• Sonuç bulunamadı

Türk Kültürü Boyutunda Vatandaşlık, İnsan Hakları ve Demokrasi Düşüncesi

Eski Türklerde beylerin ve beylerin ailelerine mensup kadınların siyasal gücün belirlenmesine belli ölçüde katılması eski Türk toplumunda kişisel özgürlüklerin ve eşitliğin bulunduğunun göstergeleri sayılabilir. Bununla birlikte eski Türk toplum yaşamı hakkında bilgiler veren “Kutadgu Bilig” adlı eserde devlet yönetimine ilişkin evrensel kuralların yer aldığı görülmektedir. Buna göre hükümdarlara aklın rehberlik etmesi ve hükümdarların halkına iyi davranması gibi insancıl öğütlere yer verildiği bilinmektedir.140

139 Sarıipek, a.g.m., s. 93.

140 Yasemin Karaman Kepenekci, Eğitimciler İçin İnsan Hakları ve Vatandaşlık, Ekinoks Yayınevi, 2008, s. 91-92.

Eski Türk kültüründe toplumsal yapının temelini ailenin oluşturduğunu göstermektedir. Aile merkezli toplumsal yapı eski Türk devletlerinin ontolojik zeminini oluşturmaktadır. Bu durum ailenin şahsında toplumsal yapıyı meydana getiren ilişkiler düzeniyle daha iyi anlaşılmaktadır.141 Örneğin eski Türklerde bir delikanlı evlenecek yaşa gelince bir kahramanlık göstererek il meclisinden milli bir ad alırdı. Bu suretle “ildeş niteliği”, “erkek=ermiş” değerini kazanarak vatandaş hukukuna sahip olurdu. Bu aşamada kazanılan bu statü ile vatandaş olan kişi “ailesinin velayet-i hassasından (özel velayet) çıkarak, milletin vesayet-i ammesi (kamu velayeti) altına girerdi.”142 Yetişmekte olan kuşakların aile dışında kamu otorite ve denetimine teslim edilmesi siyasal yapının kültürel temelinde otorite, himaye ve itaat olgusunun yer aldığı anlamına gelmektedir.143 Sonuç olarak Eski Türkler sınıfsız ve kölelik olmayan bir topluma sahip olsalar da siyasal yapının temelinde yer alan söz konusu olguların demokrasilerle bağdaşmadığı son derece açıktır.

Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra hukuksal düzenlemelerde İslamiyet önemli bir yer tutmuştur. İslamiyet eşitlik anlayışını getirmiş, köleliği reddetmese de köleliğin nedenlerini sınırlamış, kölelere iyi davranılmasını buyurmuş ve azad yolunu açık tutmuştur. Özellikle İslamiyet’in etkisindeki Türk tasavvuf felsefesi insan hakları açısından evrensel bir gelişmedir. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre gibi 13.

yüzyıl mutasavvıfların halka kadar inen insan sevgisini merkeze alan olumlu tutumları insan haklarının gelişimi açısından önemli görülmektedir.144

Osmanlı Devleti’nin vatandaşlık anlayışı genel olarak “Osmanlılılık” ideolojisi temeline dayanmaktadır. Osmanlılık, Osmanlı vatandaşlığının imparatorluk dâhilinde yaşayan halkların özel kimliklerini aşan bir aidiyet düzenini ifade etmektedir.145 Osmanlı Devleti’nde yaşayan ve bu devletin uyruğu sayılan insanlar Müslüman olup olmamalarına göre farklı statülere sahiplerdir. Özellikle, devlet hizmetine alınma, vergi ve kişisel statü gibi konularda kendini gösteren bu farklar, uyrukluk konusundaki düzenlemeleri de etkilemekteydi. Müslüman olmayan uyrukların mezhep veya dinlerine göre ayrıldığı ve

141 Doğan, 2007, s. 161.

142 Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s. 295-296.

143 Doğan, 2007, s. 161.

144 Ahmet Mumcu, Türkiye’de İnsan Haklarının Dünü ve Bugünü, Tübitak Matbaası, Ankara, 1997, s.

111-115.

145Ezgi Güzel Polat, “Osmanlıdan Günümüze Vatandaşlık Anlayışı”, Ankara Barosu Dergisi, S. 3, 2011, s. 133.

her biri bir “Millet”i oluşturan bu gruplar, Müslüman uyruklardan farklı bir hukuk düzenine tabi olarak yaşamaktaydılar.146

Osmanlı Devleti döneminde demokrasi ve insan hakları alanında girişilen ilk yenilik hareketi Alemdar Mustafa Paşa’nın öncülüğünde II. Mahmut’a imzalattırılan Sened-i İttifak’tır. Bu belge, padişahın iktidarını sınırlandıran ve güçlenmiş duruma gelen

“Ayan”ları tanıyan bir nitelik taşımaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Magna Carta’ya benzetilmektedir.147

On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş belirtileriyle ortaya çıkan sorunların nedenlerini toplum düzeninin temellerinde gören bir anlayışla çözüme kavuşturmak isteyen Osmanlı yöneticileri 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nı ilan etmişlerdir. Ferman adeta bir vatandaş hakları bildirgesi şeklinde düzenlenmiştir. Ancak bu bildirge Fransız ve Amerikan haklar bildirgelerinde olduğu gibi halktan gelen talep ve zorlamaların ürünü olmadığından halk tarafından benimsenip hazmedilmemiştir. 1856 yılına gelindiğinde Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında eşitlik sağlamayı amaç edinen, gayrimüslim vatandaşlara yeni bazı haklar getirilmesini sağlayan Islahat Fermanı ilan edilmiştir. 148

