• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TEORĠK ARGÜMAN

2.3 Tek Taraflı Kuvvet Kullanımı –Sivillerin Öldürülme Nedenleri

2.3.1 Stratejik Mantık

Yukarıda belirtildiği üzere stratejik mantık, sivillerin kasıtlı olarak öldürülmesi ve zarar görmesiyle sonuçlanan stratejik durum ile bağlantılı tüm yönleri/durumları kapsamaktadır. Bu mantık altında bir takım farklı argümanlar ileri sürülebilecek olmakla birlikte bu çalıĢmada bu mantığın yalnızca savaĢan taraflar arasında güç farkının etkisi ve intikam fikri argümanları üzerinde durulmuĢtur.

50

2.3.1.1 SavaĢan Tarafların Askeri Gücü (SavaĢan Tarafların Güç Farkı)

Bu faktör, birbiriyle savaĢmakta olan taraflar arasındaki asimetrik güç dağılımına odaklanmaktadır (Arreguín-Toft 2001). Çoğu geleneksel muharebede bir taraf genellikle diğerinden daha güçlüdür. Rakibine karĢı baĢarılı olmak için güçlü tarafın özellikle saldırgan geleneksel savaĢ stratejileri kullandığı ileri sürülmektedir. Öte yandan, daha güçsüz olan tarafın daha ziyade gerilla taktikleri içeren savunma stratejisini takip etmesinin daha muhtemel olduğu vurgulanmaktadır (Jacoby 2008; Münkler 2004; Chojnacki 2004). Daha önce de belirtildiği üzere, geleneksel savaĢım düzenli ordular arasında açık cephe hatları boyunca yüz yüze savaĢmayı gerektirmektedir. Kalyvas‘a göre (2005) bu tür bir savaĢım iki taraf arasında ortak olarak paylaĢılan bir güç dengesi algısını gerektirmektedir. Ġki taraflı rızanın eksikliği durumunda (ki bu da gelecekteki zafere yönelik mantıklı bir güvene dayanmaktadır) geleneksel bir savaĢ meydana gelmesi mümkün değildir.

Tersine, Kalyvas‘a göre (2005, ss. 90-91), düzensiz bir savaĢ, stratejik olarak daha güçsüz tarafın ―seçilen biçimlerde, zamanlarda ve yerlerde taktik taarruz üstlenmesi‖ için bir seçimi gerektiren bir savaĢım ile karakterize olmaktadır. Diğer bir ifadeyle zayıf taraf, güçlü olan tarafın beklentilerine geleneksel olarak kabul gören savaĢımın temel kuralları açısından uymayı reddetmektedir. Ġsyancılar kaybetmeyerek ve rakiplerine dayanamayacakları maliyetler yükleyerek kazanmayı amaçlamaktadırlar. Kalyvas (2005, s. 91) düzensiz savaĢı ‗Bir taraf kazanacak kadar güçlü değil ve diğeri de kaybedecek kadar güçsüz değil‘ Ģeklinde tanımlamaktadır. Buradan güçsüz tarafın zafer elde etmek için mevcut olan bütün vasıtaları kullanacağı sonucu çıkarılabilmektedir. Bu stratejideki farklılığın bir örneği BirleĢik Devletler (ABD) ile (Kuzey) Vietnam arasındaki Vietnam SavaĢı‘nda görülmüĢtür. Amerikan ordusu daha geleneksel saldırı stratejiler kullanırken Vietnam gerilla taktiklerine baĢvurmuĢtur. Vietnam savaĢı, vur-kaç, intihar bombalamaları ya da sivilleri hedef alma gibi gerilla taktiklerinin daha güçlü olan tarafa zarar verebileceğini göstermiĢtir (Adas 2003; Moyar 2006; Murshed 2010). SavaĢçılar yerel nüfusun barındırmasına ve desteğine ihtiyaç duyduklarından vur-kaç stratejileri genel olarak savaĢçılar ve yerel nüfus arasındaki iliĢkiye dayanmaktadır (Valentino 2004; Münkler 2004). Bu bağımlılık iliĢkisinden dolayı hükümet kuvvetlerinin ayaklanmacılar ve siviller arasındaki bağı koparmak için güçlü bir güdüsü vardır. Bunu yapmanın daha az Ģiddet içeren yolları olmasına rağmen,

