• Sonuç bulunamadı

Kişilik, Beden Algısı ve Cinsiyet Rolü ile İlgili Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar

Bireysel spor yapanların, takım sporu yapanlardan belirgin olarak daha başat, maceracı, heyecanlı, radikal ve bağımsız olduklarını bulmuştur (Peterson vd., 1967). Bireysel spor yapan bayanların daha sabırsız, cesur, katı düşünceli ve dışa dönük olduklarını bunun yanında takım sporu yapan bayanların ise cesur ve liderlik özelliklerinin daha az ve daha içe dönük olduklarını belirtmiştir (Malumphy, 1968). Kısa mesafe koşucularının, orta mesafe koşucularına göre daha dışa dönük olduklarını ve mesafe arttıkça içe dönüklüğe olan eğilimin de arttığının gözlendiğini savunmaktadır (Kane, 1988). MMPI ve G.S.P.F. (Gough Scale of Psychological Feminity) kullanılarak Beden Eğitimcilerin beklenen psikolojik kadınsı özellikleri üzerine yaptığı çalışmada; üniversitede, beden eğitimi kökenlilerin genel eğitim kökenlilerden daha az kadınsı olduğunu saptamıştır. Bu farklılıklar, 11 maddelik değerlendirmenin sadece ikisinde sayılabilmiştir. Ayrıca sınırlılık, tedbir ve dinsel inançlar çalışmada kadınsılık özellikleri olarak sayılmıştır (Landers, 1970). Öte yandan cinsiyet farklılıkları araştırılmış ve başarı motivasyonu üzerine elde edilen kuram ve bulgular, erkeklerin başarı için motivasyonu hakkında kuram ve bulgulara dönüşmüştür. Başarı davranışında toplumsal cinsiyet rolüne önem veren ilk araştırmacılardan biri Horner’dir. Horner, kadınların spordaki korkularını açıklamak için başarı korkusu etkenini ortaya atmıştır. Bu bireysel farklılık yaklaşımında Horner, başarının geleneksel kadınsı imajlarla çakışan rekabetçi başarı davranışları gerektirmesi nedeni ile kadınlar için olumsuz sonuçlar doğurduğunu savunmuştur (Horner, 1972). Daha önceki başarıya yönelik araştırmalar, kadınların erkekler kadar başarı için verilen direktiflere karşılık vermediğini belirtmektedirler. (McClelland vd., 1973). Kadınların spordaki başarılarının dışsal faktörlere bağlanmasının nedeni, onların bu alanda sınırlı bir potansiyele sahip olmaları ve spor başarısı için uygun olmamaları düşüncesinin, sosyal normlarda içselleştirilmesinden kaynaklanmıştır (Neal ve Tutko, 1975).

Uzun mesafe koşularını yapan bayanlar üzerinde yapılan bir çalışmada %17.6 oranında kadınsı özellik gösterdiğini bulunmuştur. Okul ve klüp takımlarında yer alan bayan uzun mesafe koşucularıyla yapmış oldukları çalışmada, % 17.6’ sının kadınsı özellik, % 33.8’nin androjen özellik gösterdiğini rapor etmişlerdir (Harris ve Jennings, 1977).

Teksas üniversitesinde spor yapan ve yapmayan bayanların cinsiyet rollerini belirlemek için yapılan çalışmada kadın takım sporcuların %39’nun androjen özellikte olduğunu, %10’nun ise geleneksel kadınsı özellikte olduklarını, sporcu olmayan kadınların ise, %32’sinin kadınsı özellik, %27’sinin androjen özellik gösterdiğini rapor etmişlerdir (Spence ve Helmreich, 1978).

