• Sonuç bulunamadı

2.5. Türk Vergi Mevzuatında ve Bazı OECD Ülkelerinde Vergilendirilebilir Gelir

2.5.1. Türk Vergi Mevzuatında Vergilendirilebilir Gelir

Gerçek kişiler bizzat kendileri ya da kendisini bağlayacak şekilde yardımcıları tarafından üretim faktörlerinin üretim sürecine katılması sonucunda gelir elde ederler.

Tüzel kişilerde ise bu işlem, gerçek kişi olan organları vasıtasıyla yapılır. Gerçek kişinin geliri, Gelir Vergisi Kanunu (GVK) kapsamı içerisinde vergilendirilirken; tüzel kişiler Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) kapsamı içerisinde vergilendirilmektedir. Kurumların vergilendirilmesinde ayrı bir gelir tanımı yapılmamış, Gelir Vergisi Kanunundaki tanımlamaya atıfta bulunulmuştur.

Gelirin vergilendirilebilmesi için elde edilmiş olması gerekmektedir. Elde etme, gelirin fiilen ve hukuken tasarruf edilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin gelire para, çek, senet ve diğer sermaye piyasası araçları şeklinde sahip olunduğunda elde edilmiş sayılır. Ayrıca, geliri sağlayan kimsenin hesap ve kayıtlarında hak sahibini alacaklı durumda göstermesi de elde etme anlamını taşır. Bu duruma hesaben ödeme denmektedir. Buna tahakkuk esası denir (Esen, 2011, s. 48).

“Tahakkuk esası” gelir ve giderlerin tahsil edildikleri veya ödendikleri döneme bakılmaksızın, maliyet ve tutar itibarîyle kesinleştikleri dönemin gelir ve gideri olarak kaydedilmesidir (Yılmaz, 2004, s. 1164). Tahakkuktan amaç, borç ya da alacağın nitelik ve nicelik olarak “kesinleşmiş” olmasıdır. Uluslar arası genel kabul görmüş muhasebe standartları, bir ekonomik olayın muhasebe kaydına alınmasında, tahakkuk işleminin

tamamlanmasını uygun görmüştür. Vergi hukuku muhasebe açısından uygun görülen bu ilkeyi, her gelir unsuru için uygun görmemiş, bir kısım gelir unsurlarında vergi doğuran olayı “elde etme” fiiline bağlamıştır (Özel, 2011).

Tahakkuk ilkesi safi artış teorisinin benimsendiği sistemlerde daha etkin uygulanabilmektedir. Çünkü safi artış teorisi geliri, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf ve harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarı olarak geniş şekilde tanımlamaktadır.

2.5.1.1. Gelir Vergisi Kanunu

Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 1. maddesinde gelir, “bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Tanımda yer alan kazanç ve irat kavramlarını ise aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.

Kazanç: Sadece emekten veya emek ile sermayenin birleşmesinden elde edilen hâsılattır. 7 gelir unsurundan kazanç tanımına girenlere; ücret, ticarî ve ziraî kazanç, serbest meslek kazancı ile sair kazanç ve iratları örnek vermek mümkündür.

İrad ise: Nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerler ile mal ve hakların karşılığında elde edilen gelirlerdir. İratlara ise menkul ve gayrimenkul sermayeden elde edilen hâsılatlar örnek verilebilir (Yıldız, 2008, s. 15).

Gelir Vergisi Kanununun 2. maddesinde ise vergi konusuna giren gelirler ticarî, ziraî, serbest meslek kazançları, ücretler, gayrimenkul ve menkul sermaye iratları ile diğer kazanç ve iratlar olarak yedi türe ayrılmıştır. İlk altı türde sayılan kazanç ve iratlar belli üretim faktörlerinden veya bileşiminden ve teorik olarak devamlılık arz edecek şekilde elde edilen gelir ve iratlardan oluşmaktadır. Yedinci sırada ise belli bir kaynağa bağlı olmayan ve devamlılık arz etmeyen gelirler “diğer kazanç ve iratlar” başlığı altında verilmiş ve buna da “değer artış kazancı” ve “arızî kazançlar” olarak sınırlama getirilmiştir.

Gelir vergisine konu olabilecek gelirlerin kapsamının bu şekilde sınırlandırılmış olması, bazı gelirlerin gelir niteliği taşımakla birlikte, vergi dışında bırakılması sonucunu doğurmaktadır. Örneğin, gelirin yalnızca el değiştirmesinden ibaret olan transfer niteliğindeki geçişler ile kumardan elde edilen kazançlar vergilendirilebilir gelir kapsamına girmemektedir.