51

genellikle en uygun koĢullar altında bile baĢarı garantisi olmaksızın bu Ģekilde ―kalpler ve zihinler‖ stratejileri uygulamak çok sayıda birlik ve çok zaman gerektirmektedir. Ġnsanları, isyancıları desteklemekten caydırmak ya da isyancıları desteklemelerine engel olmak için hükümetler gerilla ayaklanmacılarına karĢı yüksek dozlu Ģiddet stratejilerini tercih edebilmektedirler. SavaĢ alanının çapı küçüldükçe ve/veya bağlılıkları tartıĢmaya açık olan sivil nüfusun sayısı azaldıkça, Ģiddet daha muhtemel olarak etkili olmaktadır. Zira hükümet kuvvetleri savaĢ alanını izole edebilmekte ve kapatabilmekte ya da farklı bir Ģekilde ayaklanmacıları desteklemeyecek bir hale getirerek nüfusu saf dıĢı edebilmektedir (Downes 2007, s. 19). Valentino (2004) ve Münkler‘in (2004) vurguladığı gibi, siviller ve savaĢçılar arasındaki fark, yukarıda belirtilen bağlantıları nedeniyle ciddi ölçüde bulanıktır.

Gerilla savaĢımı genel olarak daha zayıf olan tarafın kullandığı bir araç olarak görülmektedir. Daha zayıf olan taraf küçük birimler halinde organize olmakta/örgütlenmekte ve yerel nüfusun desteğine dayanmaktadır. Gerillalar düĢmanlarına büyük zarar vermeyi ve kendi kayıplarını en aza indirmeyi amaçlamaktadırlar. Bu nedenle gerilla taktikleri kullanımı asimetrik çatıĢmanın bir sonucu olarak görülmektedir. Lohmann (2004, ss. 57-62) bu tür bir çatıĢmayı kullanılan güçler, vasıtalar ve yöntemler, hükümet ve isyancı gruplar gibi çatıĢmaya dahil olan grupların motivasyonları ya da meĢrulukları açısından belirgin farklılıkların olduğu çatıĢmalar Ģeklinde tanımlamaktadır. Bunun yanında güç dengesinin değiĢmesi de sivillerin hedef alınmasında önemli bir rol oynamaktadır. ÇatıĢma esnasında bir müdahale durumu söz konusu olduğunda güç dengesi bundan etkilenmektedir. Wood, Kathman ve Gent (2010, s. 3) çalıĢmalarında bu durumu örnekleyerek; müdahalenin, lehine yapılan tarafın kabiliyetini arttırırken rakibinin kabiliyetini azaltarak stratejik manzarayı değiĢtirdiğini öne sürmektedirler.

Sivilleri hedef alma konusunda bir diğer alt faktör de ayaklanma ve kontrgerilla harekâtıdır. Bu, sivillerin kasıtlı olarak öldürülmesi ya da yaralanmasıyla ilgili iki görüĢe yol açmaktadır. Valentino, Huth ve Balch-Lindsay (2004, s. 376) sivillerin bir savaĢta kasıtlı olarak öldürülmesinin çoğunlukla güçlü gerilla ayaklanmalarına karĢı mücadele etmek için tasarlanan bir askeri strateji olduğunu ileri sürmektedirler.42 Gerilla güçleri neredeyse her zaman karĢı kuvvetlerle yüz yüze çarpıĢmalardan

42 Turistlere, polislere ve sivillere karĢı yapılan saldırıların yanı sıra sokak eylemlerini ve baĢkaldırıları da kapsamaktadır.

52

kaçınmaya çalıĢarak vur-kaç saldırılarından oluĢan uzun süreli harekâtlar yürütmeyi tercih ettiklerinden, büyük ve iyi organize olmuĢ/örgütlenmiĢ bir gerilla ordusunu doğrudan yenmek oldukça zor olabilmektedir. Bunun bir sonucu olarak ayaklanmayı bastıran43

kuvvetler çoğunlukla gerillaların nüfus içerisinde onları destekleyenleri hedef almayı tercih etmektedirler. Böyle bir kontrgerilla harekâtı stratejisi oldukça fazla sayıda sivilin kasıtlı olarak öldürülmesine yol açabilmektedir.

