• Sonuç bulunamadı

4.5. Türkiye’de Organize Suçluluk ve Dönemsel Özellikleri

4.5.2. Türkiye’de 1980 Sonrası (1980-1996) Dönem ve Organize

yurtdışındaki kara para kaynaklı dövizler ihracat kazancı gibi gösterilerek Türkiye’ye getirilmiştir. Bu arada silah kaçakçılığı 1980 müdahalesinden sonra yerini altın kaçakçılığına bırakmıştır. Diğer taraftan, özellikle 1980’li yıllardan itibaren başta Đstanbul olmak üzere, Ankara, Đzmir, Mersin ve Bursa gibi büyük illere bir göç furyası yaşanmıştır. Doğal olarak daha çok aynı etnik veya bölgesel kökene sahip olan insanlar arasında gruplaşmalar oluşmuştur (Yılmaz, 1998: 75). 1980’li yılların ortasına gelindiğinde ülkedeki ekonomik kriz nedeniyle birçok işadamının borçlarını ödeyemez

duruma düşmesiyle birlikte yasal yollardan tahsil edilmesi çok zaman alan alacaklarını bir an elde edebilmek için organize suç örgütleri devreye girmeye başlamıştır. Bununla birlikte Organize suç örgütleri, 1980’li yıllardan strateji ve yöntem değiştirmeye başlamıştır. Özellikle ekonomide alınan kararlar ile ithalatın serbest hale getirilmesi Türkiye’deki karaborsa düzenine ve buna bağlı olarak mafya hareketlerine önemli darbe vurduğu ifade edilebilir (Bal: 2000: 51). Yani (Akar,2008: 415) 1980’li yılların başlarında özellikle ekonomide alınan bazı radikal dönüşüm kararları, gümrük mevzuatındaki bazı düzenlemeler ve benzeri uygulamalar ülkemizdeki karaborsa düzenine ve böylelikle organize suç örgütlerine önemli bir darbe vurduğunu ekonomik gelişmeler ve hukukun eşzamanlı entegrasyonu, 70’li yıllarda 2 Milyar dolara yakın gelir sağlayan organize suç örgütlerinin bu alandaki gelirini sona erdirdiğini vurgulamaktadır.

Ancak organize suç örgütleri bu yeni döneme de uyum sağlamakta pek bir zorluk çekmezler. Bir süre sonra o zamanki hükümetin ihracatın artırılması için verdiği teşvikler sayesinde organize suç örgütlerinin yurt dışında bulundurdukları dövizleri, ihracat karşılığında kazanmış gibi göstererek ülkeye getirmeye başlar ve silah kaçakçılığının yerini de altın kaçakçılığı alır (Yılmaz,1998:162).

Bunun yanında 1984 yılında PKK terör örgütünün silahlı eylemleriyle ortaya çıkması ve Türkiye gündemine bir kâbus gibi yerleşmesi mafialaşma için önemli bir fırsat oluşturmuştur. Zira devletin dikkati artık terör ile mücadeleye yönelmiş ve mali kaynakların bu alandaki mücadeleye ayrılması mali krizlere neden olmuştur. Terörün gölgesinde yeniden yapılanmasını tamamlayan organize suç örgütleri, aynı zamanda dünyaya açılmayı yeni teknolojinin kendilerine sunduğu olanaklarla sağlamayı başarmıştır (Bal, 2000: 52). PKK oluşumundan nemalanan terör örgütü destekli, Kürt kökenli uyuşturucu kaçakçılarının karşısına, eski sağ teröristlerin organizasyonları, bazı devlet görevlileri tarafından çıkartılmış, yine aynı dönemde uyuşturucu sevkiyatının güvenliğini sağlamak mafyanın en önemli gelir kaynağı haline gelmiştir (Saçan, 2004: 68).

1986 yılına gelindiğinde ise ülke ekonomik bir kriz içindedir ve serbest piyasa ekonomisine ve dışa açılmaya ayak uyduramayan birçok şirket ve işadamı borçlarını ödeyemez durumdadır. Yargının sağlıklı ve çabuk işlememesi yüzünden alacaklarını yasal yollarla tahsil edemeyen veya etse bile bu sürecin çok uzun sürmesi nedeni ile alacakları yüksek enflasyon karşısında eriyen alacaklılar organize suç örgütlerine

başvurmaya başlarlar. Belirli bir komisyon karşılığında alacakları, zor ve şiddet kullanarak tahsil eden organize suç örgütleri için bir süre sonra çek senet tahsilâtı bir sektör haline gelir. Ayrıca ülkenin özellikle 1987 yılından itibaren yoğun bir şekilde terör ve örgütlerinin eylem ve faaliyetlerine maruz kalması, devletin dikkatini terörle mücadeleye yöneltmiş, ülke insanının refahı için harcanması gereken ekonomik kaynaklar zorunlu olarak bu alandaki mücadeleye yöneltilmiştir (Beşe, 2003: 93).

