• Sonuç bulunamadı

1. GÖÇ

1.5. Göç Sonuçları

Göç sadece mekânsal anlamda bir değişiklik değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel sebep ve sonuçları olan bir olgudur. Bu da göçün hem bireyi hem de toplumu etkileyen bir fenomen olduğu anlamına gelir. Bu sebeple göç olgusu, sebep ve sonuçlarıyla beraber sosyolojik olarak incelenmelidir.

Göçün ortaya çıkardığı sonuçların bireysel ve toplumsal etki yönü olarak iki farklı boyutu vardır. Göç alan yerde meydana gelen bu sonuçlar, hem göçmeni hem de göç edilen bölgede yerleşik olan halkı etkilemektedir. Göç edilen yerde ortaya çıkan hızlı nüfus artışına bağlı çarpık kentleşme, gecekondulaşma, istihdam sorunları, alt yapı problemleri ve ulaşım, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ihtiyacı karşılamakta zorlanması gibi sorunlar, göçün sonucunda ortaya çıkan toplumsal sorunlardır. Bu sorunların dışında kırdan kente göçle birlikte gelen kentleşme ve göçmenler arası dayanışmayı sağlamak maksadıyla kurulan dernek ve cemaatsel yapılar da göçün toplumsal sonuçlarındandır.

Göçün toplumu etkileyen sonuçlarından başka bireysel sonuçları da vardır. Göç edilen yerdeki toplumsal yapıya uyum(suzluk), aidiyet problemi, eritme kabına5 girip taşıdığı kültürden kopma, değişen dindarlık anlayışı ve pratiği gibi sonuçlar göçün daha çok bireyi etkileyen sonuçlarıdır. Göç sonucunda ortaya çıkan problemler çoğunlukla Türkiye’nin sistemli bir göç politikası olmamasından kaynaklanmaktadır (Tekeli, 1975, s. 171).

Göç sonucunda ortaya çıkan sorunlar, göç politikası güdülmediğinden çözümsüz kalabilmiştir. Göç alan birçok şehrin nüfusunda şişme meydana gelmiştir (TBMM, 1998).

5 Eritme kabı: Pek çok farklı kültür, din ve etnik gruba dahil göçmenlerin oluşturduğu bir toplumun, yeni melez toplumsal ve kültürel formlar üreteceği düşüncesi. bk. Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, s.206

Mekânsal nüfus dağılımının düzensiz olması hem birey hem de toplum çıkarları açısından negatif değer taşımaktadır. Nüfus dağılımındaki düzensizlik gecekondulaşma ve çarpık kentleşmeyi beraberinde getirmiştir. “1950’de 50000 olan gecekondu sayısı, 1965’te 430.000, 1980’de 1.500.000 ve 1995 yılında ise 2.000.000’a ulaşmıştır.” (Bolat, 2013, s.

58) Türkiye’de yaşanan iç göç sürecinde gecekondulaşma kaçınılmaz olmuştur.

Gecekondulaşmanın seyrini belirleyen etkenlerin başında sanayii merkezlerine yakın muhitlerin seçilmesi gelmektedir. İkinci önemli etken ise tanıdıklık (hemşehri, akraba vb.) faktörüdür (TBMM, 1998, s. 31). Türkiye’de gecekondulaşmanın temelinde henüz kentlileşmeyi gerçekleştirmeden göç dalgaları ile kentleşme sürecine girilmesi yatmaktadır (Çelik, 2012, s. 302). Bu şekilde seyreden gecekondulaşma, gettoların oluşumuna da sebep olmuştur. Ereğli’de de bunun örneklerini görmek mümkündür.

Göçün sonuçlarından biri de istihdam sorunudur. 1950’lerden sonra hız kazanan göç dalgaları ile istihdam sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Çünkü göç için tercih edilen bölgeler her zaman sanayileşmiş bölgeler değildir. Göçmenlerin de hayvancılık ve tarım dışında mesleki becerileri çoğunlukla gelişmiş olmadığından özellikle sanayi bakımından gelişmemiş yerleşim yerlerinde istihdam sorunları baş göstermiştir (TBMM, 1998).

