• Sonuç bulunamadı

SOSYAL SORUNLARIN 2011 YILI ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEMLERDE GÖRÜNÜMLERİ

Görünümlerine Dair Değerlendirme:

SOSYAL SORUNLARIN 2011 YILI ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEMLERDE GÖRÜNÜMLERİ

SOSYAL SORUNLARIN 2011 YILI ÖNCESİ VE SONRASI DÖNEMLERDE GÖRÜNÜMLERİ

2011 yılı öncesi ve sonrası lisansüstü tezlerin hemen hepsinde göçmenlerin sosyal yaşam alanlarında barınma, sağlık ve eğitimle ilgili sorunlarına yer verilmiştir. Ayrıca dil sorunu, ülkelerine duydukları özlem ve geri dönme istekleri, göçmenler arası ilişkiler ve göçmen derneklerinin faaliyetleri incelenen temalar arasındadır.

A-1992-2010 Yılları Arası Çalışmalardan Sosyal Yaşam Sorun Alanları

Sağlık

Sağlık sorunları temasına Akpınar (2009) ve Sürmeli (2010)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Burada bir evde kalıyoruz, ev dediğimiz tek göz bir yer, 5 kişi aynı yerde kalıyoruz.

Ev sahibi siz de Türksünüz ben de Türküm, babamın hayrına kalın diyor, kira almıyor bizden.

Zaten ev demek de çok doğru değil, bir insanın yaşaması için uygun bir yer değil ama ne yapalım başka çare yok, idare ediyoruz. Orada yalnızca yatıyoruz. Diğer birçok gereksinimimizi Nahçivan’dan karşılıyoruz. Yakın olduğu için rahatça gidip gelebiliyoruz. Bazı şeyleri burada

87 yapmamız mümkün de değil zaten. Örneğin hastalandığımızda doktora gitmek için mecburen Nahçivan’ama gidiyoruz, burada herhangi bir sağlık güvencemiz yok” (Akpınar, 2009, s. 141).

“Iğdır’a göç ettikten sonra yaşadığınız en önemli sorununuz nedir? sorusunu % 53,3’ü işsizlik olarak işaretlemiştir. Bu sorunu oransal olarak yöneticilerin ilgisizliği, sağlık, akraba özlemi, konut, eğitim ve yerli halkın dışlaması sorunları izlemiştir”(Sürmeli, 2010, s. 131).

“Şimdiki konutlarımızın bulunduğu yerde ise kanalizasyon ve altyapı sorunumuz vardır.

Belediye kanalizasyonumuzu 1997 yılından beridir yapmıyor. Atık sularımız konutların önündeki açık toprak tahliye kanalına akmaktadır. Bu da özellikle küçük çocuklarımız için ciddi sağlık sorunu yaratmaktadır” (Sürmeli, 2010, s. 166).

Dil ve Eğitim

Eğitim konusuna Pekdemir (1992), Buran (1993) ve Sürmeli (2010)’nin tez araştırmalarında yer verilmiştir:

“Dernek temsilcilerinin %53. 0’ının Yüksekokul mezunu olmaları, (eğitim düzeyinin yüksekliği, dernek faaliyetlerinin etkin yürütülmesini arttıracağı varsayımı kabul edildiğinde);ilgili derneklerin diğerlerine göre daha fazla etkin olma şansına sahip olduklarını göstermektedir” (Buran, 1993, s. 179180).

“ Türkiye’nin eğitimi iyi değildir. SSCB ve sonrasında eğitim iyiydi. Çocuklarımdan yana kaygılıyım. İyi bir eğitim alamama ve iş bulamama korkusu var.

. . .eğitimin yeterli kalitede olmaması başlıca sorunlarımızdır. İlköğretime giden çocuklarımız 45-46 kişilik sınıflarda okumaktadır. Bir öğretmen 45 öğrenciyle iyi bir şekilde nasıl ilgilenebilir?

Geldiğimiz yerde eğitim daha kaliteliydi. Özellikle SSCB döneminde eğitim çok detaylı ve kaliteliydi. Türkiye’deki gibi, okuyan çocuğun okulunun haricinde birde dershaneye gitmesi gibi bir durum yoktu” (Sürmeli, 2010, s. 188).

