• Sonuç bulunamadı

TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ TARĠHĠNDE DARBELER DÖNEMĠ VE BASIN

2.1. SSCB`nin YıkılıĢ Süreci

2.2.2. SSCB`nin YıkılıĢ Süreci ve Sonrasında Azerbaycan Basını

SSCB`nin yetmiş yıllık bir süre zarfında dünyanın süper güç devletlerinden biri olmasının yanı sıra ittifaka dahil olan ülkelerde sıkı bir denetim başlatması, basını türlü sansür ve baskı politikaları ile sindirmesi Azerbaycan basınında da derin yaralar bırakmıştır. SSCB`nin çöküş evresine girdiği bir dönemde Azerbaycan basınının da halka benzer bir şekilde bağımsızlık mücadelesi vermeye başladığı görülmektedir.

SSCB`nin parçalanma yaşadığı bir süreçte Azerbaycan`da 1980`li yılların sonuna doğru Dağlık Karabağ krizi baş kaldırmaya başlamıştır. Ülkenin bağımsızlık mücadelesi verdiği bu dönemde milli basın daha oluşamamakta ve gelişmeler Moskova merkezli bir haber akışından ulusa duyurulmaktadır. Haber akışının SSCB kontrolünde gerçekleştiği bu dönemde Karabağ krizine dair gelişmeler taraflı bir şekilde sunulmakta ve halkın sınırdaki

gelişmelerden haberdar olamadığı bir ortam oluşturulmaktadır. Karabağ`la alakalı verilen haberlerde siyasi boyutlardan uzak kalma ve daha çok bölgenin etnik, yerleşim, nüfusu ile bağlı verilen genel enformasyonlar, krizin siyasi taraflarını halktan gizleme ve muğlak bir haber ortamının meydana gelmesine neden olmaktadır. Basının Karabağ`daki krizi ve günden güne kötüleşmekte olan durumu gazeteciler tarafından halka ulaştırması bağlamında zorluklar yaşadığı en sıkıntılı dönem ise SSCB`nin çöküş evresinde olduğu dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaklaşık yetmiş yıllık baskıcı rejimin oluşturduğu rejim yandaşı ve apolitik çizgiden muzdarip olan Azerbaycan gazetecilerinin, savaş gazeteciliği hususunda bu uzunsüreli eğitimsizliğin ortaya çıkardığı yetersizlikler nedeniyle Karabağ olaylarını halka sunmada sıkıntılar yaşadığı görülmektedir. Bu deneyimsizliklerin de etkileriyle basın mensupları gazeteci kimliklerinden daha çok vatandaş kimliklerini haberlere daha çok yansıtmaktadır. SSCB`nin dayanaklarının her geçen gün zayıfladığı ve basın üzerindeki baskısını eskisi kadar gösteremediği bu süreç; Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşta iki ülke gazetecilerinin de haber savaşına çıktığı bir mücadeleyi de beraberinde getirmektedir. İki ülke gazetecilerinin de kalemlerini silah gibi kullanması gerilimin ortadan kalkmasını ve barış sağlanmasını daha ileri bir tarihe ertelemiştir. Bir yandan Karabağ kaygılarının, bir yandan da bağımsızlık mücadelesinin tezahür ettiği bir dönemde Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) gibi milliyetçi bir cephenin meydana gelmesi ve “özgürlük mücadelesi”nin had safhaya ulaşması gibi gelişmeler milli basın organlarının oluşması zaruretini de doğurmaktadır (Baghirzade, 2018: 44).

Gorbaçov`un SSCB`de başlattığı reform çalışmalarının ardından basın üzerindeki baskının da azalmaya başladığı gözlemlenmektedir. Birliğin yıkılış aşaması ile beraber postsovyet ülkelerin basınlarındaki komünist yayın politikaları da güç kaybına uğramakta, liberal yayın çizgilerinin ilk belirtileri ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan`da dönemin siyasal yaşamındaki gelişmelerle oluşan ve her geçen gün ivme kazanan “özgürlük mücadelesi” basına da yansımaktadır. Dağlık Karabağ krizinin boy gösterdiği 1988 senesinden itibaren halk siyasal gelişmelerden rahatsız olmaya başlamakta ve bu krizin meydana geldiği bir dönemde Moskova`ya bağlılık göstererek arzu edilen siyasi müdahelelerde yetersiz kalan ülke yönetimini ağır eleştirilere maruz bırakmaktadır. Böylesine gergin bir süreçte ülkede milliyetçi kesimin ve üniversite gençlerinin kılavuzluk ettiği toplumsal yapılanmaların ortaya çıktığı ve bağımsızlık mücadelesinin fitilinin ateşlendiği görülmektedir. İlk başlarda ülke yönetimini siyasi yetersizliklerinden dolayı yoğun bir eleştiriye maruz bırakan bu örgütlerin sıradaki hedefi Moskova`daki yönetim merkezine karşı özgürlük mücadelesi başlatmak ve bağımsız bir Azerbaycan için yoğun bir direniş göstermektir. Örgütlerin önderliğinde çığ gibi

