• Sonuç bulunamadı

Türk-İslam Mimarisinde Taçkapıların Gelişimi

1.5. Taçkapı ve Türk-İslam Mimarisinde Taçkapıların Gelişimi

1.5.2. Türk-İslam Mimarisinde Taçkapıların Gelişimi

Ana cepheyi ve özellikle giriş açıklıklarını vurgulama fikri, Türk mimarisinin her döneminde egemen olmuş olmuştur. Türk mimarisinde, girişleri vurgulama özelikle estetik açıdan göze hitap edecek süslü kompozisyonlar ile derinlik olgusu yaratma fikri hâkim olduğundan taçkapılar, cephede anıtsallığı vurgulamak için cephe yüzeyine göre daha taşkın ve cepheden daha yüksek olarak inşa edilmiştir.

İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Türk mimarisinde zamanla farklı işlevleri olan yeni tip mimari eserler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların başında ise camiler gelmektedir. Medrese, tekke- zaviye, türbe gibi İslam düşüncesini ve yaşam tarzını şekillendiren yapılarda ayrıca ortaya çıkmıştır. Bunların yanında bu devrin çok önemli sentez yapıları arasında kervansarayları da alabiliriz60. Karahanlı Devleti tarafından inşa edilen bu tür yapılar, devletin yerleştiği coğrafi bölge ve zenginlik durumuna göre yapı malzemesi ölçeğinde bir takım yenilikler ortaya koymuştur. Erken dönem yapılarında görülen kerpiç malzeme 11. ve 12. yüzyılla birlikte yerini tamamen tuğla malzemeye bırakmış özellikle 12. yüzyıl Karahanlı tuğla mimarisinin en parlak dönemi oluşturmuştur61. Yapı malzemesindeki değişiklikler şüphesiz inşa edilen yapıların cephe düzenlerine ve özellikle taçkapılarına yansımıştır. Tuğla malzeme sadece mimari anlamda kullanılmamış olup, cephelerde bilhassa cephelerin birincil öğesi konumundaki taçkapılarda da süsleme unsuru olarak tercih edilmiştir. Tuğlaların çeşitli şekillerde dizilmesinden oluşan mimari süslemeler Karahanlı Devleti eserlerinde başta taçkapılar olmak üzere pek çok yerde sevilerek kullanılmıştır.

Karahanlılar dönemi yapılarında anıtsal mimaride en çok vurgulanan bölümlerin başında gelen taçkapılar anıtsal görünümlerinin yanı sıra geniş cephe yüzleri ile de önem arz etmektedirler. Karahanlılardan kalan en eski mimar eser

60 Y. Çoruhlu, Türk İslam Sanatının ABC’si, İstanbul, 2000, s. 13-14 61 O. Aslanapa, Age.,s. 29

22 olarak kabul edilen Tim’deki 978 tarihli Arap Ata Türbesi62, aynı zamanda Türk- İslam sanatında günümüze ulaşan en eski taçkapı örneğine sahip bir yapıdır. Abidevi kubbeyi arkasında gizleyen taçkapı küçük ölçülerde tasarlanan yapıya olduğundan çok daha büyük ve yüksek bir görünüş sağlamaktadır63. Büyük sivri kemerli taçkapının üst tarafında yan yana sıralanan üç nişle taçkapı cephesi hareketlendirilmiştir. Taçkapı yüzeyi tamamen zengin geometrik süslemelerle kuşatılmış olup Karahanlıların daha sonraki türbelerinde görülecek gelişmenin bir bakıma öncüsü olmuştur.

Karahanlılar döneminde en çok türbelerde karşılaştığımız taçkapı örneklerinde64 cepheden taşkın olmayan fakat yatay eksende geniş bir alanı kapsayan örneklerde bulunmaktadır. Buna karşın örneklerin tümünde görebileceğimiz ortak nokta ise taçkapı cephelerinin sivri kemer veya yuvarlak kemer formları ile kuşatılmış olmasıdır. Ters “U” biçimli silmelerle kuşatılan taçkapıların tüm yüzeyi geometrik süslemelerle kuşatılmıştır. Örneklerin çoğunda sivri kemerler yanlardaki köşe sütuncelerine oturuyor izlenimi uyandırmaktadır.