Göçmenlerin dil sorunu Kürekçi (2009) ve Cevizci (2007)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

88

“Vranofçalılar başka bir anadille göç edip geldiklerinde, ilk başta farklı olarak algılanmışlardır ve ilk kuşaktan itibaren kısa zamanda Türkçeyi kullanabilme başarıları dil açısından asimile oldukları tezini doğurmaktadır. 3. kuşak her ne kadar Makedoncayı büyük oranda anlayabilse de etkili bir şekilde konuşabilenlerin sayısı azalmaktadır. Ancak üstüne basa basa ifade ettikleri, kendimizi tepeden tırnağa Türk hissediyoruz gerçeği dildeki farklılaşmanın göçmenler tarafından, zaman ve mekânla ilgili bir konuymuş gibi algılanmasına neden olmaktadır. ‘Biz Müslümanız’ ve ‘Biz Türküz’ tanımlamalarını kendileri ifade ettikleri için, örf adet gelenek olarak kabul edip sürdürmeye çalıştıkları davranış kalıpları buradakilerle çatışmadığı, çelişmediği için birincil ve ikincil bütünleşmeyi hızlı bir şekilde yaşamışlardır. Vranofçalılar sosyal ve kültürel bütünleşme sürecini dildeki farklılaşmaya rağmen kısa zamanda gerçekleştirmişlerdir. Bunda dini ve milli benzerlikler ağır basmaktadır” (Cevizci, 2007, s. 57).

Barınma

Göçmenlerin kalacak yer sorunu Pekdemir (1992), Ulukan (2008) ve Sürmeli (2010)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun çiftçi olması yerleşim alanlarının ve iskân bölgelerinin dağıtımında önemli ölçüde dikkate alınmıştır” (Pekdemir, 1992, s. 33).

“Göçmenler Bursa’ya yerleşme sürecinde zorlu yaşama koşullarıyla karşılaştıklarını sıkça dile getirmişlerdir. Göçmenler ilk yerleşme sürecinde çoğunlukla akrabalarının evlerinde birkaç aile birlikte kalmışlardır. Akrabaları olmayan ya da akraba yanına yerleşmeyen göçmenler ise devletin gösterdiği misafirhanelere ve okullara yerleşmişlerdir. Akrabalarının yanında kalan göçmenlerin yaşama koşullarının pek de kolay olmadığı görüşme yaptığımız birçok göçmen tarafından belirtilmiştir. Birkaç ailenin bir arada yaşamak zorunda kaldığı evlerde birçok ihtiyacın karşılanması güç hale gelmiştir.

Görükle Göçmen Konutlarında görüşme yaptığımız 48 yaşındaki erkek öğretmen yaşadıkları koşulları şu şekilde aktarmaktadır:

89

“Akraba yanında bir göz odada 6 kişi kaldık. Banyo ve tuvalet diye bir şey yoktu. Banyo yapmak için şehir banyolarını (kaplıcalar) kullandık. Dışarı çıkıp tuvalet ihtiyacımızı görüyorduk. Uzun süre kiraya da çıkamadık. İş bulamadık kira parasını nasıl ödeyelim.

Akrabası olmayan ve devlet tarafından gösterilen okullara yerleşmek zorunda kalan göçmenlerin koşullarının akraba yanına yerleşebilenlerden daha kötü olduğu belirtilmelidir.

Okullarda oluşturulan ortak alanlarda birçok göçmen bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır.

Görüşme yaptığımız göçmenlerin bazıları özellikle okullarda yerleşmek zorunda kalan göçmenlerin zorlu koşullara dayanamayıp Bulgaristan’a geri döndüğünü belirtmişlerdir.

Görükle Göçmen Konutlarında görüşme yaptığımız okulda kalmış 54 yaşındaki erkek görüşmeci yaşadığı koşulları şöyle aktarmıştır:

“İlk geldiğimizde elimizde sadece valizimiz vardı. Öyle ortada kaldık. Hiç unutmuyorum bizi Ziya Gökalp İlkokuluna yerleştirdiler. Sınıflarda birkaç aile kalıyordu.

Onların yorgan döşekleri vardı, çarşafla ayırmışlardı kaldıkları yeri. Bizim yatacak hiçbir şeyimiz yoktu. Müdüre gittim, bize minder filan vermeyecek misiniz dedim. Müdür “vallahi yok” dedi. Sıraları birleştirip öyle yattık ilk gece. Ertesi gün minder bulabilirim diye Bursa’da dolaşmaya gittim. Koza iş hanının önünden geçerken bir hemşehrime rastladım. Beni izbe bir ahşap bir odaya götürdü. Orada yerde duran çok kötü bir döşeği aldım. Yatınca vücudumuza batıyordu” (Ulukan, 2008, s. 169).