büyüyen eylemlerin yanı sıra örgüt üyelerinin bu mücadeleyi basına da taşıdığı görülmektedir. SSCB`nin yaşadığı sancılı süreci fırsata dönüştüren örgüt üyeleri ilk başlarda yasa dışı yollarla kendilerinin bülten ve gazetelerinin neşrine başlamış, SSCB`nin çöküşünün sonrasında ise bu gazete ve bültenleri resmi kayıtlardan geçirmiştir (Genberli, 2001: 199).

Bu süre zarfında yayın hayatına başlayan ve bağımsızlık mücadelesinin önemli bir parçası haline gelen basın organları olarak “AHC`nin bülteni”, “Meydan” ve “Azatlık” gazeteleri, “Azerbaycan” ve “Tribün” dergileri karşımıza çıkmaktadır. AHC`ye bağlı olan “Azatlık” gazetesi ilk başlarda partinin basın organı olarak faaliyete başlamıştır. Günümüze kadar varlığını koruyan “Azatlık” gazetesi şimdilerde bağımsız bir gazete olarak yayımlanmakta ve AHC ile yakınlığını hala devam ettirmektedir (Hüseynov, 2005: 62).

SSCB`nin çöküşüyle beraber bağımsızlık mücadelesinin karşılığını alan Azerbaycan`da milli mücadeleye öncülük eden Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (AHCP) genç devletin iktidarına geçmiştir. Milli mücadele döneminde AHCP`ye desteğini esirgemeyen basın organları, ülke bağımsızlığının kazanılması ve iktidarda olan AHCP`nin liberal bir politika izlemesi üzerine rahat bir nefes almıştır. SSCB esaretinden yeni düzene geçiş aşamasında basının iktidarla uyumlu ilişkiler içerisinde olmasının yanı sıra zaman zaman yeni iktidarın beğenmediği uygulamalarını eleştirdiği, geçiş evresinin dezavantajlarını yaşamaya başladığı görülmektedir.

Azerbaycan Cumhuriyeti`nin SSCB`nin çöküşü ile beraber bağımsızlığını kazanması ve uzun süre boyunca devam eden milli mücadelenin olumlu gelişmelerle sonuçlanmasının ve Ebulfez Elçibey iktidarının ülke geneline yaydığı ılımlı hava uzun süre devam etmemiştir. Ermenistan`la gerilimin tırmandığı ve Dağlık Karabağ savaşının her geçen gün şiddetlendiği bir dönemde Elçibey yönetimine karşı askeri ayaklanmaların başladığı gözlemlenmektedir. Suret Hüseynov13 önderliğindeki bir grup askerin tanklarıyla beraber Gence`den Bakü`ye doğru yola çıkması ülkeyi yeni bir sancılı sürecin eşiğine getirmiştir. Azerbaycan`da iç savaşın çıkmaması için iktidarı bırakarak doğduğu köye dönen Elçibey`den boşalan iktidar koltuğuna uzun seneler SSCB KGB`sinin önemli isimlerinden biri olan Haydar Aliyev getirilmiştir. İktidarın Elçibey-Aliyev arasında el değiştirdiği ve siyasal karmaşaların, askeri ayaklanmaların boy gösterdiği bu zamanda yeni düzene ayak uydurmaya çalışan basının

