• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TÜRKÇEDE SÖZDİZİMİ VE BİRLEŞİK CÜMLE

2.2. Türkçede Cümle

Kelimeler veya kelime grupları varlıkla ilgili bilgilerin isimleridir, nesneleri, eylemleri ve kavramları karşılarlar ve dolayısıyla bunlar tek başına duyguları, düşünceleri, istekleri tam olarak ifade etmek için yeterli değildirler. Cümleler ise varlığın eylem adlarıdır, varlığı, varolmayı ve varlığın yaptığı eylemi ifade ederler. Kelimeler, var olmayı, duygu

67

ve düşünceleri, oluşu ifade etmek için belirli bir düzen ve kural içerisinde bir araya gelerek cümleyi oluştururlar. Dolayısıyla cümleyi kısaca, bir duyguyu, bir düşünceyi, bir hareketi ifade etmek için bir araya gelen kelime veya kelimeler dizisi olarak tanımlıyoruz.

Cümle açıklanırken yargı kavramı ön planda yer almaktadır, zira cümlenin temel görevi, yargı ifade etmesidir. Dolayısıyla bir cümlenin cümle olabilmesinin için temel şartı, yargı bildiren bir çekimli fiilin veya ek fiil ile çekimlenmiş bir ismin olmasıdır. Bir çekimli fiil de tek başına yargı bildirir ve cümle olabilir. Zira çekimli fiil şahıs ekini de barındırdığından, fiilden başka faili (özne) de ifade eder. Cümlenin tam bir iletişim ortaya koyabilmesi için, soruya mahal bırakmayacak bir ifade olması gerekir. Bu da cümlenin, doğru bir iletişim için gerekli şartları yerine getiren, gramer kurallarına uygun bir dizim olması gerektiğini ortaya koyar. Cümle, dilde temel birimdir. Dil bir iletişim aracı olarak duygu ve düşüncelerimizi en iyi aktaracağımız vasıtadır. Duygu ve düşüncelerimizi aktarırken, dilin en temel, en anlamlı ve en kapsamlı birimi olan cümleden yararlanırız.

Cümle kavramı en az 2500 yıldan beri dil bilimciler, filozoflar, mantıkçılar ve matematikçiler tarafından kullanılmıştır. Aristo’dan beri, cümlenin özne ve yüklemden oluşan dilsel birim olduğu ifade edilmiş, eski hintten, eski yunandan günümüze kadar cümlenin tanımı üzenrinde tartışmalar süregelmiştir.

Cümle, birçok dilci tarafından çok farklı şekillerde tanımlanmış ve tartışılmıştır. Bu tartışma, genellikle cümlenin olmazsa olmazı olarak kabul edilen yargı terimi ve cümlenin kapsamı üzerine olmuştur. Özellikle, cümlenin oluşabilmesinin temel taşı olarak kabul edilen yargı hususunda dilciler çoğunlukla ortak bir görüş bildirseler de, bazı dilciler üretici dönüşümsel dilbilgisi kuramını da dikkate alarak cümleyi biraz daha farklı açıklamışlardır.

Ergin (1995: 405), cümleyi, “Bir fikri, bir düşünceyi, bir hareketi, bir duyguyu, bir hadiseyi tam olarak bir hüküm hâlinde ifade eden kelime grubudur” şeklinde tanımlamıştır. Gencan (1978: 51) ise yargı kavramını zikretmeden, “Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği tam olarak anlatmak için kurulan kelime dizisine cümle denir”

tanımını yapmıştır. Banguoğlu (2011: 522), “Kendi kendine yeten bir yargı‟ şeklinde çok kısa bir cümle tanımı yapmıştır. Diğer dilciler ise aşağıdaki tanımları yapmışlırdır: “Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir durumu, bir olayı yargı bildirerek anlatan kelime veya kelime dizisine cümle denir.” (Karahan 1991: 40). “Bir yargı bildirmek üzere tek başına

68

kullanılan çekimli bir eyleme veya çekimli bir eylemle birlikte kullanılan sözcükler dizisine tümce denir” (Hatipoğlu 1982: 99). “Bir hüküm, bir düşünce, bir duygu vb. ifade etmek üzere çekimli bir fiille veya sonuna cevher fiili getirilen bir isimle kullanılan kelimeler dizisine cümle denir“ (Topaloğlu 1989: 48). “Aralarında birtakım ilişkiler bulunan, bazı kurallara göre bir araya gelen ve belli bir anlamı olan sözcük dizimidir”

(Koç 1992: 262). “Bir eylemin kişi veya varlık ile ilişkilendirilip, zaman, yer, durum vb.

özelliklerle nitelendirildiği yapılara cümle denir” (Karaağaç, 2012: 297). “Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği tam olarak anlatmak için kurulan kelime dizisine cümle denir”

(Gencan, 1978: 51).