Diğer bir anlatımla, GVK'da yer alan gelir tanımı ve gelirin unsurlarına ilişkin hükümler çerçevesinde, bir ekonomik değerin gelir olarak vergilendirilebilmesi için, kanunda belirtilen yedi gelir unsuru içerisinde yer alması gerekmektedir. Herhangi bir kazanç bu yedi gelir unsurundan herhangi birine dâhil edilemez ise, özünde gelir niteliği taşısa bile, gelir vergisi dışında tutulması gerekmektedir (Öncel, Kumrulu ve Çağan, 1999, s. 241).

Kişilerin mal varlığında meydana gelen her zenginleşmenin arkasında bir olay vardır, ancak, bu olay her zaman vergiyi doğuran olay değildir. Bir gerçek kişinin kumardan kazandığı paralarla mal varlığını zenginleştirmesinde, gelir vergisi yönünden, herhangi bir vergi doğuran olay yoktur. Keza, bir gerçek kişinin mal varlığının hibe yolu ile edinilen değerlerle zenginleşmesi durumunda da ortadaki olay gelir vergisi yönünden değil, Veraset ve İntikal Vergisi yönünden vergiyi doğuran olaydır (Örmeci 1994).

Ancak, faaliyetin suç sayılabilecek bir fiille ilgili olması vergi yükümlülüğünü ve sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Kanunlara göre suç oluşturan fiiller için cezaî kovuşturma ilgili kanunlar çerçevesinde ayrı ayrı yapılır. O halde vergi hukuku açısından, bir fiil yasalarla yasaklansa ve suç oluştursa bile kanunda nitelikleri belirtilen vergiyi doğuran olaya sebebiyet veriyor ve bundan gelir elde ediliyorsa vergilemeye esas olacaktır (Şenyüz, 2003, s. 6).

Bir kazanca yol açan eylemin yasal olmaması ya da hukuka veya genel ahlâka aykırılığı, bu olayın “vergiyi doğuran olay” olarak nitelendirilmesini engellemez.

Vergiyi doğuran olayın gayri kanunî veya hukuka ya da genel ahlâka aykırı olması, gelire neden olan eylemin failinin vergi mükellefi olmasını ve sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Olguların iktisâdi içeriği vergilendirmeye yol açacak nitelikte ise, yani herhangi bir nedenle bir gelir elde ediliyorsa, bu kazanç vergilendirilmek istenmiştir. Nitekim Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun 9 uncu maddesine göre vergiyi doğuran olayın kanunen yasak veya hukuka ya da genel ahlâka aykırı olması vergi mükellefiyetini ve vergi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 1. ve 2’nci maddesinde belirtilen gelir unsurları içinde yer alıp da kanunen yasak veya hukuka ya da genel ahlâka aykırı bir faaliyet sonucu elde edilen gelirin vergilendirilmesi için vergi kanunları açısından hiçbir engel bulunmamaktadır (Yılmaz ve Çilingir, 2001) .

2.5.1.2. Kurumlar Vergisi Kanunu

Sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadî kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler ile iş ortaklıklarının gelir vergisi kanununda yer alan gelir unsurlarından elde ettikleri kazançlar kurumlar vergisine tabidir. Bir kurum GVK’nda sayılan yedi gelir unsurunun hangisinden gelir elde etmiş olursa olsun elde edilen gelir, kurum kazancı olarak adlandırılır.

Bir başka deyişle kurumlar tarafından gelir unsurlarının bir veya bir kaçından elde edilen kazanç ve iratların toplamına bir bütün olarak kurum kazancı denir. Gelir Vergisinde gelir ne ifade ediyor ise Kurumlar Vergisinde de onu ifade etmektedir. Bu nedenle kurum kazancı Gelir Vergisindeki gelirin yıllık, gerçek, safi genel ve elde edilmiş olma özelliklerini taşır (Şenyüz, 1999, s.275).

Kurumlar vergisi mükellefleri bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden vergilendirilir. Safi kurum kazancının tespitinde ise Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Görüldüğü üzere KVK ayrı bir gelir tanımı yapmayarak, vergiye tabi geliri kavrama konusunda gelir vergisine atıfta bulunmuştur.

Kurumlar Vergisi de “gelir üzerinden vergileme” amaçlı objektif, dolaysız ve Gelir Vergisi’nden farklı olarak düzenlenen, genellikle tek oranlı tarife yapısına sahip bir vergi türüdür (Turhan, 1998, s. 54).

2.5.2. Türk Vergi Sisteminde Vergilendirilebilir Gelirin Safi Artış Teorisi ve