• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Sermaye Piyasasının Reel Sektöre Kaynak Aktarmadak

1. HALKA ARZ VE HALKA AÇIK ANONĐM ŞĐRKET

1.2. SERMAYE PĐYASASININ FĐNANS SĐSTEMĐ ĐÇĐNDEKĐ YERĐ

1.2.2. Türkiye’de Sermaye Piyasasının Reel Sektöre Kaynak Aktarmadak

Birçok gelişmekte olan ülkenin 1980’li yıllarda baş gösteren borç krizi nedeniyle, uluslararası piyasalardan borçlanma olanakları sınırlanmıştır. Bu gelişmede, ülke içi bazı faktörler borsanın gelişmesinde rol oynamıştır. Bunlar arasında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, yabancı yatırımlara getirilen

32

yasakların kaldırılması, muhasebe uygulamalarında sağlanan ilerlemeler, borsaların gelişmesini teşvik eden politikalar ve gelişmekte olan ülkelerde 1990’lı yıllarda sağlanan hızlı büyüme sayılabilir. Bunların yanında gelişmiş ülkelerin emeklilik fonlarındaki, sigorta şirketlerinin aktiflerindeki hızlı artış ve bu ülkelerin yatırımcılarının risk çeşitlendirme ihtiyaçları yabancı yatırımcıları gelişmekte olan ülkelerin borsalarına doğru çekmiştir. Bunun sonucu olarak, birçok gelişmekte olan ülkenin menkul kıymetler borsası, özellikle de hisse senedi piyasası hızla büyümüştür.26

Böylece finansal gelişme bir ülkedeki finans piyasasında kullanılan araçların çeşitliliğinin artması ve bu araçların daha yaygın olarak kullanılır hale gelmesi şeklide tanımlanabilir. Diğer bir tanımda ise finansal gelişme finansal piyasaların gelişmişliği olarak tanımlanmaktadır. Finansal piyasaların gelişmişliğinin ölçülmesinde ulusal ve uluslararası tasarrufları harekete geçirme seviyesi önemli bir gösterge kabul edilmektedir.

Finans kesimi bir ülkenin ekonomik refahına katkıda bulunan birçok fonksiyon göstermekle birlikte bu fonksiyonlardan en önemlisi kredi dağılımının kalitesi olarak gösterilmektedir. Kredi de diğer mal ve hizmetler gibi arz ve talebe sahiptir. Đktisat yazınında ideal bir kredi piyasası, borç alım ve verimlerin rekabetçi bir şekilde yapıldığı ve kredinin fiyatı olan faiz oranı da piyasadaki kredi arz ve talebi tarafından belirlendiği şeklinde tanımlanır. En iyi yatırım olanaklarına sahip bireyler en yüksek oranda faiz oranı almak istediklerinden dolayı, teorik olarak en iyi yatırım fırsatları seçilmektedir.27

Aşağıda verilen şekilde şematik olarak gösterilen Türkiye sermaye piyasasının kaynak dağılımına bakıldığında, Türkiye’de sermaye piyasasında bulunan kaynak içerisinde en büyük payı %49’u mevduat, ikinci en büyük payı %23 ile döviz hesapları, üçüncü en büyük payı %12 payla DĐBS’ler, dördüncü en büyük pay %17’lik payla katılım bankalarında bulunan fonlarda, beşinci pay ise hisse senedi piyasasına aktarılan %6’lık kısımdır. Özet olarak, Türkiye’de reel sektörün

26 Güloğlu ve Bekçioğlu, a.g.e., s. 1. 27 Erim ve Türk, a.g.e., s. 25.

33

borçlanmadan sermaye bulabileceği en kolay yol olan hisse senedi piyasası yeterince gelişmiş düzeyde değildir.

