• Sonuç bulunamadı

Fiziksel güç kullanımı (örneğin, polis tarafından) kadar, devlet iktidarı için fikirlerin denetimi de büyük önem taşır ve tam da bu noktada kültür devreye girer. Devletin ve yönetici sınıfın, sivil toplum içinde inançları düzenleme yetisi olarak tanımlanan hegemonya, eşitsizliği güçlendiren ve eleştirel düşünce girişimlerinin önün kesen hâkim kültürel motiflerdir. Hegemonik inançlar, hâkim gruplar için daha da etkili yönetmenin önünü açarlar. Gramsci‟nin organik aydınların olarak tanımladığı alanda yer alan gazeteciler ve medya, karmaşık felsefi ve siyasal meseleleri günlük dile çevirerek kitleleri nasıl hareket etmeleri konusunda yönlendirir. Hegomonik blok

oluşumuna zemin hazırlayan bu yönlendirme ve rehberlik, toplumdaki hâkim güçlerin (örneğin, sanayiciler, aristokrasi, küçük burjuvazi) birliği ile ilişkilidir. Bu kavrayış ile farklı çıkarların ve sınıfsal konumlanışların üzerini örtmek için hegemonik bir ideoloji kullanılır (Smith, 2007:62).

Kapitalist toplumlarda liberal anlayışın egemen olduğu bir yapıda bağımsız bir medya yapısından söz etmenin mümkün olmadığı gibi medya kuruluşlarının, çeşitli kâr ve çıkar ilişkilerinden dolayı bazı güçlerin denetimine kaydığını izlenmektedir. Varlığını sürdürebilmek için hâkim güç dengeleri arasında gidip gelen medya organları, bu süreç içerisinde kendilerini düşünsel ve ideolojik olarak konumlandırır. Bu sebeplerin bir sonucu olarak, basın organları düşünsel anlamda bir politika benimser ve bu politika doğrultusunda haber üretir. Bu dolayımlama, basında ideoloji politikası olarak adlandırılabilir. Bu durum da „basın tarafsızdır‟ söylemini zayıflatmaktadır. Medya kuruluşları belirlemiş oldukları bu ideoloji politikalarını yayın politikası seklinde tanımlamaktadırlar (Dursun, 2009:21).

Yönetenlerin hegemonyalarını kurma sürecinde medya metinlerinin ve özellikle haberciliğin öneminin yadsınamaz olduğuna işaret eden Gramsci, toplumsal rızanın metinsel pratikler ve bu pratiklerin okunma pratikleri dolayımı ile kurulduğunu belirtir. Bu bağlamda haber başta olmak üzere tüm dünya metinlerini bir söylem olarak kavramak gerekir. Bu söylem, aynı zamanda toplumdaki güç/iktidar sahibi kişi ve kuruluşların daha açık olarak siyasal, ekonomik, askeri ve sembolik seçkinlerin söylemleridir. Yalnızca güçlüler hakkında olmayan haber, yapılandırılarak olayların güçlülerin çıkarlarının bakış açısından değerlendirilmesine neden olur. Medya bu açıdan seçkin kaynaklarla kurulan ve yorumlanan oyunun sınırlarını, değerlerini ve ideolojik kurallarını benimsemek durumunda kalmaktadır (Kurtoğlu, 2012:148-149). Mevcut yapısına has bir sistem oluşturarak ürettiği mesaj ve simgeleri halka ileten medyanın asıl işlevi halkı bilgilendirme, eğlendirme, inanç, tutum ve davranış biçimleri aktarmaktır. Ancak günümüzde çok uluslu bir şirketlerin tekeline giren medya, asıl işlevlerinden uzaklaşarak propaganda temelli bir iletim yapmaktadır. Bu işleyişiyle mevcut düzeni korumaya alan, düzenin devamlılığını sağlayan medya, siyasi ve ekonomik güç ve çıkar çevrelerinin amacına hizmet etmektedir. Ellerinde bulundurdukları güçle medyaya hakim olan siyasi ve ekonomik iktidarlar, söylemin ilkelerini belirleyerek halkın gündemini kendilerine göre şekillendirmektedir. Halkın

neyi düşünüp neyi düşünmemesi gerektiğine karar verebilen bir sisteme hükmeden iktidarlar, Althusser‟in tanımlamasıyla medyayı devletin ideolojik bir aygıtı haline getirmektedir (Mora, 2011:97).

Kendine has bir söylem barındıran haberde, bir takım ideolojiler de yer almaktadır. Bu ideolojiler, muhabirlerin haber üretirken mevcut söylemleri yeniden üretmeleri sırasında haber metnine ilişmektedir. Habere konu ettikleri olaylara nadiren tanıklık eden, haberi bazen görgü tanıklarının ifadelerinden, basın toplantılarından, söyleşilerden, dokümanlardan, diğer medya kuruluşları ve haber ajanslarından edindikleri mevcut söylemleri yeniden üreterek oluşturan muhabirler, bu süreçte doğal olarak ideolojilerle örülü bir metin ortaya koymaktadır (Balıkçı, 2014:12).

