• Sonuç bulunamadı

V. SUUDİ ARABİSTAN’IN SINIR KOMŞULARI İLE İLİŞKİLERİ

1. Suudi Arabistan ile Ürdün İlişkileri

İbni Suud, Şammar Dağı’nı ele geçirdikten sonra, Haşimi ailesinin fertlerinin yönettiği ve kendisine düşman olan ve kuzeyden Necid ile sınırı olan iki düşman

403 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e., s.166. 404 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e.,, s.147.

devletle karşılaşmıştır. Şammar Dağı, Irak ve Doğu Ürdün arasında sınır çizilmemişti. Sabit kara sınırları Arap yarımadası yöneticileri için yeni bir şeydir.

İbni Suud, bütün Şammar ve Aneze kabilelerinin kendisine tabii olduğunu düşünmüştür. İbni Suud’un tebaası, İngilizlerin Irak’tan saydığı uzak bölgelerde bulunmaktadır. Bunlara Suudi emellerini reddedip, Irak’a göç eden bazı Şammar kabileleri de eklenmistir. Ürdün’deki Arap ordu komutanı Galip Paşa şöyle yazmaktadır : “ El-Cezire’nin ortasında sınır yoktur. Bağdat’taki yönetimi Fırat’ın ötesinde 2 veya 3 km.den daha fazla ötede, çölde hükümdarlığını sağlamlaştırma çabasına hiç girmemiştir. Birçok kabilenin hayatı, şu an Irak ve Suriye sınırı içerisinde bulunan bölgelere intikal hürriyetine bağlıdır406.

Bu arada Şerif Hüseyin’in, Kral Abdullah’ın meselelerine karıştığı ve Ürdün’de büyük bir Vahhabi saldırısına yol açtığı düşünülmüştür. Şerif Hüseyin’in Akabe’ye geçici olarak yerleşmesi, hem Abdullah hem de Faysal üzerinde zorlayıcı etkisi ve Irak, Ürdün’de İngiliz otoritelerinin hoşuna gitmemesi sebebiyle sıkıntılı bir durum meydana getirmistir.

Yaz boyunca ihvan saldırıları ve baskınları Ürdün ve Irak’a karşı sürmüştür. İbni Suud her zamanki gibi bu baskınlarda İngilizler tarafından engellenince, o kabilelerin saldırılarının, Ürdün ve Irak’taki mültecilerin provokasyonu olduğunu iddia etmiştir. İbni Suud, ayrıca o baskıncıları, başka bir ülkede veya tarafsız bölgelerde sığınak aradıkları için cezalandıramayacağını belirtmiştir407.

İngiltere resmi olarak tarafsız kalmasına rağmen bu tarafsızlığının otoritesini Ürdün adına değerlendirmesini kesinlikle önlemediği görülmektedir. İngiltere, Hicaz’da savaş tüm şiddetiyle devam ederken İngiltere, Hadda ve Bahra antlaşmaları tarafından Irak’ta ve Ürdün’de güvenli bir pozisyon bulmak için çalışmıştır 408.

406 Aleksi Vasiliyev, a.g.e., s. 296. 407 Gary Troeller, a.g.e., s. 220. 408 Gary Troeller, a.g.e., s. 218.

Hicaz fethinin başarılmasıyla Britanya’nın tek düşüncesi, Irak ve Ürdün’ün İngilizlere sadakatlerini sürdürmelerini sağlamaktır. İbni Suud’un yeni kurulmuş Haşimi Krallıkları’na, Irak ve Ürdün’e, tehdit oluşturduğu düşünülmektedir. Britanya Hükümeti, İbni Suud ile kuzey komşuları arasındaki sınırları 1925 yılı Kasım’ında imzaladığı Bahra ve Hadda Antlaşmaları ile düzenlemeye çalışmıştır. Bu iki antlaşma İbni Suud ve onun Haşimili düşmanları arasındaki sınırları belirlemiştir. Dahası kuzeydeki göçebe kabilelerin hareketlerini de yasaklamıştır. Ürdün ve İbni Suud arasındaki Hadda Antlaşması’na göre birbirlerine itaat etmesi gerekli iki kabileden biri, bir diğer hükümetin sınırlarına öncelikle kendi hükümetinin, sonra da diğer hükümetin iznini almadan giremez.

Mart 1924’de Kuveyt Konferansı başarısız bir kapanışa yaklaşırken, Amman’da bir gezide olan Şerif Hüseyin, Akabe ve Tebük’ü Kral Abdullah’a naklettiğini bildirmiştir. Ancak bildirgeden iki gün sonra Hicaz hükümeti, resmi olarak bu nakli inkar etmişlerdir. Şerif Hüseyin’i, bu nakile İngiliz memurlarının ikna etmeye çalıştığını iddia edilmiştir. Yalnız İngilizler resmi olarak bu haberi inkar etmişlerdir409. 1924 İngiltere, Akabe ve Maan’ın güvenliği problemini çözmeye çalışmıştır. Aslında İngilizler Suudi yayılımının artmasını bölgedeki menfaatlerine ters görmektedir. Durumu İngilizler lehine çevirmek için Akabe ve Maan’in Ürdün’e bağlı olduğunu iddia etmişlerdir.

