Meclisi adıyla bir heyetin teşekkülüne karar vermiş ve şehremini olarak da Tırhala Valisi Mehmed Paşa’nın oğlu eski Amasya mutasarrıfı Salih Paşa bu göreve tayin olmuştur”. Böylece konu, önce Meclis-i Tanzimat’ta görüşülmüş ve Sultan Abdulmecid’in 1271/Temmuz 1855 tarihli irade-i seniyyesi ile kesinleşmiş olan bu şehremaneti teşkilatı batılı anlamda ilk belediye teşkilatı olmuştur (Akgündüz, 2005: 538). Tümerkan ise şehremanetinin görevlerini şöyle izah etmiştir; “İstanbul halkı için zaruri olan bir eşyanın kolaylıkla tedarikini sağlamak, narh islerine bakmak, yol ve kaldırım yapmak, şehrin temizlik islerine bakmak, çarsı ve pazarları kontrol etmek, çeşitli vergi ve resimleri toplayıp hazineye teslim etmek (Tümerkan,1946: 14)”. Bu ilk denemenin sayılan görevleri açısından sosyal belediyecilik anlamındaki uygulamalar ile örtüşen bir içeriğe sahip olmadığı belirtilebilir.

Osmanlı devletinde belediyecilik anlamındaki bir başka denemede Altıncı Daire- i Belediyedir. Bu belediye Paris belediyesi örnek alınarak oluşturulmuş ve Türk belediyecilik tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur (Yayla, 1977: 961). Görevleri “daire dâhilindeki mahalle ve sokaklarla kaldırımların, suyolu ve lağımların tamir ve inşası, sokakların aydınlatılması, sokakların temizliğine bakılması, bu hizmetlerin yürütülmesi için gerekli olan masrafların tahsili” (Tümerkan, 1946: 20) şeklinde belirlenmiştir. Görüldüğü gibi söz konusu belediye görevleri içerisinde de temel kentsel hizmetlerin dışında sosyal belediyecilik özelliğini doğuracak adımlar atılmamıştır.

Osmanlı devletinde modern belediyeciliğin gelişimi açısından önemli adımlardan birisi de 1877 yılında Dersaadet Belediye Nizamnamaesi’nin çıkarılması olmuştur

(Oktay, 2011: 46). Tümerkan’ın ifadesiyle söz konusu nizamnameyle belediyeler geleneksel görevlerine ek olarak “yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, hastane, gurabahane ve sanat mektepleri kurmak” gibi sosyal nitelikli görevleri de edinmiştir (Tümerkan,1946: 49). Bu kanundan sonra ise İstanbul dışındaki her kent ve kasabada bir belediye örgütü kurulması esasını benimseyen vilayet belediye kanunu çıkarılmıştır (Nadaroğlu, 1998: 201). Söz konusu vilayet nizamnamesi de dersaadet belediye nizamnamesinde olduğu gibi belediyelere sosyal anlamda görevler yüklemiştir.

Son dönem Osmanlısının ayakta kalabilmenin koşulu olarak gördüğü modernleşme, görüldüğü gibi idari yapı içerisinde de kendisini göstermiştir. Ancak başka ülkelerdeki örneklerin adeta kopyala yapıştır yöntemiyle idari düzenlemeler için uygulanması girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur. Aynı zamanda son çıkarılan düzenlemeler ile sosyal görevlerin yüklendiği belediyelerin ise bu görevlerinde hem ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamı hem de diğer ekonomik ve toplumsal sorunlar nedeniyle başarı sağlayamadığı görülmüştür

Cumhuriyetin 1923 yılında ilan edilmesiyle birlikte başlayan süreç içerisinde yerel yönetimlerin Osmanlı imparatorluğundaki anlayışı devam ettirdiği gözlemlenmiştir. (Koçak ve Ekşi 2010: 299). Bu dönemde belediyelerle ilgili ilk önemli adım 1930 tarihli 1580 sayılı Belediye Kanununun çıkarılması olmuştur. Söz konusu kanun Osmanlı imparatorluğu dönemindeki belediyeler ile ilgili düzenlemeleri yürürlükten kaldırarak 75 yıl yürürlükte kalmayı başarmıştır. Kanunun maddeleri incelendiğinde ise “fakir ailelere eğitim, sağlık, gıda ve barınma konularında yardım edilmesi, dilenciliğin önlenmesi, yersiz ve yurtsuz olanlara iş bulmak, fakirler için yatı evleri yapmak, özürlülere yönelik olarak meslek kurslarının açılması ve çevre düzenlemelerinin bu kişilerin kullanımına uygun yapılması” gibi sosyal nitelikteki görevlerin belediyelere verildiği görülecektir. Ancak yine aynı kanun sayılan bu görevler hususunda belediyelere herhangi bir zorunluluk yüklememiştir. Sonuç itibariyle gerçekleşmesini isteğe bağlı kılarak belediyelerin sosyal anlamdaki görevlerini görmesini engellemiştir.

