• Sonuç bulunamadı

1. GÖÇ

1.3. Göç Tipleri

1.2.2. İç Göç ve Dış Göç

Sosyal Bilimler Sözlüğü’nde iç göç ve dış göç olguları “ülke sınırları içinde kalmak şartıyla içgöç; nüfusun ülke sınırları dışına çıkmasına da dış göç” şeklinde tanımlanmaktadır (Demir & Acar, 2005, s. 170). Hilmi Ziya Ülken ise iç ve dış göçü

“memleket içinde olunca iç göç, memleket dışına olunca dış göç adını alır” olarak tanımlamaktadır (Geçikli, 2016, s. 5).

Göç olgusunun tanımlarında toplumsal hayatın ekonomik, kültürel, siyasal ve kalıcılık boyutlarına dikkat çekilmektedir. İç göç ve dış göç de aynı şekilde ekonomik, kültürel ve siyasal sebeplerle gerçekleşebilmektedir. Bu bağlamda dış göç, bir memleketin sınırları ötesine iş bulmak, yerleşmek, güvenlik gibi maksatlarla yapılan nüfus hareketleri, iç göç ise bir memleketin sınırları içerisinde yapılan nüfus hareketleridir. Lee göçü kalıcı ya da yarı-kalıcı bir yerleşim yeri değişikliği olarak tanımlar. Bu yer değişikliği hareketinin göç olarak tanımlanmasında mesafe, gönüllülük, zorunluluk gibi mefhumlar açısından katı bir sınırlama yoktur. Aynı şekilde göç olarak kabul edilme konusunda, iç göç ve dış göç arasında da bir ayrım gözetmez (Lee, 1966, s. 49). Ancak göç sosyolojisinde oluş biçimleri, itici ve çekici faktörler ile sonuçlar gibi parametreler bakımından iç göç ve dış göç ayrı ayrı el alınmalıdır.

Dış göç çoğunlukla işçi hareketleri meselesi ile literatürde yer almıştır. Dış göç genelde geniş işgücü potansiyeline sahip gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ve işgücü ihtiyacı olan ülkelere doğru gerçekleşmektedir. Dış göç yoğunluğu II. Dünya Savaşı’ndan sonra artmıştır. İlk olarak 1945’te başlayıp 1970’lere kadar yoğun bir şekilde devam eden göç süreci az gelişmiş ülkelerden Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’ya doğru işgücü göçü şeklinde olmuştur. Petrol krizi sebebiyle bir süre duraklayan göç, 1980’li yıllarda yeniden hızlanmıştır. Türkiye’den Avrupa’nın farklı bölgelerine doğru dış göç ise 1960’larda başlamıştır. Göç edilen mekânlarda farklı sosyokültürel bağlamlar inşa edilmiştir (Şahin, 2009, s. 2058-2063). Dış göç konusu gerek tarihsel boyutu gerekse sosyo-kültürel boyutuyla derin bir incelemeyi gerektirmektedir. Ancak çalışmamızın kapsamı iç göç olgusu ile ilişkili olduğundan, dış göç olgusunu detaylandırmak gerekli görülmemektedir.

IOM- Uluslararası Göç Örgütü iç göçü “yeni bir ikamete sahip olmak amacıyla veya yeni bir ikametle sonuçlanacak şekilde insanların ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine göç etmeleri” biçiminde tanımlamaktadır. Bu göç, geçici veya daimi olabilir. İç göçmenler, menşei ülke içinde yer değiştirirler, ama yine menşei ülkede kalırlar (örneğin, kırsal alandan şehre göç) (Göç Terimleri Sözlüğü, s. 27).

Türkiye’de göç süreci, II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan yapısal değişimlerle beraber etkili olmaya başlamıştır. Yapısal değişimlerin temelinde yabancı sermayenin Türkiye’ye girişi yatmaktadır. İlk kez 1947’de Marshall Planı adı altında yapılan, önce askeri nitelik taşıyan ve sonraları hem askeri hem de ekonomik nitelik kazanan Amerika’nın yardımı, tarımda makineleşmede ve yol yapımında kullanılmıştır. 1950-1953 ve 1960-1972 arası dönemlerde uygulanan toplumsal gelişme programları, kırsal kesimi daha yaşanır bir hale getirmeyi amaçlamıştır. 1950’den sonra yaşanan tarımda makineleşme ve diğer gelişmelerle birlikte, ekilebilir alanlar hızlı bir şekilde genişlemiştir. Ancak makineleşmeyle beraber gelişen sanayi ve inşaat sektöründeki

işgücü gereksiniminin giderek artması da kırdan kente toplu bir göçü beraberinde getirmiştir (İçduygu & Sirkeci, s. 273-274). Göçün sosyal bir olgu olarak etkinlik kazanması, ulaşım ve iletişim araçlarının yaygınlık kazanmaya başlaması ile olmuştur.

Bu süreci izleyen aşamalarda kırdan kente göç yaygınlaşmış ve hatta kurumsallaşmıştır.

