• Sonuç bulunamadı

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ

Belgede 31 Mart 2003 (sayfa 24-29)

BAŞKANI

KAYA GÜVENÇ

politikalar olmayınca, ülkemizdeki mühendis ve mimarlar ne işe yararların yanıtı iktidarlar tarafından bilinemeyince veya bilinmek istenmeyince veya görmezlikten gelinmek istenince; olay, yine acaba faizi nasıl öderim, ya da faiz ödemeyi kolaylaştırmak için nasıl bir tavizde daha bulunurum? Biliyorsunuz, her şeyi satıyorlar.

Mühendis ve mimarların da hak ve çıkarlarını çok da görmek istemiyorlar. Ne diyor bu GATS olayında? Bir araştırma yaptık. Bunlardan haberiniz vardır. Daha önce çeşitli yerlerde yayınlandı. Ama özetle mühendislik ve mimarlık alanında bizi çok rahatsız eden iki tane temel konu var. Bir tanesi sınır ötesi ticaret diye adlandırılan. Yani, Türkiye'de yerleşik olmayan bir mühendisin, özel kişi olarak bir mühendisin ya da bir mühendislik bürosunun veya şirketinin, tüzel kişilik olarak Türkiye'de hiçbir şekilde bulunmadan, bulunduğu yerden bir mühendislik ya da mimarlık hizmetini yapması ve bunun karşılığında bir bedel alması anlamına geliyor. Sınır ötesi ticaret diye tabir ediliyor. Sevgili arkadaşlarım, dünyanın gelişmiş ya da gelişmemiş, hemen hemen ülkelerinin çok büyük çoğunluğu sınır ötesi ticarete hayır derken, bizim hazinemiz,

“ben libarel ülkeyim efendim” diyor ve sınır ötesi ticarete “evet” diyor. Uyardık, görüştük, konuştuk, bugün son günü, açıklamadılar, ne tür bir kararla gideceklerini açıklamadılar ama ben tahmin ediyorum, nasıl bir şey olacağını. Ha o olay bitmiyor.

Yani, hayat öyle bir hazinenin vereceği bir taahhütnameyle bitmiyor. Siz haklarınıza sahip çıkarsanız, hep beraber bu haklarımızı korursak hiçbir şey yapamazlar bundan emin olunuz. Ama her atılan adımın bizler açısından ne kadar zor olduğunu ifade etmemiz lazım.

İkinci konu, gene bu GATS'la ilgili mühendislik, mimarlık hizmetleriyle ilgili. Serbest kişilerin dolaşımı. Şimdi serbest kişilerin dolaşımı… Yani, pardon özel kişilerin serbest dolaşımı. Yani, mühendis ve mimar olan arkadaşlarımız, başka ülkelerde mühendislik ve mimarlık hizmetleri yapabilecekler. Bu konuda da hemen hemen bütün ülkelerin çekinceleri var. Yine hazinemiz liberal bir ülke olmanın getirdiği o şeyle, anlamsız bir gülümsemeyle, “Efendim serbesttir” diyor. Serbesttir, diyor biliyorsunuz yabancıların Türkiye'de çalışma izinlerini düzenleyen yasa da Hazine, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin yetkilerini ortadan kaldırmak istedi. Epey bir mücadele sonunda, parlamenter arkadaşlarımızın, komisyondaki arkadaşlarımızın yardımlarıyla bu olaydan kendimizi kurtardık. Yani, özetle Hazine, mühendis ve mimarların serbest dolaşımına “Evet” diyor ama dünyanın çok sayıda ülkesi buna hayır diyor. Burada kısa bir belki notu da tekrar aktarmam gerekiyor. Yine Sayın Rektörümüz açıkladılar, çok önemli bir konu; dünyada artık akademik belgeleme mesleğin yerine getirilmesi için, gerçekleştirilmesi için yeterli görülmüyor. Akademik belgeleme yani, diploma. Bunun yerine bütün dünyada çeşitli adlar altında, profesyonel mühendislik deniyor, sertifikalı mühendislik deniyor, yetkin mühendislik deniyor. Çok çeşitli adlarla ve çok çeşitli koşullar altında meslek örgütlerinin de bir anlamda bir yeni belgelendirme, yeni bir yeterlilik belgesi vermesi gerekiyor. İşte bütün dünya mühendis ve mimarların serbest dolaşımı için esas itibariyle bu belgeyi esas alıyor. Avrupa Birliğini oluşturan üye

ülkelerin kendi aralarında mühendis ve mimarların serbest dolaşımı mümkün değildir sevgili arkadaşlarım. Bizimkiler açmak istiyorlar. Yani, Türkiye'de biz kendi ülkemizde mühendis ve mimarlar, Türkiye vatandaşı mühendis ve mimarlar, yabancı mühendis ve mimarlarla rekabet edemeyecek duruma getirilmek isteniyoruz.

