• Sonuç bulunamadı

2.1. Yoksulluk Kavramı ve Çeşitleri

2.1.6. Diğer Yoksulluk Türleri (Ultra, Karma, Nöbetleşe, Sosyal İmkânlar

etkili bir şekilde uygulanması ve böylece burada yaşayan insanlara kentin değil kendi yaşadığı bölgenin çekici taraflarının gösterilmesi büyük önem arz edecektir.

Kent yoksulluğu ise dünya bankasınca “iş imkanlarına ve gelire kısıtlı ulaşım, eksik barınma ile şiddet, sağlıksız çevre, sosyal koruma mekanizmalarının sınırlılığı veya hiç olmaması, eğitim ve sağlık hizmetlerine yetersiz erişim” seklinde tanımlamıştır (Karatepe, 2006: 12).

Bir başka tanımda kentsel yoksulluğun, “yoksulların yasadıkları kent alanlarında insanların yeterli gelire sahipsizliği, temel hizmetlerden yararlanma olanaksızlığının yanı sıra, kent alanlarından, dışlanma, olumsuz yasam ortamları, yargı, bilgi, eğitim, karar alma yetkisi ve yurttaşlık gibi temel haklardan yararlanma yetersizliği, şiddete maruz kalma ve güvenlik eksikliği gibi sorunlardan başka, statü açısından da sıkıntı çekmeleri” anlamlarını taşıdığı belirtilmiştir (Türkdoğan, 2003: 104).

Kentsel yoksullukla mücadele kuşkusuz kırsal yoksullukla mücadeleyi gerekli kılacaktır. Fakat kentlerde yaşanan yoksullukların gün geçtikçe yeni boyutlarıyla ortaya çıkması sadece kırsal yoksullukla mücadele edilerek sorunun çözülemeyeceğini göstermiştir. Çalışmanın ilerleyen bölümünde kentsel yoksulluk ve önleyici tedbirler daha geniş ele alınacağından burada tekrar değinilmeyecektir.

2.1.6. Diğer Yoksulluk Türleri (Ultra, Karma, Nöbetleşe, Sosyal İmkânlar Yoksulluğu)

Ultra yoksulluk yaklaşımına göre; gelirinin tamamını harcadığı halde, mutlak yoksulluk yaklaşımında baz alınan -2400 kalori- günlük minimum kalori miktarının yalnızca % 80’ini karşılayabilenler “ultra yoksul” olarak nitelendirilmektedirler. Bu tanımı yoksulluğun yoğunluğunu ölçmek amacıyla Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) ve Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) geliştirmiştir. Dünya Bankası ise, ultra yoksul yerine “olağanüstü yoksul” kavramını kullanmış ve ekonomik kaynakları minimum gıda-enerji gereksinimini karşılamaya yetmeyen bireyleri olağanüstü yoksul olarak tanımlamıştır (DPT, 2001:106). Aynı zamanda Ultra yoksulların yoksulluk durumlarının beş yıldan daha fazla sürmesi halinde onların durumlarının düzeltilmesinin olanaksız olduğu savunularak bu kategoridekiler kronik yoksul grubuna dâhil

edilmektedir (Abay, 2004: 12). Tedavi edilemeyen ultra yoksulluk, kronikleşmenin doğuracağı psikolojik baskılarla yoksulluk kültürü dâhilinde hareket etmeye başlayarak hayat boyu sürecek yoksunluk zincirinin bir halkası olacaktır.

Karma Yoksulluk ise; yoksulluğu açıklamada kullanılan tek tip yaklaşımların uluslararası karşılaştırmalarda anlamlarını yitirdiğini düşünen Bourguignon ve Atkinson tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşım, mutlak ve göreli yoksulluk seviyelerini tek bir denklemde birleştirerek, tüm dünya için aynı yoksulluk göstergesini kullanmayı önermektedir. Amacı uluslararası karşılaştırmalar yapmak yerine, küresel olarak tüm dünyayı aynı yoksulluk denklemi içinde incelemek olan bu yaklaşıma göre üç farklı yoksulluk durumu mevcuttur. Tüm ülkelerde hem mutlak hem de göreli yoksulluk sınırının altında kalanlar birinci grup yoksulluk çeşidini oluşturmaktadır. Daha çok yoksul ülkelere özgü olan ikinci grup, mutlak yoksulluk sınırının altında kalıp, kendi ülkelerinin göreli yoksulluk sınırının üzerinde bulunanları kapsamaktadır. Üçüncü grupta ise, mutlak yoksulluk sınırının üzerinde olduğu halde, kendi ülkelerinin göreli yoksulluk sınırının altında kalanlar bulunmaktadır. Bu durum daha çok zengin ülkelerdeki bireyler için geçerlidir (Kaya, 2011: 30).