Şekil 1.1. Sermaye Piyasasında Kaynakların Dağılımı Kaynak: SPK 2008 Yılı Aylık Đstatistik Bülteni

Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye teorik olarak bakacak olursak. Đlk yapılan çalışmalar Bagehot (1873), Schumpeter (1911) ve Gurley-Shaw (1955) yıllar, hatta bir asır önce, bu ilişkiyi harekete geçirmiş olsalar da, bu düşünceye bilimsel bir içerik katmak Davis (1965) ve Sylla (1969) gibi ekonomi tarihçilerine kalmıştır. Bu bilim adamları, özellikle Đngiltere ve Amerika’nın tarihi deneyimlerini kullanarak, piyasada öncülüğü olanaklı kılmada, finansal sistemin rolünü tanımlamışlardır. O zamandan beri, makro ve kalkınma iktisatçıları bu ilişkiyi kredi piyasası sürtünmelerini azaltan, gelişmiş finansal sistemler yoluyla hızla büyümeyi başarmış ülkelerin uyguladığı teorik modellerle ve finansal sektörün makroekonomik sonuçlar üzerindeki önemli etkilerini ortaya

34

çıkaran, ülkelerarası ve zaman serisi çalışmalarıyla daha ciddi bir şekilde incelemişlerdir.28

Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki teorik ilişkiler, finansal aracılar tarafından sağlanan hizmetleri vurgulamış ve bunların yenilik ve büyüme için gerekliliğini savunmuş olan Joseph Schumpeter’in çalışmalarında yer almaktadır. Schumpeter, finansal aracı rollerindeki bankaların, teknolojik yeniliği kolaylaştırdığını belirtmektedir. Bankalar tasarrufları bir araya getirmekte, yatırım projelerini değerlendirmekte, yöneticileri denetlemekte ve şirketler hakkındaki detaylı bilgileri daha düşük maliyetle elde edebilmektedir. Finansal aracılar kaynakları daha verimli alanlara yönlendirerek, ekonomik sistem içerisinde çok önemli bir rol üstlenmektedirler.29

Finansal gelişmenin, derinleşmenin ve aracılığın reel faiz oranları ile yakından ilgili olduğu düşüncesinden hareket ederek bilimsel çalışmalarda finansal değişken olarak reel faiz oranlarını kullanan çalışmaların literatürde dikkate değer bir paya sahip olduğu gözlemlenmektedir. Reel faiz oranlarının uygun bir finansal değişken olarak seçimi, McKinnon-Shaw hipotezinden kaynaklanan bir olgudur. Hipotezin temelinde reel faiz oranlarındaki artışın finansal tasarrufları, dolayısıyla yatırımların finansmanında kullanılacak fonları ve yatırımları arttıracağı savıdır.30

Son yıllarda içsel büyüme modelleri, finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi göstermek üzere yapılan çalışmalarda sıkça kullanılmaktadır. 1980’li yılların ikinci yarısından sonra, özellikle Paul Romer, Robert Lucas ve Robert Barro’nun öncü çalışmalarıyla hızla gelişme gösteren içsel büyüme yazını, finansal gelişme ve ekonomik büyüme ilişkisine önemli katkılar sağlamıştır. Bu modeller finansal gelişmenin, uzun dönem büyüme oranını belirleyen bazı faktörler arasında sayılması açısından, önemli bir zemin teşkil etmektedir. Đçsel büyüme modeli (durağan durum büyüme oranı) aşağıda belirtilen ilişki içerisinde değişkenlere göre ifade edilebilir.

28 Đsmail Küçükaksoy ve Özgür Aslan, “Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme Đlişkisi: Türkiye

Ekonomisi Üzerine Ekonometrik Bir Uygulama”, Đstanbul Üniversitesi Ekonometri ve Đstatistik

Dergisi, Aralık 2006, Sayı: 4, s. 26. 29 Küçükaksoy ve Aslan, a.g.e., s. 27. 30 Erim ve Türk, a.g.e., s. 27.

35 g = Aφs-δ

g: durağan durum büyüme oranı φ: finansal sistemin etkinliği A: sermayenin verimlilik oranı δ: yıpranma payı

Basit bir içsel büyüme modeline göre, finansal gelişme ekonomik büyümeyi üç şekilde etkileyebilir. Yukarıda belirtilen değişkenlerin, içsel büyüme modeline göre ekonomik büyüme üzerine olan etkileri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:31

a) Đlk olarak finansal gelişme, sermayenin verimlilik oranını arttırarak ekonomik büyümeyi etkilemektedir. Etkin bir finansal sistem, fonları marjinal sermaye ürünü en yüksek olan projelere tahsis edecek ve kaynak dağılımını etkinleştirecektir. Sermayenin etkin dağılımı sermayenin verimliliğini, dolayısıyla ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkileyecektir.

b) En karlı projenin seçilmesi için diğer alternatif projeler gözlemlenecek, buda belli bir maliyet gerektirecektir. Finansal aracılık sürecinde bu maliyetlerin (φ) azalması, daha çok tasarrufun yatırıma aktarılmasını sağlayacak ve ekonomik büyüme artacaktır.

c) Finansal gelişme, tasarruf oranını (s) arttırarak ekonomik büyümeye katkı sağlar.

