• Sonuç bulunamadı

1.4. Araştırmanın Yöntemi

2.1.6. Organize Suçluluğun Ortaya Çıkış Nedenleri

2.1.6.3. Sosyo-Kültürel Faktörler

Bir topluluğun, ırk, dil, din ve kültür bakımından gösterdiği yapı ve bu unsurların birbirleriyle ilişkileri "etnik" yapıyı oluşturur. Din, dil, ırk ve kültür bakımından farklılıklar ülke içinde dağınık biçimde olabileceği gibi, belirli bir bölgede de yoğunlaşmış olabilir. Din, dil, ırk gibi objektif unsurlar tek başlarına bulunabilecekleri gibi hepsi bir arada da bulunabilirler. Fakat önemli olan sübjektif unsur, yani gruptaki farklı olma bilinci, dayanışma duygusu ve farklı özellikleri muhafaza etme niyetidir. Etnik yapıda oluşan dayanışma duygusu, organize suç örgütlerinin oluşmasına yol açabilir. Örneğin mafya, Sicilya bölgesinde toplumsal yapıyı oluşturan, özellikle kırsal alanda bireysel davranışları belirleyen, kendi kendine

yeterli kültür olarak kabul edilmektedir. Feodal kan bağlarının çözülmediği aile düzeninde, onur, koşulsuz itaat, sadakat, grup dayanışması, gizlilik, mafya alt kültürünün vazgeçilmez unsurlarıdır. Değinilen kavramlara aykırı davranışların yarattığı uyuşmazlıkların çözümü de, "mafya kültür”ünün zorunlu yöntemidir. Değinilen kural ve yöntemlere dayanan "mafya kültürü", bölgesel toplumsal yapının da niteliklerini oluşturmuştur. Böylece oluşan kendine özgü "mafya türü davranış” bölgede yadırganmayan, desteklenen, olağan davranış olarak kavranmıştır. Özellikle "mafya alt kültürünün egemen ve doğal olduğu Sicilya ve benzeri yörelerde, 'feodal geniş aile düzeni" nedeniyle bölgesel yönetim suç örgütünün elinde bulunduğu için, "gizli dayanışma" suçun açığa çıkmasını, suçluların cezalandırılmasını önleyen yöntem olmuştur (Dinçkol, 2002: 123).

Toplumların hatta sosyal bir anlayışla oluşturulan her bir organizasyonun devamlılığını sağlayan o topluluğun kendisine ait birikimleri, kuralları, anlayışlarıdır. Bu kurallar, örf, adet, gelenek ve görenekler gibi kültürel unsurlar olabileceği gibi, yazılı hukuk kuralları da olabilir. Đnsanlık tarihi boyunca toplumların bütünlüğü ve düzeni için var olan bu kurallar toplumdaki her bireyin hakkını koruyucu yaptırımlarla güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Toplumda mevcut bu kurallar, kişilerin birbirine ve ortak oluşturulan bütüncül yapıya karsı hak, görev ve sorumlulukları belirlemektedir. Bu ortak kabul alanı içerisinde istenmeyen davranışlar sapmış tutum olarak değerlendirilmektedir. Suç da bir sapmış davranış olarak nitelendirilebilmektedir. Çünkü toplumlarda suç olarak nitelendirilen davranışlar kültürel yapıya paralel hukuk kurallarıyla da onay görmektedir (Đçli, 2001:1-4).

New York şehrindeki organize suçun ortaya çıkışındaki sebepler konusunda kapsamlı bir araştırma yapan kriminolojist Block, bu araştırmasında organize suçun sosyal bir sistem olarak algılanması gerektiğini öne sürerek, bu sistemin profesyonel suçlular ile daha üst seviyedeki müşterileri ve politikacılar arasındaki ilişkiler ağını temsil ettiğini savunmuştur (Ersoy, 2006: 226).

Merton organize suçun ortaya çıkış nedenlerini şu cümleleriyle belirtmektedir; “resmi yapının işlevsel yetersizlikleri, mevcut ihtiyaçlara etkin bir şekilde yanıt vermek için alternatif (resmi olmayan) yapılar meydana gelmiştir. Tipik olan, ekonomik büyümenin çalkantılı yürüdüğü ve devletin, bu yüzden ortaya çıkan problemlere karşı mücadelede yetersiz kalabildiği koşullarda mafyanın etkili olmaya başlamasıdır. Mafya bu tür problemleri kısa sürede çözme iddiasıyla ortaya çıkar. Bir yandan ortaya çıkan

tekil sorunları çözerken, diğer yandan kazançların devamı için mevcut problemlerin sürmesinden yanadır. Bunun nedeni ise problemlerin varlığının mafyanın kazanç kapısı olmasıdır” (Bovenkerk ve Yeşilgöz, 2000: 54).

