• Sonuç bulunamadı

Türkçe Fütüvvetnâmeler Arasında Fütüvvetnâme-i Tarsûsî’nin Yeri

3.4. Fütüvvetnâme-i Tarsûsî Adlı Eserin Dini-Tasavvufi Tahlili

3.4.4. Türkçe Fütüvvetnâmeler Arasında Fütüvvetnâme-i Tarsûsî’nin Yeri

Eşref b. Edib’in Fütüvvetnâme’si Türk Edebiyatında bilinen ilk manzum fütüvvetnâmedir. Bu fütüvvetnâme, şiirlerden oluşan şu sekiz bölümden biridir:

İbretnâme, mazeretnâme, elestnâme, nasihatnâme, hayretnâme, münacat ve fütüvvetnâme.96

Eserde fütüvvete ayrılan bölümde Allah’ın bir olduğuna ve onun yolundan gitmenin önemine dair bilgilerle başlanır. Ahiret hayatının sonsuzluğu ve ona hazırlanmanın kıymeti ve itikadi mesnedi açıklanır. Sünnete tabi olmanın gerekliliği ve dine sonradan sokulan bazı şeylerin bid’at olduğu beyan edilir.

96 Şeyh Eşref b. Edib, Fütüvvetname, hzr. Orhan Bilgin, İstanbul 1992, s. 11.

Dinin İslam olduğu, şekli unsurların ise -sakal gibi- din olmadığı ifade edilir.

Ağırlıklı olarak ihlâs, takva ve taat gibi kavramlar üzerinde durulur. Kur’an okuyup da gereğini yapmayan ve amelde bulunmayanlar eleştirilerek rahmetten pay alamayacak kişiler olarak tanımlanır.97

Müellif Eşref ahlaki değerlere vurgu bağlamında kanaat, kibirden arınma, riyanın çirkinliği, doğruluk, rıza, marifetullah, batıl işlerden sakınma, ilahi emirlere itaat, kamu halka şefkat gibi nitelikleri zikreder. Sonra da İslam dininin temel esasları olan gusül, abdest, dua, oruç, namaz, zekât ve hac gibi ibadetlerden söz edilir.

Bunlardan başka “Şeriat Beyanıdır”, “Tarikat Beyanıdır” adı ile adlandırdığı bölümlerde başlık ile ilgili bilgiler verir.98

Burgazi’nin Türkçe fütüvvetnamesinin XIII. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir. Âdem ve Havva ile cennette yaşadıkları, imtihanları, incir yaprağı ile edep yerlerini örtmeleri, cennetten çıkarılışları, tövbeleri ve kabulü, Cebrail’in Âdem’in saçını kesmesi, şed kuşatması, Âdem’in rıza tekbiri, helva getirmesi ve bir kısmını Havva’ya ayırması gibi benzer meselelerden bahsedilir. Hz. Peygamberin Ali’ye şed kuşatmasından, Hz. Ali’nin imam, halife, vasi tayin edilmesinden söz edilir. Gadir-i Hum’da Hz. Peygamberin Hz. Ali’ye şeddin ve kardeşliğin şükranesi olarak helva hazırlanmasını buyurduğu anlatılır. Buna helva geleneği içerisinde helva-yı cefnedenilmiştir. Bu kavram (yukarıda anlatılan konular ile birlikte) Radavi’nin eserinde de geçmekte ve şed bağlama töreninin bir parçası olan helvanın yapımı ve paylaşımı ile ilgili tafsilatlı bir bahis yer almaktadır.99

Şeyh Seyyid Gaybi oğlu Şeyh Seyyid Hüseyin’in Muhtasar Fütüvvetnâme’si önemli Türkçe bir eserdir. Önsözü Arapça olarak yazılan kitap, devrine mahsus Türkçe ile temayüz eder:

“Ey talib-i tarikat Sen bilgil kim, şeddin yedi adı vardur ve yedi bağlaması vardur ve yadi açması vardur ve yedi salması vardur ve getürmesi vardur. Şöyle kim;

yedi yılduzdan ve yedi gökden yedi yerden yedi azadan yedi mushafdan ve secde yere gelen yedi a’zadan ve yedi kez tavaf-ı Ka’be’den ve Safa (i)le Merve arasında yedi kez segirtmekten ve İsmail aleyhi’s-selam, şeytanı yedi taşla atmakdan ve nefs-i emmarenün yedi yaşında ve yedi tamudan ve yedi günden ve onyedi farzdan ve Kadir gecesi Ramazan’ın yigirmi yedi gecesi olmakdan. Bunda rumuz u işaret çokdur. Amma her

97 Şeyh Eşref b. Edib, a.g.e., s. 13-20.