31 Küçükaksoy ve Aslan, a.g.e., s. 28.

36

Şekil 1.2. Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Teorik Đlişki

Kaynak: Đsmail Küçükaksoy ve Özgür Aslan “Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme Đlişkisi: Türkiye Ekonomisi Üzerine Ekonometrik Bir Uygulama”, Đstanbul Üniversitesi

Ekonometri ve Đstatistik Dergisi, Aralık 2006, Sayı: 4, s. 28.

Finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki teorik ilişkiye bakıldığı zaman piyasa sürtünme maliyetlerinin düşmesi piyasa araçlarının kullanımını arttırmakta bu da finansal fonksiyonlardaki artışla ekonomik büyümeyi sağlamaktadır.

Uygulamada şirketlerin finansmanını etkileyen üç tane temel faktör vardır. Bunlar, borç finanslamasına ait vergi avantajları, şirket riski ve piyasa aksaklıkları olarak sıralanabilir.

Piyasa Sürtünmesi * Enflasyon Maliyetleri * Đşlem Maliyetleri

Finansal piyasalar ve Aracılar

Finansal Fonksiyonlar * Tasarrufların mobilitesi

* Kaynak tahsisi * Kurumsal kontrol

* Risk yönetimini kolaylaştırma

* Malların, hizmetlerin ve sözleşmelerin ticaretini kolaylaştırma * Likiditeyi arttırma

Büyüme Kanalı Sermaye birikimi Teknolojik yenilik

37

a) Borçlanmaya bağlı vergi avantajları: Şirketler almış oldukları borçlara ait faizleri vergi matrahından düşerek daha az vergi ödeme imkânına kavuşurlar. Bu durum hissedarlar için daha çok kâr anlamına geldiğinden şirketin hisselerini daha değerli kılar. Sonuçta, borçla finanslama, özsermaye ile finanslamaya göre avantajlı olur.32

Günümüzde özellikle modern devlet anlayışı içinde ihtiyaçlar her geçen gün artmaktadır. Devletin bu ihtiyaçları karşılayabilmesi için daha fazla harcama yapması gerekmektedir. Devlet artan harcamalarını esas olarak vergi ve benzeri gelirler ile karşılamaya çalışır. Ancak harcamaların gelirleri aştığı dönemlerde kamu kesimi açığı ile karşı karşıya kalmaktadır. Oluşan bu açık menkul kıymetler borsasının işlem hacminin daralmasına yol açmaktadır.

Türkiye’nin kaynak yetersizliğinin ortaya çıkmasında kayıt dışı ekonominin başka bir deyişle vergi kayıp kaçağının çok büyük bir payının olduğu konusunda büyük bir görüş birliği vardır. Vergi, devlet tarafından başta kamu hizmetlerini finanse etmek amacıyla mali güçlerine göre gerçek ve tüzel kişilerden karşılıksız olarak ve devletin egemenlik gücüne dayanarak yasayla alınan mali, iktisadi ve sosyal fonksiyonları olan devletin en önemli temel gelir kaynağıdır.33

Günümüzde ve diğer gelişmekte olan ülkelerin temel sorunu olarak görülen kamu finansman açıklarının en başta gelen nedenlerinden birisi de vergi yasalarının etkin bir biçimde uygulanmamasından dolayı vergi sisteminden beklenen gelirin elde edilememesidir.34

Kayıt dışı ekonomi, kamu otoritelerinin denetimi dışında meydana gelen her türlü ekonomik işlem veya faaliyetler olarak tanımlanabilir. Türkiye’de sermaye birikiminin sağlanmasına ve özel girişimlerin

32 Güloğlu ve Bekçioğlu, a.g.e., s. 3. 33

Famil Şamiloğlu, “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Üzerine Bir Değerlendirme”,

Mali Çözüm, ĐSMMMO Yayın Organı, Nisan-Mayıs-Haziran 2001, Sayı: 55, s. 32.