1990’lı yıllar, Türkiye’de organize suçluluğun sadece büyüdüğü, faaliyet alanlarını genişlettiği ve etkinliğini artırdığı bir dönemden ziyade çok önemli bir dönüşüm ve değişimin de yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönem için Türk mafyasının ‘modernleşme’ süreci demek mümkündür. Örgütlü kabadayılıktan tam teşekküllü organize suça bir dönüşüm söz konusudur (Akar, 2008: 419-420).

Bu dönemde ülkemizdeki organize suç yapılanmalarının geleneklerin hakim olduğu klasik anlayıştan ziyade, işletme mantık ve örgüsüyle çalışmaya başladığı; basit aile ve hemşerilik ilişkisi yanında uzmanlaşma ve profesyonelliğe dayanan daha karmaşık bir şekilde yapılanmaya çalıştığı; nam olsun diye suç üstlenme, duygusal ve ritüel bağlılık anlayışına dayanan eylemcilikten ziyade, paravan iş bitiriciler kullanmaya ve rasyonel tercihler yapmaya yöneldiği; rant elde etme esasına dayalı, liderle örgütün diğer elemanları arasındaki mesafenin açıldığı, liderin işadamı kimliğine sahip olduğu, kişisel ve örgüt güvenliğinin ön planda tutulduğu bir evrim sürecine girilmiştir. Örneğin; yeni ortaya çıkmış örgütlerde tetikçilik, taşeron olarak kullanılan profesyonellere yaptırılmaktadır. Bu şekilde, eylemle örgüt arasındaki illiyet bağı ortadan kaldırılmaktadır. Bu süreç aslında, tüm dünyada mafya tipi organize suç örgütlerinin girdiği bir yapısal değişim sürecidir (Özcan, 2006: 57).

Bu süreç içerisinde ‘geleneksel mafya’ tipinden ‘girişimci mafya’ tipine geçiş ve dönüşüm söz konusudur. Girişimci mafya’; mafya tipi organize suç örgütü lider ve grubunun, yasadışı işlerden elde ettiği kazanç ve birikimini yasal sektörlerde yatırıma dönüştürerek, işadamı sıfatıyla ortaya çıkmasıdır. Bunun yanında, bir taraftan illegal yollarla elde ettiği kazancı yasal sektörlerde değerlendirirken; diğer taraftan da sahip oldukları firma, şirket ve işyerlerini örgütlenme, kirli işlerini kamufle etme, kara para aklama, örgütündeki eleman ve adamlarını barındırma amacıyla kullanabilmektedirler. Pino Arlacchi, ‘girişimci mafya’ kavram ve olgusunu ‘Mafya Ahlakı’ başlığıyla Türkçemize de çevrilen çalışmasında şu şekilde açıklamaktadır (Arlacchi, 1991:107- 108): “Girişimci-Mafiosi, bilinen bireysel özelliklerinden pek çoğunun yeniden işe

koşulduğu, şaşırtıcı bir kültürel evrimin ürünüdür. Tehlikeli işlerden zevk alma, vicdansızlık, eylemlerinin dolaysız sonuçlarına kayıtsız kalabilme gibi eski, hatır sahibi insana özgü bütün nitelikler, duruma özgü ufak tefek değişikliklerle girişimci mafioside de gözlenmektedir. Mafyanın gücünün sanayide kullanılması, geleneksel topluma özgü değerlerin sürekli bir uyulmama sürecine maruz kaldığı yeni bir olaydır. Mafiosinin işadamlarına dönüşmesi, ilk bakışta göründüğünden daha sorunludur. Girişimci mafiosi’nin var olduğu bir pazardaki ilk rekabet avantajı, bir koruma şemsiyesinin açılmasından ibarettir”.

Terörün gölgesinde yeniden yapılanmasını tamamlayan organize suç örgütleri, globalleşme ile birlikte seyahat imkânlarının artması, hızla gelişen teknolojinin kendilerine sağladığı imkânlarla dış dünyaya açılmaya ve diğer ülke organize suç örgütleriyle bağlantılar kurmaya başlarken diğer yandan da kamuya ait arazileri işgal etme, devlet ihalelerini yönlendirme ve gelir düzeyi yüksek işadamlarından tehdit veya baskı yoluyla haraç alma gibi faaliyetlerle uğraşmaktadır (Aytaç ve Bal,1999:123).

