• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de 1923-1950 Döneminde Kadınların İşgücüne Katılımı

2.2. Kadın Çalışanlarda Cam Tavan Engelleri

3.1.1. Türkiye’de 1923-1950 Döneminde Kadınların İşgücüne Katılımı

birisidir. Yalnız kadınlar ekonomik hayata önce, savaş halleri dışında, tarım alanında ve genellikle de kendi çalışma alanları ile sınırlanmıştır. Kadına toplumun yüklemiş olduğu asıl vazife ailesinin bakımıdır. Özellikle cumhuriyet döneminde kadınlar eğitim konusunda kısıtlanmaktaydı. Bu da kadının asıl görev yerinin evi olduğu inancından kaynaklanmaktaydı. Bunun neticesinde kadınlar istedikleri gibi meslek sahibi olamamaktaydı ve her iki cinsinde eşit bir şekilde rekabet edebilmesini imkânsız hale getirmekteydi ( Doğramacı, 1989: 26).

Türkiye’de kadınların hakları ile ilgili en büyük gelişmeler Cumhuriyetin ilanı ile başlamıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birçok alanda yaşanan reform ve devrimler kadının bir takım haklar elde etmesini sağlamıştır. Cumhuriyet döneminde gerçek anlamda modern toplumu oluşturmak amacıyla bütün sektörlerde meslek

56

seçimi ve kamu görevleri yapma haklarına kavuşmuştur ( Alıcı, 2008: 45). Cumhuriyetin liberal olarak nitelendirilen ilk dönemlerinde devlet, hızlı ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilmek için yerli sanayinin kurulması ve geliştirilmesi konusunda özel kesime ayrıcalıklı bir yer vermiştir, 1927 yılında çıkarılan “teşviki sanayi” ve koruyucu günlük tarife kanunları, kurulan sanayi bankaları devlettin bu amaçla getirdiği ilk önlemlerdir. Böylece özel kesim bir yandan özel kanunlar tarafından korunup yatırıma özendirilirken diğer yandan devlet sermaye koyarak özel kesimle ortaklık kurmuştur. 1930’lardan sonra ise 1929 bunalımının etkisi ile devlet yatırım alanlarına ( tekstil, çimento, kâğıt, cam, madencilik, şeker gibi sanayi alanlarına) girip doğrudan müdahaleleri ile devletçi bir ekonomi politikası izlemeye başlamıştır ( Çakır, 2011: 54).

1923’ü takip eden yıllarda gerçekleştirilen kültürel devrim sürecinde, evin içinde kocasının en önemli desteği olan ve aile bütçesine de zaman zaman katkıda bulunan kadın imajı yeni sistem tarafından benimsenmiştir. İş ve aile yükünü omuzlamış insanlar olarak görülen kadınlardan bir kısmı, bu dönemde ulusal eğitimle görevlendirilmiş yurtsever öğretmenler olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyetinin ideal kadın tipinin kökleri, kadının ailede, toplumda ve devlet idaresinde erkeklerle eşit koşullara sahip olduğu, aynı sorumluluğu taşıdığı eski Türk ortağı, arkadaşı ve yardımcısı olarak tanımlanabilir. Türkiye’de kadınların kamusal alandaki varlığı, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte çeşitli yasalar aracılığı ile pekiştirilmiştir. 1925 tarihinde Kıyafet Kanunu çıkmış, 1926 yılında Büyük millet Meclisi, aile hukukunu da kapsayan İsviçre Medeni Kanunu’nu teme alarak Medeni Kanunu benimsemiş, 1927- 1928 ders yılında ortaokullarda karma eğitime başlamıştı. Türkiye, dünyada kadına seçme seçilme hakkı tanıyan ilk ülkelerden birisidir. Türk kadınlara tanınan bu hak 1930’da yerel, 1934’de genel seçimler de tanınmıştır. Oysa birçok Batı ülkesinde ( örneğin Fransa 1944, İtalya 1954, Kanada 1948) ve tüm İslam ülkelerinde ( Mısır 1956, Pakistan 1956, Libya 1963 ) bu hak çok daha geç verilmiştir. 1935’te yapılan seçimlerde 18 kadın milletvekili parlamentoya girmiş ve bunlar parlamentonun % 4,5’unu oluşturmuştur. Kadınların parlamentodaki oranı tek parti döneminde % 4 civarında kalmış, ancak çok partili dönemde simgesel özelliklerini kaybeden kadınların oranı giderek azalmıştır ( Dostoğlu, 2004: 36).

