• Sonuç bulunamadı

SULTAN I. KILIÇ ARSLAN’IN BÜYÜK SELÇUKLU EMÎRİ ÇAVLI

Sultan I. Kılıç Arslan’ın Musul’u Türkiye Selçuklu devletine dâhil etmesi ile artık Büyük Selçuklu tahtını ele geçirmek ve El-Cezîre ile Kuzey-Suriye bölgelerini hâkimiyeti altında birleştirmek istediği açıkça belli olmuştur. Bu durum ise aynı yörelerde hüküm süren Mardin Artuklu beyi İlgâzi ile Haleb Selçuklu Meliki Rıdvan’ı rahatsız etmiştir.90 İkisi de bağımsızlıklarını kaybedecekleri düşüncesiyle I.

Kılıç Arslan ile işbirliği yapmaktan kaçınmışlar, hattâ ona karşı cephe almışlardır.

İlgâzi, Musul önünden uzaklaşıp Sincar’a gelen Çavlı ile birleşmeyi ve sonra onunla beraber Rahbe’ye gidip burasını kuşatmayı tercih etmiştir.91

Rahbe, Muhammed İbn es-Sebbâk adında bir emîrin elindeydi ve Sultan I.

Kılıç Arslan’ın hâkimiyetini kabul etmiş, şehirde hutbeyi onun adına okutmuştur.92 Çavlı, iki aydan fazla bir süre Rahbe’yi kuşatmıştı. Bu kuşatma sırasında Rıdvan’a haber yollamış; ona gelip kendisiyle birleşmesini, düşmanlarına karşı yardım etmesini istemiş, Rahbe’yi aldıktan sonra, daha önce Rıdvan’ın yapmış olduğu teklifi yaparak, beraberce Haçlılara karşı savaşabileceklerini söylemiştir. Bu teklifi kabul eden Rıdvan, Çavlı’nın yanına gelmiş, birlikte 19 Mayıs 1107’de Rahbe’yi ellerine geçirmişlerdir.93

89 Demirkent, a.g.e., s. 61.

90 Ali Sevim, “Haleb Selçuklu Melikliği: Fahrü’l-Mülûk Rıdvan Devri, (Nisan 1095-Aralık 1113)”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, S. II, Ankara 1971, s. 1-66.

91 İbnü’l-Esîr, El-Kâmil fi’t-Tarih, C. X, s. 344.

92 Piyadeoğlu, a.g.m., s. 40-45.

93 Demirkent, a.g.e., s. 62.

17

Gelişen bu olaylardan haberdar olan Sultan I. Kılıç Arslan, Emîr Çavlı’nın üzerine yürümeye karar vermiştir. Fakat bütün ordusu yanında bulunmamaktadır.

Askerlerinin bir kısmını Balkanlar’da savaşan imparator I. Aleksios Komnenos’a yardım için yollamıştır. Hemen başkente haber gönderip Anadolu’dan takviye birlikleri istemiştir. 11 yaşındaki oğlu Şahinşâh’ı melik ilân edip, onu Musul’da kendisine vekâlet etmekle görevlendirmiştir. Yanına bir askerî birlik bırakarak, Emîr Bozmış’ı ona atabeg tayin etmtiştir. Sıbt İbnü’l-Cevzî,94 kardeşlerden Mesud’un da babası I. Kılıç Arslan’ın yanında Emîr Çavlı ile savaştığını ve burada yakalanarak Emîr Çavlı tarafından esir alındığını kaydetmiştir. Ayrıca Hanımı Ayşe Hatun ve en küçük oğlu Tuğrul Arslan da Musul’da kalmışlardır. 95

Bundan sonra I. Kılıç Arslan, Diyarbakır Beyi Yınaloğlu İbrahim, Harput Beyi Çubukoğlu Muhammed yanında olduğu halde, Çavlı ve müttefiklerine karşı savaşmak üzere Musul’dan yola çıkmıştır. Askerler iyi silahlara ve cins atlara sahip olmakla beraber, hasımlarının ordusuna oranla sayıca azdır. Anadolu’dan çağırdığı kuvvetler henüz gelmemiştir. Bu durumda en doğru iş, bu kuvvetlerin gelmesini beklemek ve güçlü bir ordu oluşturduktan sonra harekete geçmektir, ama I. Kılıç Arslan, bu kuvvetlerin gelmesini beklemeden ilerlemiştir. İki taraf, Temmuz ayının yakıcı sıcağında Habur suyu kenarında karşı karşıya gelmişlerdir. I. Kılıç Arslan’ın hâkimiyetini tanımış ve onunla beraber gelmiş olan beyler, Çavlı’nın askerlerinin çokluğunu farkedince tereddüte düşmüşler ve savaşmak yerine çekip gitmeyi yeğlemişlerdir. İlk ayrılan Yınaloğlu İbrahim olmuş, hattâ çadırlarını ve ağırlıklarını savaş alanında bırakarak ülkesine dönmüştür. Diğer beyler de aynı şekilde hareket edince I. Kılıç Arslan’ın kuvveti iyice zayıflamıştır. Çavlı ise Sultan I. Kılıç Arslan’ın yanındaki adamların birer birer ayrılarak gittiğini görünce, yeni kuvvetler gelmeden derhâl onun üzerine saldırmaya karar vermiştir.96

İki ordu 13 Temmuz 1107 günü savaşa tutuşmuştur. I. Kılıç Arslan, büyük bir cesaretle atını doğruca Çavlı’nın üzerine sürmüştür. Etrafı Çavlı’nın adamlarıyla çevrilmiştir. Buna rağmen önce önüne çıkan sancaktarı öldürerek Çavlı’ya ulaşmış

94 Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-Zaman, Haydarabad 1952, C. III/2, s. 675-677.