Değişik sporlardaki kadın sporcuların spor yapmayan kadınlara göre daha ciddi oldukları ve kendilerini ifade etmede daha az rahat oldukları tespit edilen bir çalışmanın yanısıra, erkeklerin aktiviteye olan ilgi, heyecan, haz alma duyguları açısından başarı/başarısızlıktan belli bir şekilde etkilenirken, kadınların tepkilerinde daha sabit olduğunu belirlemişlerdir. Erkeklerin yarışma içeren aktivitelerle daha çok ilgilendiklerini ve kadınların yarışma dışı aktiviteleri tercih ettiklerini bulmuşlardır. (Weinberg ve Jackson 1979; Weinberg ve Regan, 1979).

Kadınları başarıya iten, bir gruba ait olma gereksinimi iken, erkekleri, alınan bir görevi en iyi şekilde yaparak başarmanın motivasyonu körüklemesiyle gerçekleşmektedir. Eğer her iki cinsiyetin devinişsel becerileri bir yarışma sırasında test edilirse kadın yarışmacılar, erkeklere oranla yaptıkları işte en iyi olma veya optimal başarı gösterme bakımından daha zayıf kalırlar. Eğer sporcu gösterdiği performansı, bir grubun üzerine odakladığında yani bir grubu, o grubun parçası olarak başarıya götürmesi gerekiyorsa o durumda kadınların başarılı olma isteği en az erkekler kadar, hatta erkeklerden daha fazla olacaktır (Reis ve Jelsma, 1980). Kadın atletler üzerinde yapılan kişilik araştırmalarında, kişisel spor yapan kadınların, takım sporu yapan kadınlara göre daha dışa dönük, kapalı ve özgür düşünceli oldukları, aitlik duygularının ön planda olduğu, kendini kanıtlama ve bunu tek başına yaptığını ispatlamanın vermiş olduğu hazzın ön planda olduğu belirtilmiştir (Morgan, 1980). Kadın bireylerin cinsiyet rolü envanterinde kendilerini değerlendirmeleri ile spor etkinliklerine katılmaları arasındaki ilişkinin incelenmesi konusunda bir çalışma

yapılmıştır. Geleneksel kadınsı rol gurubunda olan kadınların spor etkinliklerine devam etmekten kaçındıkları saptanmıştır (Person, 1980).

Bireylerin cinsiyet rolü guruplarına göre gösterdiği davranışları inceleyen Bem cinsiyet rolü envanteri kullanılarak yapılan çalışmada androjen bireylerin feminen ve maskülenlik puanlarının yüksek olduğu, belirsiz cinsiyet rolü gurubunda olan bireylerin ise her iki özellik yönünden de düşük puan aldıkları saptanmıştır. Kadın koşucuların kadınsı olmaktan çok androjen veya erkeksi eğilimde olduğunu rapor etmişlerdir (Del Rey ve Sheppard, 1981). Ergenler üzerinde benlik saygısının kişilik ile ilişkisini araştıran bir çalışmada; benlik saygısı ile anksiyete arasında negatif, benlik saygısı ve dışadönüklük arasında pozitif bir ilişki olduğu, kişi daha az kaygı yaşadığında dışa dönüklüğün arttığı ve benlik saygısının yükseldiği rapor edilmiştir (Kawash, 1982).

Cinsiyet üzerine yapılan bir çalışmada, kadın sporcuları aynı sporu yapan erkeklerle karşılaştırdığında yüksek seviyedeki kadın sporcuların motivasyon yönelimlerinin oldukça farlı olduğunu saptamıştır. Araştırmaya göre özel psikolojik stratejiler, kişisel gereksinimleri ve savunma, hem erkek, hem de kadın için eşit öneme sahiptir. Burada önemli olan nokta, kadın sporcuların sporcu olarak rollerini ciddi bir şekilde yaptığı hatta bazen erkeklerden daha ciddi yaptıklarını göstermektedir (Cratty, 1983). Spor yapan bayanlarda kadınsı rolün, erkeksiliğe doğru değişim gösterdiğini ve androjen özelliğin de bu kadınsılıktaki erimeye bağlı olarak artmış olabileceği rapor edilmiştir (Birrel, 1983).