Dönemin bir diğer önemli taçkapı örneklerini ise Ribat olarak adlandırılan kervansaraylarda görmekteyiz. Kervansaraylarda bulundukları cephelerin tam ortasına yerleştirilen taçkapılar, tıpkı diğer yapı türlerinde olduğu gibi sivri kemerli bir kavsara ile kuşatılmıştır. Anıtsallık bakımından cami ve türbe taçkapılarına oranla daha abidevi olarak inşa edilen taçkapılar cepheden öne taşkın kütleleriyle de dikkat çekerler. Cephede süsleme kompozisyonları açısından özellikle türbe taçkapılarına oranla daha sade tutulan taçkapılar sivri kemerli giriş açıklıkları ile önem arz etmektedirler. Kervansaraylarda dikkat çekilen özelliklerden birisi de köşe sütuncelerinin buralarda tercih edilmemiş olmasıdır.

Karahanlılar döneminde 10. yüzyıldan itibaren gelişme gösteren taçkapı kompozisyonu cephelerin merkezine yerleştirilmiş ve anıtsal bir görünüme sahip olmuştur. Bütünüyle tuğla malzemeden tasarlanan taçkapılarda cephede sivri kemerli kavsara tercih edilmiştir. Sivri kemerli kavsaralar duvar kalınlığının verdiği imkanlar doğrultusunda oldukça derin nişler oluşturmuşlar ve taçkapıların ihtişamını meydana getirmişlerdir. Bu tasarım şekli Türk mimarisinin Klasik taçkapı şeklini 10.

62 E. Esin, “ Türk-İslam Mimarisinin Türkistan’daki İlk Abideleri”, Türk Dünyası, Sayı:2, Ankara,

1966, s. 1; A. Altun, “ Erken Dönem İslam Mimarisi”, İslam Sanatları Tarihi, Eskişehir, 2012, s. 19

63 O. Aslanapa, Age.,s. 32

64 Dönem taçkapıları ağırlıklı olarak günümüze ulaşan eserlerden izlenmektedir. Karahanlı

yüzyıldan itibaren olgunlaşmış bir halde göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Karahalılar döneminden başlayan bu taçkapı kompozisyonu Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti döneminde de sevilerek tercih edilmiş bir kompozisyondur.

İslamiyetten sonraki Asya Türk sanatının ikinci önemli devrini oluşturan devlet ise 977-1186 tarihlerinde hüküm sürmüş olan Gaznelilerdir65. Cami ve saray gibi önemli yapılar inşa etmiş olan Gaznelilerde bu yapıların büyük bir bölümünün sağlam olarak günümüze ulaşamaması ve özelikle Karahanlı devrinde görmeye alışık olduğumuz türbe mimarisinin bu dönemde de devam etmesine karşın günümüze ulaşanörneklerin çok fazla olmaması Gazneliler döneminde tasarlanan taçkapılar hakkında çok net fikirler elde etmemize imkân vermemektedir. Günümüze kısmen sağlam olarak ulaşan yapılardan elde edilen bilgilere göre bu dönemde de giriş açıklıkları Karahanlı döneminde olduğu gibi sivri kemerli kavsara ile kuşatılmış olmakla birlikte cepheden dışa taşkın önem arz eden taçkapılar tasarlanmamıştır.