13

Karabağ Savaşı`nın önemli komutanlarından biri olarak nitelendirilen Suret Hüseynov, Ermenistan`la savaşın devam ettiği 1992-1993 senelerinde Gence`deki bir alayda komutanlık yapmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Elçibey`e karşı Hüseynov önderliğinde bir askeri hareketlenmenin başlaması ve tankların Gence`den başkent Bakü`ye doğru yol alması Elçibey`in iktidarı bırakıp memleketine gitmesine neden olmuştur. İktidara geçen Haydar Aliyev askeri hareketlenmenin karşısını almak maksadıyla Gence`de Hüseynov ile bir görüşme gerçekleştirmiş, bu görüşmenin ardından Hüseynov`u Başbakan ilan etmiştir. Başbakanlık dönemi kısa süren Hüseynov, 1995 senesinde görevden alınmış, vatana ihanet suçlamalarıyla yargılanarak tutuklanmıştır. Müebbet cezasının ardından Hüseynov`un “Azerbaycan Cumhuriyeti`nin Milli Kahraman” ismi elinden alınmış, İlham Aliyev`in Cumhurbaşkanı olduğu 2005 yılında affedilerek serbest bırakılmıştır (Zeynallı, 2004, Hural Gazetesi).

faaliyeti de dikkat çekmektedir. İktidar değişiminin ardından resmi gazeteleri dışında ülke basınının muhalefet saflarına geçtiği görülmektedir. SSCB`nin ardından liberal bir çizgi yakalayan ülke basını Sovyetler`de önemli görevler yapan ve bu birlikle özdeşleşen bir isim olan Aliyev iktidarına ılımlı yaklaşmamıştır. Böylelikle, AHC önderliğinde yetmiş yıllık SSCB esaretine karşı bir bağımsızlık mücadelesi olarak başlayan bu mücadele, Elçibey`den Aliyev`e geçen iktidar değişiminin ardından Aliyev iktidarına karşı bir erk mücadelesine evrilmekte ve basını da bu siyasi dönemecin merkez noktası haline getirmektedir (Genberli, 2001. 207-208).

1993 senesinden itibaren baş kaldıran askeri ayaklanmaların ardından Elçibey`den boşalan koltuğa geçen Haydar Aliyev iktidarına tepkili olan basın, önceki hükümetle bulunan uyumlu ilişkilerini kaybetmekte ve “geçiş süreci” diye nitelendirilen bu süreçte ana muhalefetin en etkili araçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasal gelişmelerin devamında yapısal değişiklikliğe uğrayan basın bu siyasi sürecin farklı kanatlarında konumlanmaya başlamaktadır. Bu süreçte oluşan yeni medya tablosunda, devletin basın organları olarak lanse edilen resmi gazeteler ve iktidar yanlısı bir tutum içerisinde olan gazetelerin yanı sıra muhalefet ve hiçbir siyasi partinin etkisi altında olmayan “bağımsız gazeteler” yer almaktadır. Genberli (2003: 26), geçiş süreci yaşayan Azerbaycan basınında gazeteleri finanse eden siyasi parti ve şahısların dönemin basınının sahiplik yapısını etkileyen bir unsur olduğunu ifade etmektedir.

ġekil 2.1 Ġktidarın Elçibey`den Aliyev`e geçiĢinin ardından Azerbaycan basının tablosu (Hüseynov, 2005: 65).

Antonio Gramsci’nin “hegemonya”14 kavramı doğrultusunda Azerbaycan basınının dönemin yönetimi ile bulunan ilişkilerini ele alan Genberli (2003: 26-27), basının farklı saflarda konumlandığı, ana muhalefet ve Aliyev iktidarının kılavuzluğunda varlık bulan siyasi

14

Gramsci, Hegemonyanın bir oydaşma kavramı olacağı şeklinde bir teori geliştirerek, siyasal coğrafyaların dayatma ve sindirme politikalarına müsait olmasından yola çıkarak, sivil toplumların erkle etkileşimi sürecinde bir uzlaşmacılık içerisinde olması gerektiği savını ileri sürmektedir (Dural, 2012: 312).

mücadelenin boy göstediği bu dönemde; basının rızanın imalatı bağlamında etkili bir vasıta olarak değerlendirildiğini, siyasilerin basın mensuplarını da bu hegemonik rıza sağlama mücadelesine dahil ettiğini belirtmektedir. Azerbaycan`da partilerin yapısal ve siyasal anlamda kutuplaştığı bu süreçte, basın da bu kutuplaşmanın ve siyasi egemenlik çatışmasının bir parçası haline gelmektedir.