Göçün hem iç hem de dış göç olarak en yoğun yaşandığı ve toplumsal yapı değişikliğinde de aktif olduğu yıllar 1950-1990 yılları arasıdır. Türkiye’de göç olgusu sorunsal alanların gösterdiği farklılıklara göre dönemlere ayrılarak incelenmiştir.

“Tekeli, Türkiye’nin göç tarihini dört grupta kategorize etmiştir. Bunlar; Balkanlaşma göçleri (1860-1927), kentleşme (1945-1980), kentler arası göçler (1975 ve sonrası), yaşam güzergâhları göçleridir.” (Adıgüzel, 2016, s. 36) “Akşit göçü özelliklerine göre üç dönemde ele alır: 1950 öncesi, 1950-1985 arası ve 1985 sonrası.” (Yakar, 2017, s.

374). İçduygu & Sirkeci göç olgusunu dört dönemde ele alır ve bu dönemlerinin özelliklerini de genel hatları ile şöyle ifade eder:

“Türkiye 'deki içgöç tarihini birbiriyle örtüşen dönemleri de içeren ancak bazı temel özellikleri ile ayırt edebileceğimiz dört temel dönemde ele alabiliriz: 1923-1953 arası, 1950’ler ve 1960’lar, 1960-70-80’ler, 1980 sonrası… 1950'li yıllarda başlayan ve hızlanan içgöç, daha çok ülkede kırsal alanlardaki dönüşümün ivme kazandırması, bir anlamda "iticiliği " ile açıklanabilirken, daha sonra 60'lı yılların sonları, 70'li yıllar ve 80'lerin başına kadar daha çok kentsel alanlardaki dönüşümün belirleyiciliği, bir anlamda " çekiciliği '' ile anlatılabilir. l980'li ve 90'lı yıllar içinde ise, içgöç olgusu ve süreçleri, modernleşme temelindeki toplumsal dönüşümün yeni iletişim teknolojileri ile daha da yoğunlaşması sonucu ve toplumsal hareketliliğin her anlamda "iletici” etkilerinin daha da artması ile yeni bir döneme girmiştir.”

(İçduygu & Sirkeci, 1999, s. 250).

Türkiye’de iç göç ile beraber kır-kent nüfusu ve şehir yapılarında da dikkate değer değişiklikler meydana gelmeye başlamıştır. Türkiye nüfusu 1935 yılında itibaren sürekli artış göstermiştir. Bunda ölüm oranının düşmesi gibi faktörler de etkili olmuştur.

1950’lerden itibaren ise kır-kent nüfusu oranında farklılaşmalar başlamıştır. Şehirli nüfus oranı hızla büyüme göstermiş ve 1050-1970 yılları arasında gösterdiği artış ile bir misli büyümüştür (Tekçe, 1975, s. 3). Başka bir ifadeyle “1945–1950 yılları arasında köyden kente yaşanan net iç göç 214 bin iken, bu sayı 1950–1955 yılları arasında 904 bin dolaylarına çıkmış ve bu zaman dilimini izleyen iki beş yıllık dönemde yine 900 bin civarında kalmıştır.” (Akşit, 1998). Kent nüfusundaki artışa karşın köy nüfusu 1950-1990 yılları arasında %75’ten %41’e kadar gerilemiştir (İçduygu & Sirkeci, 1999, s. 262).

Köy ve kent nüfusu oranındaki hareketlilikte köyden kente iç göçün katkısı oldukça fazladır. Başka bir ifadeyle şehirli nüfus oranındaki bu artış, iç göç olgusunun kentleşme süreci açısından önemli faktör olduğunu göstermektedir.

1950 yılına kadar kent nüfusunda artış olmamıştır. 1950 sonrasında ise iç göç dalgalarının etkisiyle kent nüfusunda dikkate değer bir artış olmuştur. “1950’de %25 düzeyinde olan kentte yaşayanların nüfusu, 1980’e gelindiğinde %43,9’a, 1985’e gelindiğinde ise %53’e ulaşarak, nüfusunun yarısından fazlasının kentlerde yaşamaya başladığı bir Türkiye ortaya çıkarmıştır.” (Adıgüzel, 2016, s. 42). Bu verilere göre 1980’lerden itibaren kır ve kent nüfusunun dağılımında, oranların kent lehine değiştiğini söylemek mümkündür.

Tablo 9. Türkiye’nin 1950 Sonrası On Yıllık Dönemlerde Kırsal ve Kentsel Nüfus Miktarları-TÜİK Raporu

Dönem Toplam Kırsal Kentsel

1950 20947188 5244337 15702851

1960 27754820 8859731 18895089

1970 35605176 13691101 21914075

1980 44736957 19645007 25091950

1990 56473035 33326351 23146684

2000 67803927 44006274 23797653

2010 73722988 56222356 17500632

2018 82003882 75666497 6337385

İç göç çalışmalarında iller arası nüfusun geçişini tespit etmek ilk zamanlarda kolay olmamıştır. İller arasında meydana gelen göçlerin tespitinde birtakım değişkenlerden istifade edilmiştir. Bu değişkenlerin başında da “nüfusun doğum yerleri itibariyle dağılımı” gelmektedir (Tandoğan, 1989, s. 3). Bu incelemelerde daimi ikametgâha göre

