• Sonuç bulunamadı

Spor alanında 20. yüzyıldan başlayarak bilim adamları tarafından, daha iyi sporcu yetiştirme, toplumsal yaşam içindeki rekabet ve ilerleyen teknik yaşama uyumu sağlama, insanın yaşam kalitesini yükseltebilme, stres ve depresyon ile başa çıkabilmesine yardımcı olma amacıyla çalışmalar yapılmaktadır (Koruç ve Bayar, 1989).

Sporun gerektirdiği bedensel özellikler, antrenmanla geliştirilir. Bu ise ağır, yorucu, belli ilkelere dayanan, bireyi bedensel kapasitenin sınırlarına kadar zorlayarak bu kapasiteyi geliştirmeyi amaçlayan bir çalışmadır. Bu çalışmaları, yılmadan ve sabırla sürdürmek için bazı ruhsal özelliklere sahip olmak gerekir. Bu nedenle fiziksel zorlanmanın bir de ruhsal boyutu olduğu söylenebilir. Spor, fiziki egzersizlere dayandığından, beden sağlığının kazanılması ve korunmasında da önemli bir araçtır. Bireyin, fiziki koşullarına, yeteneğine, kapasitesine uygun olarak yaptığı spor, zihinsel yorgunluğu azaltmakta, bireydeki gerginliği ve sıkıntıyı gidermektedir. Spor eğitimi ile fiziksel gelişim, solunum, dolaşım, kas gelişimi, kuvvet, sürat, dayanıklılık, hareketlilik, beceri gelişimi, anatomik gelişim sağlanabilir. Bu gelişimin doğal sonucu olarak kişinin kondisyonunda gelişme olur (Açıkada, 1993).

Spor yapmak yalnızca bir bedensel uğraş olmayıp, aynı zamanda bir sosyalleşme, bir topluma uyum sürecidir. Spor, kişinin kendini kontrol etme mekanizmalarındandır. Yine spor, evrensel olma özelliğinden dolayı farklı toplum ve kültürlerden birçok insanın ortak paydasıdır. Bu ortak amacı spor olan insanların demokratik kişiliklerinin gelişmesinde önemli rol oynar. Böylece sporcu kendini rahat, kişilikli ve özgür hisseder. Kendine değer verildiğini anladığından, öz güveni artar ve başarı en üst düzeye çıkar (Bauman, 1994).

Çeşitli bilim adamları, spor ahlakçıları sportif etkinliğin kişilik üzerine etkilerini şöyle genelleştirmektedirler: spor karakteri şekillendirir, takım sporları işbirliği yapmayı öğretir, bireysel sporlar kişisel disiplini geliştirir, mücadeleyi öğretir, beden eğitimindeki serbestlik ve zorunlu olmayış, öğrenci-öğretici ilişkilerini

geliştirerek, sporcunun sosyalleşme sürecini kolaylaştırır, tehlikeli idmanlar cesareti artırır, bazı spor dalları yüksek bir iletişim değerine sahiptir. Özellikle bedensel temasın olduğu spor dallarında bu daha belirgindir. Sporcuların performans ve başarı düzeyleri, genetik yapı ve düzenli antrenman yapmanın yanında, beden-zihin etkileşimi doğrultusunda düşünce, duygu ve zihinsel süreçlerin kontrolüne bağlıdır (Syer ve Connolly, 1998).

Düzenli olarak egzersize katılmanın fiziksel ve psikolojik sağlığı olumlu yönde etkilediği bilinen bir gerçektir. Kendine güvenin artması, pozitif düşünce, kendini kabul, anksiyete, depresyon ve streste azalma, sporun kişi üzerinde olumlu etkileridir. Sporun; korku, aşk, öfke gibi coşkuların normal gelişmesine olanak hazırlayan bir gücü vardır. Bireyi yorgun düşüren, bedensel ve ruhsal yaşamı engelleyen coşku, spor ve hareket yardımıyla giderilir, kişi normal duruma gelir. Spor, karakteri şekillendirir, işbirliği yapmayı öğretir, kişisel disiplini geliştirir, mücadeleyi öğretir, cesareti arttırır, saldırganlık dürtülerini doğal yolla ve sosyal kurallara uygun olarak boşaltmayı öğretir. Spor branşlarına göre ruhsal zorlanma, farklı spor branşları, farklı kişilik özellikleri gerektirir. Bir otomobil yarışçısının veya dağcılık sporunun neden olduğu psikolojik zorlanmayla, bir maraton yarışının neden olduğu psikolojik zorlanma hem nitelik hem de nicelik açısından farklıdır ve farklı kişilik özellikleri gerektirir (Başer, 1998).