98 Radavi, a.g.e., s.50.

99 Radavi, Fütüvvetname-i Tarikat, vr.9b.

birin bir veçhile beyan idersevüz söz uzar. Muhtasar itmek evladur. Nitekim ulema aydur: el-ârifu yekfihü’l-işare.”100

Burada kullanılan Osmanlıca Türkçesi XV. yüzyılın yani Ahî Da‘î’nin yaşadığı dönemin dilidir. Gaybi’nin eseri mensur olmakla beraber zaman zaman değişik müelliflerin nazım türünde fütüvvet örneklerini verir ve kalemini güçlendirir. Ayetler, hadisler ve meşayih sözleri sade ve ince biçimde açıklanır ve konular vuzuha kavuşur.

Tasavvufi nükte ve maneviyat kendini okuyucuya hissettirir.

Müellif adab-ı erkân ile ilgili detaylı bilgi verir. Yemek, içmek, giymek, gitmek, gelmek, konuşmak, misafir olmak, ev sahibi olmak, hasta ziyareti, cenazeye iştirak, mescide gitmek, mezarlık ziyareti, çarşı adabı vb. müstakil bölümler vardır.

Seyyid Hüseyin Gaybi kendisine ulaşan fütüvvet silsilesini de açıklar.

Kendisinin, yedinci imam Musa Kazım soyundan geldiğini açıklar. Üç büyük Halife ile ilgili bilgiler yanında Hz. Ali’ye ehl-i beyt mensubu olarak ayrı bir hassasiyet gösterir.

On iki imam’lardan da övgü ile söz eder. İslam, iman, ahlak prensipleri eserin omurgası konumundadır.

Şeyh Seyyid Hüseyin Gaybi fütüvvet namesinde Muhammed Resulullah ile imam Ali’nin bir vücutta iki baş olarak görüldüklerini, hatta Hz. Peygamber’in Hz.

Ali’yi kendi kanından, etinden ve cismi ile ruhundan kabul ettiğini ifade ederek “Ey Ali, tıpkı Musa ile Harun’un oldukları gibi sen benim kardeşimsin” dediğini nakletmektedir.

Bu rivayet Alevi-Bektaşi geleneğinde de aynen kabul edilmekte olup “Lahmuke lahmi”101 sırrı denildiğini görmekte ve Ahî Da‘î’nin eserinde bu ifadelerle karşılaşmaktayız.

Radavi’nin eseri ise bildik konulara ilave olarak meslek gruplarını ve iktisadi hayata ve ahlak ile münasebetlere apayrı önem verir ve bu meslekleri sayar, ilgili lüzumlu bilgiler verir. İş ve meslek dağılımının ezelde takdir edildiğini yazar. Bu mesleklere mensup olanların şed bağlama merasimi hakkında fütüvvet kuralları bildirilir.

Fütüvvetnâme-i Ca’fer-i Sadık, Bektaşilere mahsus bir eser olduğu anlaşılmakla birlikte, benzerlerinden farklı olarak Alevi-Bektaşi kültüründe çok önemli bir yeri olan İmam Ca’fer-i Sadık’a nispet edilerek adlandırılmıştır.”102 Bu kitapta da Gaybi’nin

100 “Arif olana bir işaret yeter.”anlamındadır; Şeker, a.g.e., s.205.

101 “Etin etimdir.” anlamındadır.

102 Sarıkaya, Saffet, Fütüvvetname-i Ca’fer-i Sadık, İstanbul 2008, s.

Muhtasar’ında ve pek çok fütüvvet kitabında olduğu gibi fetalığa kabul edilmeyecek meslek grupları ve feta evsafı beyan edilir.

Bu tanıtıcı bilgilerin ardındanFütüvvetnâme-i Tarsûsîhakkında şu tespitlerde bulunabiliriz:

Nazım türü ile yazılmış bir eser olarak öne çıkmaktadır. Müellif, tasavvufi konularda üstad olduğunu, eserin derinliği ile ortaya koyar. Beyitler edebiyat sanatının inceliklerini gösterir. Eserin aruz vezni ile yazıldığı açıktır. Zarif ve edebi bir dil ile birlikte, kelimeler seçilerek kullanılmıştır. Tasavvufta mürşid-i kâmil neden gereklidir bunun gönül ve nefis ile alakalı boyutları derinlemesine tahlil edilir. Fütüvvet kardeşliğinde, İslam kardeşliğinin gerçek manasını bulduğu etkili beyitler ile dile getirilir. Adab-ı muaşeret ve yolun erkânı tek tek öğretilir. Bu konuların hepsinde de anlatım dili hep tasavvufî karakter ağırlıklıdır.

