• Sonuç bulunamadı

8 Ocak 1926’da İbni Suud, kendisini Hicaz kralı ve Necid ve Mülhakatı (bağlı eyaletlerin) Sultanı olduğunu ilan etmiştir.

Yeni rejim 16 Şubat 1926 tarihinde SSCB ve aynı yılın Mayıs ayında Türkiye ve bunu takip eden dönemde Avrupalı devletlerin bir kısmı tarafından tanınmıştır. İngiltere ile İbni Suud arasında, krallığın tam bağımsızlığını tanıyan resmi antlaşma 20 Mayıs 1927’de imzalanınca diğer batı ülkeleri de izleyen dönemde Suudi Krallığını tanımıştır. Batı ülkeleri Suudi yönetimini hemen tanımalarına rağmen, Müslüman ülkelerin Suudi krallığını tanımaları, daha geç ve gönülsüz olmuştur. Müslüman ülkelerin Suudi Arabistan’ı tanımada yavaş davranmalarının sebebi, Hicaz’ın Vahhabi kontrolüne geçmiş olmasındaki endişeden kaynaklanmaktadır.

Halifelik ve kutsal yerlerin geleceği ile ilişkili olarak Mısır’ın önderliği ile Kahire’de yapılan Müslüman ülkeler temsilcileri toplantısı bir sonuç vermeyince İbni Suud Halifelik için Haziran 1926’da Mekke’de bir kongre düzenlemiştir. Kongreye katılanlardan Hindistan Heyeti, kutsal şehirlerin yönetiminin bütün Müslüman ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir komiteye verilmesini istemiştir. İbni Suud bu talebi reddetmiştir. Bağımsız Müslüman devletlerin başkanları ve hükümdarları ile Müslüman olmayan ülkelerdeki Müslüman örgütlerin temsilcilerinin huzurunda Hicaz’ın hakiminin kendisi olduğunu bildirmiştir. İbni Suud kutsal yerlerin emanetçisi ve hacıların koruyucusu olarak görevini yapacaktır. Bunları yaparken dışarıdan kimsenin müdahale etmesine izin vermeyecektir. Kongredeki bu açıklamalar üzerine bir kısım katılımcılar kongreyi terk ederken bir kısmı da yeni düzeni tanımıştır346.

Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve hilafetin otoritesini savunmak üzere Hindistan Hilafet Hareketi, dini siyasi hareket olarak o dönemde asıl üzerinde durdukları konu, Osmanlıların Arabistan yarımadasındaki hakimiyetlerine ve hilafetin dini siyasi otoritesine herhangi bir şekilde zarar gelmemesidir. İngiliz karşıtı bir tutum sergilerler, çünkü İngilizler verdikleri sözlere rağmen Türkiye’nin bütünlük ve bağımsızlığını tehlikeye düşürmüştür.

Hindistan’daki bu oluşum İngilizlerin Türkiye ve Arabistan üzerindeki projeleri Müslümanların açıkça tepkilerini çekmeme hususunda temkinli davranmalarına sebep olmuştur. Hindistan Hilafet Hareketi 1930’lu yıllara kadar Arap yarımadasının özgürlüğü ile ilgilenmiştir347.

Suudi Arabistan’da yönetim İbni Suud’un mutlak otoritesi üzerine kurulmuştur. İbni Suud devletin kuruluşunda silahlı gücünü oluşturan İhvan gücünü bile izale ettiği görülmektedir. İngilizler Suudi Arabistan’ın tam bağımsızlığını erken dönemde tanımak zorunda kalmışlardır. Gayeleri kendilerine bağlı küçük emirlikler kurmak iken bağımsız ve yayılımcı Suudi Arabistan’ı kabullenmişlerdir. Sınırlar İbni Suud’a göre Şerif Hüseyin’e vaat edilen toprakları kapsamalıdır. İngiliz emperyalizmi zor da olsa İbni Suud’un sınırlarını Necid, Asir, Hail ve Hicaz ile sınırlaya bildiklerine sevinmektedir.