95 Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C. VIII, İstanbul 1988, s. 223-233.

96 Özaydın, a.g.e., s. 62.; Demirkent, a.g.e., s. 63.

18

ve ona da kılıcıyla bir darbe indirmiştir. Bu darbe, her ne kadar Çavlı’nın zırhını parçaladıysa da bedenine pek zarar vermemiştir.97

I. Kılıç Arslan’ın kahramanca dövüşmesine karşılık sayılarının azlığından dolayı daha savaşın başında morallerini yitirmiş olan askerleri, Çavlı’nın hücuma kalkan kuvvetleri karşısında direnememiş, silâhlarını ve eşyalarını bırakarak kaçmaya başlamışlardır. Askerlerinin bozulduğunu ve geride bıraktıkları her şeyin Çavlı’nın adamları tarafından yağmalanmaya başladığını gören I. Kılıç Arslan, artık başarıya ulaşmanın mümkün olmadığını anlamıştır. Esir düştüğü takdirde barış yapmak fırsatını da bulamayacağını bilmektedir. Hele kendisine karşı saltanat kavgasına giriştiği Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın eline geçerse başına geleceklerden korkmuştur. Bir an önce karşı kıyıya geçip kurtulmak amacıyla atını Habur suyuna sürmüştür. Kendisini, arkasından saldıran Çavlı’nın adamlarına karşı durmadan fırlattığı oklar ile savunmaya çalışmıştır. Fakat atı ve kendisi, zırhlı olduğu için Habur’u geçemeyip sulara gömülmüştür.98

Cesedi, birkaç gün sonra Habur’un Şemsâniyye köyü yakınlarındaki kıyıda bulunmuştur. Cenazesi buradan alınarak Meyyâfârikîn (Silvan)’e götürülmüştür.99 Sultanın Meyyâfârikîn’de valisi olan atabegi Humartaş, burada I. Kılıç Arslan için

“Kubbetü’s-Sultan” adıyla meşhur olan bir türbe yaptırmıştır.100 Daha sonraki yıllarda, tanınmış birçok kimse de bu türbeye defnedilmiştir. 1122 yılında ölen Mardin Artuklu Beyi Necmeddin İlgâzi de, Sultan I. Kılıç Arslan’ın türbesinin yanında yapılmış olan “Mescidü’l-Emîr”de yatmaktadır. Tarihçi İbnü’l-Ezrak’taki kayda göre, “I. Kılıç Arslan’ın oğlu Sultan Mesud, 1143/44 yılında babasının mezarını Konya’ya nakletmek istemişse de bu gerçekleşmemiştir.” Nitekim XIV.

97 Piyadeoğlu, a.g.m., s. 45-50.

98 Sultan I. Kılıç Arslan’ın ölüm tarihi hakkında birçok kaynak ve araştırma eserinde farklı tarihler zikredilmiştir. İbnü’l Ezrak (vr.158) 1105-1106 yıllarını verirken, İbnü’l-Kalânisî (Zeyl-û Tarih-i Dımaşk, s. 158) 25 Mayıs 1107’yi, Azîmi (Tarih, s. 34) 13 Haziran 1107’yi, İbnü’l Esir (El-Kâmil fi’t-Tarih X, s. 344) 13 Temmuz 1107’yi ve Müneccimbaşı (Camiû’d-Düvel s. 15) ise 20 Temmuz 1107 yılını vermiştir. Bunlardan ayrı olarak Ahmed b. Mahmud (Selçuk-nâme, s. 148) ise 1144-1145 yılı olarak zikretmektedir. Abdülkerim Özaydın (Sultan Muhammed Tapar Devri, s. 62-63) ve Muharrem Kesik (Sultan I.Mesud Dönemi, s. 8), 3 Haziran 1107 yılını verirken, Osman Turan, (Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 137) 14 Haziran 1107 tarihini, Işın Demirkent (Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.Kılıç Arslan, s. 67) de, 13 Temmuz 1107 tarihini I. Kılıç Arslan’ın ölüm tarihi olarak vermektedirler.

99 İbnü’l-Esîr, El-Kâmil fi’t-Tarih, C. X, s. 345.

100 Turan, a.g.e., s. 138.; Öngül, a.g.e., s. 42-43; Uyumaz, a.g.m., s. 150-151.

19

yüzyıl tarihçileri de Sultan I. Kılıç Arslan’ın Meyyâfârikîn’deki türbesinde yattığını yazmışlardır. Ne yazık ki günümüzde bu türbe ayakta değildir.101

3. SULTAN I. KILIÇ ARSLAN’IN ÖLÜMÜNDEN SONRA