Göçün sebepleri çoğunlukla ekonomik temellidir. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlar da ekonomik faktörlerden kaynaklanan işsizlik, istihdam ve konutla ilişkili sorunlara dayanmaktadır. Ancak göç olgusu, sosyal çevresi içinde bireyi ve bütün sosyokültürel hayatı da fazlaca etkilemektedir. Bu etkileşim birçok değişimi beraberinde getirmektedir.

Bunların başında göçmenin daha önceki tutum, davranış, ilişki ve yaşam tarzlarından farklı bir hayata geçişini ifade eden kentleşme gelmektedir (Çelik, 2012).

Tönnies, toplumu gemeinschaft (cemaat) ve gesselschaft (cemiyet) olarak iki gruba ayırır. Cemaatte duygu ve anlayış birliği hâkimdir. Tönnies, cemaati “köy topluluklarıyla” ilişkilendirir. Bu topluluklarda organik ilişkiler vardır. Cemiyette ise

rasyonel çıkarın ön planda olduğu modern kent hayatı yaşanmaktadır. Birincil ilişkilerin yerini yapay ve geçici olan ikincil ilişkiler almıştır (Slattery, 2011). Kentleşme, cemaat hayatının hâkim olduğu kırsaldan cemiyet hayatının yaşandığı kente geçiş ve uyumu ifade etmektedir. Kentleşme şehir alanlarının genişlemesi anlamına gelir. Peker, kenti göç için çekici kılan ve içgöçlerin kent ağırlıklı bir yapıya dönüşmesinin ve dolayısıyla kentleşmenin nedenlerini şöyle sıralar (Peker, 1999, s. 297):

a ) Eğitim örgütlenmesinin kentsel yerleşmelerde yaygınlaştırılması

b) Kamunun ekonomi politikaları ve yatırımı özendirici önlemleri nedeniyle köyden kente aşamalı göçün başlaması

c) Türkiye'de göç veren bölgelerdeki kentsel yapıların da kırsal özellik taşıması,

d) l960'lı yıllarda başlayan dış göçe katılanların tasarruflarının başlangıçta kalkış noktasına yönelmesi; ancak zaman içinde, bunların hem tasarruflarını daha iyi değerlendirmek, hem de çocuklarını daha iyi yetiştirmek için aşamalı göçe katılmaları,

e ) Az nüfuslu kentsel yerleşmelerdeki sermaye sahiplerinin, bu mekândaki paranın dönüş hızının yetersiz kalması nedeniyle, bir üst denetim merkezindeki olanakları değerlendirme arzusu ile kent-kent göçüne katılmaları.

Kentleşme, köyden kente göçle meydana gelen kentin kalabalıklaşması, kent sayısının artması ve kent toplumunda örgütleşme ve insanlar arası ilişkilerin dönüşmesi anlamlarını ihtiva etmektedir (Adıgüzel, 2016, s. 49). Aynı zamanda kentleşme (şehirleşme) kültürel olarak kentin değerlerinin benimsenmesini de ifade etmektedir.

(Kirman, 2011, s. 308) 1950’den itibaren Türkiye’de göç süreci çoğunlukla kırdan kente göç şeklinde ilerlemiştir. Bu göç sürecinin sonucunda da kent kültürüyle karşılaşan göçmen, kültür değişimini tecrübe etmektedir. Ancak kültürün göç yoluyla değişime

uğraması süreci tek yönlü seyretmez. Göçmen gruplar da sınırlı dahi olsa hâkim toplumun kültürüne etki etmektedir (Özmen, 2012, s. 46). Bu çerçevede, göç sonucunda hem göçmen kültürü hem de hâkim toplum kültürü değişim göstermektedir.