34 Şahin Akkaya, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Đdaresi”, Vergi Sorunları Dergisi, Maliye Kontrolörler Derneği Yayınları, Haziran 1995, Sayı: 81, s. 48.

38

oluşturulmasına yönelik uygulanan temel ekonomik tercihler sonucunda sermaye piyasasının gelişmesi için nakit ve servet hareketlerinin incelenmesini engelleyecek düzenlemelerin yapılması, hamiline yazılı hisse senedinin yaygınlaşmasına imkân verilmesi kayıt dışı ekonominin boyutlarının artmasına neden olmuştur.35

Kamu giderleri genel olarak vergi, resim, harç, mülk ve girişim gelirleri, vergi ve para cezaları gibi kamu gelirleri ile karşılanır. Fakat devletin bu olağan giderleri dışında bazen de beklenmedik şekilde ya da çok büyük miktarda giderler yapması gerekir ki bunların yukarıda sayılan kamu gelirleriyle karşılanması olanaksız olur. Bu yüzden devlet kamu gelir ve gider dengesini kurabilmek için borçlanmaya başvurur.

Türkiye’de özellikle 1987 yılından sonra, hızla büyüyen kamu açıklarının finansmanında, kamunun malî sistem içinde büyük oranda fon talep etmesi ve özel kesim için kullanılabilir fon arzını sınırlandırması, ekonomide yaşanan dalgalanmaların ana nedeni olmuştur. Kamu kesiminin maliyet-getiri karşılaştırmasına dayanmayan ve dolayısıyla da ekonomik açıdan rasyonel olmayan tutumu bir yandan malî politikanın etkinliğini diğer yandan da para politikasının uygulanabilirliğini olumsuz yönde etkilemiştir.36

Kamu politikasının en önemli araçlarından olan maliye ve para politikalarının finans piyasaları üzerinde çok güçlü ve hatta tamamen alt üst edici bir etkisi vardır. Finansal varlıkların değeri, finansal kaynakların dağılımı, finansal aracılık süreci, faiz oranları düzeyi ve enflasyon oranı ekonominin gidişatı üzerinde önemli etkilere sahiptir.37

Devletin yüksek oranda borçlanması ve kamu bankalarının görev zararlarının büyük boyutta olması nedeniyle, kamu borçlanma gereğinin

35 Şamiloğlu, a.g.e., s. 32.

36 Cüneyt Yenal Kesbiç, “1980 Sonrası Dönemde Kamu Kesiminin Özel Kesimi Dışlama Etkisi: Bir

Model Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Đ.Đ.B.F. Dergisi, Kasım 1998, Cilt:13, Sayı: 2, s. 162.

37 Henry Kaufman, “Public Policy and the Markets: Behovior of the Economy”, (Date of the speech:

Feb. 2002), Vital Speeches of The Day, Ritsumeikan Asia Pacific University, March 3rd 2002, Vol. 68, No. 8, s. 235-238.

39

düşürülmesi ve söz konusu bankaların mali istikrar ve disipline kavuşturulması, finansal sektörde kurumsal yatırımcıların etkinliğinin arttırılması, kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır.

Üretimin ve ihracatın arttırılmasının, adil bir vergi sistemiyle kayıt dışı ekonominin kayda alınmasının, devletin borçlanma ihtiyacının ve maliyetinin azaltılmasının, KOBĐ’lerin çok boyutlu sorunlarının aşılarak büyütülmesinin, özelleştirmenin hızlandırılması yoluyla bir yanda KĐT’lerin bütçe üzerindeki yüklerinin kaldırılmasının diğer yandan da sağlıklı işleyen bir piyasa ekonomisinin oluşturulmasının, siyasi istikrarın kurulmasının ve sağlıklı bir bankacılık sisteminin ĐMKB’nin derinlik kazanmasına büyük katkılar sağlayacaktır.

b) Şirket riski: Borçla finanslamanın vergi avantajları olmasına rağmen, aşırı derecede borçlanma şirketi finansal açıdan risklere daha duyarlı hale getirir. Bu durumda, şirketin iflâs etme olasılığı yükselir ve sonuçta tahvil ve hisse senedi ihraç maliyeti artar. Sermaye yapısını, tahvil ve hisse senedi riskini belirli bir düzeyde tutmak için ayarlayan şirketlerin sermaye maliyetleri düşük olmalıdır. Faaliyet gösterdikleri sektörün yapısına bakarak, borç/özsermaye oranı yüksek şirketler, daha çok özsermaye finanslaması yolunu seçebilirler, ya da tersine bu oran düşükse, borç finanslamasını tercih edebilirler.