Nöbetleşe yoksulluk; bir göçmen grubunun, diğer bir göçmen grubuna dayanarak çeşitli kent içi ilişki ağları ile kent içerisinde çeşitli kriterlere göre statüsünü yükseltmesi anlamına gelmektedir (Işık ve Pınarcıoğlu, 2003: 40). Kente ilk gelenler öncelikle kentin çeperlerinden, düşük ücretle, satın alarak ya da doğrudan işgal ederek arsa sahibi olmakta ve bu arsa üzerine kendine bir gecekondu yapmaktadır. Başlangıçta tamamen parasal ekonomi dışında kalan ve sadece kentte var olmayı sağlayan (Erder, 2001: 19) söz konusu durum zamanla başkalaşmış ve çıkar ilişkilerinin devreye girdiği bir hal almıştır.

Bu yaklaşıma göre, kentte yaşayan yoksul bireyler işgal ettikleri arazileri kente göç eden yeni yoksullara kiralar ya da satar ve dolayısıyla zaman içerisinde yoksulluktan kurtularak yoksulluklarını yeni gelen bireylere devrederler. Bu durum ise söz konusu kesimlerin kendi aralarında kurdukları ve birbirlerinin üzerlerinden zenginleşebilmelerini sağlayan eşitsiz güç ilişkilerini doğurmuştur. (Işık ve Pınarcıoğlu, 2003: 79-155).

Kentlerin zamanla yoğun göç alan bölgeler haline gelmesi nöbetleşe yoksulluğun her zaman ve her kentte ortaya çıkmasını engellemiştir. Artık sahiplenilecek bir arazi veya düşük bir ücretle satın alınabilecek bir gecekondu bulmak kentlerde oldukça zor gözükmektedir. Bu durum ise kente daha önce gelenlerin en azından nöbetleşe yoksulluk ile kazanabildikleri sosyal statü değişikliğinin daha sonra gelenler üzerinde

gerçekleşemeyeceği sonucunu doğuracaktır. Söz konusu durum ise daha önce değinilen yeni yoksulluk kavramını oluşturarak hem kente tutunduracak ilişkilerin oluşmasını engelleyecek hem de bu insanları daha önce karşılaşmadıkları yoksulluk türleriyle karşı karşıya getirecektir.

Son olarak sosyal imkânlar yoksulluğu ise ilk kez Birlemiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) 1996 yılında yayınladığı raporunda kullanılmıştır. Henüz çok yeni olan, dolayısıyla akademik çevrelerde dahi yeterince bilinmeyen bu kavram, yoksulluğu parasal gelir yönü ile değil, bireylerin insani gelişme için gerekli temel ihtiyaçlara ne ölçüde sahip oldukları yönünden ele alır ve ölçmeye çalışır (Aktaş, 2007: 60).

UNDP, oluşturduğu “sosyal imkânlar yoksulluğu” göstergesini üç temel kıstas ile ölçmektedir. Bunlar (Pire, 2011: 8):

 Sağlıklı üreme imkânı ile uzman sağlık personeli olmaksızın gerçekleştirilen doğum yüzdesi, bireylerin sağlıkla üreme imkânına ne ölçüde sahip olduklarını ortaya koyar.

 Sağlıklı büyüme ve yeterli beslenme kriteri ile 5 yaşın altında olan ve uluslararası standartlarda gerekli kiloya sahip olmayan, dolayısıyla yeterli beslenemeyen çocukların yüzdesi esas alınarak ölçülür.

 Okuma yazma kriteri ile araştırmada genel okuma yazma oranı yerine sadece 15 yaş ve üstünde olan kadınların okuma yazma oranı dikkate alınır.

Bu üç ölçüt için hesaplanan yüzdeler tek bir yüzdeye dönüştürülmekte ve “sosyal imkânlar yoksulluğu” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca söz konusu raporda 101 ülkenin sosyal imkânlar yoksulluğu ölçülmüştür. Buna göre Türkiye, Arjantin, Meksika, Kolombiya, Venezüella gibi Latin Amerika, Çin, Vietnam, Malezya, Tayland, Singapur, Hong Kong gibi Asya pasifik ülkelerinin gerisinde kalmıştır (Özdemir, 2010: 20).

Sosyal imkânlar yoksulluğu genellikle insani yoksulluk kavramıyla karıştırılmaktadır. İnsani yoksulluk ve sosyal imkânlar yoksulluğu ayrı birer küme olarak düşünüldüğünde insani yoksulluğun sosyal imkânlar yoksulluğunu da içine alabilecek evrensel bir kümeyi temsil ettiği söylenebilir. Sosyal imkânlar yoksulluğu insani yoksullukla kesişir fakat ondan daha kapsamlı değildir.