Zamanla organize suç örgütleri bir kısım üst düzey kamu görevlilerinin bazı kişisel ve ahlaki zaaflarını kullanarak devletle organik bir bağ kurmaya ve kurulan bağlarını da pekiştirmeye çalışır. Fakat ülkede de organize suç örgütlerinin oluşması için müsait bir ortam vardır. Zira büyük hayalleri gerçekleştirmenin yolu alın teri olmaktan çıkarak köşe dönmece olmuştur, ahlaklı olmak yerine ahlaksızlıklar yeni ahlak ve etik kuralları olarak değiştirilmiş ve bu durum topluma empoze edilmeye çalışılmaktadır. Toplumda doğrular ve yanlışlar yer değiştirmiş, normal ve sağlıklı norm ve değerler yükselen değerler olmaktan çıkarak her türlü negatif kozmopolit kültür erozyonunda yükselen değerler olarak ifade edilmeye başlanmıştır. Bütün bunlar organize suç örgüt lider ve üyelerinin topluma saygın kişiler olarak görünmelerine yol açarak bir nevi toplumsal kabul görmelerine neden olmuştur (Özdiker, 2000: 420). Yani organize suç örgütlerinin yozlaştırma faaliyetleri bu dönemde başlamıştır. Yolsuzlukların, işbirlikçi ilişkilerin yoğunlaştığı bu dönem toplumsal dejenerasyona da yol açmıştır. Đnsanlar artık yedikleri parayı sorgulamadan kabul etmektedir.

1990’lıyılların ortalarına gelindiğinde ise organize suç örgütleri çek senet tahsilâtı, devlet ihaleleri, kiralık suç, hırsızlık mal pazarlama, zorla senet imzalatma, kasa hırsızlığı, oto hırsızlığı, fuhuş, göçmen kaçakçılığı, işçi simsarlığı ve kara para aklama gibi alanlarda faaliyet göstermektedir. Son zamanlarda ise, organize suç örgütleri legal yapılanmaya yönelmiş olup, daha çok çevre yapısına önem vermektedir.

Özellikle toplumda önemli konuma sahip kişilere nüfuz etme gayreti içindedirler. Zira bu kişilerin güç ve prestijlerinden faydalanmak istemektedirler (KOSMDB 2005 Raporu, 2006: 79).

1980’li yıllardan sonra mafya büyük bir dönüşüm sağlamış partito ilişkilerine başlamıştır. Bu ilişkiler sayesinde insanların zihninde canlanan silahlı, belalı insanların oluşturduğu çeteler yerini kamu görevlileri ve mafya birlikteliği şeklini alarak bir değişim geçirmiş, mafya geleneksel özelliklerinden sıyrılarak girişimce mafya rolünü üstlenmiştir. Artık mafyanın holdingleri olmakta, mafya inşaat sektörü, ihaleler konusu, arsalar, belediye ve hazine arsalarının sahte evraklarla kapatılması gibi büyük kazanç getiren işlere el atmaya başladılar. Artan iç göçle birlikte başta büyük illerde olmak üzere arsa rantına el koymada mafya ile kimse yarışamadı (Aydın, 2003: 67).

Yine bu yıllardan sonra Türkiye’de ki iş adamları ve medya patronları ellerindeki ekonomik güç sayesinde, bürokratik ve hukuk sistemine müdahale ederek bunların yozlaşmasını sağlayarak, servetlerine servet katmaktadırlar. Türkiye’de kamuoyu oluşturmada en önemli etken medyadır. Đşte bu nedenle medyanın projektörlerini çevirdiği alanlar gerçekten toplumumuzun gerçek yüzünü mü yansıtmakta, yoksa bir şeyleri gizlemek için araç olarak mı kullanılmaktadır, bunun cevabı maalesef ülkemizde bir şeyleri gizlemek içindir.

Mücadele bakımından bu yıllarda Organize suçlarla mücadele eden birimler 1995 yılında merkez teşkilatında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı adı altında bir araya getirilmişlerdir. Ana şubeler olarak mali, organize ve narkotik şubeler bu daire başkanlığı içinde yer almışlardır. Merkezi yönetimin taşra birimleri olarak il emniyet müdürlüklerinde Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubeleri açılmıştır. Bu şubenin içinde organize suç, narkotik ve mali büro amirlikleri vardır (Çevik ve Kaya, 2003: 204). Bu gelişme organize suçlarla mücadelede devletin kararlılığını da bir nevi yansıtmaktadır.

Kısacası 1980’li yıllardan sonra toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan yeni grup ve örgütler yeni fırsatları değerlendirmek ve yeni kaynaklardan faydalanmak için siyasal-bürokratik karar alma süreçlerine baskı yaparak kendi lehlerine sonuçlar üretmeye çalışırlar. Bu işleyiş sonuçta yolsuzluk oluşmaya başlar. Bu oluşumda da organize suç grupları büyüklük ve etkinliklerine göre yer alırlar.

Bu dönemde (1980-1996) rantın yüksek olduğu her yerde görülebilen organize suç örgütleri başta inşaat, kamu ihaleleri, eğlence, turizm, sağlık gibi sektörlerde sözde

hakemlik hukuku oluşturma, koruma sağlama, anlaşmazlıkları çözme yöntemleri ile haksız çıkar sağlayabilmektedirler. Genel itibarıyla eğitim seviyesi düşük, kolay kazanma amacında, suça meyilli, gelir seviyesi az, lüks düşkünlüğü fazla, işsiz, genç kesimden eleman temin edebilmektedirler (KOSMDB 2004 Raporu, 2005: 3).