c) Piyasa aksaklıkları: Piyasa aksaklıkları çok çeşitli olmakla birlikte en genel piyasa aksaklıkları dört başlık altında toplanabilir:

1. Piyasa bölünmüşlüğü: Piyasa bölünmüşlüğü burada farklı yatırımcı gruplarının riski değişik şekilde ölçmelerini ya da yalın bir ifadeyle, yatırdıkları sermaye üzerinden farklı getiri oranları talep etmelerini ifade etmektedir. Şirketler, piyasada mevcut finansal araçlardan en ucuzunu seçerek, sermaye maliyetlerini en aza indirmeye çaba gösterirler.

40

2. Portföy çeşitlendirmesi sorunları: Hisse senedi piyasasında aksaklıklar olan bir ekonomide, girişimciler portföy çeşitlendirme maliyetiyle karşılaşırlar. Şirket dışı yatırımcılar prim talep edeceklerinden, nakit olmayan piyasa da hisseleri işlem gören şirketler, hisselerini ancak belirli bir maliyet ödeyerek ihraç edebilirler. Portföy çeşitlendirme maliyetleri şirket sahiplerini finansal piyasalardan uzaklaştırarak bu piyasalardan yararlanmalarını önler. Ayrıca, şirketin yatırım ve üretim kararlarının, şirket sahibinin kişisel portföyü en uygun hale gelecek şekilde değişmesine neden olur. Aslında böyle bir durum, şirket sahibinin kişisel olarak yararlanamayacağı vergi indirimlerinden, şirketin mali politikalarını değiştirerek, dolaylı olarak yararlanmasına benzemektedir. Burada vurgulanması gerekli nokta, şirket sahibinin uygun bir risk-getiri oranını sağlamak amacıyla kendi şahsi portföyünü değil de, şirketin yatırım politikalarını değiştirme yoluna gitmesidir.

Şirkete ait yatırım politikası, şirket sahibinin portföyünü en uygun biçimde çeşitlendirme yeteneğine sahip olamaması nedeniyle değişik şekillerde etkilenebilir. Öncelikle, şirket kendisinin karşılaştırılmalı bir üstünlüğe sahip olmadığı alanlarda yatırım yapmaya zorlanabilir. Ayrıca şirket uzun dönem riski yüksek, sermaye yoğun üretim tekniklerinden görece daha az kullanmaya mecbur edilebilir. Nihayet, şirket halka tam olarak açılamadığından, yapılan yatırımlar olması gereken düzeyden daha az olabilir.

3. Yatırımcılar ve şirket arasındaki çıkar çatışmaları: Bir şirketten çıkar sağlayan birçok taraf vardır. Bunlar arasında hissedarlar, alacaklılar, müşteriler, tedarikçiler, işçiler, bankalar ve benzerleri sayılabilir. Bu tarafların çıkarları birbiriyle ve şirketle her zaman uyuşmaz ve çıkar çatışmaları meydana gelebilir. Bu tür çıkar çatışmaları şirket sahibini, ya da onun temsilcileri olan yöneticileri diğer tarafların çıkarlarını zedeleyecek bir tutuma sevk edebilir. Böyle bir durumun mevcudiyeti piyasada algılandığı anda şirketin mali

41

kaynak bulması güçleşir. Ancak, şirket dışı yatırımcılar ile şirket arasındaki ilişkiler bir anlaşma ile en uygun bir biçimde kayıt altına alınırsa, şirket sahibinin diğer taraflara karşı fırsatçı, yani bencil bir davranış içinde olması önlenebilir. 38

4. Borsa gelişiminin şirketlerin sermaye yapılarına etkisi: Borsanın gelişiminin şirket davranışlarına etkileri teorik olarak son yıllara kadar detaylı bir biçimde incelenmemiştir. Son yıllarda popüler hale gelen ve finansal piyasaları entegre eden “içsel büyüme” modelleri borsa tarafından sunulan hizmetlerin şirketlerin sermaye yapılarını etkileyebileceğini göstermişlerdir. Borsa kurulmadan önce şirketin iç kaynaklarla, ticaret ve banka kredileriyle finanse edildiği varsayılabilir. Borsa henüz kurulmadığını için, şirketin borç/özsermaye oranı en uygun seviyede olmayacaktır. Şirketin başlangıçta borsadan yararlanamaması onun aşırı derecede borçlanmasına neden olabilir. Đkinci ihtimal olarak, şirket yeterli kaynak bulamadığından birçok büyüme fırsatından yararlanmamış olabilir. Bu durum çeşitli nedenlerden dolayı meydana gelebilir. Bu nedenler aşağıda sayıldığı gibidir:

• Şirketin büyümesi yalnızca şirket sahibinin sermayesiyle ya da onun aldığı borçlarla finanse ediliyorsa, riski ve getirisi yüksek yatırımlar, portföyünü iyi bir biçimde çeşitlendirememiş bir şirket sahibi yüzünden risk sınırlarının artmasına ve çekiciliklerinin kaybolmasına yol açarlar.

• Bazı projeler özsermaye finanslaması gerektirir ve borçlanma finanslamasına uygun değildirler.

38 Güloğlu ve Bekçioğlu, a.g.e, s. 4-5.

42

• Bilgi toplulaştırma işlevini etkin olarak yerine getiremeyen piyasalarda, asimetrik bilgi, hisse senedi ihracı yoluyla finanslamanın maliyetini artırır.39

Finansal piyasalar, ekonomi içerisinde çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedirler. Finansal piyasalar küçük tasarruf sahiplerinden topladıkları tasarrufları, yatırımlara yönlendirmekte ve çeşitli finansal belgeler sunarak tasarruf düzeyini arttırmaktadır. Bunun sonucu olarak artan tasarruf ve yatırımlar, ekonomik büyümeyi olumlu şekilde etkilemektedir. Bunlara ek olarak, finansal piyasaların tasarrufları en verimli oldukları alanlara tahsis etmesi, son yıllarda içsel büyüme modelleri tarafından vurgulanmakta ve teorik olarak da gösterilmektedir.

Türkiye’de sermaye piyasasının reel sektöre kaynak aktarmadaki rolüyle ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında Küçükaksoy ve Aslan (2006) Türkiye için Granger nedensellik sınaması kullanılarak, 1970- 2004 yılları arasında incelenmiştir. Granger nedensellik sınaması sonuçlarına göre, Türkiye’de finansal gelişme ekonomik büyümenin nedeni olmaktadır ya da ekonomik büyümeyi öncelemektedir. Yani ilişkinin yönü arz öncüllü hipotezin desteklediği gibi finansal gelişmeden ekonomik büyümeye doğru tahmin edilmektedir.40

Güloğlu ve Bekçi (2001) çalışmasında 1992-2000 yıllarını kapsayan bir dönem için imalat sanayinde faaliyet gösteren ve ĐMKB de hisse senetleri işlem gören en büyük 42 şirketin sermaye yapılarının borsadaki gelişmelerden ne derece etkilendiklerini ortaya çıkarmaya çalışmışlar. Elde edilen sonuçlar Türkiye de borsa gelişiminin şirketlerin, özellikle de küçük şirketlerin kısa ve uzun dönemle, toplam borç/özsermaye oranlarını anlamlı biçimde etkilediğini göstermektedir. Daha açık bir ifadeyle borsa geliştikçe küçük şirketler

39 Güloğlu ve Bekçioğlu, a.g.e., s. 7-8. 40 Küçükaksoy ve Aslan, a.g.e., s. 28.

43

hem özsermaye ile finanslamayı artırıyorlar hem de daha çok borç bulma olanağına kavuşuyorlar. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, borsa gelişimi küçük işletmelerin özellikle kısa dönem borç/özsermaye oranı üzerinde etkili olmaktadır. Uzun dönem borç/özsermaye oranı ĐMKB’deki gelişmelerden fazla etkilenmemektedir. Borsanın gelişmesi bankacılık sektörüne zarar vermez hatta bu sektörün gelişimine yardımcı olur. Bu sonuç ĐMKB çalışmalarına özgü olmayıp daha önce birçok iktisatçı tarafından da elde edilmiştir. Çalışmalarda ayrıca borsa ve banka yoluyla verilen hizmetlerin birbirlerini ikame etmediği, tersine birbirlerini tamamladıkları yolundaki tespit doğrulanmaktadır.41