• Sonuç bulunamadı

2 “HAKKA’L-KAVL” (لوقلا قح) İFADESİNE ANLAM YAKINLIĞI OLAN İFADELERİN GEÇTİĞİ BAZI AYETLERİN TEFSİRİ

2.4. HAC SURESİ, 22/18 AYETİN TEFSİRİ 1 Hac Suresinin Genel Özellikler

2.5.1. Sâd Suresinin Genel Özellikler

Sâd suresi 88 ayet olup, temel itikâdî inançları barındıran Mekkî surelerdendir. Mushaftaki sıralamaya göre 38, iniş sırasına göre de 38. suredir. Kamer suresinden sonra, A’râf suresinden önce Mekke döneminde nazil olmuştur. Sure adını, birinci ayetteki “Sâd” hurûf-u mukatta’asından almıştır. Sureye bu ismin verilmesi Allah Teâlâ’nın kendisi ile öncekilere ve sonrakilere meydan okuduğu bu mucize kitabın şanını yüceltmek içindir.333

Surede başlıca Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebi ile azabı hak etmiş oldukları, Hz. Dâvud, Hz. Süleyman, Hz. Eyüp, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. İsmail, Hz. el-Yesa’ ve Hz. Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Hz. Dâvud Peygamberin hakemliği ve Hz. Muhammed’in temel görevi konu edilmektedir. Bu surenin temel konusu ise Hz. Peygamber’in hak peygamber olduğu gerçeğinin ispat edilmesidir.334

2.5.2. Surenin Tarihsel Arka Planı

Hz. Peygamber tebliğinin ilk üç yılında insanları İslâm’a gizlice davet etmişti. Bi’setin 4. yılında nazil olan “Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunan şeyi

açıkça ortaya koy, müşriklere aldırış etme.”335

ayeti ile İslâm’ı açıktan tebliğ etmekle emrolundu. Bunun üzerine halkı açıktan İslâm’a davet etmeye başladı. Bu 331 Hac, 22/19-22. 332 Hac, 22/23-24. 333 Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, V, 258. 334

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/38-sad-suresi (Erişim Tarihi:19.06.2018).

335

davet Kureyş’in ileri gelenleri arasında çok büyük etki meydana getirdi. Bu bakımdan surenin risaletin 4. yılında nazil olduğu söylenebilir.

Bazı rivayetlere göre ise bu sure Hz. Ömer (ra) Müslüman olduktan sonra nazil olmuştur. Hz. Ömer’in bi’setin 6. yılında meydana gelen Habeşistan hicretinden sonra Müslüman olduğu bilinmektedir. Bu durumda da surenin risaletin 6. yılında nazil olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Eğer bu surenin Ebû Tâlib’in hastalığı zamanında nazil olduğunu bildiren rivayetlere itibar edilirse de risaletin 10. veya 11. yılında nazil olduğunu kabul etmek gerekir.

2.5.3. Ayetin Metni ve Meali

Bu çalışmada incelenen ayetlerden on dördüncüsü olan Sâd suresi 38/14. ayetin metni ve meali şu şekildedir:

“ ِباَقِع َّقَحَف َل سُّرلا َبَّذَك َّلَِا ل ك ْنِا”

“(O grupların) her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da, onları cezalandırmam hak oldu.”

2.5.4. Ayetin Siyâk-Sibâk İlişkisi 2.5.4.1. Ayetin Öncesi İle Münasebeti

Allah Teâlâ sureye Kur’ân’ın mucizeliğine dikkat çekmek için “ص” hurûf-u mukatta’ası ile başlamış, ardından da insanlardan mazereti kaldıran bir kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’in üzerine yemin etmiştir. Böylece sureye Hz. Muhammed’in peygamberliğini yalanlayan ve onun getirdiği tevhid inancına karşı çıkan müşrikleri uyarma adına sert bir giriş yapmıştır. Ayrıca müşrikleri tıpkı kendileri gibi peygamberlerini ve kitaplarını yalanlayan nice ümmetlerin geçmişte helak edildiklerini haber vererek uyarısına devam etmiştir.