57

Zaman içerisinde gerek ihtiyaçlara cevap verebilmek gerekse reformlara devam edip kadınların durumunu iyileştirmek adına yasaların çıkarılmasına hız verilmiştir. Bu bağlamda 1930 yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun çıkarılmasıyla yetişkin işçilerin yanı sıra çocuk ve kadın işçilerin çalışma yaşı, süresi, işin konusu ve çalışma koşullarını düzenleyen koruyucu hükümler getirilmiştir. 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı kanun ile kadınların çalışma hayatındaki hakları sigorta ile güvence altına alınmış, daha sonraki süreçte; 1937 yılında “kadınların maden ocaklarında çalıştırılmaması” ile alakalı kanun, 1945’de ilk yürürlüğe giren sigorta kanunu olma özelliği taşıyan “iş kazaları ve meslek hastalıkları ve analık sigortası kanunu” yürürlüğe girmiştir. Bu kanunlar çalışma hayatında kadınları güvence altına almıştır. Cinsiyete göre ücrette ayırım yapılamayacağına dair kanun 1950 yılında kabul edilmiştir. Belirtilen bu kanunla, iş sözleşmelerinde ve hizmet akitlerinde eşit verimle çalışan kadın ve erkek işçilere sadece cinsiyet farkı sebebiyle farklı ücret verilemeyeceği yasalaştırılmıştır ( Büyüknalbant, 2009: 44).

Cumhuriyet döneminde yapılan bütün iyileşmelere rağmen 1923-1950 dönemine tarım sektörünün hâkim olması, ekonomide ve toplumda geleneksel yapının güçlü etkisi, kadınların tam anlamıyla ücretli olarak çalışmasına olanak sağlamamıştır. Toplumun büyük çoğunluğu kırsal yörelerde yaşadığı için kadınlar ancak aileye ait tarım işletmelerinde ücretsiz aile işçisi olarak çalışmışlardır. Kırsal kesimde kadına verilen eğitim genellikle ilkokul düzeyinde olduğundan bu eğitim yardımıyla kadının bir meslek edinip iş piyasasında rekabet edebilmesi, istihdam edebilmesi pek mümkün olmamıştır. Ev içi üretim kadına ekonomik güç kazandırmakla beraber bu tür çalışma, kadının dış dünya ile ilişkisini büyük ölçüde sınırlamaktadır ( Doğramacı, 1993: 114).

Bu dönemde güçlü bir aile reis otoritesi ve disiplininin var olması nedeniyle, aile reisi konumundaki erkek, üretim sürecinde ve aile ilgili alınacak kararlarda tek söz sahibi olmuştur. Eş seçimi ve çocuk sahibi olma gibi çok hassas konularda bir karar verme gücünden yoksun olan kadın, mal ve gelir üzerinde de genel olarak hak sahibi olarak kabul edilmemiştir ( Koray, Demirbilek, Demirbilek, 1999: 13). Dolayısıyla kadın aile ve toplum içindeki konumu itibari ile ikincil sayılmaktadır. Bu konum aynı şekilde çalışma yaşamındaki konumunu da belirlemiş olmaktadır. Yani,

58

kadın sadece toplum nazarında değil, çalışma yaşamında da ikinci statüde görülmektedir. ( Eyuboğlu, İncir, Ilgaz ve diğ., 2000: 7).

3.1.2. Türkiye’de 1950-1980 Döneminde Kadınların İşgücüne Katılımı