Ayrıca saldırıyı planlayan ve saldırı emrini veren ana oyuncuların yaptığı maliyet-fayda hesabı anahtar bir meseledir (Schneider, Banholzer ve Haer 2011, s. 59). Bu çalıĢmada rasyonel seçim yaklaĢımını kullanılarak her aktörün amacının kendi faydasını en yüksek seviyeye çıkarmak olduğu kabul edilmektedir. Eğer sivilleri bir saldırıya karĢı korumanın maliyeti saldırıya karĢı korumamaktan yüksekse aktör, sivillerin öldürülmesine ya da zarar görmesine göz yumabilmektedir. Yani aktör siviller için bir korunma sağlamamaktadır. Eğer sivilleri bir saldırıya karĢı korumanın maliyeti korumama durumuna nazaran yüksek değilse, aktör sivilleri savunacak ve onları koruyacaktır. Eğer aktör sivilleri bir saldırıya karĢı korumaktan bir fayda sağlamayacaksa hiçbir Ģey yapmayacaktır (Dunne ve ark. 2006). SavaĢın uzamasının da maliyetler üzerinde etkisi söz konusudur. Downes‘a göre (2006b, s. 160) savaĢlar uzadıkça ve savaĢmanın maliyetleri arttıkça halkın desteği azalma eğilimi göstermektedir. Bu durumun farkında olan demokratik elitler, kayıpları düĢük tutmaya gayret etmekte ve savaĢma çabası için halkın desteğini sürdürmesi amacıyla çalıĢmakta ve bu da maliyetlerin yönetilmesi yoluyla sivil mağduriyet yaratıldığı anlamına gelmektedir. Dahası, aktörler minimum kayıplarla kazanırken, sivilleri hedef almak hedefe ulaĢmak için en kolay yollardan biri gibi görünmektedir. Sivillerin öldürülmesi ya da yaralanması sadece devam eden mücadelenin maliyetlerini azaltmakla kalmamakta, çatıĢmanın gelecekteki maliyetlerini de azaltmaktadır.

Downes (2008, s. 4) bu tür vakaların yaklaĢık yarısında sivilleri mağdur eden tarafın savaĢı kazanmaya devam ettiğini tespit etmektedir. Yani sivil mağduriyet vakalarının yaklaĢık yarısını zafer makul bir biçimde açıklayabilmektedir. Ancak sivilleri hedef almaktan kaçınan devletler çatıĢmaların sadece yüzde 44‘ünü kazanmıĢlardır. Bu durum zor koĢullar dikkate alındığında sivil mağduriyetin ille de ‗kötü bir bahis‘ olmadığı izlenimin uyandırmaktadır.

43 Hem siyasi tutuklamaları hem de militanlara karĢı yapılan saldırıları kapsamaktadır (Fielding ve Shortland 2010, s. 3).

53

Kazanma Umudunun Olmaması

Downes ayrıca asimetrik çatıĢma fikrini sivillerin kasıtlı olarak öldürülmesi ve zarar görmesine bağlayan ilk araĢtırmacılardan birisidir (2006a, 2006b, 2008). Sivil mağduriyetin iki sürecin sonucu olduğunu ileri sürmektedir. Birincisi, gayri-muhariplerin kasıtlı olarak öldürülmesi ya da zarar görmesi, savaĢı kazanmak ve kendi tarafındaki insanların hayatlarını kurtarmak için ciddi seviyede çaresizlikten kaynaklanmaktadır. Devletler ve silahlı gruplar maliyetli çatıĢmalara giriĢtiklerinde üstün gelmek ve kendi kayıplarını azaltmak için artan bir çaresizliğe kapıldıklarından bu yola baĢvurmaktadırlar. Ġkincisi, siviller destek sağlamak ve yeni savaĢçılar temin etmek için gerekli bir ana kaynak olarak görüldüğünden baĢarılı olmak konusundaki umutsuzluk bu kaynak havuzuna yani sivillere yönelik saldırılara sebep olmaktadır. Yani sivil mağduriyet, devletlerin ve silahlı grupların karĢı tarafın kaynak havuzunu azaltırken savaĢmaya devam etmesine olanak tanımaktadır. Aynı zamanda, bir taraf kendi kayıplarının sayısını azaltabilmekte ve muhalifi teslim olmaya zorlayarak savaĢı kazanabilmektedir.