Arap yarımadasında, Arap birliğini kurarak 23 Eylül 1932 tarihinde krallığını ilan eden Abdülaziz bin Suud, ülkesinde şeriat ilkelerini esas alan bir yönetim sistemi kurmuştur. Suudi Arabistan, gerek iç ve gerekse dış politikada Arap birliği İslam ilkelerini savunmuştur. Kuvvetler ayrılığından bahsetmenin mümkün olmadığı, İslam şeriat hükümleri ile yönetilen Suudi Arabistan’da, yasama görevini kral üstlenmiştir. Yasama konusunda krala yardımcı olmak için oluşturulan yasama meclisi Meclis el- Şura’dır. Kral tarafından atanan 120 üyeden oluşmaktadır. Dört yılda bir atmaları yapılır. Yasama görevini üstlenen kral aynı zamanda icranın da başıdır. İcra erki, devlet başkanı ve aynı zamanda başbakan olan kralda toplanmıştır. Hükümeti çoğu kraliyet aile bireyleri olan, kralın atadığı kişiler oluşturmaktadır. Yargı erki, Şer’i mahkemelerce yürütülmektedir. Adli ve idari işlemlerde esas alınacak yasalar bütünü şeriat olarak kabul edilmiştir. Adli sistem şeriat hükümleri esaslarına göre kurulmuş ve bu hükümlere göre çalışan mahkemelerden oluşmuştur. Suudi Arabistan’da siyasi partilerin, sivil toplum örgütleri ve meclis dışında baskı gruplarının oluşmasına izin verilmemektedir. Bireyin temel hak ve özgürlüklerini koruyan modern bir yapılanma yoktur348. 1922

347 Azmi Özcan, Hindistan Hilafet Hareketi, İ.A. , İstanbul, 1998. s. 109-111. 348 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e., s.148

sonrasında Müslüman ülkelerde hızlı bir modernleşme ve modern yapılanma görülürken Suudi Arabistan bunun dışında kalmıştır349. Yargının temel ilkeleri İslami şeriat hükümlerine göre faaliyet gösteren yüksek adalet konseyi tarafından belirlenmektedir. Yasama ve yürütme görevlerini üstlenen Kral ile yönetimin yetki ve sorumluluklarını tanımlayan temel yasa 1933 yılında kabul edilmiştir. Temel yasa ile Kur’an- ı Kerim anayasa olarak kabul edilmiştir350. İbni Suud, Necid’de saltanata ve şeriatın ceza ile ilgili hükümlerine dayanan bir idare sistemi kurmuştur. Hicaz’ı yönetmekte olan oğlu Faysal ise, eyaleti bir danışma kuruluna dayanarak yönetiyordu351. Arap yarımadasının en geniş topraklarına sahip olan Suudi Arabistan, “El Memleketül Arabiyye es- Saudiyye” resmi adını taşır352.

Suudi Arabistan ekonomisi yüzyıllarca tarım ve ticarete bağlı kalmıştır. Çöl yaşam şartlarında ticaret vazgeçilmez bir unsurdur. Bunun yanında toplumun su kaynaklarına yakın kısmında hüküm süren halkı tarım toplumu olmayı devam ettirmektedir. İktisadi yapılanma petrolün doğuşuna kadar çok büyük değişikliğe uğramamıştır. Hac ziyaretinin ülke ticaretini ve gelir kaynaklarını artırıcı etkisi unutulmamalıdır. Hicaz üzerine yapılan hakimiyet mücadelesinde Hac gelirlerinin etkisi de vardır. Geleneksel geçim kaynaklarından biriside hayvancılıktır.

Suudi Arabistan, dünyanın en büyük petrol ihracatçısı ve en büyük petrol rezervlerine sahip olan ülkesidir. Diğer dünya petrol rezervleri tükense bile Suudi Arabistan’da petrol bulunacaktır. 1900’lerde keşfedilen bu zenginlik İngiliz planlarına ve oyunlarına sebep olmuştur. İngiltere, 1900-1923 arası bölge petrollerini elde etmek için mücadele etmiştir. İbni Suud, 1923’ten sonra İngiliz petrol arama şirketlerinden

349 Marshall G.S. Hodgson, a.g.e., s. 383. 350 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e., s.148.

351 Mehmet Çelik, Suudi Arabistan, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul, 1992, s.404.

yıllık arama izni ve çıkarma hakkı ücreti almıştır. 1933 yılında bu hakkı feshetmiştir. 1933 ve sonrası dönemde Amerikan şirketleri ile anlaşma yapılacaktır353.

I. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında büyük üretimin gerçekleştirilebildiği Suudi Arabistan, Amerikan şirketler grubundan yüzde elli kesinti yapmaya başlamıştır. Bu daha sonra standart hale gelmiştir. Bu yüzden petrol Batılı devletler için önemli bir obje olduğu kadar üretildiği ülke içinde özel bir ümittir. Mili ekonomi ile birleştirildiğinde ekonomiyi teknik olarak yükseltebilmektedir354.

1930’larda küresel olarak yaşanan ekonomik bunalım, Suudi Krallığı’nı da etkilemiştir. Suudi Krallığı, azalan hac gelirlerinin yerine, yeni gelir kayakları bulmak amacıyla yabancı şirketlerin ülkesinde petrol aramasına alacağı bedel karşılığında izin vermiştir. Bölgede araştırma yapan petrol şirketleri ile Suudi Arabistan arasında, 19 Mayıs 1933’te bölgenin geleceğini etkileyecek önemli bir gelişme yaşanmıştır. Suudi Maliye Bakanı ile Standart Oil of California’nın bir temsilcisi arasında bir antlaşma imzalanmıştır. Suudi politikası ve Vahhabi öğretisi böylece petrole dayalı bir güç kazanmıştır355.

1927’de başlayan yayılma sonucunda ABD petrol şirketleri ile Ortadoğu’ya yerleşmiştir. Suudi Arabistan’ın bütün petrol imtiyazlarını elde etmiştir356. Suudi Arabistan ekonomisi için öncelikli önemli unsur petrolün üretimi ve istikrarlı dağıtımı hedeflenmiştir.

Krallığın tam olarak kurulduğu 1932 yılında, bölgesel şartlar ve ülkenin tecrit edilmiş konumu ve coğrafi özellikleri dikkate alındığında, ülke güvenliğinin ve kutsal yerlerin güvenliğinin sınırlı kuvvetlerle sağlanabileceği görülmektedir. 1930’lara kadar, ülke içinde başlıca tehdit; Suudi krallığı karşıtı aşiret ve kabilelerden kaynaklanmaktadır. Bu dönemde Suudi güvenlik kuvvetleri İngiltere’nin katkıları ile

353 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e.,s.148. 354 Marshall G.S. Hodgson, a.g.e., s. 298. 355 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e.,s.148. 356 Öner Pehlivanoğlu, a.g.e.,s.167.

teçhiz edilen sınırlı askeri güce sahiptir. Suudi hanedanını kurma ve yarımadadaki topraklarını genişletme arzusunda olan Abdülaziz bin Suud, ulusal güvenliğini sağlamak için güçlü bir silahlı kuvvet kurma yerine 1930’lara kadar İngiltere’nin varlığına ve desteğine güvenmiştir. 1930’ların ilk yarısında Yemen hudut hattında meydana gelen çatışmalar ve petrol sahalarının ve tesislerinin güvenliği için sürekli bir ordu tesis edilmiştir. Abdülaziz bin Suud, Suudi ordusunun geliştirilmesi ve silahlandırılması amacıyla, ARAMCO (ABD petrol arama şirketi) ile geliştirilen ilişkilerin verdiği güvenle İngiltere yerine ABD hükümetine yanaşmıştır. Suudi ordusunun modernizasyon ve geliştirilmesi 1964 sonrası döneme rastlamaktadır357.

Suudi Arabistan’da yönetim sistemi ve toplumsal yapısı, ülke içi istikrar ve güvenliğe yönelik tehdit dinamitlerinin bünyesinde barındırmaktadır. Bireyin kendisini ifade edemediği toplumda temel hak ve özgürlüklerden bahsedilemediği gibi demokratikleşme atılımları yasaklanmıştır. Temel hak ve hürriyetlerin kazanılması yolunda atılacak her adım, krallığa ve yönetime karşı bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Müslümanlara ait kutsal yerler: Hicaz’daki Harem-i Şerif’in ortasında bulunan Kabe, Medine’deki Mescid-i Nebevi ve Ravzay-ı Mutahhara ile Kudüs’teki Mescid-i Aksa Müslümanlar için çok önemli kutsal mekanlardır.

İslam’ın kutsal saydığı mekanları korumayı ve güvenliğini sağlamayı Suud Krallığı bir övünç kaynağı olarak görmüştür358. Bu hususta Suudi yönetiminin büyük titizlik gösterdiği görülmektedir. Fakat dönem dönem kargaşa ve işgallere uğramasına engel olamamıştır.