• Sonuç bulunamadı

2.3. Fütüvvetnâmeler

2.3.4. Türkçe Fütüvvetnâmeler

Türkçe Fütüvvet kitaplarının yirmi civarında olduğunu sanıyoruz. Bunlardan on kadarının yazarı bilinmekte, diğerlerinin kimler tarafından kaleme alındığı bilinmemektedir. Birkaç tanesi manzum olan fütüvvetnâmelerin çoğu düz yazı halinde yazılmıştır. Fütüvvetnâmeler üzerine ülkemizde ilk büyük çalışmayı yapan Abdulbâki Gölpınarlı’dır. Bu alanda bir başka önemli çalışma Ali Torun’unTürk Edebiyatında Türkçe Fütüvvetnameler isimli doktora tezidir. Cemal Anadol ve M.Saffet Sarıkaya da fütüvvetnameler ile alakalı çalışmalarıyla önemli katkıda bulunmuşlardır.

Biraz önce değinilen ve Müellifi Türk olduğu halde zamanın edebiyat dili Farsça olarak kaleme alınan Nâsıri Fütüvvetnamesi’nin Türkçe çevirisi bu alanda akla gelen örneklerden birisidir.60

Yahya b. Halil b.Çoban el- Burgazi’nin (XVI. yy.) Burgazi Fütüvvetnâmesi diye anılan eserinde Çâr Yâr Enbiya, Hz. Âdem ile Havva kıssaları, incir ağacının cömertliği, Hz. İbrahim ve Nemrud, Yusuf ile Züleyha, Eshab-ı Kehf kıssası, Hz. Ali’nin günahı görmezlikten gelmek fütüvveti yani meşhur “göz kapama” hadisesi, fetalığa kabul edilenlerde aranan şartlar ve kabul edilmeyenlerin durumları, terbiye, ahilik, şeyhin evsafı, fetanın evsafı, fütüvvet yolları, sofra açma adabı erkânı, makas alma, alnından saç kesme, mahfil süpürme, şed kuşatma, yüz yirmi dört edep, adab-ı muaşeret ile tafsilatlı bilgi verilirken cümle erkân hakkında kısa bilgiler verilir. Nüshaları yaygın şekilde muhtelif kütüphanelerde mevcuttur.

Şeyh Seyyid Hüseyin Gaybi’ninFütüvvetnâme’si de önemli kaynaklardan kabul edilir. Müellif Gaybi hakkında pek bilgiye sahip değiliz. Sadece Fütüvvetnâme’de zikredilen Fatih Sultan Mehmed Han medhiyesinden hareketle eserinin de (1451-1481) arasında telif edildiği düşünülmaktedir. Abdulbâki Gölpınarlı, eserin üç nüshasının

58 Gölpınarlı, Abdulbaki, Fütüvvetname-i Sultani ve Fütüvvet Hk. Bazı Notlar, s.132

59 Gölpınarlı, Abdulbaki, Fütüvvetname-i Sultani ve Fütüvvet Hk. Bazı Notlar. S. 147

60 Nâsırî,Nâsırî Fütüvvetnâmesi, Çeviren: Abdulbâki Gölpınarlı, İstanbul 1949, s.319-320.

bulunduğunu belirterek neşretmiştir. Ancak Gölpınarlı’nın söylediği nüshalardan başka ve daha sağlıklı, Ankara Milli Kütüphane, A. 4225 numarada kayıtlı bir nüshasının daha tespit edildiği Ali Torun tarafından belirtir. Türkçe ve zamanına göre sade bir dil ile yazılmış olan eserin Burgazi’nin eserine nazaran farklı yanı, kaybetmeye yüz tutan

“erkân”ağırlıklı bir fütüvvetnâme olmasıdır. Burgazi’nin eserinde bulunmayan, Hz.

Muhammed’in imam Ali’ye şed kuşatıp veli ve vasi tayin ettiği “Gadiru Hum”

hadisesinden bahsedilir. Hz. Ali’nin kemer kuşattığı “on yedi kemer-beste”, İmam Hüseyin, bey’at, kardaşlaşma, helva pişirme ve dağıtma erkânı mufassal olarak anlatılır.

Yüz yirmi dört edep Burgazi’de olduğu gibi benzer konular ile birlikte Gaybi’de de mevcuttur.

Şeyh Seyyid Hüseyin Radavî’nin Fütüvvetnâme’si, emsallerine nasip olmadığı kadar muhtelif kütüphanelerde bol miktarda nüshaları vardır. Osman Aydınlı tarafından yayımlanmıştır (Ankara 2011, TDV yayınları). Hayatı hakkında fazla bir malumat olmayanRadavî XVI. yy. başlarında Bursa’da kadılık vazifesinde bulunmuştur. Mezhep itibariyle Şafii olup Fütüvvet mensuplarının ricaları neticesinde yazmıştır. Arapça ve Farsçayı iyi bildiği anlaşılmaktadır. Söz gelişi mizan ehlinde Türkçe olarak kaydettiği bir tercümanı bir başka bahiste “Şimdi de Farisi yazalum” veya “Arabî yazalum kitabımuz müzeyyen olsun” demek suretiyle üç dilde şiirleştirir. Onun Fütüvvetname-i Kebir diye de anılan eseri, Burgazi ve Gaybi’nin eserlerinden hacim ve tafsilat bakımından oldukça geniş ve ismiyle mütenasip bir mühtevası vardır. Bu yönüyle fütüvvetnâmelerin en kapsamlısıdır ve kendinden sonraki fütüvvetnamelere kaynaklık etmiştir.61

Hace-i Can Ali’nin eserinden sadeceiki nüshası günümüze ulaşmış olup Bahru’n-Nihaye adını taşımaktadır. Türk Dil Kurumu Ktp. A/332 numaralı mecmuada 1-151 sayfaları arasında, ikinci nüsha Ankara Milli Ktp. Yazmaları A.870 numarada 42 yapraktan ibarettir. Müellifin tam künyesi Nesl-i Abbas Bursevi Hace-i Can Ali’dir.