Âdem ile Havva’nın cennette başlarından geçenler, yemiş yaprağı ile tesettürleri, tövbelerinin kabulü, Cebrail tarafından şed kuşatılması, sofra yayması, Şit Peygamber ve sanatı, civanmertliği ve cömertliği, diğer çar pir peygamberlerin kıssaları, İslam dininin temelinin aşk-sevgi eksenli olduğu, fedakârlığın ise nefse ağır geleceği ancak ruha şifa olduğu, bir çullahın üreticiye yaptığı hilelere mukabil feta olmanın lüzumu ve sahte feta bezirgânlarının varlığına dikkat çekmesi, fütüvvetin laf ile değil icraat ile olacağı gibi konu başlıkları kendine has üslubuyla dikkat çekici halde anlatılır.

Burgazi’de olduğu gibi Tarsusi’de dört mezhep imamından söz edilmez.

Radavi’de olduğu gibi meslek grupları ve evsafından söz edilmez. Buna karşın şed ve çeşitlerinden ve bağlanmasından, cefne helvası, makasname, tac ve hırka ve uhuvvetname gibi bölümlerde fütüvvetin erkânından söz edilir. Gaybi, Radavi, Sülemi, Burgazi gibi Ahî Da‘î de edeb ve hayâ düsturunu hep öne çıkarır. İhlâs, fütüvvet yolunun olmazsa olmazlarındandır. Mesleğe kabul edilmeyen grupların isimleri ve miyan bestedüsturları bir bir sayılır. Kemerbesteye değinilir. Hz. Ali ve Selman’ın kemer kuşattığı sahabelerden tafsili olarak bilgi verilir. Fütüvvette mevcut olan teşkilat hiyerarşisi hususunda gerekli temel bilgiler ile birlikte Ahî Da‘î’nin eseri, kendinden sonra gelen müelliflere ışık tutacak ve ilham kaynağı olacak niteliktedir. Mensur eser veren Gaybi ile ortak yönler oldukça fazladır. Üstelik Ahî Da‘î ve Şeyh Seyyid Gaybi muasırdırlar ve iki fütüvvet müellifi de Fatih Sultan Muhammed Han devrinde yaşamışlardır.

Gaybi’nin kendi ifadelerinden hareketle Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşadığı anlaşılmaktadır ve Muhtasar Fütüvvetnâme’sini de Fatih Sultan Mehmed veya

babası II. Murad Han döneminde kaleme aldığı söylenebilir.103 Bu bağlamda, daha önce belirttiğimiz üzere Ahî Da‘î’nin Şeyh Gaybi’nin silsilesinde yer alan Da‘î olması da muhtemeldir ve konuları itibariyle birbirine çok yakın biri mensur diğeri manzum iki eser, diğer fütüvvetnâmeler arasında farklı bir yer işgal etmektedir.

103 Şeker, a.g.e., s.183.

BÖLÜM – IV

FÜTÜVVETNÂME-İ TARSÛSÎ METNİ

4.1. Eserin El Yazma Nüshasının Tanıtımı

XV. yüzyıl Osmanlı Türkçesi ile manzum biçimde yazılan eserin bilinen tek nüshası Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, nr. 4’te bulunmaktadır.

Her sayfa on üç satırlık iki sütun ve her satırda bir beyit tarzında yazılmıştır.

Beyitler alt alta değil yan yana tertip edilmiştir. Aruz vezni kullanılmıştır. Bu edebi sanatın gereği olarak mana ile birlikte lafız ahengi de gözetilmiştir.

Çok nadir olmakla birlikte bazı beyitlerin sonunda, anlamı ve aruzu bozmamak için bir kelimenin ikiye bölündüğü görülmektedir. Bazı sayfaların hâmişinde kelime açıklamaları, bir yerde de metne dahil edilmesi gereken bir beyit kaydedilmiştir.

Varak numarası yerine sayfa numarası verilen nüshada iki yerde sehven aynı sayfa numarası verilmiştir. Sonuçta yazma nüshanın sayfa sayısı 171 değil 173’tür.

Ayet ve hadisler Arapça olarak yazılmış, kimi yerde kırmızı renkte ve harekelenerek kaydedilmiştir. Konu başlıkları, metin içerisinde önemli görülen bazı tabir ve ifadeler, kendilerinden sonra gelen dizelere işaret eden beyit, mesnevi gibi kelimeler de kırmızı renkle yazılmıştır.

Asıl nüshanımüshanın sonunda kaç varak eksik olduğu hakkında bir tahminde bulunmak oldukça güçtür. Meczûb-i Sâlik başlığının yer aldığı son varağın ardından en az 2-3 varakta bu konunun işleneceği düşünülebilir. Bu tahminimizin doğruluğu veya yanlışlığı ancak ikinci ve tam bir nüshanın keşfiyle kesinlik kazanabilecektir.