Avrupa'da 3 ülke son olarak İngiltere, Fransa ve İtalya kendi aralarında 3 meslek örgütü kendi aralarında bir protokol düzenleyerek, bu protokol çerçevesinde ancak mühendis ve mimarların bir başka ülkede mühendislik ve mimarlık hizmetlerini yapmasına elverişli koşulları ya da şartları bir şekilde gündeme getirdi. İşte GATS olayı, gündemi-mizde bugün itibariyle, 31 Mart itibariyle gündemigündemi-mizdeki maddelerden birisi.

Bütçe bir başka konu, daha mürekkebi kurumadı, bütçedeki imzaların. Ama 4 katrilyon liralık yeni bir sınırlama, kısıtlama paketi geldi. Nerden kısıtlanacak? Tabi ki yatırımdan kısıtlanacak. Çünkü, ne yaparsanız yapınız; yasak olan, günah olan, suç olan, Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü durumunda, bugünkü siyasi iktidarların anlayışında faizleri ödememektir. Faizi ödediğiniz takdirde, her şeyi yapabilirsiniz.

Örneğin, emeklinin ilaç parasından kısıntı yapabilirsiniz. Yatırım, hiç yapmayabilirsiniz. Memurların maaşları konusunda tereddüt, mütereddüt olabilirsiniz.

Hak edilmiş, işçilerin ikramiyelerini erteleyebilirsiniz, her şeyi yapabilirsiniz. İşte bütçe, bütçe çıktı ama bu bütçeyle Türkiye'nin nereye varacağı, bu bütçe ile Türkiye'nin kalkınma yönünde neler yapabileceği hep beraber bildiğimiz konular.

Bir başka konu, özelleştirmeler. Özelleştirmeler. Geçen hafta Petrol-iş Sendikası özelleştirmelere karşı bir kampanya başlattı. Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz, uzun yıllardan beri devam ediyor. Yetkililerin söylediklerine göre; şu ana kadar 10 milyar Dolar'lık özelleştirme yapılmış. 10 milyar özelleştirme karşılında da 9,5 milyar Dolar harcama yapılmış. Benim aklım almıyor. Sizin aklınız alıyor mu bilmiyorum? Yani, ne yapacaksınız? İşte kendi mantıkları çerçevesinde yanlış ama kendi mantıkları çerçevesinde hani gelir elde edecektiniz? Şimdi, bu geliri elde etmek için, 10 milyar Dolar'lık geliri elde etmek için 9,5 milyar Dolar harcayacaksınız, ne geldi elinize? Ne kaldı elinizde? 500 milyon Dolar para kaldı. Yani, kamunun mallarını satacaksınız, kamuya hiçbir şey geri getirmeyeceksiniz. İşte mantık budur. İşte Petrol-iş'in başlattığı kampanya önümüzdeki aylarda hep beraber omuz vermemiz gereken, desteklememiz gereken bir kampanyadır. Çünkü, kamusal alanın daralması sadece yatırım açısından, sadece bu ülkenin ekonomik geleceği açısından değil, aynı zamanda demokrasisi açısından da son derece önemli. Tekellerin, uluslararası tekellerin veya yerli tekellerin, tekellerin egemen olduğu kamusal alanın daraldığı bir yerde demokrasinin sınırlarının ne olabileceğini tartışmak durumundayız.

Son bir nokta, Sayın sevgili Hüseyin ÜLKÜ arkadaşımız uzun uzun anlattı. Orman alanlarının talanı. Bu hafta meclise gelecek. Dediğim gibi satacaksınız ve faizi ödeyeceksiniz. Tek espri budur. Ama buna gerekçe olarak gösterilen rakamlar acaba

sizleri tatmin ediyor mu? 25 milyar Dolar elde edeceklermiş? Hesaplar açık meydanda, yani, orman alanlarını ya da orman alanları vasfını kaybetmiş olduklarını iddia ettikleri alanları ne yapacaklar? Kızılay'daki arsa fiyatına satacaklar neredeyse, oradan da 25 milyar Dolar. Bu tamamen bir bahane. Olayı büyük gösterip, biliyorsunuz bu klasik bir yönetim tarzıdır. Olayı büyük gösterip arkasından bunu meşru kılacaksınız. Meşru, yani kamuoyu nezdinde “Eh ne yapalım canım 25 miyar Dolar da gelecekse sesimizi çıkartmayalım” dedirteceksiniz. Bu yanlıştır. Buna karşı tabi ki sesimizi yükselteceğiz ama yine başka bir noktaya gelelim, olayın farklı yönlerini de Hüseyin arkadaşımızın söylediklerine ek olarak ifade edeyim. Bu yeni bir imar affıdır. Çünkü, sözü edilen bu alanların çoğu artık kentleşmiş alanlardır. Örneğin, işte Sultanbeyli denilen yerleri falan biliyorsunuz bunları, bir anlamda böyle gelmektedir. Bununla ilgili bir kısa da not iletmek istiyorum. Şimdi sivil toplum diye büyük bir iddia ile çıktı bu hükümet biliyorsunuz, seçim alanlarında işte sivil toplumla nasıl yakın ilişkiler içinde olacaklarını, Cuma günü de Milli Produktivite Merkezi'nin genel kurulu vardır. Milli Produktivite Merkezi'nin Genel Kuruludan TİSK yani, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı kalktı, bu hükümete teşekkür etti, bundan önceki hükümete de teşekkür etti ve dedi ki “yani çok yoğunlar ama biz bir randevu talep ettiğimiz zaman hemen olmasa bile bir iki gün içinde bir zaman ayarlıyorlar ve bizimle görüşüyorlar.