Yapılan çalışmalarda cinsiyete uygun görevler, sosyal rol biçimi yüklemlemenin bir bileşeni olarak algılanır. Bu ayrıca yüklemlemeyi etkileyen diğer değişkenleri de ayırt eder (Deaux, 1984). Başarının sebebi şans veya diğer dışsal güçler şeklinde ele alınmaktadır. Ayrıca kadınların toplumsallaştırılmasında kadınsı sosyal rol, sporda başarı beklememekte ve spor başarısı açıklanırken egolarının kendini yükseltme eğilimini kullanarak koruma ihtiyacı bulunmamaktadır. Erkeklerde ise bunun tam tersi yaşanmaktadır. Yüklemleme üzerine yapılan araştırmalar 1980’lerde daha karmaşık hale gelmiş ve erkek, kadın bireysel farklılıklarını açıklamaktan daha ileriye giderek belirli sosyal bağlamlarda bireylerin ve algıların dinamik etkileşimlerini incelemeye başlamıştır. Toplumsal cinsiyet

kalıplarının yanı sıra algılanan yetenek, sporda güven ve yarışmaya yönelim, yakın zamandaki performans, sosyal karşılaştırma toplumsal cinsiyete şematik ya da şematik olmayan yönelim ve beceri seviyesi gibi pek çok değişkenin yüklemlemede büyük etkileri vardır (Deaux 1984;Vealey 1988 ; Roberts ve Duda, 1984). Motivasyona yönelik çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Bunlardan Eccles’in modeli başarıyı açıklamak için hem sosyo- kültürel faktörleri hem de toplumsal cinsiyet etkileşimlerini dahil etmektedir. Ayrıca başarı beklentilerinin ve aynı zamanda bireyin belirli bir aktiviteye verdiği önem veya değerin başarı seçimleri ve davranışları konusunda anahtar belirleyici olduğunu kabul etmektedir (Eccles, 1984). Bayan sporcuların cinsiyet rolünü araştırmak için yapılan başka bir araştırmada, kadın sporcuların %32.77 sinin androjen, %26.68 inin erkeksi, %21.84 ünün kadınsı, %22.68 inin de belirsiz cinsiyet rolüne sahip olduğunu göstermişlerdir (McCutcheon ve Mitchell, 1984). Davranış biçimlerinin analizi sonucunda, sporla değerlendirilen boş zamanlarda görülen toplumsal cinsiyet farklılıklarının, yetişkinlerin benlik- kavramı ve spor yeteneklerine verdikleri önem hakkındaki toplumsal cinsiyet farklılıklarından ortaya çıktığını belirlemişlerdir. Eccles’in hem kuramsal modeli, hem de yaşamsal verileri sosyo-kültürel etkenlerin sporda başarı konusunda toplumsal cinsiyet farklılıklarına ciddi katkılar sağlamakta olduğunu göstermektedir (Eccles, 1984).

Bir başka çalışmada; BSRI’yi kadın ve erkek tenis oyuncularıyla yaptıkları iki farklı çalışmadan ilkinde bayan tenis oyuncularının androjen, erkeklerin ise erkeksi özellik gösterdiklerini bulmuşlardır. İkinci çalışmalarında ise bir turnuvaya katılan yarışmacılarla, yarışmacı olmayanlara BSRI uygulayıp sonuçta yarışmacı bayanların androjen ve erkeksi özellik gösterdiğini, yarışmacı olmayan bayanların daha düşük erkeksi özellik göstermelerine karşın daha fazla kadınsı ve belirsiz özellik gösterdiğini bulmuşlardır (Mulig vd., 1985). Çağdaş spor anlayışı, kadının özellikleri olarak kabul edilen niteliklerin ve kadınların sahip olduğu erkeksi özelliklerini geliştirmelerine ve kendileri için yararlı psikolojik faktörleri olumlu yönde ilerlemek için bir amaç sağlar (Hall vd., 1986). Motivasyonla ilgili bilişsel yaklaşımların çoğu başarı beklentilerine önem vermektedirler. Araştırmalar devamlı olarak beklentilerin, başarı davranışı ve performansı konusunda haber verici

olduğunu vurgulamaktadırlar. Buna ek olarak araştırmalar başarı durumlarında kadınların erkeklere göre daha düşük başarı beklentileri gösterme eğiliminde olduklarını göstermektedir (Bandura, 1986; Roberts, 1984).