Delice (2012: 37) makalesinde, dilbilgisi çalışmalarında cümlenin doğru tanımlanamadığını, her tanımın, tanımı yapılacak kavramın anlam birimcikleriyle yapılacağını, bu nedenle cümlenin anlam birimciklerinin doğru tespit edilmesi gerektiğini ifade ederek cümleyi şu şekilde tanımlamaktarır: “Cümle bir yüklemle –biri mutlaka özne veya nesne olmak koşuluyla- ona bağlı en az bir tamamlayıcıdan oluşan ve bir kılış, oluş veya durum bildiren sözdizimidir” Delice (2012: 38) ayrıca cümleyi derin yapı ve yüzey yapı açıdan ele alarak cümle tanımına farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu açıklama bizim çalışmılarımıza katkıda bulunacak bir açıklamadır. Buradan, Delice’nin makalesinde birçok gramercinin cümle tanımlarındaki anlambirimciklerini sorgularken ifade ettiği şu sonuca varıyoruz:

“… Evet, cümle bir yargı bildirir; ancak, bu özellik, sadece cümleye özgü bir özellik değildir.

İletişim ortamı bağlamında yerine göre bir ‘Tüh!’ sözcüğü “Yanıma şemsiyemi almayı yine unuttum!” yargısını; ‘kot pantolonlu çocuk’ sözcük öbeği de “çocuk kot pantolonunu giymiş”

yargısını bildirir; ancak cümleyi ‘yargı’ kavramı etrafında tanımlayan hiçbir dilci bu yapıları cümle saymaz. Bu tespite “Bu yapılardaki yargı, yüzeysel yapıda değil; derin yapıdadır.” Şeklinde itirazlar gelebilir; ancak, derin yapı ve yüzeysel yapı, birbirinden ayrılmaz iki kavramdır ve birlikte ele alınması gerekir. Ayrıca, yargı sözcüğü, sadece yüzeysel yapıya hasredilecek kadar somut bir kavram da değildir; oysa cümle soyut tarafları olmakla birlikte daha çok somut bir sözcüktür ve temel anlam birimciklerinin de somut olması beklenir”.

Çekimli fiil (yargı) olmadan da, tek bir kelime (cümle öğesi) veya kelimeler (cümle öğeleri) cümlenin içerdiği mesajı verebilmektedir. Bu durumda cümlenin sentaktik yapısında çekimli fiil olmadan da bu yapının yüklemsiz, eksiltili cümleler gibi cümle

69

olarak nitelendirilebileceğini dikkate almamız gerekir. Dilin sentaktik ve semantik yönleri birlikte ele alınmalıdır. Sadece yüzeysel olarak bakıldığında cümleyi tanıma, tanımlama açısından birçok husus eksik kalacaktır. Cümleyi semantik olarak incelediğimizde implizit yapıları çözümleyebiyiriz. Bu inceleme sonucunda fiilimsilerin, hatta sıfat tamlamalarının ve isim tamalamalarının da semantik açıdan derin yapıda cümle olduğunu görürüz.

Burada biz de yargı kavramının tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bazı eksiltili cümleleri (Ellipse), çekimli fiilleri olmamasına rağmen cümle olarak kabul ediyorsak, cümle tanımındaki ‘yargı’ veya ‘çekimli fiil’ kavramlarını yeniden ele alarak değerlendirmemiz gerekir. Eksiltili cümlelerin, bir önceki cümleye bağlı olarak, konteksten çıkararak yargı olduğunun anlaşıldığı söylenebilir. Ancak aynı durum fiilimsiler için de geçerlidir. Fiilimsiler de, temel cümle içerisinde, temel cümle ile birlikte bir anlam bütünlüğü ve bağlantısı içerisinde yan cümle olarak varlığını ortaya koymaktadır. Nasıl ki eksiltili cümleyi, çekimli fiili olmamasına rağmen, adı üzerinde

“eksiltili cümle” olarak değerlendiriyoruz. Aynı şekilde fiilimsileri de çekimli fiili olmamasına rağmen, çekimli fiili olan bir cümlenin mesajını verebilmesi nedeniyle, statik olan sentaktik kriterlere tam uymasa bile, semantik ölçütlere göre cümle olarak değerlendirebileceğimizi ifade ediyoruz. Burada hareket noktamız, dilin tek yönlü olmayışı, sentaktik ve semantik yönleriyle mevcut olmasıdır. Saussure’in (1985: 122, çev.

Berke Vardar) dilin tanımını yaparken düşünce ve sesi, kâğıdın ön ve arka yüzü gibi birbirinden ayrılmaz unsurlar olarak gördüğü gibi, cümleyi sentaktik ve semantik bütünlük içerisinde incelemeliyiz; sadece somut, yüzeysel yapıdan ibaret bir söz dizimi olarak görmemeliyiz.