Diğer yandan devletin çöküş döneminde gayrimüslim uyrukların yabancı devlet uyrukluğuna geçerek kapitülasyonlardan yararlanma arayışı Osmanlı Devleti’nde uyrukluk konusunu hukuki düzene bağlama gereksinimini doğurmuştur. Bu gereksinimin bir sonucu olarak 1869 yılında Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi yayımlanmıştır. Her ne kadar Kanunname kan bağı ilkesine göre şekillenmiş olsa da o güne kadar ilk defa vatandaşlık hukukunu düzenlemesi, vatandaşlık konusunun yasal bir zemine taşınması bakımından çok önemli sayılmaktadır.149

Osmanlı demokrasi hareketlerinin bir diğer aşaması 1876 yılında II. Abdülhamit tarafından yürürlüğe konulan Kanun-i Esasi’dir. Kanun-i Esasi’de birçok hak ve özgürlüğe yer verilmiştir. Bunların başlıcaları Osmanlı vatandaşlığı, kişi özgürlüğü, kişi güvenliği, cezaların kanuniliği, din özgürlüğü, mezheplerin ayrıcalıkları, basın özgürlüğü, şirket kurma hakkı, dilekçe hakkı, eğitim özgürlüğü, eşitlik, devlet memuru olma hakkı, vergilerin mali güce göre belirlenmesi, mülkiyet hakkı, konut dokunulmazlığı, tabii hâkim ilkesi, angarya yasağı, müsadere yasağı, vergilerin kanuna

146 Rona Aybay, Vatandaşlık Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 70.

147 Kepenekci, 2008, s. 94-95.

148 Doğan, 2007, s. 175.

149 Polat, a.g.m., s. 135.

dayanması, işkence ve eziyet yasağıdır. Anayasa’da bu hak ve özgürlüklerin beyan edilmesiyle yetinilmiş fakat herhangi bir güvence öngörülmemiştir. Bundan dolayı uygulamada kişi hak ve özgürlükleri padişahın takdirine bırakılmıştır. 1876 Anayasası’yla meşruti monarşinin kurulması mümkün olmamıştır. Devlet yönetiminde güç yine padişahın elinde olup padişah 14 Şubat 1878 tarihinde Meclis-i Mebusan’ı feshetmiştir. Meclis-i Mebusan’ı fesheden II. Abdülhamit yönetimine karşı ülke içinde ve dışında güçlenen muhalefetin çalışmaları sonucunda İkinci Meşrutiyet ilan edilmiştir.150

İkinci Meşrutiyetin getirdiği ivme ile gerçekleştirilen 1909 Anayasa değişiklikleri, Anayasa’ya yepyeni bir görünüm vermiştir. Değiştirilen Anayasa’ya göre padişahın yetkileri kısıtlanmıştır. Padişah, Meclis-i Umumi önünde Anayasa’ya bağlılık yemini etmiştir. 1909 yılında yapılan Anayasa değişikliği vatandaş haklarında da çok önemli bir sıçrama gerçekleştirmiştir. Vatandaşların ancak toplanarak kullanabildikleri toplanma ve örgütlenme hakları, bu Anayasa değişikliği ile tanınmıştır.151

Diğer yandan II. Meşrutiyet ile birlikte yönetime ortak olan İttihat ve Terakki, modern, merkezi bir ulus-devlet yaratılmasını hedefleyerek tüm üyelerin eşitlik ilkesi dâhilinde vatandaşlık kurumu etrafında toplanmasını hedeflemiştir. İttihat ve Terakki, 1913 yılına kadar çıkarılan çeşitli kanun ve mevzuatlarla vatandaş ile devlet arasındaki hukuksal, siyasal ilişkinin kurallarını belirlemeye çalışmıştır. Buna göre vatandaşlara toplantı yapma ve dernek kurma özgürlüğü verilmiş, hükümetin sansür yetkisi sona erdirilmiş, basın özgürlüğü daha geniş tutulmuş ve siyasi partilerin kurulmasına olanak tanınmıştır.152

Cumhuriyet döneminin ilk önemli demokrasi hareketi, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasıdır. “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir”

ilkesine göre 1921 Anayasası hazırlanmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilmiş ve 1924 yılında Cumhuriyet döneminin ikinci Anayasası yapılmıştır. Aynı yıl hilafet kaldırılmış, 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiştir. 1934 yılında kadınlara genel seçimlere katılma hakkı tanınırken 1945 yılında Demokrat Parti’nin kuruluşu çok partili sisteme geçişi sağlamıştır.

150 Adil Bucaktepe, “Birinci ve İkinci Meşrutiyet Anayasalarında Öngörülen Devlet Modelleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 42, 2014, s. 54.

151 Doğan, 2007, s. 180.

152 Aynı, s. 180.

Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi insan hakları ile ilgili uluslararası belgeleri kabul etmiş ancak bu konudaki bazı anlaşma ve sözleşmelere ya çekince koymuş ya da kabul etmemiştir.

Türkiye’de insan hak ve özgürlükleri ile demokrasi kapsamında vatandaşlığa yönelik ilginin artarak devam edeceğini söylemek pekâlâ mümkündür.

Benzer Belgeler