1038-1194 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklu Devleti, Orta Asya mimarisinin artık Karahanlılar ve Gaznelilerden sonra bir bakıma Klasik dönemi olarak düşünülebilir. Büyük Selçuklular, Karahanlı ve Gazneli mimarisinde görülen yenilikleri devam ettirmekle kalmamış mimari anlamda mekan ve kubbe çözümleri konusunda arayışlara girmişler ve bu konuda bir takım yeni plan tipleri ortaya koymuşlardır. Büyük Selçuklu mimarisinde görülen bu yenilik arayışları taçkapı ölçeğinde daha pasif kalmış, inşa edilen yapılarda girişler sivri kemerli geniş bir cephe yüzeyine sahip ve düz lentolu girişler olarak ön plana çıkmıştır. Bunun yanında Karahanlı mimarisindeki taçkapı geleneği de kısmen sürdürülmüştür. Ayrıca cepheden taşkın olmamasına karşın sivri kemerli anıtsal taçkapılara da belli başlı yapılarda önem verilmiştir.

Büyük Selçuklu mimarisinde de Karahanlılar ve Gazneliler dönemi mimarisinde olduğu gibi tuğla malzemenin tercih edilmesi yapıların mimarilerinde olduğu kadar giriş kısımlarını da önemli ölçüde etkilemiş ve cephe kompozisyonlarının özellikle taçkapıların şekillenmesinde ve süslemesinde önemli bir yer oluşturmuştur.

Tuğla malzemenin değişik şekillerde istiflenmesiyle oluşturulan taçkapılar belirli sayıdaki türbe taçkapıları bir yana bırakıldığında cephede önemli bir alanı

65 S. Blair- J. Bloom, “ Doğu’nun İlk İmparatorlukları: Gazneliler ve Guriler”, İslam Sanatı ve

24 kaplayan geniş ve sivri kemerli kavsaraya sahip taçkapılar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu düzende yapılan taçkapıları özellikle cami taçkapılarında görmek mümkündür. 1072 tarihli İsfahan Cuma Camisi66, 1158 tarihli Ardistan Cuma Camisi, 1080 tarihli Damgan Cuma Camisi, 12. yüzyıla tarihlendirilen Gülpayegan Cuma Camisi, 12. yüzyıla tarihlenen Deşti Cuma Camisi ve 11. yüzyıla tarihlenen Kazvin Cuma Camisi örnek gösterilebilir67. Bu şekilde tasarlanan taçkapı örnekleri daha da arttırılabilir.

Büyük Selçuklu döneminde sivri kemerli kavsaraya sahip taçkapılar cephede tek başlarına temsil edilmedikleri gibi taçkapının her iki yanında yine ağırlıklı olarak sivri kemerli bazen derin bazen ise sağır nişlerle hareketlendirilmiştir. Sağır sivri kemerli nişler cephede taçkapı yüksekliğine denk gelecek şekilde tasarlandığı gibi altlı ve üstlü olmak üzere ikili olarak ta tasarlanabilmektedir. Bu tasarım cepheye hareketlilik kattığı gibi taçkapının anıtsallığını da arttırmaktadır. Cephesi sağır nişlerle hareketlendirilen cephe düzenlerini camilerde ve türbelerde görmek mümkündür.

Sivri kemerli cephe düzenleri bu dönemin en çok kalan yapı türü olan türbelerde de görmek mümkündür. Türbe taçkapıları cami taçkapıları kadar olmasa da cepheden taşkın kütleleriyle de dikkat çekmektedir. Karahanlı Türbe taçkapılarından gelen geleneğin bir bakıma devamı niteliğinde olan bu dönem türbe taçkapıları camilerde olduğu gibi çoğunlukla sivri kemerli giriş açıklığının yanında sağır sivri kemer şeklinde nişlerle kuşatılmıştır. Bu taçkapılara en güzel örnek 1005 tarihli Alemberdar Türbesi gösterilebilir68.

Büyük Selçuklu döneminin görsellik açısından en dikkat çekici taçkapıları şüphesiz ki kervansaraylardadır. Ticaretin ve zanaat üretiminin giderek artmasıyla inşa edilen kervansaraylar kaleyi andıran kalın duvarlarının yanı sıra uzun eksen üzerinde tasarlanan geniş ve yüksek taçkapılarıyla dikkat çeker.