Genberli (2001: 211) Azerbaycan siyasetinde alternatifleştirme çalışmalarının ivme kazandığı bu süreçte basının Sovyetler döneminde beliren “partici zihniyet”i hala terk edebilmediğini belirtmekte, 2000 senesine kadar Azerbaycan basın organlarının önemli çoğunluğunun iktidar ve muhalefet partilerinin basın sözcülüğüne soyunarak SSCB zamanında “Komünist” gazetesi mensuplarının dönemin siyasi partiler yanlısı politikasına benzer bir faaliyet içerisinde olduğunu ifade etmektedir.

Bir geçiş aşamasında olan Azerbaycan basını o dönem liberal basın gereksinimlerinin dışına çıkmakta ve patron gazeteci ilişkilerine önem vererek medyanın sahiplik yapısını yayın politikalarına da yansıtmaktadır. Çağdaş piyasa koşullarına ayak uydurmaya çalışan Azerbaycan basını ilk başlarda bu yeni düzenin getirdiği zorluklarla karşılaşmakta, ekonomik zorlukların devamında parti ve devlet taraflarından sağlanan finansal destekler dolayısıyla gazetelerin yayın politikalarında da bir siyasi hizipleşme belirmektedir. İktidar mücadelesinin bir parçası haline getirilen Azerbaycan basını, ekonomik kaygıların da tetiklemeleri ile kendisini bir anda gayesi “bağımsızlık mücadele”sinden “iktidar mücadelesi”ne evrilmiş bir kurum olarak bulmaktadır (Genberli, 2003: 25).

Azerbaycan Cumhuriyeti`nin 18 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan ederek yeni bir düzene geçmesi ve Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle her geçen gün Ermenistan sınırında gerilimin tırmanması nedeniyle ülkede enformasyon ihtiyacının giderilmesi adına basın organlarına ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Siyasi gelişmelerinin bir birini takip ettiği ve iktidarın el değiştirdiği bu dönemde basındaki hizipleşmenin yanı sıra yeni yeni ortaya çıkan “bağımsız gazeteler” de dikkat çekmektedir. Ana muhalefet ve iktidardan bağımlı olmayan bu gazeteler ilk zamanlardan itibaren ilgi odağı haline gelmeyi başarmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan “525. Gazete”, “Ayna”, “Gün seher”, “Ekspress”, “Şerg” gibi yeni gazeteler kendilerini “bağımsız gazete” şeklinde nitelendirmekte ve bu bağımsızlığı tarafsız bir yayın politikası izlemekle göstermektedir. Gazetecilik tarafsızlığını korudukları gözleyen ve güdümlü faaliyetden uzak bir politika içerisinde olan bu gazeteler dönemin okur kitlesi tarafından büyük merakla karşılanmıştır. Siyasi parti ve şahısların çıkar ve erk mücadelesinden uzak bir faaliyet gösteren bu gazetelerin o dönem böylesine bir ilgi nin merkezi haline gelmesi gazetelerin yürüttüğü tarafsız yayın politikasıyla bağdaşlaştırılmaktadır. Ülkenin siyasi

sorunlarla baş ettiği bir dönemde meydana gelen bu gazeteler; apolitik kitlenin yanı sıra muhalefet ve iktidar okurları tarafından da ilgiyle karşılanmakta, yayın politikasında gazeteciliğin etik, tarafsızlık, garezsizlik gibi ilkelerini özümseyerek büyük bir kitleye ulaşmaktadır. SSCB`den yeni medya düzenine geçiş sürecini yaşayan basın organları o dönem gazetenin dizayn ve kullandıkları renklerle de siyasi mesajlar verebilmektedir. Bağımsızlık mücadelesinin ardından iktidara geçen ve daha sonra iktidarı bırakarak iç savaşı önleyen ve muhalefet konumuna düşen AHCP`ye sempati duyan gazetelerden biri olarak karşımıza çıkan ve dönemin bağımsız gazetelerinden biri olarak gösterilen “Gün seher” gazetesi muhalefet partiye olan sempatisini onlarla alakalı haberlerde turuncu rengine ağırlık vererek göstermektedir. Muhalefetle ilintili haberlerde sayfasına taşıdığı haber ve fotoğraflarda turuncu rengini sık sık kullanan gazete bunu yayın politikasının bir parçası haline getirmekte ve siyasi gelişmelere olan tutumlarını bu şekilde göstermektedir (Memmedli, 2007: 29-30).

2.2.3. Azerbaycan Cumhuriyeti`nin Bağımsızlığını Kazanmasının Ardından Basın