SavaĢ alanındaki açmazlar sivil mağduriyetini tetikleyebilecek iki mekanizmaya sebebiyet verebilmektedir. Ġlk olarak, böyle çıkmazlar kazanmak konusundaki umutsuzluğu tetikler, muharipler zaferi, mağlubiyetin pençesinden kurtarma potansiyeli olan herhangi bir vasıtayı kullanacaktır. Umutsuzluk mantığına göre, maliyetli çatıĢmalara karıĢmak, aktörleri kazanmak ve kayıplarını azaltmak konusunda giderek daha fazla umutsuzluğa sevk edecektir. Sivilleri hedef alma stratejileri, muhariplerin savaĢmaya devam etmesine, kayıplarını azaltmasına ve rakibi vazgeçmeye zorlayarak savaĢı muhtemel olarak kazanmasına olanak sağlayacaktır. Ġkinci olarak, yıpratma savaĢlarının ortaya çıkarttığı savaĢma maliyeti hayatları kurtarmaya yönelik umutsuzluğa yol açmakta ve bir devletin, savaĢın kabul edilebilir bir zayiat bedeliyle sürdürmesine izin veren bir maliyet stratejisi olarak gayri-muhariplerin hedef alınmasına yol açabilmektedir (Downes 2006b, ss. 161-162). Downes bu iki mekanizmanın açık bir Ģekilde iliĢkili olduğunu iddia etmektedir. Zira uzayan savaĢlar genellikle maliyetlidir, artan maliyetler kazanmak konusunda umutsuzluğa neden olabilmektedir ve savaĢın kazanılmasına yardımcı olacak Ģekilde sivil mağduriyet, maliyetlerden tasarruf edilmesini sağlayabilmektedir.

54

Realist bir bakıĢ açısıyla, kısa sürede zafere ulaĢma Ģansı düĢük savaĢlar uzadığında, muhariplerin savaĢı kazanma umutsuzluğu nedeniyle sivil zayiatına baĢvurma ihtimalleri artmaktadır. Dahası, savaĢmanın maliyeti arttıkça, düĢman üzerindeki baskıyı sürdürebilmek için kendi silahlı kuvvetlerini muhafaza etmeleri gerekmektedir. Çoğu aktörün insan gücü kaynaklarının tükenmez olmadığı göz önünde bulundurulursa, çok sayıda zayiata uğramak, düĢmanın en önemli silahlı varlığını tüketmekle tehdit eder ki, bu da düĢmanın en sonunda savaĢa devam edememesi ile sonuçlanabilmektedir. Eğer liderler daha önce sivilleri hedef almanın yararına inanmamıĢ ya da böyle bir strateji kullanacaklarını düĢünmemiĢlerse, savaĢmanın maliyeti onlara savaĢı kazanmak ve keza kayıpları sınırlandırmak için bir Ģeyler yapılması gerektiğine ikna edebilmektedir. Sivil mağduriyet her iki varsayım için de önemli bir seçenek durumundadır. SavaĢmanın bedeli iki Ģekilde ortaya çıkmaktadır: mevcut askeri operasyonların maliyetleri ve gelecekteki operasyonlardan kaynaklanması beklenen maliyetler. Mevcut askeri operasyonların maliyetli olması durumunda, savaĢmaktan kaynaklı artan kayıplar bir muharibi, kuvvetlerini yok etmekle tehdit edebilmektedir (Downes 2006b, ss. 164-165). Muharipler, gelecek mücadelelerin maliyetlerinin ciddi askeri maliyetler yaratmasını beklediklerinde de sivilleri hedef alma eğilimi göstermektedirler. SavaĢmanın maliyetinin yüksek olacağı tahmini, savaĢtan önce, savaĢ baĢladığında veya savaĢ esnasında geliĢebilmektedir. Bir savaĢın maliyetli olması ihtimali veya maliyetli olacağı beklentisi, aktörleri yüksek bir bedel ödemeden kendi amaçlarına ulaĢtıracak stratejiler geliĢtirmeye sevk etmektedir.