Selçuklu kervansaray taçkapıları sivri kemer şeklinde düzenlenmiş kavsaralara sahip örneklerdir. Bulunduğu cepheden daha geniş ve daha yüksek olarak inşa edilen taçkapılar derin nişler sayesinde ön plana çıkar. Özellikle günümüze

66 İsfahan Cuma Cami taçkapısının 14. yüzyıldan kaldığı araştırmacılar tarafından kabul edilmektedir.

Bkz. O. Eravşar- H. Karpuz, Büyük Selçuklu Mirası: Mimari, Cilt: 2, İstanbul, 2013, s. 13

67 Yapılar hakkında bilgi için bkz. O. Aslanapa, Age., s. 59-68

68 S. Chmelnizkij, “ Orta Asya ve Anadolu: Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve

ulaşan örneklerden yola çıkılarak dönem kervansaray taçkapılarının geniş ve yüksek bir eyvan şeklinde tasarlandığı örnekleri de görmek mümkündür69.

Taçkapılarda sivri kemerli cephelerde dikdörtgen biçimde düzenlenmiş olan çerçeveler dış bükey silmelerle kuşatıldığı gibi silmeler arasında geometrik bordürler oluşturulmuştur70.

Anadolu-Türk Mimarisinde Taçkapılar

11. yüzyıl, Anadolu’nun Türk hâkimiyetine girdiği bir asır olmuştur. 11. yüzyılın ortalarından başlayarak Anadolu’ya girmeye başlayan Türk boyları, Selçuklu sultanı Alp Arslan’ın 1071’de Bizans ordularını bozguna uğratmasından sonra adım adım yeni bir kültür ve sanat ortamını yeşertmeye başladılar71. 1071 Malazgirt savaşıyla birlikte Anadolu’nun artık bir Türk vatanı olması sonucu bölgeye yerleşen Türk komutanlar, beylikler kurarak imar faaliyetlerine girişmişler ve Anadolu Selçuklu devleti ile bütünleşmişlerdir. Anadolu Selçukluları veya Türkiye Selçukluları olarak tanınan devlet72, 1075 yılında İznik’te Kutalmış oğlu Süleyman Şah ve oğulları tarafından kurulmuştur73. 12. yüzyıl Selçuklu devletinin başta iç karışıklıklar olmak üzere batıda Bizans’la ve Haçlı ordularıyla, doğuda ise Ermenilerle yapılan savaşlar yüzünden sanat dünyasına yoğun katkıda bulunulamadığı bir arayış dönemi olmuştur74. 12. yüzyılın sonları ile 13. yüzyılın ilk çeyreği devletin yükseliş dönemini oluşturmaktadır. Sultan II. Kılıçaslan ile başlayıp Sultan I. Alaaddin Keybubat döneminde zirveye ulaşan yükseliş gerek coğrafya bazında ve gerekse kültür ve sanat anlamında doruğa ulaşmıştır. 13. yüzyılda başta başkent Konya olmak üzere Kayseri, Sivas, kuzeyde Sinop, batıda Denizli, güneyde Alanya ve Antalya ile doğuda Erzurum ve Diyarbakır gibi merkezler başta camiler

69 Geniş ve yüksek bir eyvan şeklinde tasarlanan taçkapılar içinde en güzel örneklerden birisi de

İran’daki Deyr-i Gaçin Kervansarayıdır. Yapı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. O. Eravşar-H. Karpuz,

Büyük Selçuklu Mirası: Mimari, Cilt:2, İstanbul, 2013, s. 222-223

70 Büyük Selçuklu dönemi kervansaray taçkapılarda görülen geometrik motifler Anadolu Selçuklu

Dönemi kervansaray taçkapılarında olduğu kadar yoğun bir şekilde işlenmemiştir. Bu dönem taçkapılarında tek bir merkezden çıkan geometrik kompozisyon ters “U” biçimindeki cepheyi aynı düzlemde dolaşmaktadır.