Yani, çok demokratik bir hükümet, çok demokratik bir iktidar var karşımızda” aman ne kadar mutlu. Sayın Baydur dedim, bakanlar ve hükümet sizinle görüşme konusunda duydukları heyecanı, bizimle görüşme konusunda duymuyorlar onun için sizin 2 günde alabildiğiniz randevuları biz 2 ayda alamıyoruz dedim. Şaşırdı, “Olur mu öyle şey”

dedi, “ama sivil toplum.” “Hayır” dedim, Bu iktidarın, bundan önceki iktidarlar gibi sivil toplum diye bahsettikleri ya da görüşlerini aldıkları örgütler biz değiliz sevgili arkadaşlarım Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği değildir, Türk Tabipler Birliği değildir. Sendikalar arada sırada o da çok önemli konularda doğrudan ilgili olan konularda görüş alıyorlar. Onun dışında, başbakan, bundan önceki başbakan söyledi.

Mecliste açık ve net bir şekilde ifade etti. Sivil toplum yani, TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, TİSK yani sermaye çevreleri, güzel. Bunu niçin söyledim? Bizi o kadar çok seviyorlar ve bizimle o kadar haşır neşir oluyorlar ki, orman mühendisi başkanımızı kış aylarında bilime, mühendisliğe tamamen aykırı gerekçelerle orman zararlılarıyla mücadele etsin diye Sarıkamış Ormanına sürdüler. 3 ay süre ile. İşte iktidar, işte sivil toplum anlayışı bu. Tabi ki bunun arkasında ormanla ilgili, ormanlık alanlarla ilgili Anayasa değişikliği gündemdeydi ve muhtemelen Salih arkadaşımız da bu nedenle ortalıklarda pek dolaşmasın diye göndermiş olsalar gerekir.

Gündemimizin başka maddeleri var, aslında. Gündemimizin herkesi çok yakından ilgilendiren bir başka maddesi var, o da savaş. Savaş, saldırı aslında şöyle ifade edeyim.

Şimdi bu özelleştirme orman alanlarının talanı ve satışı, bütçe, şimdi bütün bunlarla Irak'ta kadın, erkek demeden, çocuk, yaşlı demeden akıllı ya da akılsız bombalarla yapılan katliam arasında çok önemli bir fark yoktur. Bunlar bir bütünsel politikanın, bir

bütünsel anlayışın bence birer unsurudur. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak'a saldırısı konusunu tartışmaya gerek yok, ne denli hukuksuz, ne denli meşruluk dışı olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. İnsanlık suçudur. İnsanlık suçudur. Türkiye ne yazık ki, ikinci teskereyi ret ettikten sonra yine bu katile yardım ve yataklık konumuna düşürülmüştür, hava sahasını açmakla. Amerika Birleşik Devletleri 1946'dan beri, 2.

Dünya Savaşı'ndan beri kurulmuş olan Birleşmiş Milletlere dayalı düzeni ortadan kaldırmaya yönelmiştir.

O anlayış, uluslararası tekelci sermayenin sınırsız ve kuralsız egemenliğidir. İşte o kuralsızlık bütün kararlara karşın, bütün dünya halklarının tepki göstermesine karşın, Irak'ta cinayete dönüşebilmektedir. Türkiye'de milyonlarca insanın ret etmiş olduğu IMF politikaları neredeyse başka zorlar, tehditler kullanılarak Türkiye'de uygulanmaktadır. Bu kuralsız ve sınırsız egemenlik Türkiye'mizde ve Dünyamızda son dönemin en önemli noktalarından birisidir. Bilim, sevgili arkadaşlarım GPS sizler çok yakından bilen insanlarsınız. Benim meslek alanım itibariyle biraz daha uzağım ama bir mühendis olarak ne anlama geldiğini biliyorum. Böyle bir sistemi, böyle bir teknolojiyi bilimin getirdiği böyle bir teknolojiyi siz insanlık için mi kullanırsınız?