Genç sporcular üzerinde yapılan araştırmalar, genç sporcuların spor yapmayan okul arkadaşlarına göre son derece motive oldukları, dayanıklılık ve direnç kapasiteleri ile onlardan kesin olarak ayrıldığını ortaya koymuştur. Sporcu olmayanlarda, strese daha az direnç gösterme, dışa dönüklük, daha az saldırganlık ve daha az kendini gösterme eğiliminde olma özellikleri gözlenmiştir (Edgar, 1988).

Kişilik ile sportif eylemler arsındaki ilişkiyi ele alan bir araştırmada O.Neumann, genç performans sporcuları ile sporcu olmayanların karşılaştırdığında spor yapanların yapmayanlara göre daha çalışkan, daha canlı, ilişki kurmaya sürekli hazır, sebatlı, zor koşullarda ortama uyum sağlamalarının daha iyi olduğunu belirlemiştir. İngiltere’de üst düzey 57 tenisçi üzerinde yapılan bir çalışmada, tenisçilerin spor yapmayanlara göre dışa dönük kimseler olduğu, ancak bunların içinde en başarılıların içe dönük özellikler taşıdığı anlaşılmıştır. Halterciler üzerinde

yapılan bir çalışmada, haltercilerin spor yapmayan kimselere göre duygusal olarak dengesiz, çabuk sinirlenen, tepkisel ve patlayıcı özelliklere sahip oldukları belirtilmiştir.

Yine maratoncularla, sağlık için egzersiz yapanların kişilik özelliklerinde farklı davranış özellikleri görülmektedir. Cattell’in 16 PF (Raymond Cattell's16 Personality Factors) testiyle kıyaslandığında maratoncuların A (sosyal, sıcak, uyumlu, soğuk, kavgacı, şüpheci), B (zeki, kıvrak, soyut, durgun zeka, somut düşünce), F (konuşkan, neşeli, uyanık- sessiz, içe dönük, ağır), I (hassas, hayalci, yardım alan- gerçekçi, kendine güvenen, rasyonel), M (içe dönük, dalgın, yaratıcı- pratik, geleneksel, realistik), N (uyanık, hesapçı, iç görülü- doğal, duygulu, iddiasız), O (kendine güvensiz, endişeli- kendine güvenli, sakin, korkusuz) ve Q2 (kendine yeterli, otonom-gruba bağlı, sosyal kabule önem veren) faktörlerinde farklılık olduğu tespit edilmiştir. Tiryaki ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada; spor yapanların yapmayanlara göre daha dışa dönük ve duygusal olarak dengeli oldukları belirlenmiştir (Tiryaki, 2000).

Bir başka çalışmada, 18-25 yaşları arasında 95 milli sporcu ile 104 sporcu olmayan 199 öğrenciye Edwards Kişisel Tercih Envanteri uygulanmış ve sporcu olan grubun karşı cins ile ilişkiler gereksiniminin sporcu olmayanlardan yüksek olduğu, sporcu olmayan grubun düzen ve kendini suçlama gereksinimlerinin de sporculardan yüksek olduğu tespit edilmiştir (Bilge, 1992).

Farklı spor branşlarında (atletizm, basketbol, okçuluk, cimnastik, hentbol, boks, güreş, halter, judo, taekwon-do, atıcılık) milli takım düzeyinde ve milli olmamış sporculardan oluşan toplam 435 sporcuya Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanterini (MMPI) uygulamışlar ve spor yapan bayan ve erkeklerin, spor yapmayanlara göre bireysel sorumluluklarının daha fazla bilincinde, daha duyarlı, dikkat toparlamada daha iyi ve daha sosyal kişiler olduklarını tespit etmişlerdir (Koruç ve Bayar, 1989).

