• Sonuç bulunamadı

Türkiye Cumhuriyet Tarihinde Gerçekleşmeyen Darbe Girişimleri

3.3. Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Gerçekleşen Darbeler

3.3.2. Türkiye Cumhuriyet Tarihinde Gerçekleşmeyen Darbe Girişimleri

darbe girişimleri de yaşanmıştır. Gerçekleşen darbelerin yanı sıra 22 Şubat 1962 Talat Aydemir Olayı, 27 Nisan 2007 e-Muhtırası ve son olarak 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi Türkiye‟de amacına ulaşmayan askeri müdahaleleri oluşturmaktadır.

3.3.2.1. 22 Şubat 1962 Talat Aydemir Olayı

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ordu içinde, emir-komuta zincirini bozacak durumlarla karşılaşılmış ve aynı cuntacı grup tarafından iki başarısız darbe girişimi yaşanmıştır. 27 Mayıs‟ın ardından Milli Birlik Komitesi‟nde tasfiyelerin başlamasıyla 14‟ler olarak adlandırılan grup yurtdışında farklı görevlere gönderilecek pasif hale getirilmiştir. Bu sırada Milli Birlik Komitesi‟nin bazı üyeleri dışarıdan destek ararken, Talat Aydemir ismi ön plana çıkmıştır. 27 Mayıs darbesinde Kore‟de görevli olan Talat Aydemir, darbe döneminde Milli Birlik Komitesi‟nde yer alamamıştı. Ülkeye döndüğünde Harb Okulu komutanlığına atanan Talat Aydemir, etrafında topladığı 500 subay ve 8 bin askerle ayaklanma girişiminde bulunmuştur. Ayaklanma bastırılınca Talat Aydemir ve ayaklanmaya katılan askerler, ordudan uzaklaştırılmıştır. Fakat İnönü‟ün emriyle Aydemir ve askerler hakkında kovuşturma yapılmamıştır. 20 Mayıs 1962 tarihinde ikinci bir darbe girişiminde bulunan Aydemir ve arkadaşları, yine başarısız olmuş ve bu kez yapılan yargılamayla ölüm cezası almışlardır. Darbe girişiminde bulunan Binbaşı Fethi Gürcan ve Talat Aydemir‟in cezaları asılarak infaz edilmiştir. Ayrıca 100‟den fazla subay çeşitli cezalara çarptırılarak ordudan uzaklaştırılmıştır. Harb Okulu‟nun ise bütün öğrencilerinin okulla ilişikleri kesilmiş ve bazıları hapis cezalarına çarptırılmıştır. 1961 Anayasasının yürürlüğe girdiği ve normal düzene geçiş sürecinin başladığı dönemde genç subayların gerçekleştirdikleri darbe girişimleri, ordu üst kademelerini de endişelendirmiştir. Emir komuta zinciri içerisinde

gerçekleşmeyen bu iki başarısız ayaklanmadan sonra 27 Mayıs çizgisini benimseyen alt kademe subaylar elenerek az da olsa tasfiye edilmiştir (Karatepe, 1999: 233-234).

3.3.2.2. 27 Nisan 2007 e-Muhtırası

Türkiye‟de 27 Nisan 2007 e-Muhtırasına giden süreçte, 2006 yılında Cumhuriyet Gazetesi‟ne bomba atılması, Danıştay ve Rahip Santoro cinayetleri, 2007‟nin başında ise Hrant Dink cinayeti gibi önemli olaylar gerçekleşmiştir. ABD‟den Hudson Enstitüsü Türkiye uzmanı Zeyno Baran, 2006‟da yaşanan olaylarla ilgili Newsweek Dergisi‟nde çıkan bir makalesinde 2007 yılında Türkiye‟de yüzde 50 ihtimalle darbe olacağı ile ilgili öngörüsünü dile getirmiştir. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de muhtıradan iki hafta önce gerçekleşen takvime göre başkanlık edeceği son Milli Güvenlik Kurulu‟nda (MGK) irticai faaliyetlerin arttığıyla ilgili tartışmaları gündeme getirmiştir. Genelkurmay Başkanlığı‟nın 27 Nisan 2007 gecesi internet sitesi aracılığıyla 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‟ün, meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesi süreci ile ilgili yayınladığı bildiri; post-modern bir vesayet örneğidir. CHP‟nin Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili ilk oylamayı Anayasa Mahkemesi‟ne götürdüğü gece saat 23.17 itibariyle Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yayınlanan bildiride, Türk Silahı Kuvvetlerinin (TSK) laikliğin savunucusu olduğu hatırlatılarak; bu konumunun kararlılıkla sürdürüleceği ve gerektiğinde bu görevin eksiksiz yerine getirileceği kamuoyuna duyurulmuştur. Bu bildiriyi daha önceki askeri vesayet bildirilerinden ayıran tek özellik kullanılan mecranın farklılığıdır. Bildiri, internet aracılığıyla verildiği için “e-muhtıra” olarak isimlendirilmiştir. 28 Nisan saat 15:15‟te kameraların karşısına geçen hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, yaptığı açıklamada Genelkurmay Başkanlığı‟nın Başbakanlığa bağlı bir kurum olduğunu hatırlatarak, hükümetin bu vesayet girişimine boyun eğmeyeceği yönündeki kararlılığı ortaya koymuştur (www.darbeler.com)