Müşrikler akıllarınca “Eğer Allah katından bir elçi, bir uyarıcı gelecekse bu bir beşer değil de melek olmalıydı. Hiç değilse bu peygamber servet ve sosyal statü açısından Arapların en itibarlıları arasından seçilmeliydi. Muhammed’in dışında Allah’ın

peygamberlik göndereceği başka kimse yok muydu?” diyorlardı.336

Yine Nadr b. Hâris, Abdullah b. Ebî Ümeyye ve Nevfel b. Hâlid bir gün Hz. Peygamber’e “Ya Muhammed! Biz sana asla inanmayız. Eğer bize Allah tarafından bir mektup getirirsen, beraberinde de dört melâike gelip o mektubun Allah tarafından olduğuna ve senin onun peygamberi olduğuna şahitlik ederlerse inanırız.” demişlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ müşriklere yer ve göklerin yegâne sahibinin kendisi olduğunu, bütün kâinatı kendisinin idare ettiğini, peygamberliğin de kendisinin bir lütfu olduğunu ve bunu kullarından istediğine lütfedebileceğini bildirmiştir. Ardından da müşriklere bu yetkilerin hiçbirine sahip olmadıklarını, bu sebepten dolayı da kimi peygamber göndereceğini onlara soracak halinin olmadığını bildirmiştir. Eğer gerçekten bu konuda yetki sahibi olmak istiyorlarsa arşa yükselmelerini, oradan kâinatı idare etmelerini, istedikleri kimseye vahiy indirmelerini ve peygamber olarak göndermelerini söyleyerek de alay etmiş ve meydan okumuştur.337

Ayrıca Yüce Rabbimiz En’âm, 6/8-9. ayetlerde bu hususta, müşriklerin istedikleri gibi bir melek indirdiği takdirde bir an bile mühlet vermeden onların işlerini bitireceğini, peygamberlerin haber vermek ve korkutmak için vazifelendirildiği azabı hemen tatbik edeceğini, çünkü bu takdirde artık peygamber göndermenin bir hikmetinin ve anlamının kalmayacağını bildirmiştir.338

2.5.4.2. Ayetin Sonrası İle Münasebeti

Devam eden ayetlerde Allah Teâlâ müşrikler tarafından alay ve yalanlamaya maruz kalan peygamberine, kâfirlerin yaptıklarına ve söylediklerine sabretmesini tavsiye etmiş ve onu teselli etmek için bazı peygamberlerin kıssalarını haber vermiştir. Hz. Dâvud, Hz. Süleyman, Hz. Eyüp ve diğer bazı peygamberlerin başlarına gelen imtihanlara sabrettiklerini ve sonucunda onlardan sıkıntılarını giderdiğini, böylece akıbetlerinin güzel olduğunu bildirmektedir. Hz. Peygamber’e de diğer peygamberler gibi sabretmesi halinde yardım edeceğini ve mutlu akıbete ulaşacağını bildirmiştir.339

Allah Teâlâ surenin devamında kendisinden korkarak emir ve yasaklarına uyanlar için adn cennetlerinin kapısının açık olduğunu ve bu cennetlerin içerisinde her türlü meyveler, içecekler ve eşlerinden başkasına bakmayan iri gözlü huriler vs. birçok

336

Hayreddin Karaman vdğr., Kur'ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, IV, 566.

337

Hayreddin Karaman vdğr., Kur'ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, IV, 568-569; Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, V, 265.

338

Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 1881-1882.

339

nimetin onları beklediğini bildirmiştir. Buna mukabil haddi aşan azgınlar için de kötü bir akıbetin olacağını ve cehennemin kapısını onlar için açık olduğunu, onların oraya girerek çok şiddetli bir azap göreceklerini ve orada birbirlerini suçlayarak münakaşa edeceklerini beyan etmiştir.