Egemen söylem yapılanmasında içine alma mekanizması; gündemin önceliklerinin saptanması, okuyucu için hangi konunun önemli olması gerektiğine karar verilmesi, ikinci olarak somut kişi ve olaylardan anlatılarla değer yargıları üretilmesi ve son aşama olan üçüncü adımda kimliklere değer-yargı etkisi aşılanmasıyla işler. Üç aşamalı mekanizmanın ürünü olan haberi okuyanlar, aldıkları mesajları kendi kimliklerine göre yorumlar. İdeolojik bir işlevi barındıran haber söylemi, farklı kimlikleri egemen söylem içerisine hapseder. Medyanın etkisine maruz kalan kitle, böylelikle farklı kimlik ve ideolojik aidiyetlere maruz kalır. Bu kimlik ve ideolojik aidiyetlerin bir kısmı sistemin çizdiği sınırın dışında kalırken; kitle içinde kalan kimliklerin egemen sistem içerisinde yeniden üretimi medya araçları ve egemen söylemle sağlanır. Sisteme tehlike oluşturacak kimlik yapısı, yeniden üretim sürecine tabi tutularak egemen söylem içerisinde üretilir. Medyanın denetim ve kontrolünün devlet veya sermaye grupları tarafından tekelci bir yapıda kontrol edildiği durumlarda, egemen söylem daha da etkin kılınarak yeniden üretim gerçekleşmektedir. Egemen söylem dışında kalan unsurlar, zamanla sistemin içinde oluşturulmuş gündeme tabi olmak zorunda kaldıkları için egemen söylemi üreten ilişkilerden nasibini alabilmektedir. Böylelikle kontrollü bir gündem kullanımı ile muhalif olabilecek siyasal çizgiler kontrol edilmektedir. Sistemi riske eden muhalefet, başka bir deyişle süreç içerisinde kontrollü muhalefete dönüştürülerek etkisizleştirilmektedir(Yaşın, 2002:87- 90).

Alternatif ya da muhalif söylem ise egemen güç karşıtı yapılanmanın sonucu olarak, iktidarın baskın olduğu toplumlarda egemen iktidarı irdeler ve eleştirir bir

söylem üretir. Baskın ideolojiyle mücadele halindeki muhalif söylem, toplumsal yapıdaki pekiştirmesini medyayla yapmaktadır. Demokrasilerde birden fazla olabilen ve dönemsellik özelliği bulunan muhalif söylemin, izleyici tarafından alternatif bir bakış açısıyla algılanması izleyicinin de alternatif düşünmesiyle doğru orantılıdır. Kurumsal ideolojilerin devreye girdiği egemen ve muhalif söylemde, haber aktörleri, konular üzerinde titiz bir seçme eylemine gitmektedir. Medyanın görmek istemediği, küçümsediği konular, kişiler edilgen yüklemlerle ve olumsuz cümle yapılarıyla oluşturulmakta; vurgulanmak istenen mesajlar ise etken cümle yapılarıyla ve olumlu yüklemlerle bina edilmektedir (Dursun, 2009:58).

Medyanın sunduğu haber metinlerinin toplumda var olan egemen söylemlerin bir ürünü olarak gören Dijk, egemen ve muhalif söylem olarak haberi bir tür olarak değil bir söylem olarak değerlendirir. Dijk‟in bu görüşüyle örtüşen bir perspektif sunan Hall de egemen söylemlerin haber metni içerisindeki inşasına işaret eder. Başka bir ifadeyle, haber söylemini egemen söylemden, güç sahibi kişi ve kuruluşlardan ayrı düşünmemek gerekir (Balıkçı, 2014:14).

Simgesel olarak kodlanan medya metinlerine iliştirilen ideolojileri görünür kılmak için izleyiciyi merkeze alarak okuma biçimlerine odaklanan Hall; egemen, muhalif ya da müzakereci okumadan söz eder. Metni iletinin sunduğu şekilde anlam biçimiyle aynı yorumlayan bir okumayı ifade eden egemen hegemonik okuma, okuyucuyu metnin ideolojisiyle örtüşür bir hale gelmesi durumudur. Medya metinleri ile okuyucu arasında ince bir muhalefetin bulunduğu müzakereci okumada, izleyici/dinleyici egemen kodun sunduğu tüm çerçeveyi kabul etse de, metin çelişik anlamlandırabilir ve ince muhalefet bu noktada oluşur. Muhalif okumada ise izleyici/dinleyici, sunulan metnin perspektifine taviz vermeyip metnin temayülüne karşı çıkar (Stevenson, 2008:77-78).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TARİHSEL SÜREÇTE ASKERİ MÜDAHALELER

Benzer Belgeler