Yoksa akıllı bombalar, füzeler dediğiniz sistemlerle insanları öldürmek için mi? Burada çok temel bir olay var ve sizin bu broşürünüzün, yönetim kurulunun önsözünden bir cümleyi izninizle sizle paylaşacağım. “Özgür düşüncenin ürünü olan bilim, insanlık için en güçlü ışık kaynağı olarak gelişimin sınırsızlığına olduğu kadar paylaşımın eşitliğine de aracı olmalıdır.” Sevgili arkadaşlarım bizler bilimle, teknolojiyle iç içe olan bir mesleğin insanlarıyız. Ve yıllardan beri, 70'lerden beri Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği, bilimi ve tekniği sömürgenlerin değil, halkın hizmetine sunmayı amaçladıklarını ifade etmişlerdir. Son dönemde gördüğümüz ve yaşadığımız olaylar ne yazık ki bunun aksi yönünde gitmektedir. Sebebi de çok basittir. Bilimin sonuçlarını, bilimsel araştırmaların sonuçlarını ya da teknolojik geliştirmenin elde ettiği ürünleri, hizmetleri her neyse, kullananlar iktidar sahibi olanlardır. Ve sizler iktidar sahibi olmadığınız sürece yani, üretenler bir anlamda iktidar olamadıkları sürece ne yazık ki bu tür Irak'ta ki cinayetleri, katliamları görmek ne yazık ki engellenemeyecek. O nedenle de Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği biliyorsunuz geçen dönemden beri, büyük krizden beri, ekonomik krizden beri bir tek şey söylemektedir. Emekten yana, insandan yana bir siyasi irade oluşturmak zorunludur ve bu siyasi iradeyi iktidara taşımak gerekmektedir. Bunları yapmadığımız takdirde ne yazık ki, bu tür olayları burada eleştirmekle yetinmek zorunda kalacağız.

Sevgili arkadaşlarım, yine önsözünüzde yer alan çok güzel bir sözle bitiriyorum konuşmamı. Kısa bir süre sizlerle beraber oldum. Şöyle söylüyor önsözünüz.

“Çözümlerin üretildiği, açılımların sergilendiği, özgür, sevgi dolu bir sosyo-kültürel ortam yaratılması amaçlanmıştır” kurultayla ilgili olarak. Ben kurultayın bunu başaracağına inanıyorum. Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Sayın Milletvekilleri, değerli bürokratlar, çok değerli katılımcılar, basımızın çok değerli temsilcileri.

Türkiye 9. Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı dünyanın ve ülkenin bir çok olumsuzluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde toplanmakta. “Değişim, Gelişim, Nereye?” sloganıyla ifade edilen sorunları tartışmak, çözüm üretmek amacıyla çok kapsamlı bir gündemle toplanıyor.

Bu toplantıda bana da söz hakkı verdikleri için Sayın Kurultay Başkanımıza, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Sayın Başkan ve yönetimine teşekkür ediyorum.

Gündemde çok önemli teknik, mesleki konuların yanı sıra, yeni dünya düzeni, mühendislik, toplum ve savaş, kamu ihale yasası, devletin yeniden yapılandırılması gibi tüm dünyanın tartıştığı, ülkemizde de tartışılan konular gündeme alınmış ve bu konudaki katılımcıların düşünceleri kamuoyuna sunulacak ve umarım kamuoyu da bundan yeteri ölçüde yararlanacak. Mühendisler ülkemizin ve dünyanın bu sıkıntılı günlerinde her zamanki vatanseverlik ve sorumluluk duygusuyla bu önemli konuları ülke gündemine taşıyarak önemli bir görevi yerine getirmekteler. Kuruluşunun 49.

yılında 250.000 üyesi, ülkenin en iyi yetişmiş, eğitilmiş kesimlerinden birisini yani, mühendisleri, mimarları temsil eden Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği'ne çok zor günlerde ülkenin sorunlarını sırtlayan, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası'na ve onun üyelerine ve bu kurultaya katkıda bulunan tebliğ sunan bütün katılımcılara öncelikle şükranla saygılarımı sunuyorum.

Gündemdeki temel konularından birisi, kurultayınızın yeniden yapılanma, devletin yeniden yapılanması, yerel yönetimler. İzninizle bu konudaki kimi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi reform, çok ilgi duyulan, cezbeden, herkesin ilk bakışta tereddütsüz evet dediği, bir tümce. Ancak, bunun içeriğinin adından daha önemli olduğunu yaşadığımız dönem, bize gösterdi.

1960'lardan itibaren başlayan değişik kesimlerdeki reform fikri, düşüncesi hayata geçirildiği zaman gördük ki, özellikle yerel yönetimler konusunda her reform

YENİMAHALLE

Belgede 31 Mart 2003 (sayfa 24-29)

Benzer Belgeler