Ürdün’ün Hicaz demiryolu üzerindeki Maan’ın güney noktasına kadar uzandığını varsayılmıştır. Abdullah kardeşi Ali’ye Maan bölgesinin Ürdün’e derhal iade edilmesi gerektiğini söylemiştir. 20 Ocak 1924’te Bahreyn’deki politik temsilcisine İngiltere’nin Ürdün’ün güney sınırının neresinin olmasını istediğini İbni Suud’a bildirilmesini emretmiştir. İbni Suud, siyasi temsilcinin mektubuna cevabında, bu sınırların ona daha önce bildirilmediğini açıklamıştır. Hicaz’da Hüseyin’in varisi olarak görülen İbni Suud’un Maan ve Akabe’yi alması İngiltere tarafından engellenmesine

rağmen Kaf dahil Azrak hariç Vadi Sirhan’ın hemen hemen tümünü devr aldığı söylenebilir.

İbni Suud, Ürdün’ün ayrıntılı sınırlarını isterken, bu konunun uygun bir yer ve zamanda görüşülmesini talep etmiştir. İbni Suud, bu arada ihtiyatlı davranıp Maan üzerindeki kontrollerini artırmıştır. Bu noktada Akabe’nin durumu belirsiz bırakılmıştır. İngilizler, Maan bölgesini Ürdün’e dahil etmek için, olası bir Vahhabi saldırısına karşı ilk adım olarak Amman ve Maan arasındaki demiryolunun restorasyonuna başlamışlardır. Durum uygun olursa geri kalan bölgede de aynı politika takip edilecektir.

Kuzeydeki duruma gelince, Kuveyt Konferansı’ndan önce bile İngiltere’nin Ürdün için Akabe ve Maan’ı içeren Hicaz demiryolunun çevresindeki Müdevvere’ye kadar güney sınırını uzatma isteği anımsanmalıdır. Bu açıdan Maan ve Akabe’nin Ürdün’e dahil olması veya tanımlanması en karışık meselelerden biri olarak görülmesine neden olmuştur. Kısacası soru şudur: “Maan ve Akabe resmi olarak kime aittir? ” Osmanlı Devleti’nin buraları fethetmesinden önce, İngiltere bu bölgelerin önce Şam vilayetine dahil olduğunu, sonra Hicaz vilayetine eklendiğini iddia etmiştir. Arap isyanı esnasında Şerif Hüseyin, Maan ve Akabe’yi Türklerden almıştır. Faysal Şam’ı yönetirken, O ve babası bölgeyi İngilizlerden talep etmiştir. Faysal’ın Şam’dan kovulmasından sonra, Maan ve Akabe’nin mülkiyeti konusu Kral Abdullah ve Şerif Hüseyin arasında bir sorun haline gelmiştir. 8 Kasım 1923’de İngiliz yönergeleri Maan ve Akabe’nin Ürdün’e dahil olduğunu belirtmiştir410. Akabe ve Maan’in bölgenin stratejik konumunun öneminden kaynaklanmıştır.

Doğu Ürdün sınırı çevresinde bir anlaşmaya varılmamıştır. 1923 yılı başında küçük bir İhvan grubu Ürdün’e yeni bir saldırı düzenlenmiştir. Hücum edenler esir alınmıştır. Ve onlardan on bir kişi Amman’da idam edilmiştir. İhvan kuzey batıya, Ürdün’ün doğusuna doğru hareket etmeye başlamıştır. Aynı yılın Temmuz ayında el-

Ceyş vahasını ele geçirdikten sonra doğu Ürdün Emirliği’ne bağlı devriyeler ile çatışmışlardır. Bunun akabinde Teyma ve Tebük vahalarını da ele geçirip ahalisinin zekatını Riyad’a vermelerini istemişlerdir. Daha önce Şammar dağının bir parçası olan Sirhan’da Bundan sonra İhvan çoğalmaya başlamıştır. Ve çok kısa bir sürede Beni Şakir vahasına saldırmışlardır. Bu durum onları Doğu Ürdün’ün başkenti olan Amman’a yaklaştırmıştır. Aynı zamanda Necidliler Fransız mandasındaki Suriye sınırına yaklaşmıştırlar. İngiliz sömürgelerini direkt olarak bağlayan geçitleri de kesme tehdidine başlamışlardır 411.

Ağustos ayı ortalarında İhvan’dan büyük bir güç Sirhan vadisi yoluyla Amman’a yönelmiştir. İngilizlerin uzun süre önce yaptıkları Kaf kalesinin yakınından geçmişlerdir. Ancak kale muhafızının yani yöneticisinin bu olayı haber vermesi için hiçbir aracı yoktur. Bu sebeple onların Amman’a birkaç km uzaklıkta görülmeleri sürpriz olmuştur. İngilizler uçak, zırhlı araç ile Arap birliklerine yardım etmişlerdir. İhvan’ı uzaklaştırıp onlara büyük kayıp vermişlerdir 412.

İbni Suud’un Hicaz’da silah gücüyle kurduğu baskıcı düzen bölge ileri gelenlerinin çoğunda rahatsızlığa yol açmıştır. Pek çok Hicaz ileri geleni bilhassa Şerif Hüseyin’in ailesinden olanlar son Haşimi Kralı olan Ali’nin kardeşleriyle bağlarını korumuşlardır. Doğu Ürdün Kralı Abdullah bin Hüseyin de Turaba Savaşı’nda İhvan’dan aldığı yenilgiyi hiç unutmamıştır413.

Suudi Arabistan Ürdün ilişkileri İngiliz kontrolü altında ihvan saldırıları ve sınır problemleri ile ilk dönemini geçirmiştir.