“nüfusta kayıtlı olduğu yerden farklı bir yerde sayılan nüfus, göç eden nüfus” olarak kabul edilmiştir. Türkiye’de daimi ikametgâha göre kayıtlı olduğu yerden farklı bir yerde yaşayanların oranı bilgisine günümüzde TÜİK verilerinden ulaşmak mümkündür. Bu verilere göre iller arası göç eden nüfus “1960-70 dönemlerinde iç göç %10,7” iken (Tandoğan, 1989, s. 6), 1980’de %7,03, 1990 yılında %8.13 ve 2000 yılında 7,88 oranındadır.2 İç göçün tecrübe edilmeye başladığı 1950’lerde göç oranı daha yüksek olmasına rağmen, zamanla coğrafi mobilitede azalma olmuştur.

Türkiye’deki 1950’den itibaren göç alan ve göç veren iller üzerine ilk çalışmalar DİE tarafından yapılmıştır. Veriler defacto sayımlar ile elde edildiğinden dış göç oranı bu çalışmalara dâhil edilememiştir. 3 Türkiye’de en çok göç veren ve göç alan iller, iç göçün yoğun olarak yaşandığı 1950-1980 yılları arasında verilen göç miktarı ve bu miktarın nüfusa oranı esas alınarak belirlenmiştir. Buna göre en çok göç veren iller sırasıyla Bitlis, Kars, Tunceli, Erzincan, Gümüşhane, Ağrı, Erzurum, Artvin ve Sivas’tır. Göç alan illerin ise tamamının Ordu-Hatay hattının batısında yer aldığı bilinmektedir (Tandoğan, 1989).

“Doğu Marmara, Orta Anadolu ve Çukurova bölgeleri önemli miktarlarda net göçmen nüfus kazanmış bulunmaktadırlar. Bu bölgelerde bazı iller nüfusça gerilemişse de, bölgeler net kazanç elde etmişlerdir. İç - göçte nüfus kazanan illerin çoğu Samsundan, Hatay'a çekilen bir hattın batısına düşmektedirler.” (Abadan-Unat, 1975, s. 150).

2 Verilerin detayına TÜİK “yerleşim yerleri ve iller arası göç eden nüfus” raporundan ulaşılabilir.

3 De Facto, nüfus sayımı anında, sayım bölgesinde ya da ülkesinde fiilen hazır bulunan her bireyin sayılması ilkesine dayanan sayım yöntemidir.

DİE verilerinde, çalışmaya konu olan Erzurum, Artvin, Ağrı, Kars ve diğer bazı doğu illerinden hangi bölgelere doğru göç verildiği bilgisine erişilmiştir. Bu illerin 1975-2000 yılları arasındaki göç verileri aşağıda tabloda verilmiştir. Tandoğan iç göçler üzerine yaptığı çalışmasında Erzurum’dan göç edenlerin çoğunlukla İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentleri tercih ettiğini ifade etmiştir. Bu kentler dışında ise ‰20-49 oranlarında Konya, Manisa, Kayseri, Kocaeli, Bursa gibi merkezlere göç edenler olmuştur. Kars, Artvin ve Ağrı nüfusuna kayıtlı olan göçmenler çoğunlukla yine aynı oranlarda bu merkezleri tercih etmişlerdir (Tandoğan, 1989).

Tablo 10. “İllerin 1995-2000 Dönemi Net Göç Hızına Göre Sıralanışı, 1975-2000”

Raporundan Edinilen TÜİK Verileri

İl 1975-1980 1980-1985 1985-1990 1995-2000

Konya -10.152 -10.623 -27.184 2.787

Erzurum -46.093 -48.745 -88.298 -46.491

Ağrı -24.986 -19.005 -37.312 -26.213

Kars -70.872 -50.426 -105.855 -18.331

Artvin -12.687 -10.855 -20.372 -11.560

Gümüşhane -21.762 -14.075 -22.305 -4.003

Bayburt - - -13.808 -5.306

Van -7.627 -11.994 -20.780 -32.353

Erzincan -5.369 -11.583 -25.574 -1.325

Bu çalışmaya konu olan Konya’nın Ereğli ilçesinin toplam nüfusu 145.389’dur.4 Toplam nüfus içerisinde “nüfusa kayıtlı olduğu yer” verilerine göre yukarıdaki tabloda göç verileri gösterilen illerden gelen göçmenlerin sayısı oldukça fazladır. Buna göre TÜİK- İlçe Bazında Doğum Yeri ve Cinsiyete Göre Nüfus raporundan edinilen verilere göre çalışmamıza konu olan illerin nüfusuna kayıtlı olup Ereğli’de ikamet edenlerin sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir.

4 https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=95&locale=tr

Tablo 11. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine Göre Ereğli’de İkamet Edip Farklı Bir İlin Nüfusuna Kayıtlı Olanların Sayısı

Ereğli’de Yaşayanların Nüfusa Kayıtlı Olduğu İller