“Iğdır’da ben ve iki çocuğum ile annem ve babam ilk geldiğimizde birlikte kaldık.

Kaldığımız ev kaynımın evidir. Kaynım Antalya’ya göç ettiğinden daha önce devlet tarafından verilen konutunda biz kalmaktayız. Kira vermiyorum. Sadece konuttan dolayı kaynımın devlete olan borcunun yıllık taksitini ödüyorum. O da yılda 60- TL’dir.”

“Prefabrik evlerde kaldık. Mutfak dâhil 2-3 odalı evlerdi. Sonra da şimdiki konutlara geçtik.”

90

“Iğdır’da ev konusunda sorun yaşamadık. Verilen evlere şükrettik. Canımızı zor kurtarmıştık. Evi düşünen kimdi” (Sürmeli, 2010, s. 162).

İskânlı göçmen/Serbest göçmen

İskânlı göçmen/serbest göçmen kavramları Cevizci (2007), Ulukan (2008) ve Sürmeli (2010)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

Özel izin ve anlaşmalar dâhilinde gerçekleşen Vranofça göçünü sınıflandıracak olursak

“serbest göç” niteliği taşımakla beraber, bölgede yaşanan değişim ve dönüşümler göz önüne alınırsa “yönlendirilmiş göç” niteliği tespit edilecektir. Göç etmek kişilerin kendi tercihlerine bırakılmıştır. Ancak 1947’de yeni Yugoslav hükümeti tarafından yapılan nüfus sayımında etnik kökenlerini Türk olarak belirtmeyenlerin daha sonra Türkiye’ye gitmelerine izin verilmeyeceği, Türkiye’nin de benzer bir tutum içinde olacağına dair uyarı yapılması, anadili Makedonca olan Vranofçalılar üzerinde yönlendirici bir nokta olarak gözümüze çarpmıştır. Dönemin iki ülke hükümetleri arasında imzalanan prosedüre göre gerçekleşen göç sonucu, gelen göçmenlere

“Planlı Göçmen” denir tespitine rağmen Vranofçalılar “Serbest Göçmen”ler olarak nitelenmiştir” (Cevizci, 2007, s. 34).

“1989 göçmenlerinin “iskânlı göçmen” olması nedeniyle göçmenlerin yerleşimi konusu önem taşımaktadır. Bu bağlamda, daha önce de belirttiğimiz gibi, İslam Kalkınma

Bankası ve Dünya Bankası’ndan alınan kredilerle çeşitli bölgelerde konutlar inşa edilmiştir.

Göçmenlerin bu konutlara sahip olabilmesi için belli peşinat ve 20 yıl geri ödeme yapmaları gerekmektedir. Ayrıca sınırlı sayıda inşa edilen konutlardan tüm göçmenler

yararlanamamıştır. Konutlara sahip olabilmek için belli bir puanlama sistemi getirilmiştir. Bu puanlama sistemi çocuk sayısı, dul ve yetim olmak gibi kriterler kullanılarak oluşturulmuştur.

Diğer yandan, Bulgaristan’ın Belene Kampı olarak bilinen azınlıklara baskı uygulanan zorunlu

91 çalışma kampına götürülmüş göçmenlerin her birine peşinattan muaf olarak konut verilmiştir”

(Ulukan, 2008, s. 170).

“Prefabrik evlere yerleştirildik. 5 yıl kadar sonra da şimdiki konutlarımıza yerleştirildik.

Iğdır’da konut sorunu yaşamadık” (Sürmeli, 2010, s. 182).

Ülkeye Özlem- Geri Dönme İsteği

Ülkesine geri dönme isteği Haji Agha (2007), Ulukan (2008), (Kürekçi, 2009) ve Sürmeli (2010)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Katılımcıların ezici çoğunluğunun memleketlerini-ülkelerini özledikleri görülmektedir. . .katılımcıların %55’i geriye dönme koşullarının olmadığını; %30’u dönme koşullarının olduğunu ancak yeterli olmadığını ve %15’i bu konuda kararsız olduğunu belirtmişlerdir. Bu oranlara göre çoğunluğu ülkelerine dönme koşullarının olmaması nedeniyle dönmek istemediklerini ama olsaydı dönmek isteyebileceklerini ima etmektedirler” (Haji Agha, 2007, s. 131).