Bayan ve erkek kolej öğrencileri üzerinde yapılan çalışmada Bem Cinsiyet rolü envanteri (BSRI) ile Jenkins Aktivite Anketi uygulanmış ve A türündeki davranışlarla (yarışma başarısı için mücadele etme, aceleci davranma ve saldırgan olma) ilişkisine bakılmıştır. A türü davranışların artarken BSRI’nın değerlerinin düştüğünü göstermiştir. İstatistiksel analizler sonucunda, her iki cinste de androjen özelliğin yüksek olduğu tespit edilmiştir (Hull vd., 1985).

Spor bilimleri alanında yapılan cinsiyet çalışmaları genellikle sporcu olanlar ile sporcu olmayanların cinsiyet rolleri farklılığı üzerinde yoğunlaşmıştır ve bu çalışmaların sonucunda, sporcuların büyük bir çoğunluğunun sporcu olmayanlara göre daha erkeksi özelliklere sahip oldukları bulunmuştur (Marsh ve Jackson, 1986).

İngiltere’de erkek yüzücülerle yapılan bir çalışmanın sonucunda erkek yüzücülerin daha bireysel ve ben merkezci (self-centred) olduklarını rapor etmektedir. Yüzücülerin profillerini çözümleyerek içe dönüklük ve sinirsel bozukluğu yönelimli olduklarını rapor edilmiştir. Başka bir çalışmada ise, genç ve yetişkinlerde cinsiyet ve yaşın spor katılımına etkisini incelemiştir. Sonuçlar, gençlerin diğer gruba göre daha düzenli olduğunu göstermiştir. Cinsiyet farklılığının kontrol edilebilirlik ve nedensellik odağı açısından oldukça etkili olduğu görülmüştür. Watson erkeklerin başarı sonucunun arkasında bayanlara oranla daha çok dışsal nedenler olduğunu bildirmiştir. Gençlerin pozitif sonuçlarını yetişkinlere göre daha çok düzenli nedenlere bağlamaktadır (Watson, 1987).

1970 ve 1980’li yıllarda yapılan çalışmalarda başarı ve başarısızlığın cinsiyetin olağan bir sonucu olmadığını, fakat bunların sosyal belirleyici olarak farklı kişiler ve algılamaların dinamik etkileşimine bağlı olduğu görüşü savunulmaktadır (Durkin, 1987). Fırsat eşitliği kadınların yarışmacı sporcu olmalarına, antrenman ve kondisyon için daha fazla zaman ayırmalarına neden olmuştur. Kadınlar spora karşı yeni bir tutum içerisine girmişlerdir. Kadın sporcuların yeni yaklaşımlarına göre amaçları potansiyellerini maksimuma çıkartmak ve başarılı olmaktır. Başka bir

deyişle sadece sosyal etkileşim ve eğlence için spora katılmamaktadırlar (Harris, 1987).

Kadın erkek ilişkileri ile ilgili yapıal bir araştırmada, ilişkinin süresi arttıkça eşin, karşılaşabileceği sorunlara ve alternatif kişilere karşın ilişkide kalacağına olan inancın güçlendiğini dahası, ilişkinin süresiyle birlikte yaşın ve eşin algılanan fiziksel çekiciliğinin azalmasının etkilerinin devreye girdiğini belirtmiştir (Perlman, 1987).