Göç, kültürel yayılma mekanizmalarından biridir (Kongar, 1979, s. 329). Göçmen bireyler, yalnızca mekânsal olarak yer değiştirmez. Kültürel birikimlerini de yanlarında götürür. Bu şekilde gerçekleşen kültürel yayılma, yabancısı olunan toplumla karşılıklı öğrenme, kültürleşme6, uyum7, uyumun sağlanamadığı durumlarda yaşanması muhtemel olan çatışma, hemşehri dayanışma derneklerinin kurulması gibi durumları beraberinde getirmektedir.

Mübeccel Kıray, kır-kent-toplumsal değişme ilişkisini ilk çalışan isimlerden biridir.

O, kırdan kente göçenlerin, köylü kalamadıkları gibi kentli de olamadıklarını söyler. Bu durumu tanımlamak için ise “sahte kentlilik” kavramını kullanır (Adıgüzel, 2016, s. 53).

Göçmenler kentlileşme konusunda her zaman başarılı olamamaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden birinin göçmenin ‘kır’ı ‘kent’e taşıması olduğunu söylemek mümkündür.

Kır’ı kent’e taşımak göçmenin yerleşik olan kentlilerle ilişkilerindeki mesafesi ve hemşehrilik bağlarını güçlü tutup taşıdığı kültürü muhafaza etmesiyle yakından ilgilidir.

Göçmenin yabancısı olduğu toplumla bütünleşmesi süreci uyum süreci olarak adlandırılır. Bu süreçte ortaya çıkan hemşehri dernekleri her ne kadar uyumu yavaşlatıcı olarak görülse de kültürel geçiş aşamasında olan göçmen toplulukları ve dâhil olunan toplum arasında bir köprü vazifesi de yapar. Hemşehri dayanışma dernekleri, göçmenin yeni yerleşim yerine ve kültürüne adaptasyonu sürecinde tampon kurum işlevi görür

6 Kültürleşme, iki kültür temasa geldiği zaman bazı kültürel ögelerin mevcut kültür yapısı içinde erimesi yerine birbirleriyle temasta olan kültürlerin yapısal farklılaşmaya gitmesi demektir. bk. Kongar,E. , Toplumsal Değişme Kuramlar ve Türkiye Gerçeği, Ankara,1979, s. 330

7 Uyum, göçmenlerin yabancısı oldukları toplum ile bütünleşerek o toplumun bir parçası olma süreçleridir.

Yani bir nevi yeniden toplumsallaşma demektir. bk. Adıgüzel, Y., Göç Sosyolojisi, Nobel, 2016, s.52

(Bolat, 2013, s. 61). Bu dernekler vasıtasıyla kurulan dayanışma ağı, göçmenin aidiyet sorunu yaşamasını da engeller.

Göç alan hemen her yerleşim biriminde göçün sonucu olarak ortaya çıkan hemşehri derneklerine rastlamak mümkündür. Ereğli’de de dayanışma, kültürü yaşatma ve yardımlaşma maksatlarıyla göçmenler tarafından kurulmuş hemşehri dernekleri mevcuttur. Ereğli’de faal olan “Serhat Karslılar ve Dadaşlar Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği”, “Konya Ereğli Şark kültürünü Yaşatma ve Dayanışma Derneği”,

“Konya Ereğli Artvin ve Yusufelililer Eğitim, Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”, “Hınıs ve Çevre İlçeleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” gibi hemşehri dernekleri vardır.

Göçün etkili olduğu alanlardan biri de dindir. Göçün sebep olduğu toplumsal değişim dini birçok farklı boyuttan etkilemiştir. Öncelikle din ve dindarlık anlayışı, dini gruplar, hareketler ve cemaatler üzerinde etkili olmuştur. Kentleşme sürecinde yaşanan modernleşme ve sekülerleşmenin de etkisiyle dinin bireyselleşmesi, özel dindarlık tezahürleri, tarikatların yapısının değişmesi, çoğulculuk, geleneksel dindarlıktan kopuş ve yeni dini hareketlerin doğuşu gibi olumlu ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkmıştır (Çelik, 2012). Göçün din üzerindeki etkileri “Göç ve Din” başlığında daha geniş bir şekilde ele alınmıştır.