“Görükle Göçmen Konutlarında yaşayan göçmenler burada yalnızlık hissetmediklerini ve rahatlıkla ilişki kurabildikleri bir ortam olduğunu vurgulamaktadırlar. Görüşmelerde “Burada kendimizi Bulgaristan’da gibi hissediyoruz” ya da “yabancılık çekmiyoruz” en çok rastlanan cevaplar olmuştur. (Ulukan, 2008, s. 199).

“Araştırma sonucunda ortaya çıkan bir başka bulgu ise Türkmenlerin, Irak'taki mevcut iktidarın değişmesi ve birtakım haklara sahip olmaları durumunda, yeniden kendi yaşadıkları bölgeye dönmek istedikleridir. Katılanların çoğu (% 73) bir gün tekrar Kerkük'e geri dönmek istediklerini beyan etmişlerdir”(Kürekçi, 2009, s. 103).

“Kesinlikle geri dönmeyi düşünmüyorum. Bizler daha çocuktuk, amcalarımız Türkiye’ye gelmek istediler. Ama olmadı. Uzun yıllardır Türkiye’ye gelmek istiyorduk. Geri gitmeyi asla düşünmüyorum.”

92

“Sorunlar çözülse bile dönmek istemem. Türkiye ata-baba yurdumdur, anavatanımdır.”

“Türk olmamız en büyük sorundu. Geriye dönmeyi düşünmüyorum. Ben anavatanıma geldim. Zaten atalarımız da sınır olan Ahıska Bölgesi’ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde Konya bölgesinden getirilerek iskân edilmişlerdir. (Sürmeli, 2010, s. 165)

En çok akrabalarımı özlüyorum. Annem ve 4 kız kardeşimle erkek kardeşim Kazakistan’dadır. Annem 96 yaşında olup, en büyük ablam ise 78 yaşındadır. Onları çok özlüyorum. Gidiş-geliş çok zor ve uçak biletleri çok pahalıdır. 17 yılda ancak 2 defa Kazakistan’a gidebildim. Hasretlik sorunumuz vardır.” (Sürmeli, 2010, s. 128).

Göçmenler Arası İlişkiler ve Göçmen Dernekleri

Göçmenler arası ilişkiler teması Haji Agha (2007), Ulukan (2008) ve Akpınar (2009)’ın tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“İranlı göçmenlerin göç etmeden önce Türkiye’de yakın bağlantı durumu bakımından; %37’si eş-dostlarının olduğunu, %25’i akraba bağlantılarının olduğunu; %24’ü hiçbir bağlantılarının olmadığını; %14’ü ailelerinden kişilerin var olduğunu ifade etmişlerdir. Bu bağlamda, Türkiye’ye göç eden İranlı göçmenlerin, göç etmeden önce başvurdukları güçlü, güvenilir bağlantılarının olduğu söylenebilir” (Haji Agha, 2007, s. 110).

“Yeni göç ettiği toplumun işgücü piyasasında faaliyet gösterecek göçmenler için uygun bir iş bulmak önem taşımaktadır. Göç ettiği toplumun işgücü piyasası hakkında bilgisi olmayan göçmen için bu bilgileri elde edeceği akrabalar, komşular ve hemşehrilerle ilişkiler önemli hâle gelmektedir. Kısaca göçmenlerin işgücü piyasasındaki bağlantısını bu ilişkiler sağlamaktadır.

(Ulukan, 2008, s. 202).

“Afganistan’dan gelen işçiler de, Türkmen işçiler gibi, iş bulma konusunda sosyal ağları kullanmaktadır. Kendilerini Özbek Türkü olarak tanımlayan bu işçiler, Türkiye’ye daha

93 önceden yine Afganistan’dan gelip Türk vatandaşlığına geçmiş olan akraba, tanıdık ya da arkadaşlarından hem iş bulma hem de Türkiye’de kalma konusunda yardım almaktadır. Bu ağlara tutunarak, sürekli yeni göçmen gruplar yeni umutlarla Türkiye’ye

gelmektedir”(Akpınar, 2009, s. 124).

Buran (1993),’ın tez çalışmasında İstanbul ve Bursa’daki Balkan Göçmen ve Mülteci Derneklerinden, Kürekçi (2009)’nin tezinde İstanbul ilindeki Türkmen Derneklerinden ve Ulukan (2008)’nın tezinde Bursa’da Bulgaristan göçmenlerine yönelik olarak kurulmuş en büyük derneklerden biri olan Bulgaristan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nden bahsedilmiştir.