Takım Sporu ve Bireysel Spor Yapanların Kişilik Özellikleri

Yapılan araştırmalar takım sporu yapanlar ile bireysel spor yapanlar arasında kişilik özellikleri yönünden belirli farklılıklar olduğunu göstermiştir.

Bazals otuz bireysel sporcu, otuz takım sporcusu ve otuz sporcu olmayan bayan denek grubunun Edwards kişisel tercih envanteri uygulamış ve sporcu olanlar ve olmayanlar arasında dört ihtiyaç farklılığı olduğunu belirlemiştir. Sporcu olmayanlarda takım sporlarında yüksek bulunan uyarlık ihtiyacına karşılık başkalarını anlama uyarlılık ve karşı cinsle ilişkiler ihtiyaçları yüksek bulunmuştur. Ayrıca duyguları anlama ve değişiklik ihtiyaçları farklılık göstermiştir. Bireysel spor yapan bayanların kendini kanıtlama ve bunu tek başına yaptığını ispatlamanın vermiş olduğu hazzın ön planda olduğu belirtilmiştir (Morgan, 1980).

Kadın sporcular üzerinde yapılan kişilik araştırmaları ise bireysel spor yapan kadınların takım sporu yapanlara göre daha içe-dönük, kapalı ve özgür düşünceli olduklarını göstermiştir (Petrov, 1986).

Bayan atletleri tanıma ve stereotipi belirlemek için yapılan bir çalışmada; bayan atletlerin pozitif düşünen, kuvvetli, kuvvetli olmaya istekli, lider, cesur ve sağlıklı oldukları görüldü. Çalışmanın ikinci aşamasında, erkeklere göre atlet bayanlar önemli derecede çekici buldukları gözlenmiş, böylece sporcu olma ve cazibe, çekicilik arasında ilişkinin olmadığı belirlenmiştir. Üçüncü aşamada ise, kürek sporu yapan batyan ve erkek sporcuların kendilerini çekici bulmadıklarını fakat zamanla bu düşüncelerini değiştirdikleri, sporcu olmak ile çekiciliklerini kaybetmediklerini düşünmektedirler (Atkins ve Morse, 1987).

Olimpiyatlara katılan 24 kadın atlet üzerinde yapılan kişilik çalışmasında, atlet bayanlarda başarma ve başatlık ihtiyaçlarının güçlü, yakınlık ve duyguları anlama ihtiyaçlarının ise zayıf olduğu saptanmıştır (Kuzgun, 1989).

Kişilik ile ilgili bir başka çalışmada ise; bayan atletlerin, bayan voleybolculara göre daha içe dönük, maceracılık eğilimleri olan, ilgilerinin daha geniş, yargılarında daha az katı olduklarını belirtmişlerdir. Atlet erkeklerle, hentbolcü erkekler karşılaştırıldığında ise, atlet erkeklerin daha asi ve tahrirkar, ben merkezci ve daha idealist olduklarını belirlenmiştir (Koruç ve Bayar, 1994).

Takım sporu yapan sporcuların bireysel spor yapan sporculardan daha bağımlı, dışa dönük ve kaygılı fakat daha düşük hayal gücüne sahip oldukları tespit edilmiştir (Weinberg ve Gould, 1995).

Bireysel spor yapan sporcuların yalnız başlarına antrenman yapmayı seven, becerilerini yalnız geliştirmek isteyen, daha gergin ve öfkeli, kendiliğindenlik özelliği fazla, kendilerine güvenen, ben merkezci ve tepkisel özellikleri yüksek kişiler olduğunu belirlemişlerdir. EPPS kullanılarak yaptığı bir araştırmada bireysel spor yapanların gösteriş, ilgi görmek isteme ve kendini suçlama boyutlarındaki puanlarının takım sporu yapanlardan yüksek olduğunu belirlemiştir (Tiryaki, 2000).

