• Sonuç bulunamadı

Şeyh Ahî Da‘îet-Tarsûsî, eserinde kendi adını uzun ve açık şekilde anmamıştır.

Kendisinden Şeyh Da’i ve kimi yerlerde belki de mahlas veya lakap olarak Hakkî diye bahsetmiştir. XV. yüzyılda Tarsus’ta yaşadığı, Türkçe şiir diline hâkimiyeti ile birlikte Arapça ve Farsça’yı da çok iyi bildiği eserinden anlaşılmaktadır. Fatih Sultan Mehmed ve oğlu Veli Bayezid zamanında yaşamıştır. Bu dönemde iki padişahın da Arapça ve Farsça bildiği malumdur. Arapça ilim dili, Farsça ise edebiyat dilidir. Türkçe ise geniş bir coğrafyada ve Türkmen illerinde halkın bildiği dildir. Müellif, Burgazi’nin de kendi eseri bağlamında ifade ettiği gerekçe ile halk tarafından anlaşılsın ve faydalı olsun diye fütüvvetnâmesini Türkçe yazmış olmalıdır.

Ahî Da‘î’nin ifadelerinden, Anadolu’da Ahilik yapısı içinde varlığı bilinen Nakşibendî, Mevlevi, Bektaşi, Rifai, Kadiri tarikatlarından birinde irşad hizmeti veren bir şeyh olduğu anlaşılmaktadır. Zaviye veya dergâhında halkı irşad ettiği, Hoca Ahmed Yesevi meşrebi ile Anadolu coğrafyasının İslamlaşmasında emeği olan alperenlerin bir takipçisi olduğu söylenebilir. Çünkü zamanından önce inşa edilen Mencek Ve Beğce Şeyh Zaviyeleri hakkında yapılan ilmi tetkiklerden, Doğu Türkistan’a kadar bütün bir coğrafya halkı ile irtibatlı oldukları ve hizmet verdikleri görülmüştür. Dolayısıyla onun aslen Horasan Erenleri’nden olması da kuvvetle muhtemeldir. Fütüvvetname-i Tarsusi, edebi dil ve tasavvufi derinliği ile şüphesizki XV. yüzyıl Tekke Edebiyatının güzide örneklerindendir.

Ahi Dai, Fütüvvetnamesini nazım olarak “Has Türkçe” ile yazarak Yunus dili ile halk buluşmasının şahane örneğini vermiştir. Bu bakımdan eser, günümüz Türk Dili ve Edebiyatı’na ayrı bir zenginlik katacaktır.

Hicri 880, Miladi 1475 yılında tamamlanan Tarsusi Fütüvvetnamesi, Fatih Sultan Mehmet’e muhtemelen arz edilmiş olmalıdır ki orijinal nüshası İstanbul’da elimize geçmiştir. Tüm çabalarımıza rağmen başkaca bir yerde ikinci bir nüshasına ulaşılamamıştır. ( İstanbul Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, nu: 4’te kayıtlıdır asıl nüsha.)

Ahi Dai Tarsusi’nin Has Türkçesi; Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lügat-i Türk, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig isimli seçme eserlerinin dili ile tıpkı benzerlik

göstermektedir.

Kilikya (Çukurova), XIII. Yüzyıldan itibaren Türkistan’dan Batı’ya akan Türk Boyları’nın hızlı göçü ile Türkleşir ve İslamlaşırken, eserin müellifinin de kullandığı dil ve aldığı derin tasavvufi öğrenim dikkate alındığında; Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Taptuk Emre, Yunus Emre, Sarı Saltuk gibi Horasan Erenleri’nden olduğunu ve Türkistanlı bir Şeyh ya da Mutasavvıf olduğunu ortaya koymaktadır. Hoca Ahmed Yesevi ve Onun Şeyhi Yusuf Hemedani gibi büyük Türkistan Erenleri’nin ekolünün devam ettiğini bir şekilde, Ahi Dai Tarsusi’nin irşad hizmetlerinde ve eserinde görürüz.

Ahi Dai Tarsusi, Mutasavvıf terbiyesi gereği olmalı ki asıl adını eserinde belirtmemiştir. Ancak mertliği ile Rüstem, cömertliği ile de Hatem gibi bilinen, Erenler arasında Tarsus sedefinin incisi diye bilinen Ahi Dai Tarsusi’nin; Tarsus Danyal Peygamber Türbesi Ve Makam Camii’nin 200 metre doğusunda, bu gün Tekke Mahallesi olarak bilinen mekândaki türbesinde medfun bulunan “Türkistanlı Şeyh Mencek Baba” olması, kuvvetli ihtimaldir.

Çünkü Mencik Zaviyesi Vakfiyesini incelediğimizde gördük ki; Yesi, Ğucduvan, İncir Fağnevi, Duşenbe, Semerkand, Kaşgar, Buhara, Ali Ramiteni Hazretleri gibi Nakşibendî Meşayihinin İslam ilim merkezlerinin isimleri dahi zikrolunmakta ve kendisinin de Türkistan’dan geldiği bilinmektedir. Her ne kadar Mencik Zaviyesi, Ahi Dai Tarsusi’den 150-200 yıl kadar önce inşa edilmiş olsa dahi zamanının Mürşid-i Kamil’i olarak aynı zaviyenin şeyhi olarak halk arasında tanınıyor olması tasavvufi teamüllere tamamen uygundur. Üstelik Mencik veya Mencek de Anadolu’da bazı mekânlara, Tarsus’ta olduğu gibi isim olduğunu görüyoruz ve Orta Asya veya Doğu Asya Türk illerinde konuşulan kelimelerden olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. (Mencik: İçine ekmek, yiyecek konulan kıl torba / TDK Sözlüğü)

Muhtemeldir ki ihtiyaç sahiplerine zaviyeden (Külliye) yapılan gıda yardımı ‘mencik’

denilen kıl dokuma torbalarda gerçekleştirilirdi ki halk arasında zaviyenin şeyhi

“Mencik Baba” namı ile bilinir oldu.