3.3.2.3. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi

Askeri ve siyasi müdahaleler, Türkiye ekonomisini uzun yıllar boyunca olumsuz etkilemiştir. Bu stres ortamı sonucunda da ekonomide yapısal sorunlar yaşanmış, ülkenin dışa bağımlılığı artırmıştır. Planlanan politikaların kısa dönemli uygulanması ise ekonominin kalkınma ve toparlanma dönemlerinin yeni krizlerle sekteye uğraması

ile sonuçlanmıştır. Bu gelişmeler ve üretime geçememe süreci, kaynakların atıl kalmasına sebep olmakla birlikte, siyasi ilişkilerin de bağımlılık üzerinden şekillenmesine yol açmıştır. Türkiye ekonomisi ve sosyal yaşamı 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat 1997 post modern darbesinde askeri müdahalelerle büyük zararlar görmüştür. Dönemin siyasi otoritelerinin koalisyon hükümetlerinden oluşması da yaşanan krizi daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Geriye dönük bir değerlendirmede, askeri müdahaleler ile ekonominin dizayn edilmeye çalışıldığı ve bazı durumlarda da askeri müdahalelerin, ekonomideki kötü gidişten güç aldığı söylenmektedir. 2002 sonrasında Türkiye siyasal yaşamında, uzun bir aradan sonra yeniden tek parti hükümeti dönemine geçilmiştir. AK Parti hükümetinin tek başına iktidara geldiği bu tarihten sonra ekonomide yapısal bir reformla pozitif yönde bir dönüşüm başlamıştır. Makroekonomik göstergelerin olumlu yönde seyrettiği bu dönemde, Türkiye “krizler ekonomisinden” bir güç ekonomisine dönüşmüştür. Bu olumlu seyir, 2009 küresel kriz yılı haricinde sürekliliğini korumuştur ve ekonomideki iyi duruma paralel olarak, halkı memnun eden sosyal politikalara da önem verilmiştir. Ancak 27 Nisan 2007‟de tarihinde yaşanan e-muhtıra bu ilerleyişi sekteye uğratmıştır (Karagöl, 2016: 38-42).

Yeni Cumhurbaşkanının seçileceği ve genel seçimlerin yapılması gibi iki önemli siyasal gündeme sahip olan 2007 yılı, AK Parti ve ordu arasında ciddi bir gerilime sahne olmuştur. Türkiye seçimlere, rejim tartışmalarının eşlik ettiği son derece kutuplaşmış bir ortamda girmiştir. Silahlı kuvvetlerin internet sitesinden duyurulan muhtıra, ordunun Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden iktidara baskı oluşturmaya çalışması bakımından dikkat çekerken, asıl tartışma Cumhurbaşkanının hangi taraftan olacağı üzerine yoğunlaşmaktadır. 2007 Genel Seçimlerinin ardından CHP, kutuplaşmayı arttıran laiklik eksenli politika gütmüştür (Aydın ve Taşkın, 2015: 477-482).

İlerleyen yıllarda AK Parti iktidarı, “Gezi” olarak bilinen olaylar ve 17-25 Aralık 2013 olayıyla ekonomik ve siyasi ilerleyişinde zor bir döneme girdiği gözlenmektedir.

Bu noktadan hareketle Türkiye, 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde ve sonrasında artan terör olayları, iktidar-muhalefet gerilimiyle kaos ortamına doğru sürüklenmeye çalışılmıştır. Ülkede 2015 çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl

olarak tarihe geçmiştir. Sivil, asker, polis, yüzlerce vatandaşın hayatını kaybetmesine neden olan PKK ve IŞİD terörü, kadın cinayetleri ile katillere uygulanan indirimler, saldırıya uğrayan, tutuklanan gazeteciler, toplatılan dergiler, Rusya krizi, sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar 2015 Türkiye‟sini özetlemektedir. 2015‟e damga vuran bu tür olaylar, tansiyonun hiç düşmemesine neden olurken, siyaset cephesinin gündemi ise 5 ay arayla yapılan iki seçim ve koalisyon tartışmalarından oluşmaktadır. Tartışmalar Suruç saldırısı, Ankara Barış Mitingi‟nde yaşanan kanlı terör eylemleri gölgesinde yapılırken, halk büyük bir tedirginlik yaşamıştır. (Gök, 2015).