Wood, Kathman ve Gent (2010, ss. 5-6), ayaklananların kabiliyetleri arttığında sivillerin kazanan tarafta yer almayı tercih ettikleri göz önünde bulundurarak sivillerin ayaklanmacılara sadık kalarak kazanacakları muhtemel faydalara yönelik görüĢlerini gözden geçirmek durumda kalacaklarını ileri sürmektedirler. Buna karĢın ayaklanmacılar baĢarısızlıkla karĢılaĢtığında veya göreceli kabiliyetleri azaldığında sivillerin desteğini korumak zorlaĢacaktır. ÇatıĢmadaki güç dengesi isyancıların aleyhine olacak Ģekilde yön değiĢtirdikçe, sivil destekçilerine daha az kaynak ulaĢtırabilmektedirler. Halkın, ayaklanmacıların zafere ulaĢma ihtimalinin azaldığının farkına varması durumunda sivillerin taraf değiĢtirmesinde artıĢ olacaktır. Bunun yanında isyancılar güç kaybettikçe ve sivillerin sadakati azaldıkça, ayaklanmacılar kontrolleri altındaki bölgeyi daha az denetleyebilmektedirler. Ġsyancıların kullandığı

55

Ģiddet, ayaklanmacıların yerel halktan aldıkları desteğin seviyesindeki değiĢime göre farklılık göstermektedir. Öyle ki isyancılar, halk sadakatini esirgediğinde Ģiddeti arttırmakta ve siviller destekleyici olduğunda Ģiddeti azaltmaktadır (Wood, Kathman ve Gent 2010, s. 15).

Bölge Fethetme Arzusu

Stratejik mantık ile ilgili diğer bir faktör savaĢan grupların uğrunda savaĢtıkları bölge ile ilgilidir.44 SavaĢan taraflar bölgesel amaçlarına ulaĢmak için sivilleri hedef almaktadırlar; bir aktörün savaĢı kazanması durumunda sadece sivil mağduriyet stratejisi uygulanabilmektedir. Sivillerin böyle durumlarda hedef alınmasının sebebi, saldıranın muhalifinden almaya niyetlendiği bölgeden onları temizlemektir. Diğer bir ifadeyle, düĢman bölgesini ele geçirmek sivillerin hedeflenmesini gerektirmektedir. Bölge fethetme arzusu konusundaki askeri avantaj, sivilleri hedef almamaktan çok onları hedef almayı mümkün kılmaktadır.

Downes (2007, 2008) muhariplerin bölgesel bir fetih arzusunun, topraklarına katmayı amaçladıkları bölgenin düĢman gayri-muhariplerinin yerleĢim yeri olması durumunda sivil mağduriyete sebebiyet verdiğini ileri sürmektedir. Bu, bölgesel geniĢleme savaĢlarının ya da aynı bölge üzerinde hak iddia eden karıĢık etnik gruplar arasında husumet çıktığı zamanki savaĢların tipik bir özelliğidir. Bu tür bir çatıĢmada, sivillerin öldürülmesi ya da zarar görmesi çoğunlukla ―beĢinci kolon‖ olarak nitelendirilen etkeni ortadan kaldırdığından vuku bulmaktadır.45

Bu kolon, bölge ilhak edildiğinde potansiyel olarak muhalife karĢı baĢkaldırabilecek olan sivilleri kapsamaktadır. Bu kolonun ortadan kaldırılması, muhalifin tartıĢmalı bölgeyi gelecekte yeniden ele geçirmesi olasılığını azaltmaktadır (Downes 2006b, s. 154; 2006a, s. 6 ve 22). Aktörler hızlı ve kararlı bir Ģekilde zafer kazanmayı tercih ederlerken genellikle savaĢın baĢında bir muhalifin silahlı kuvvetlerini yenmeyi amaçlamaktadırlar. Aktörler, düĢman iskânı altında olan bir bölgeyi özellikle ele geçirip topraklarına katmak niyetinde olmadıkça,

44 Bu sürecin yalnızca bölge üzerine yoğunlaĢan ayrılıkçı çatıĢmalar gibi çatıĢmalarda meydana geldiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tür çatıĢmanın bir örneğini Tamillerin mücadele ettiği Sri Lanka toprakları oluĢturmaktadır (Jayatilleka 2001).