Erkek ve bayan takım sporcularının cinsiyet rollerini incelediğinde, bireysel sporları yapan kadın ve erkeklerin sporcuların androjen ve erkeksi özellik gösterdiklerini belirlemiştir (Wrisperg vd., 1988).Toplumda oluşan bayanlara geleneksel bakış erkeklere özgü spor faaliyetlerine cinsiyet farkı nedeniyle bayanların katılımı güçlü bir engel teşkil etmektedir ve bayanların cesaretini kırmaktadır (Kane, 1988). Bazı toplumlarda, kadına ikinci sınıf bir varlık gibi davranılması kız çocuğun geliştireceği cinsel kimliği etkilemektedir. Kız çocuğun geleneksel kadın kimliği ile özdeşleşmeyi reddetmesine neden olan bu etmenler, erkeği daha üstün görerek baba ile özdeşleşmesine ve erkeksi özellikler geliştirmesine yol açmaktadır (Hall, 1988).

Erkek ve bayan takım sporcuları üzerinde yapılan çalışmada, sporcuların androjen ve erkeksi özellik gösterdiklerini, bunun yanında bireysel sporlarda kadın ve erkeklerin özelliklerinin farklı olduğunu bulmuşlardır. Birçok kadın sporcu, kadınsı özellik gösterirken, erkek sporcuların cinsiyet rolü bakımından eşit dağılım gösterdiğini belirtmişlerdir (Wrisberg vd., 1988) .

17-21 yaşlarındaki 43 kız, 43 erkek üniversite öğrencisi üzerinde yapılan çalışmada BEM cinsiyet rolü envanteri kullanılmış araştırma sonucunda; yüksek maskülen puanları olan kızların puanlarının babalarınınkine çok yakın olduğu ve bu kızların babaları ile ilişkilerini düşük puna sahip olan kızlardan daha iyi olarak algıladıkları saptanmıştır. Araştırma sonuçları aile ilişkilerinin çocuğun cinsiyet rolü gelişiminde önemli olduğunu desteklemektedir (Steward ve Corbin, 1988). Cinsiyet rol literatürüne göre, erkeksilikten daha fazla kadınsılık gösteren kadınların, daha fazla cinsiyet rol çatışması gösterdiklerini ve bu kadınların daha erkeksi ve androjen

olanlardan daha az rahat olduğunu belirtmektedirler (Leunes ve Nation 1989, Lenney vd., 1980).

Kadın ve erkek arasındaki bu cinsiyet tartışmasını başka bir boyuta taşımıştır. Davies demiştir ki “ Spor faaliyetleri asla erkek oyunları- kız oyunları olarak yada kadınlara özgü- erkeklere özgü” olarak adlandırmamalıdır. İlgi ve yetenekler ön planda olmalıdır (Ignico, 1990; Thoine, 1993). Spor alanında özellikle hareket sağlayıcı performans alanında pek çok çalışma yürütülmektedir. Son yıllarda Lirgg tarafından yürütülen meta-analizin, sonuçlarına göre kadınlar ortalama olarak, erkeklere oranla daha az kendine güven göstermektedirler. Öte yandan toplumsal cinsiyet farklılıkları beklenildiği kadar geniş olmamakla birlikte sadece standart sapmanın yarısından daha az bir değere ulaşırken (Lirgg, 1991). Eccles ve Harold’un yaptıkları bir çalışmada, yetişkinler ve ilkokul çağındaki çocuklara, zaman içinde ölçümler yapılmıştır. Erkek çocukların, kızlara oranla sporda daha fazla değer buldukları, yeteneklerini daha fazla algıladıkları ve yine bu toplumsal cinsiyet farklılıklarının İngilizce ve matematik derslerine verilen önemden ve bu konudaki beklentilerden daha kuvvetli olduğu ortaya çıkmıştır (Eccles ve Harold, 1991). Amerika’daki 400 ilkokul çocuğuna yapılan çalışmanın bulguları değerlendirilmiş ve yapılan çalışmada; kızların devinimsel testlerde erkeklerden sadece %2 daha az puan aldıkları bulunmuştur. Kendilik değeri ile ilgili ölçümlerde de kadınların erkeklerden %14 daha az puan aldıkları görülmüştür. Aynı çalışmanın sonucunda spor becerisinde kızların erkeklerden daha az beklenti, yaptırım ve güvene sahip oldukları belirlenmiştir (Eccles ve Harold, 1991).