Kentleşmenin Türkiye’deki başlangıç tarihi olan 1950’li yılların ortaları ile hızlı bir tempoya büründüğü 1960’lı yıllarda ise kentler ve yönetimleri önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. (Yıldırım, 1990: 25). Öyle ki belediyeler bu dönemde hızlı kentleşmenin bir ürünü olarak temel kentsel hizmetlerin sunulmasında dahi mali açıdan zor duruma düşmüşlerdir. Bu nedenle Türkiye’deki belediyecilik söylemlerinin değişikliğe uğraması ancak 1960’lı yılların ikinci yarısından sonraya denk gelebilmiştir.

Belediyeler bu dönemden itibaren, gerek duyduğu kaynaklara sahip olan ve merkezi idarenin her türlü keyfi müdahalesine karşı olan bir görüntü çizmeye başlamışlardır (Tekeli, 1990: 48). Belediyelerdeki bu değişimin anlamlı hale gelmesi ise 1980’li yıllarla birlikte olmuştur.

1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de yerel yönetimlerin üstlendiği rol ve verilen yetkiler değişmeye başlamıştır. Merkezi yönetimlerden aktarılan kaynakların oranları artırılmış, bununla beraber belediyelerin örgütsel yönetim şeması değişmeye başlamıştır. Bu devirde mahalli idarelere tesir eden başlıca unsurlar; yerinden yönetim anlayışının giderek yaygın hale gelmesi, yerel özerklik, küreselleşme olgusu, yerelleşme politikaları, yerel yönetişim ve Avrupa Birliği’nin yerindelik ilkesidir. Bunun yanında, göçle beraber artan kentsel nüfus, işsizlik, yoksulluk gibi sosyal sorunlar ile merkezi idarenin toplumsal yardım ve hizmet konusundaki eksikliği, gelişen bilgi teknolojileri sayesinde halkın bilinçlenmesiyle kamusal düzenden taleplerin, beklentilerin artması gibi iç etkenler de yerel yönetimleri yeniden yapılanmaya zorlamıştır (Toprak ve Şataf, 2009: 14).

Tüm bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de sosyal belediyecilik anlayışının ilk belirtileri 1990’lı yıllarda görünmeye başlanmıştır. Özellikle bu yılın ortalarından itibaren belediyelerin vazife ve işlevlerinde büyük artışlar oluşmaya başlamıştır. Herhangi bir yasal değişikliğe ve belediye gelirlerinde büyük bir artışa dayanmayan bu değişiklik, belediye yönetimlerine 1994 yılındaki mahalli idareler seçimlerinden sonra yönetime gelen başkanların kişisel hizmet anlayışından kaynaklanmıştır. Bu seçimde, Refah Partisinin adayları başta İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyeleri olmak üzere birçok belediyede yönetimi devralmıştır. Bu iki büyükşehir belediye başkanının başlattığı sosyal ve kültürel içerikli hizmetler, yavaş yavaş öncelikle partili ve daha sonra da diğer siyasi partilere mensup belediye başkanları tarafından benimsenmeye ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu iki belediye kentsel hizmetlerin yanı sıra özellikle, sosyal yardım, sosyal hizmetler, eğitim, sağlık, konut gibi sosyal politika alanlarında o güne kadar görülmeyen hizmetlere yönelmişlerdir. Özellikle, “yaşlılar, özürlüler, kadınlar, çocuklar, yoksullar ve acil yardıma ihtiyaç duyanlara” yönelik çeşitli hizmetler sunan kurumlar teşkil etmişlerdir. 2000’li yılların başlarında ise yeni bir ivme kazanan belediyeler sundukları hizmetleri daha da genişlemiştir. Bu hizmet yarışı zamanla “sosyal belediyecilik” anlayışının ötesinde “yerel toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve fiziki gelişiminden sorumlu belediyecilik” anlayışının doğuşunu sağlamıştır. Büyük kentlerde sosyal yardımlarla başlayan topluma duyarlı belediyecilik anlayışı, yerel ekonomik, sosyal,

kültürel ve fiziki kalkınmadan sorumlu belediyecilik anlayışına doğru bir dönüşüm geçirmiştir. Belediyeler kapsamlı kültürel etkinlikler, sosyal yardım ve sosyal hizmet projeleri gerçekleştirdikleri gibi, tedricen de olsa bölgelerinin ekonomik gelişmesinde önemli roller üstlenme eğilimine girmişlerdir (Ersöz, 2011: 144).

Sosyal belediyeciliğin geniş anlamıyla ifade bulan bu durum bugün Türkiye’nin her belediyesinde aynı anlamı ifade etmekten uzaktır. Özellikle doğu ve güneydoğu anadolu bölgelerinde temel kentsel hizmetlerin bütünüyle gerçekleştirilmemiş olması belediyelerin önceliklerini değiştirmiş bu durum ise sosyal belediye anlamında ülkenin batısına oranla geride kalmasına neden olmuştur.