45 ‗BeĢinci Kolon‘ bir ulusun dayanıĢmasını ellerinden gelen her yolu kullanarak zayıflatmaya çalıĢan yıkıcı ajanları barındıran gizli bir grup veya hiziptir. Bu terim Ġspanyol Ġç savaĢı (1936-39) sırasında milliyetçi bir general olan Emilio Mola Vidal‘a ithaf edilmiĢtir. Ordu kolonlarının dördü Madrid‘e doğru ilerlerken, general baĢkentte bulunan ve krala sadık hükümeti içerden çökertmek niyetinde olan

militan destekçilerinden bu Ģekilde bahsetmiĢtir

56

tek taraflı kuvvet kullanımı ―ikinci çare taktiği‖ olma eğilimi göstermektedir (Downes 2006b, s. 166).

Kontrol Kaybı

Toprak fethetme arzusunda istinaden ele alınması gereken önemli faktörlerden birisi ―Kontrol‖dür. Kontrolün, siviller üzerindeki kontrol ve bölge üzerindeki kontrol olmak üzere iki ana tipi bulunmaktadır ve iki kontrol tipi de birbiriyle bağlantılıdır. Siviller üzerindeki kontrol argümanı Ziemke tarafından araĢtırılmıĢtır. Ziemke‘nin (2007, s. 14) Angola üzerindeki bulguları, savaĢan aktörler olan hükümet ve isyancıların, bir iç savaĢta kaybettiklerinde genellikle sivillere karĢı istismar iĢlediklerini göstermektedir. SavaĢanlar sivilleri sadece önlerinde durdukları veya savaĢçıların amaçları için gereksiz görüldüklerinden öldürmemektedir. Dahası savaĢçılar, siviller elmas madenlerine veya yağmalanabilir baĢkaca kaynaklara eriĢim için engel teĢkil ettiğinden dolayı da sivillere zarar vermemektedir. Muharipler daha ziyade kaybetmekte olan tarafın destekçilerini kamplarında kalmaya zorlamak için son bir hamle olarak gayri-muharipleri katletme gibi en uç önlemleri almayı tercih etmektedirler. Ġronik bir Ģekilde siviller askeri bir operasyon için gerekli oldukları için savaĢanlar tarafından bazen kötü muameleye maruz bırakılmaktadır. Kitle halinde sivil terki önlemeye yetecek korkuyu aĢılamak amacıyla muharipler kaybetme bağlamında sivilleri katletmektedirler.

Kontrolü kaybederken sivillerin hedef alınmasının baĢka bir sebebi de savaĢan tarafların silahlı güçlerinin, sivillerin bağlılığını kaybettiklerinden Ģüphelenmeleri ya da buna inanmalarıdır. Gerilla savaĢlarındaki Ģiddetin çoğunu halkın sadakati için, görevliler ve isyancıların sözde yöneticileri arasındaki çekiĢme yönlendirmektedir. Her iki taraf da halkın desteğini ya da en azından teslimiyetini kazanmayı ve belki de daha önemlisi karĢı tarafı desteklemeyi reddetmesini istemektedir. DüĢmanın sadece bilinen destekçilerine ve onların ailelerine ya da gerillaların aktif olduğu bilinen bütün bir köye yönelik katliamlar halkı düĢmana yardım etmekten ve onu desteklemekten caydırmaktadır.

SavaĢan tarafların baĢlıca hedefi nüfusun ve bölgenin üzerinde kontrol sahibi olmak olduğundan, halkın çoğunun bağlılığını sağlayabilen taraf savaĢ amaçlarını elde etmiĢ olacaktır. Ġsyancılar ve hükümet arasındaki kabiliyet dengesi, sivillerin isyancı grubun vaat ettiği yararların güvenilirliğini ve çatıĢmanın muhtemel sonucu hakkındaki