Yapılan bir başka araştırmada kadın sporcuların oldukça düşük %13-22 kadınsı özellikler gösterdiklerini, yani kadın sporcuların kadınsı cinsiyet rol yönelimi göstermediklerini, kadın sporcuların androjen yönelime erkeksi yönelimden daha fazla yanıt verdikleri sonucunu çıkarmışlardır. Cinsiyet rol yönelimi çalışmasında kadın sporcuların sporcu olmayan kadınlardan daha erkeksi olduğunu tespit etmiştir (Gill, 1992). Bireysel bir spor branşı olan vücut geliştirme sporunun bireyin ruhsal ve fiziksel gelişimine etkisini araştırılmış; kas kütlesindeki ve kuvvetteki artış sonucunda öz saygı ve erkeklik duygularında artış meydana getirdiği belirlenmiştir (Olrich, 1992).

Üniversiteli bayan ve erkek sporcuların toplumsal cinsiyet özelliklerine göre, müsabaka öncesi kendine güven ve bilişsel kaygıdaki farklılıklarını incelemişlerdir. Sonuçlar, bilişsel kaygının göstergeleri bakımından erkek sporcuların zaman içerisinde hiçbir değişiklik göstermediklerini, kadın sporcuların ise müsabaka yaklaştıkça kaygı düzeylerinde artış saptandığını, bayan ve erkek sporcularda somatik kaygının yönü göz önüne alındığında aynı tepkiyi gösterdiklerini, sadece müsabaka günü artış olduğunu rapor etmişlerdir. Kendine güvende ise her iki toplumsal cinsiyette müsabaka yaklaştıkça azalma olduğunu fakat kadınlarda erkeklere göre daha fazla azalma olduğuna dikkat çekmektedirler. Ayrıca çalışmadan çıkan diğer bir sonuç, bilişsel kaygı ve kendine güvenin oluşumunda rol oynayan temel ilkelerin, bayan ve erkeklerde farklılık göstermesidir. Bayanlarda önemli olan kişisel hedef ve standartken, erkeklerde kişisel karşılaştırma ve kazanma olduğunu rapor etmişlerdir (Theodorakis vd. 1992).

Toplumsal kurallar diğer kültürel ve sosyal değerler gibi cinsiyet rollerini yapılandırmada kadın ve erkekler üzerindeki baskısını sürdürmeye devam etmektedir (Theberge, 1993). Başarıları kadın sporcuların, erkek sporcuların kişilik özelliklerine yaklaşan özellik gösterdiklerini belirlemiştir (Oglesby ve Hill, 1993).

Erkek ve kadın karşılaştırıldığında spordaki başarı eşitliği için bir model ortaya konamamaktadır. Kadın ve erkek arasında sıklıkla farklı normlar ortaya çıkmaktadır. Spor yapmanın verdiği sağlıklılığın erkeksiliği arttırdığını bunun hem bayanlar, hem de erkekler için söz konusu olduğunu belirtmektedir. Daha sonraları erkeksilik yavaş yavaş yerini daha androjen bir yapıya bırakmasının beklendiği rapor edilmiştir (Anshel, 1994).

Elit bayan sporcuların psikolojik ayrım, kilo kaygısı ve özdenetim özelliklerini incelemek amacıyla 5 üniversiteden 55 elit bayan yüzücü denek olarak kullanılmış ve %10.9’unun kilo kaygısı ile yeme bozuklukları yaşadığı, özdenetim stratejileri arasından kendini cezalandırma yöntemini kullandıkları rapor edilmiştir (Skowron ve Friedlander, 1994).