Bayan Sporcularda Kişilik

Tarihsel açıdan bakıldığında, kadın sporculara çok da hoşgörülü bakılmadığı gözlenmektedir. Eski Yunan’da kadınların sadece olimpik oyunlara girmesi engellenmiş, spor yarışmalarının izlenmesi bile kadınların ölüme mahkum olmasına neden olmuştur. Kadınların olimpik oyunlara girmesine ilk defa 1900’de izin verilmiştir. Bu da sadece tenis ve golf sporlarındadır. 1904 yılında bu sporlara okçuluk eklenmiştir (Leunes ve Nation, 1989).

Kadınların spora katılımı toplumdan topluma değişim göstermektedir. Gelişim düzeyleri farklı olan toplumlarda konuya bakış açısı değişmekte, endüstrileşmiş ülkelerde kadınların spora katılım oranı daha yüksek olmaktadır. Ancak bazı toplumlarda hala dişi cinsin yalnızca doğurganlık için yaratıldığı, ter yerine parfüm kokması, aktif yaşam yerine pasif yaşamı seçmesi düşünülmektedir. Spora katıldığında ise kadının, tenis, golf, yüzme, paten gibi artistik ve estetik branşları seçmesi önerilmektedir.

Toplumu oluşturan genç kuşağın yaşam biçimi (aktif ya da sedanter) daha sonraki yıllarda cinsler arasındaki farklılaşmayı getirmektedir. Sosyal ve kültürel yapı da bunu etkilemektedir. Kuvvet yönünden karşılaştırıldığında, kadınlar erkeklere oranla genel olarak daha zayıftır. Yağ oranı, genel olarak erkeklerde %15 iken, kadınlarda %25 kadardır. Yağ oranının yüksek olması, dişi cinse ait hormonlardan östrojen salgısı ile yakından ilgilidir ve bu biyolojik bir dengedir. Yine

de yağlı olmak dişi olmanın tek belirgin özelliği değildir. Nitekim dayanıklılık sporları yapan, özellikle uzun mesafe koşularına katılan bazı bayan yarışmacıların vücut yağ oranları %10'un altına düşmektedir (Açıkada ve Ergen, 1990).

Bayanlarda spor branşı seçiminin kişilikleri ile orantılı olduğu görüşü bilim dünyasında ağırlık kazanmıştır. Estetik, kavgacı olmayan, kendilerini ispatlayacakları branşlar öncelik taşımaktadır. Ailelerin sporcu kişiliği de buna eşdeğerdir. Aile çocuğunu küçük yaşta estetik içeren cimnastiğe, voleybola yöneltir. Fakat günümüzde güreş ve futbola ilgi yoğundur. Bu ilgi toplumun sporcu kişiliğini yansıtır. Taekwon-do’ya yönlendiren aileler ise, çocuğun kendini savunması için gönderdiklerini söylerler. Bazıları ise bunu kavga aracı olarak nitelendirir (Koruç, 1994).

Sporcu bayanlar için önemli bir sorun da, mensturasyon dönemidir. Sporcuların bu dönemde ruhsal yapılarının bozuk, daha sinirli, daha saldırgan yapıya sahip oldukları gözlenmiştir. Bunun vücutta oluşan östrojen hormonunun yükselmesinden kaynaklandığı belirtilmektedir. Öfkelenme, ağlama, migren, şişlik gibi belirtileri içerir. Uzun mesafe koşan ve ağır sporlarla uğraşan bayanlarda bu rahatsızlıklar daha fazla görülmektedir (Sevim, 1997).

Son yıllarda bayan sporcuların gerek rekreatif amaçlı gerekse yarışma amaçlı aktivitelere katılım oranları artmıştır. Özellikle elit düzeyde spor yapan bayanların artması rekabeti artırmış ve bu da bayanların daha şiddetli ve yoğun antrenman programlarına katılmalarına neden olmuştur. Şiddetli, yoğun antrenmanlar ve yarışmalar bayanlarda fizyolojik ve duygusal stres yaratmakta ve bu da bayanların menstrual döngülerinde bazı değişikliklere neden olmaktadır. Spora kadınların katılımında artış nedenleri:

-Yeni olanaklar

-Yönetimlerin yeni yasal haklar tanıması - Küresel kadın hakları hareketi

-Sağlık ve fitness etkinliğinin yayılması

- Medyada kadınların spordaki artan görüntüleri şeklinde yorumlanabilir (Wells, 1991).