71 G. Öney, “ Anadolu Selçuklu Sanatı”, Türkler, Cilt: 7, Ankara, 2002, s. 807

72 Anadolu Selçuklu devleti isminin yanında yazarlar ve araştırmacılar tarafından Türkiye Selçukluları

ismi de sıklıkla kullanılmıştır. Ayrıca araştırmacılar tarafından yazılan pek çok makale ve kitaplarda Türkiye Selçukluları ismi tercih edilmiştir Bunlardan bazıları şu şekildedir: T. Baykara, Türkiye

Selçukluları Devrinde Konya, Ankara, 1985; A. Altun, “ Türkiye Selçukluları Mimarlığı”, Türkler,

Cilt: 7, Ankara, 2002, s. 820

73 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1998, s. 55; İ. Kafesoğlu, Anadolu Selçuklu

Devleti Hangi Tarihte Kuruldu, İstanbul, 1981, s. 10; Z. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş,

İstanbul, 1981, s. 195

26 olmak üzere mescid, hamam, çeşme, medrese, şifahane ve türbe gibi pek çok yapı ile inşa edilip Anadolu Selçuklu sanatı ve sentezi yaratılmıştır. Ayrıca coğrafyanın büyümesine bağlı olarak gelişen ekonominin katkısıyla merkezleri birbirine bağlayan güzergâhlar üzerinde pek çok kervansaray inşa edilmiştir. Özellikle Sultan Alaaddin Keykubad döneminde Konya, Beyşehir, Kayseri, Alanya ve Antalya’da yapılan yazlık ve kışlık saraylar, av köşkleri, Anadolu Selçuklu sanatı saray yaşamına ve kültürüne yeni bir renk katmıştır. Bu yapıları süsleyen mimari öğeler ve detaylar taş işçiliğinde İslam sanatına özgün kökleri kısmen Orta Asya’ya kadar uzanan yeni bir soluk kazandırmıştır. Bu sentezde eski Türk unsurlarının yanı sıra İran, Irak ve Suriye bölgesindeki İslam ve özellikle yerel Bizans sanatlarının izlerini bulabiliriz75. Mimaride şekillenen sentezi tanımlarken bir taraftan Türklerin Anadolu’ya gelmeden önce bulundukları kültür ortamından beslenen bir süreklilik, diğer taraftan yeni coğrafi çevrenin olanaklarına ve koşullarına uyum sağlama arayışlarının doğal sonucu olarak Anadolu’nun yerli kültürleri ile yoğrularak şekillenen bir değişimden söz etmek olasıdır76. Devletin Anadolu’ya gelmeden önce var olan bir geleneğinin yanında Anadolu’ya gelmesiyle birlikte bu geleneğin başta yapı malzemesi olmak üzere coğrafya ve iklim koşullarına göre değişkenlik göstermesi göz ardı edilemez bir gerçektir. Konuya malzeme açısından bakıldığı zaman malzemedeki bu var olan değişimin temel nedeninin Anadolu’nun jeopolitik konumundan dolayı kaliteli taş malzemenin oldukça bol olması olarak açıklanabilir. Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen pek çok yapıda zengin taş işçiliğini görmek mümkündür. Dış cepheleri genelde sade olan dönem yapılarında yola bakan ön cepheler özenle işlenmiştir. Taş bezeme türü yapı türüne göre değişkenlik göstermez. Bölgesel kesin farklılıklarda tespit edilemez77. Yapı türü ne olursa olsun caddeye açılan ön cepheler zengin süsleme programları ve anıtsal taçkapılarla kuşatılmıştır. Anadolu Selçuklu mimarisinde yapıların dış cephelerinde en dikkat çekici bölümleri şüphesiz ki taçkapılarıdır. Dönem yapılarının vazgeçilmez öğesi olan taçkapılar başta cami olmak üzere her türlü yapıda karşımıza çıkabilmektedir. Özellikle dış cephelerinde hiç süsleme özelliğine sahip olmayan yapılarda bile cepheden dışa taşıntılı anıtsal taçkapılara rastlanabilmektedir. Taçkapılara dış cephede yapının en belirgin organı