57

beklentilerini Ģekillendirmektedir. Böylece nispeten güçlü isyancılar bölge ve halkın bağlılığı üzerinde daha kolay kontrol sağlayabilmektedir. Oldukça zayıf isyancılar için yararların kapsamının geniĢletilmesi yoluyla sivillerin desteğinin sürdürülmesi zor ve maliyetli olduğundan bağlılığı zor kullanarak sağlama yolu olarak halka karĢı Ģiddeti arttırmaya yönelik bir güdüye sahiptirler. Bu nedenle isyancı grubun kaynakları ve göreceli gücü azaldıkça Ģiddet, olumsuz güdüler yoluyla sivil desteğinin sürmesini tetiklemenin ekonomik bir yolunu sunmaktadır (Wood, Kathman ve Gent 2010, ss. 2-3). Yoğun bir kayıp dinamiğine yakalanan savaĢan gruplar, kendilerine ihanet edebileceğini hissettikleri insanlarca birden bire kuĢatılmaktadır. Bu nedenle isyancılar büyük bir kaybın ardından sivillerin taraf değiĢtirmesini önlemek için her Ģeyi yapacaklardır. Geri çekilmeleri esnasında, daha fazla sivilin taraf değiĢtirmesini engellemek amacıyla son bir gayretle korku salmak için istismarları arttıracaklardır. Bu tür saldırılar devam eden gücü iĢaret etmektedir. Muharipler, kendi etkili olma olasılığını arttırmanın yanında halk üzerinde kasıtlı olarak daha büyük bir taraf değiĢtirme korkusu yaratmak için irrasyonel ve sert görünmek adına kullandıkları Ģiddeti arttırabilmektedirler (Ziemke 2007, s. 5).

Bölgesel kontrol, Ģiddet seviyesi ile de iliĢkilidir. Bir aktörün bir bölge üzerindeki kontrolünü sağlamlaĢtırma derecesi; o aktörün halktan, hainlerin veya düĢman yandaĢlarının bulundukları yer konusunda bilgi elde etme becerisini belirlemektedir (Kalyvas 1999; 2006). Böylece, bölgesel zayıflık içerisinde olan isyancılar, destekçileri ve potansiyel taraf değiĢtirecek olanları birbirinden ayıracak yeterli bilgiden yoksun kalmakta ve bu daha yüksek düzeyde ayrım gözetmeyen Ģiddet kullanmalarına sebep olabilmektedir. Bölge üzerinde kontrol gücün göstergesi olduğundan bu, isyancıların destekçilerine baĢka yararlar sağlamayı vaat ettiğinin iĢareti olarak kabul edilmektedir (Mason 1996, s. 74). Bölgesel kontrol, isyancıların destekçilerini hükümet Ģiddetinden korumasına ve onlara cüzi bir istikrar seviyesi sağlamasına izin vermektedir (Kalyvas 2006, s. 124). Midlarsky (2005) soykırım üzerine olan çalıĢmasında toprak kaybının kitlesel katliamlar için önemli bir öncü/iĢaret olabileceğini göstermektedir. Bunu, Mussolini‘nin 1943‘te Kuzey Afrika‘da ve Sicilya‘daki kayıplarının bir sonucu olarak Ġtalyan askerlerinin soykırıma katılmasıyla örneklendirmektedir.

Topraksal kayıplar siviller konusunda belirsizlik gibi bazı sonuçlar doğurmaktadır. Ziemke‘ye göre (2007, ss. 4-5 ve 2008, s. 16) toprak kaybı, kaybetmekte olan

58

muharipler için potansiyel düĢman sayısını arttırmakta olmasının yanısıra kimin dost kimin düĢman olduğu konusunda da kuĢkulara sebep olmaktadır. Bu konudaki belirsizlik tolere edilemeyeceğinden ―düĢman‖ tanımı zorunlu olarak güvenilir dost olarak görülenleri bile kapsamaktadır. Yani bu durumda ―DüĢman‖ tanımı güvenilir dost olarak kabul edilenleri bile kapsayacak kadar geniĢlemektedir. Kayıp söz konusu olduğunda yanılmanın bedeli güçlü bir Ģekilde artacağından potansiyel düĢmanlar, hainler ve taraf değiĢtirenler olarak görülenlerin sayısı da hızlı bir Ģekilde artmaktadır. Bununla birlikte toprak kaybının süreklilik arz etmesi ve savaĢ meydanında yaĢanan kayıpların artması; sivil müttefiklerin kazanan tarafa katılma ihtimali artmakta ve kaybeden faillerin, korkutmak ve grubun geri kalanın taraf değiĢtirmesini önlemek amacıyla her zaman kendilerini destekleyen müttefik olanlar da dahil olmak üzere tüm taraflara mensup sivilleri öldürmeleriyle sonuçlanmaktadır. AĢırı kayıpların yaĢandığı dönemlerde, sivillerin hedef alınması hayatta kalma meselesi haline gelebilmektedir.