Müellif kendisini Hz. Peygamberin amcası Abbas’ın torunlarından 41. kuşaktan nesli olduğunu ifade etmektedir. Bu mensubiyetten dolayı olmalı ki, diğer fütüvvetnâmelerin aksine bazı fütüvvet kollarını sahabeden Hz. Abbas’a bağlamaktadır. Eserde Ehl-i Sünnet hassasiyeti gözetilmiştir. Bu yönüyle gerek Gaybi ve gerekse Radavi’nin eserlerindekiİmamiye temayüllerine “tariz” niteliği taşımaktadır.”62

Tezimize konu olan Şeyh Ahi Da‘î’nin eseri üzerinde ileride durulacaktır.

61 Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvetnameler, a.g.e., s.53.

62 Torun, Ali, a.g.e., s.54.

Bunlardan başka tercüme ve hülasa niteliğinde yazılmış Türkçe Fütüvvetnâmeler de vardır. Derviş Mim Ahmed, Yasin er-Rifai, Şeyh Abdulkadir, Şeyh Musa, Şeyh Ahmed Fütüvvetnâmeleri yanı sıra manzum olarak da Şeyh Eşref b. Ahmed, Esrar Dede, Şeyh Eşref b. Edib, Eşrefoğlu Rumi Fütüvvetnâmeleri, bunlardan belli başlılarıdır.

Müellifi bilinmeyen şu veya bu fütüvvetnâmeden hülasa edilmiş, daha bir hayli Türkçe Fütüvvetnâme vardır.63

Fütüvvetname’lerde Görülen Bazı Eleştiri Unsurları Ve Münir-i Belgradi --- Münir Belgradi’nin, Belgrad’da vefat ettiği bilinmektedir. (H: 1030 / M: 1628)

“Nisabu’l-İntisab ve Adabu’l- İktisab” ismini verdiği kitabı, İst. Ünv. Türkçe Yazmalar, A: 6803; 1066/1656 istinsah tarihli olarak kayıtlıdır.

Münir Belgradi, zahiri ilimlere bağlılıktan taviz vermeden, mutasavvıflığı ile temeyyüz eder. O, fütüvvetnameleri bu perspektiften ele alır ve gerek gördüğü hususlarda eleştirilerde bulunur. Eseri bu bakımdan ilmi önem arz eder.

Belgradi; fasıl ve bab başlıklarını kırmızı mürekkeple Arapça olarak yazmıştır.

Ayet, Hadis ve Arapça alıntıların altını çizmiştir. Aynı nüshanın bir microfilm fotokopisi İSAM Kütüphanesi, Yazmalar, Nu: 1656’da kayıtlıdır. Eserin bir nüshası da Berlin, National Bibliotehk, nu: Lanbd. 589’da kayıtlı olarak mevcuttur.64

Müellif Belgradi; kitabını, fütüvvetnameleri mercek altına almak maksadıyla kaleme aldığını işin başında ifade eder. Mesela Seyyid Muhammed Alauddin el-Hüseyn er-Radavi’nin; Müftahu’d-Dekaik fi Beyani’l-Fütüvve ve’l-Hakaik / Fütüvvetname-i Kebir adlı kitabını inceleme altına almıştır.65

Tespit edebildiğimiz kadarıyla Belgradi, 27 yerde Seyyid Muhammed Radavi’yi ismi ile zikrederek alıntılar yapar ve ilmi eleştirilerde bulunur. Hatta bazı yerlerde

‘tahfif/hafife alma’ ifadesiyle “müteseyyid / sahte seyyid” kelimesini kullanarak Radavi’nin seyyidliğini kabul etmediğini açıkça beyan eder.66

Münir-i Belgradi, bazı fütüvvetnamelerde yer alan merasim ve çeşitli terimler ile ilgili kullanımların hatalı olduğunu vurgular. Ona göre, muahat (Eshab-ı Kiram arasında kardeşleşme) hicretten sonra vaki olmuştur. Siyer-i Nebi Kaynakları, bu hususta kimin

63 Torun, Ali, a.g.e., s.58.

64 Sarıkaya, M. Saffet, Fütüvvet Terimleri ve Merasimleri Hakkında, 2002,s. 8-9

65 Sarıkaya, M. Saffet, Fütüvvet Terimleri ve Merasimleri Hakkında, 2000, s. 8-9

66 Belgradi, Münir, Nisabu’l-İntisab ve Adabu’l-İktisab, vr. 2.a-44.b-58.a

kimle kardeş olduğunu nakletmiştir. Bundan başka muahat olmamıştır. Binaenaleyh

“Ne Gadir-i Hum kıssasında muahatta bel bağlamak ve ilbas-ı hırka eylemekasarından asla bir eser yoktur. Me’a haza Seyyid Muhammed biat kıssasun yazub ilbas-ı hırkaya rağbet virdiğine, üstazların icazet virdikleri emrin mesas ve münasebeti yoktur” der.67

Münir-i Belgradi’nin mezkûr kitabından bir bölümü; Fütüvvetnamelere yapılan eleştiriler babında bir örnek vermek için sunduk.

67 Belgradi, Münir, Nisabu’l-İntisab ve Adabu’l-İktisab,vr.29.b-58.a; e-makalat, M.S.Sarıkaya, Mezhep Araştırmaları, III/1 (Bahar-2010), s. 55

BÖLÜM- III

AHÎ D‘ΠVE FÜTÜVVETNÂME-İ TARSÛSÎ ADLI ESERİ