Allah Teâlâ takva sahibi mü’minlerin ve bedbaht kâfirlerin akıbetlerini bildirdikten sonra, muhataplarını en büyük düşmanının vesvesesinden ve aldatmasından sakındırmak için Hz. Âdem ile İblis’in kıssasını anlatarak sureye devam etmiştir. Allah Teâlâ bu son bölümde Hz. Âdem’in yaratılışını bitirip ona ruhu üflediğinde meleklere saygı, hürmet ve selam secdesi emri verdiğini, bütün meleklerin ona secde etmesine rağmen kibirli şeytanın secde etmeyip kâfirlerden olduğunu; secde etmemesine gerekçe olarak da Hz. Âdem’in çamurdan, kendisinin ise ateşten yaratıldığını öne sürdüğünü beyan etmiştir. Yine şeytanı bu emre karşı geldiği için rahmetinden kovduğunu, bu durum karşısında şeytanın Hz. Âdem’e düşman kesilerek insanların tekrar dirilecekleri güne kadar insanları azdırmak için kendisinden mühlet istediğini ve ona istediği bu mühleti verdiğini haber vermiştir. Sonrasında da “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum. Andolsun ki cehennemi

seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.”340

buyurarak şeytana

tâbî olmanın kötü sonuçlarını peşinen bildirmiştir. Son olarak Kur’ân-ı Kerîm’in âlemlere bir öğüt olduğunu ve insanoğlunun onun verdiği haberlerin doğru olduğunu yakın bir zaman sonra göreceklerini bildirmiştir.

2.5.5. Ayetin Tefsiri

Mevzumuz olan 14. ayet başından ve sonundan ikişer ayetle beraber ele alındığında konu daha kolay anlaşılmaktadır. Allah Teâlâ bu ayetin hemen öncesinde daha önce peygamberlerini yalanlayarak muhalefet eden, bu yüzden de helaka müstahak olan kavimleri bizzat zikrederek inkârcı müşrikleri ibret almaları için uyarmıştır. Nitekim daha önceden yaşayan Nuh kavmi, Âd kavmi, Firavun ve yoldaşları, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı kendilerine gönderilen peygamberleri ve kitapları yalanlamışlardı. Bu kavimler nüfus, mal ve çocukları itibarı ile çokluktular ve

340

kuvvetliydiler. Bu güçlü hallerine güvenerek rablerini inkâr ettiler. Ancak Allah Teâlâ’nın azap emri geldiğinde bunların hiç birisi faydalı olmadı.341

Allah Teâlâ sıraladığı bu kavimlerin azabı hak etmelerinin sebebini kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamalarına bağlamıştır. Ayrıca müşriklerin şu anda içerisinde bulundukları durumun helaka müstahak olan bu kavimlerle aynı olduğu, inkârcı tavırlarından vazgeçmezlerse aynı azabın kendilerine de geleceği hususunda uyarmış ve imana davet etmiştir.

Allah Teâlâ ayetin hemen akabinde de kendilerinden önce helak edilen kavimlerin hazin akıbetlerini bildirilen müşriklerin bundan ibret alacakları yerde Hz. Peygamber’den kendilerine geleceğini haber verdiği ilâhî azabın derhal gelmesini isteyerek onunla alay etmeye çalıştıklarını ve inkârlarına devam ettiklerini bildirmiştir. Onlara bir an önce gelmesini istedikleri azap geldiğinde onları bir çırpıda helak edeceğini ve bir daha kendilerine gelemeyeceklerini, bu durumda hâlâ vakit varken (azap gelmemişken) akıllarını başlarına almalarını ve inkârcı tutumlarından vazgeçmelerini tembihlemiştir.

2.6. ZÜMER SURESİ, 39/19. ve 71. AYETLERİN TEFSİRİ