75 G. Öney, Agm., s. 808

76 Ö. Bakırer, “Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süreklilik ve Değişim”, Türkler, Cilt:7, Ankara, 2002,

s. 828

77 Divriği, Sivas, Tokat, Erzurum gibi merkezlerdeki yapılarda yüksek kabartma ve çıkıntılı süslemeye

olma özelliğini kazandıran durum taçkapının cepheden belirli bir çıkıntıya sahip olmasıyla ilgilidir. Bunun yanında çıkıntısı olmadığı halde gerek süslemesi ve gerekse öğeleriyle taçkapı hüviyetine kavuşan anıtsal girişler de bulunmaktadır. Tabiki taçkapının sadece çıkıntılı olması taçkapı olma vasıflarını yerine getirmez. Bunun yanında taçkapıda olması gereken mimari unsurlar tamamlayıcı öğeler olarak yine önem arz ederler.

Taçkapılarda giriş açıklıkları ve ana nişler çoğunlukla geniş tutulmuştur. Buna paralel olarak genişleyen yan kanatların cephe yüzleriyle, taçkapının yüksekliği arasındaki oranı bozmamak için taçkapı boyu cephe duvarından yüksek tutulmuştur78. Çoğunlukla sivri kemerli veya mukarnaslı kavsaraya sahip oldukları bilinen bu dönem taçkapılarında kavsarasız düz bir cephe örgüsünden kaçınılmıştır. Oldukça derin tutulan ve keskin hatlara sahip olan ana nişler köşe sütunceleri ve keskin silmelerle yumuşatılmaya çalışılmıştır. Ana nişlerin yan yüzlerinde inşa edilen ve çoğunlukla kesitli bir profil sergileyen yan nişler ana nişin sadece bir girinti olarak algılanmadığını, bu bölüme bir mekan hüviyeti verilmek istendiğini göstermektedir79. Taçkapıların en dikkat çekici yönleri ise şüphesiz ki boyutlarıdır. Anıtsal boyutlara sahip olan taçkapılarda en genişlikleri de oldukça uzundur. Taçkapıların genellikle eni ile boyunun birbirine oranı 2/3 tür. Giriş açıklığı eninin taçkapı enine oranı ise genellikle 1/3 tür80.

Anadolu Selçuklu dönemi yapılarında süsleme kompozisyonlarının en zengin olduğu bölümlerin başında da taçkapılar gelmektedir. Taş ustalarının hünerlerini gösterme imkânları buldukları yerlerin başında gelen taçkapılar, taş işçiliğinin en dikkat çekici yerleridir. Taş tezyinat olabildiğince zengin bir çeşitlilik karakteri taşır. Tezyinat, Selçukluların dünya görüşünün bir ifadesi olmuş, sanatkârların şahsi hayal ve tasavvurlarını da şekillendirmiştir81. Buna karşın taçkapılarda ağırlıklı olarak belli başlı bir süsleme tertibinin olduğu söylenebilir. Burada en önemli detaylardan birisi taçkapıların cephelerinin tümüyle süslemeye sahip olmasıdır. Taçkapıların cephelerinde adeta bir boşluk korkusu olurcasına tüm yüzey belli başlı süsleme unsurlarıyla donatılmıştır.