Ülkenin içinde bulunduğu bu sancılı süreçten faydalanmak isteyen Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu bir grup subay, 15 Temmuz 2016 gecesi kanlı bir darbe girişiminde bulunmuştur. 246 vatandaşın şehit olduğu ve 2 bin 185 yaralandığı darbe girişimi sonrasındaki olaylar, geçmişte olduğu gibi ülkenin siyasal, ekonomik, sosyal yaşamında ve özellikle basında büyük bir yankı uyandırmıştır. FETÖ o gece; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‟a suikast düzenlemeyi, Anayasal düzeni ve Parlamenter sistemi yıkarak bir cunta hükümeti kurmayı amaçlamıştır. 16 Temmuz sabaha karşı yapılması planlanan ancak MİT‟in bu konuda elde ettiği istihbarat üzerine girişimin erkene alınarak 15 Temmuz Cuma günü saat 22.00‟de başladığı belirtilen, kanlı müdahale öncesinde Türkiye‟de askeri hareketlik yaşanmıştır. 22.05 itibarı ile de savaş uçakları Ankara‟da alçak uçuş yapmaya başlamıştır. Cuntacıların Boğaz Köprüsü‟nün bir bölümünün trafiğe kapattığı, Ankara‟da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) binasına ve Genelkurmay karargahına helikopterle ateş açıldığı darbe girişimi sürerken ilk açıklama, CNN Türk ve NTV‟nin de aralarında bulunduğu kanallara canlı yayında telefonla bağlanan Başbakan Binali Yıldırım‟dan gelmiştir. Yıldırım, “Bu bir kalkışmadır, darbe değildir. Bunu yapanlar en ağır bedeli ödeyeceklerdir” diyerek halkı bilgilendirmiştir. Yıldırım‟ı televizyon kanallarına peş peşe bağlanan bakanlar izlemiş ve vatandaşlar demokrasiye sahip çıkmaya çağırılmıştır. Saatler 00.00‟ı gösterdiğinde güvenlik kaynaklarınca, “Askeri kalkışma, ordu içerisindeki Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensubu bir grup subay tarafından yapılmaya çalışılmaktadır” açıklaması yayınlanmıştır (AA, 2016: 8-9)

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da canlı yayınlara telefonla bağlanarak darbe

girişimine tepki gösteren açıklamalarda bulunmuşlardır. Cep telefonundaki “FaceTime” uygulamasıyla canlı olarak CNN Türk‟e bağlanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da halkı meydanlara çağırmıştır. Darbe girişimini, ordu içinde paralel yapılanmaya bağlı küçük bir cuntanın organize ettiğini belirtirken kendisinin de meydanlara çıkacağını vurgulayan Erdoğan‟ın canlı yayındaki çağrısı ve muhalefetin de demokrasi vurgusunun ardından, ülke genelinde birçok cadde ve meydanlarda hareketlenme başlamıştır. Darbe girişiminin seyrini değiştiren bu çağrının akabinde, on binlerce silahsız sivil gösterici demokrasiyi ve seçilmiş hükümeti korumak için sokaklara ve meydanlara çıkmıştır. Cunta ekibi, ilk stratejik hedef olarak belirlediği TRT‟den darbe bildirisi yayınlamış ve özel televizyonların demokrasi dayanışması karşısında CNN Türk‟ü basarak yayını durdurma girişiminde bulunmuştur. Bu sırada cunta kontrolündeki tanklar, Boğaziçi Köprüsü üzerine ilerlemektedir. Daha önceki darbe ve darbe girişimlerinde parlamento kuşatılmış ve kontrol altına alınmıştır. Ancak Ulusal Kurtuluş Savaşı‟nı yöneten ve „Gazi‟ unvanı da taşıyan Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk kez bir darbe girişiminde cuntacı askerler tarafından bombalanmıştır. MİT‟e saldıran cuntacıların, Cumhurbaşkanlığı‟nın yakınını bombalaması da daha önce tanık olunmuş bir saldırı değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan‟ın Marmaris‟te kaldığı otelin önüne helikopter indiren cuntacılar, burada da polisle çatışmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi, halkın gösterdiği reaksiyon bakımından Türk siyasal yaşamındaki diğer askeri müdahalelerden oldukça farklı bir niteliktedir. Bu darbe girişimindeki önemli bir ilk de, kamuoyunun askeri müdahaleye karşı tepkisidir. 15 Temmuz darbe girişiminde, ilk kez halkın tankların üzerine çıkarak, askerlere ciddi direniş gösterdiği çarpıcı görüntüler yaşanmıştır. Olayın ertesi günü 5‟i general, 29‟u albay olmak üzere 1374 asker gözaltına alınmıştır (Cumhurbaşkanlığı, 2016).

Benzer Belgeler