Tarsus’ta bulunan Tekke, Zaviye ve Dergâhların; öncelikle 80 kadar Türkistan şehir ve kasabasının Batı’ya yani Diyar-ı Rum’a (Anadolu) göç eden Türklere hizmet amaçlı olduğunu ve “Bevvab” denilen hizmetçi veya kapıcıların, Türkistan illerini ve ahalisini iyi bilenlerden seçilerek ve maaş verilerek vazifelendirilmeleri ve Şeyh Ahi Dai Tarsusi Hazretlerinin Hicri 881-885 yıllarında vefat ettiği tahminlerimiz, “Mencek Baba” diye bilinenTürkistanlı Nakşibendî Şeyhi Abdullah Mencek’in irşad hizmetleri

ile Fütüvvetname’deki dil ve tasavvufun en hassas konularına derin vukufiyet örtüşmektedir.

Elbette bu husus, eserin şerhi ile birlikte daha derin arkeolojik ilmi araştırmaya ve müstakil doktora çalışmasına muhtaçtır.

Muhtasar Fütüvvetnâme’nin müellifi Şeyh Seyyid Hüseyin İbn Şeyh Seyyid Gaybi, fütüvvet silsilesinin kendisine nasıl ulaştığını anlatırken “Rum sultanı merhum Murad Han (nevverallahu kabrehu) icazetiyle Mağribi oğlından Şeyh Ali’ye yetişdi ki meşhur Şeccâz oğlı dirlerdi. Şeyh Ali’den Da‘î’ye ve pir-i fakir ki Şeyh Seyyid Hüseyin İbn Şeyh Seyyid Gaybi’ye…” ifadelerine yer vermektedir.68 Zikredilen Da‘înitelemesi ileFütüvvetnâme-i Tarsûsî’nin müellifi Şeyh Ahî Da‘î kast ediliyor olabilir düşüncesindeyiz. Ahî Da‘îile Gaybi’nin aynı yüzyılda yaşadıklarını biliyoruz. Bu takdirde Da’i ve Gaybi, görüşmüşler ve birbirleri ile ilmi görüş alışverişinde bulunmuş olabilirler. Hatta silsile bağlamında Ahî Da‘î de Gaybi’nin şeyhi konumunda bulunmaktadır. Ahî Da‘î manzum, Gaybi ise mensur olarak eserlerini kaleme almışlardır. Ne var ki, bu hususları teyid veya tashih edecek tarihi bilgileri yeterince tespit edebilmiş değiliz.

Kendi ifadelerine göre Şeyh Ahî Da‘î, Hâtem gibi cömerttir ve görenleri etkileyen heybeti ile de Rüstem gibi cesurdur. Misafirlerini ve yolcuları ağırladığı gibi garipleri, yoksul ailelerin ihtiyaçlarını ve muhtaç talebeleri, kurulu bir tekke veya XV.

yüzyılda Tarsus’da bulunduğunu bildiğimiz zaviye sistemi içerisinde koruyup kollamıştır. Bu hususlara şu beyitleriyle işaret eder:

özü yiğit hem de sözleri şeyhanedir Sorar o daima acep şeyhe gerek nedir?

Himmeti yüksek ve çoktur nimeti Nimetinden dahi çoktur himmeti

Hatem-i Tay’dır zamanında bu gün Ehli Tarsus hep emanındadır bu gün

Hem sehavet hem şecaattır işi Anlar onu heybetini gören kişi

68Gaybi, Muhtasar Fütüvvetname, s.75; Şeker, a.g.e. s. 183.

Heybetini gören kişi Rüstem sanır Nimetini gören kişi Hatem sanır

Ahsen suret görünür sureti

Suretinden de ahsen sireti [Ahi Dai Tarsusi Fütvv. Vr.17]

Ahî Da‘î, mutasavvıf yönü ile birlikte doğal olarak Tefsir, Hadis, Siyer ve Akaid gibi dini ilimlerde râsih (ilmi otorite) bir âlim niteliğine sahiptir.

Tasavvufun “Fena fillah, Beka billah: Allah’ın varlığında yok olmak, Allah sayesinde sonsuzluğa kavuşmak” gibi en ince konularını, hal ve makamları, seyr u sülük yolunu, Hallac-ı Mansur, Leyla ve Mecnun klasiklerini yorumlamadaki ustalığı dâhiyanedir.

Resmi tören, düğün, dini günler ve bayramlarda başköşede ağırlanmıştır.

Yokluğu fark edilmiş ve üzüntü sebebi olmuştur. Has meclis ve edebi sohbet mahfillerinde onu bilhassa sevenleri takip etmişler, yüksek sohbetleri ile şerefyab ve müdavimi olmuşlardır.

Ansız olan mahfilin hiç dadı yok Ansız olan sohbetin bünyadı yok

Ger bir düğün bir davetdir Sohbet onsuz olsa bir mihnettir

Aceb ne olirler velev ki sevmeseler anı

Lakin teslimiyet içinde avam-has sevdiler anı. [Ahi Dai Fütvv. Vr. 16]