78 R.H. Ünal, Osmanlı Öncesi Anadolu-Türk Mimarisinde Taçkapılar, İzmir, 1982, s. 17 79 Ş. Çakmak, Age.,s. 3

80 Taçkapıların boy oranları hakkında bilgi için bkz. Z. Bayburtluoğlu, “ Büyük programlı Selçuklu

Yapılarında Önyüz Düzeni”, Vakıflar Dergisi, Cilt: 11, 1976, s. 67-106

28 Anadolu Selçuklu döneminde 12. yüzyıl Artuklu, Danişmentli, Mengücekli ve Saltuklu mimarisinin etkin olduğu bir dönem olmuştur. Bu dönemde inşa edilen büyük boyutlu camiler aslında yeniliğin birer işareti olarak ortaya çıkmaktadır. Anıtsal yapılar gösterişten oldukça uzak işlevsellikleriyle ön plana çıkmış eserlerdir. Bu durum taçkapı ölçeğinde de benzer uygulama göstermektedir. Yüzyılın ortalarında inşa edilen Harput Ulu Cami, Silvan Ulu Cami ve Bitlis Ulu Cami gibi eserlerde herhangi bir taçkapı anlayışından söz etmek imkânsızdır. Dönemin en eski taçkapısını yüzyılın sonlarına doğru 1180-1181 yıllarında inşa edilen Divriği Kale Camisinde görmek mümkündür82. 13. yüzyılda anıtsallık ve süslemesiyle zirveye ulaşacak olan Anadolu Selçuklu taçkapılarının ilkini teşkil eden taçkapı, bütünüyle önem arz etmektedir. Moloz taş kaplı kuzey cephenin ortasındaki taçkapı kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Cepheden yaklaşık 1.00 m. kadar dışa taşkın olarak tasarlanmış olan taçkapı iç içe kademelenerek düzenlenmiş geniş üç adet geniş silme düzeniyle dikkat çekmektedir.

13. yüzyıla gelindiğinde Anadolu’nun siyasi birliğinin Konya merkezli Anadolu Selçukluları idaresinde toplanmasıyla bayındırlık alanında da kuvvetli bir gelişme ivme kazandırmıştır83. Bu dönem aslında Selçuklu sanatının muhteşem üslubunun yaratıldığı bir dönem olmuştur. Kesme taşın ana yapı malzemesi olmasıyla birlikte cephe kompozisyonlarında görkemli ve zengin taş süslemeli taçkapılar sıklıkla görülmeye başlanmıştır. Yüzyılın başından itibaren inşa edilen camilerde taçkapılar cepheden daha fazla çıkıntıya sahip olup anıtsallık bağlamında da cepheden yer yer yüksek tutulan önemli sayıda taçkapı bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu dönemi cami mimarisinde Kufe plan tipinin uygulanmasına karşın taçkapı ölçeğinde herhangi bir farklılaşmaya veya plan tipine göre bir taçkapı uygulamasına gidilmediği bu dönemdeki taçkapı örneklerinden anlaşılmaktadır. Bunu kavsara ölçeğine indirgeyerek açıklamak ta mümkündür. Bu dönem taçkapılarında görülen çeşitli kavsaraların tarih sırasına göre bir gelişiminden bahsetmek mümkün görünmemektedir84.

Anadolu Selçuklu mimarisinde 13. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen cami taçkapılarında anıtsallık ön planda gelmektedir. Bu anıtsallığı pekiştiren en önemli bölüm giriş açıklığını örten kavsaralardır. 13. yüzyılın ilk yarısında taçkapılarda

82Divriği Kale Cami taçkapısı Anadolu Selçuklu döneminin en eski taçkapısı olarak kabul

edilmektedir bkz. S. Ögel, Anadolu Selçukluların Taş…,s. 5; R.H. Ünal, Age.,s. 12

83 A. Altun, “ Türkiye Selçukluları Mimarlığı”, Türkler, Cilt:7, Ankara, 2002, s. 820 84 R.H. Ünal, Age.,s. 34

ağırlıklı olarak mukarnaslı kavsaraların tercih edildiği izlenmektedir85. Bunun yanında mukarnaslı kavsarayı kuşatan sağır sivri kemerlerinde bazen dikkat çektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca sadece kemerli kavsaraya sahip taçkapı örneklerini de

Benzer Belgeler