Kadınlarla çalışan psikologlar, genel olarak konuya iki farklı perspektiften bakarlar. Bunlar benzerlikler ve farklılıklar perspektifleridir. Benzerlikler

perspektifini savunanlar, erkeklerin ve kadınların zihinsel ve sosyal beceriler açısından birbirlerine benzer olduklarına inanırlar. Bu psikologlar, toplumsal zorlamanın bazı geçici farklılıklar perspektifini savunan psikologlar ise kadınların ve erkeklerin zihinsel ve sosyal becerilerde genelde farklı olduklarını savunurlar (Matlin, 1996).

Benlik saygısı ve cinsiyet rolü ilişkisini incelediğinde, androjen kadınların, kadınsı- erkeksi ve belirsiz cinsiyet rolü gurubunda olan kadınlardan daha yüksek benlik saygısına sahip oldukları bulunmuştur (Plaited, 1995). Spor yapan ve yapmayan bayanların kişilik özellikleri ile ilgili yapılan bir çalışmada; başarılı bayan sporcuların, spor yapmayan bayanların kişilik profiline göre farklı olduğunu tespit etmiştir. Sporcu bayanlar olmayanlara göre; başarıya yönelen, bağımsız, saldırgan, coşkusal dengeli, inatçı olduklar belirlenmiştir (Weingberg ve Gould, 1995).

Bayanların genellikle fiziksel yapısından, tutum ve davranışlarından erkeklere özgü gibi görünen yarışmalara katılmada çekinik davrandıkları ve toplumdaki spor olgusu erkeklerin beden algılarını geliştirmek için spor yarışmalarına katılımlarını destekler (Eitzen ve Sage, 1982; Miller ve Levy 1996). Erkek çocuğun babası, kız çocuğun annesi ile olan ilişkileri çocukların cinsiyet rollerine uygun davranım geliştirmeleri açısından önemlidir. Kız çocuğun annesi ile olan ilişkisinin yanı sıra babası ile, erkek çocuğunda babası ile olduğu kadar annesi ile gireceği ilişki bu bireylerin androjen kişilik özelliği geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Araştırma bulguları androjen bireylerin kendilerini katı algılamadıkları için Bem Cinsiyet Rolü Envanterin kullanılarak yapılan bir çalışmada, belirsiz cinsiyet rolü yönelimi olan bireylerin ise düşük düzeyde erkeksi ve kadınsı rollere sahip olmalarından dolayı uyumsuz ve psikolojik açıdan sağlıksız oldukları vurgulanmaktadır (Fasting ve Pfister, 1997). Sporcu olan ve olmayanları karşılaştırarak yapılan bir çalışmada sporla uğraşanların fiziksel görünümlerinden daha hoşnut oldukları ortaya konmuştur (Huddy vd., 1993; Huddy & Cash, 1997).

Teorik ve deneysel olarak yapılan araştırmalar erkek ve kadınların çok farklı alanlarda cinsiyetle ilgili özelliklerinin olduğunu göstermiştir. Hem kadınlarda hem erkeklerde ilgi ve meşguliyetlerin farklılık gösterdiği, erkeklerin özelliklerinin daha geleneksel olduğu, bayanların ise erkeklerin baskın karakteri etkisinde sembolik

davranışlar, sosyal hayatta kadınsı duruşlar sergilemektedir (Twenge, 1999). 10 ülkede ergenlerle yapılan bir araştırma sonucu, erkeklerin kızlara göre bedenlerinden daha hoşnut oldukları, kızların erkeklere göre daha sıklıkla çirkin ve çekici olmadıkları duygusunu ifade ettiklerini ortaya çıkarmışlardır (Atkinson, 1999). Bayanlarin fiziksel aktivitesi ile kişilik ve yeme bozuklukları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmada 519 lise düzeyinde aktif spor yapan ve spor yapmayan