Sosyo kültürel faktörlerin organize suç örgütlerinin ortaya çıkmasında büyük etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ülkemizde toplumsal ortamda ki karmaşalar ve son yılların en büyük sosyal problemi olan zorunlu göç faaliyetleri sonucu büyük kentlerde gecekondulaşma ve bu alanlarda yaşayan bireylerin kültürel farklılıkları gettolaşmaya yol açmıştır.

Ayrıca büyük kentlerdeki bu karmaşadan yaralanmak isteyen organize suç örgütleri ülkemizde, sokak mafyası (kent sokaklarının belirli gruplar tarafından park yeri olarak parsellenmesi), gecekondu mafyası (yeni gelenlere ev, arsa, ikinci elden inşaat malzemesi temini), terör mafyası (anarşik olayların pazarlanması), pazar mafyası (kent pazarlarının parsellenmesi ve para veya dayanışma karşılığı verilmesi), bürokrasi mafyası (iş bulma, atamalar, ihaleler vs.) gibi alanlarda faaliyetlerini artırmaktadır (Dinçkol, 2002: 127).

Yukarıda saymış olduğumuz etkenlere paralel olarak, Bal ve Özcan, organize suçun oluşumunda ve kendi içindeki yapılanmanın sıralanışında akrabalığın, aynı soydan veya boydan gelmenin, yakın arkadaşlığın ve dolayısıyla toplum tarafından kabul gören yöreselliğin, hemşehriligin etkili bir şekilde belirleyici rol aldığını vurgulamıştır (Özerkmen ve Kahya, 2008: 18).

Özerkmen ve Kahya’nın “Organize Suç Örgütlerinin Oluşumunda Hemşehricilik Đlişkilerinin Rolü” adlı makalede (2008: 18-20) “hemşehrilik ilişkileri göç edilen kentsel ortamda yeni kurulan bir ilişki türüdür. Bu ilişki türü, göç edenler için de yeni bir olgudur. Hemşehriliğe dayalı ilişkiler, yüz yüze veya teke tek ilişkilerden, komşuluk gibi enformel grup ve cemaat ilişkilerine; enformel grup ve cemaat ilişkilerinden, aynı iş kolunda yoğunlaşmış olmak nedeniyle iş kolundaki hemşehrilerin ortak çıkarlarını korumaya yönelik örgütlenmelere kadar, tamamen enformelle tamamen formel arasında çok çeşitlilik gösterir. Kentsel ortamda yaygın uygulama alanı bulan kayıt dışı ekonomi, onun getirdiği ekonomik anlayış, zihniyet ve enformel ekonomik ilişkiler bir yandan kentleşme sürecinde önemli bir tampon kurum işlevi gören “hemşehrilik Đlişkileri”ni geliştirmiş diğer yandan da bu sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel ortamda bazı özel yaşam stratejilerinin oluşmasını sağlamıştır. Hemşehrilik ilişkileri (geleneksel, dayanışmacı, cemaat ilişkileri) kırdan göç eden nüfusun kente yerleşmesini ve onun ön

bilgilerini üretmekle kalmamış, kentte erimenin, kaybolmanın, ezilmenin önünü alarak geleneksel dayanışma örüntülerini kente taşıyarak yeniden yapılandırmıştır. Örnek olarak kent topraklarına semt semt, mahalle mahalle Sivaslılar, Erzurumlular, Karslılar, Trabzonlular, Kastamonulular vb. tarafından yerleşilmiştir. Kendi konutlarını ve iş yerlerini inşa etmişler, dahası hemşehri dernekleri kurmuşlardır. Bazı enformel-formel iş alanlarını ele geçirerek kentte söz sahibi olmuşlardır”.

Dolayısıyla, formel ya da enformel ilişki ağlarının temelinde kendini belli bir coğrafyaya ait hissetme duygusu vardır. O coğrafi alanın dışında sürdürülen bu aidiyet unsuru memleket düşüncesi ve dolayısıyla hemşehrilik anlayışıdır.

Türkiye'de özellikle kentlere, kentin ekonomisinin talep ettiğinden daha fazla nüfusun göç etmesiyle, işsizlik, gecekondu, alt yapı eksiklikleri, çevre kirliliği, arsa ve arazi spekülasyonu gibi sorunların yanı sıra, yeni bir kültürle karşılaşmanın yarattığı sarsıntılar, iç çatışmalar, bunalımlar gibi birey ve toplulukları derinden etkileyen sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Bunlar kente göç edenleri, özellikle gençleri içlerine kapanmaya veya tam tersine radikal örgütlenmelere, yasadışı işlere ve suça eğilime yöneltmektedir.