• Sonuç bulunamadı

UYUM TEORİLERİ

2.2.1. Uyum Kavramı

“Birleşmiş Milletler (BM)’in tanımına göre ise göçmen sebepleri, gönüllü olup olmaması, göç yolları, düzenli veya düzensiz olması fark etmeksizin yabancı bir ülkede bir yıldan fazla ikamet eden” bireydir.

Göçmenler, “deneyimledikleri göç süreciyle geride kalanlara önemli bir tecrübe aktarımında bulunmakta; göçün psikolojik ve fiziksel zorluklarının aşılabilme imkânını diğerlerine göstererek geniş kitleleri göçe hazırlamaktadır (Yaman, 1019: 21).

2.2 GÖÇ SONRASI AŞAMAYA KURAMSAL YAKLAŞIMLAR:

UYUM TEORİLERİ

2.2.1. Uyum Kavramı

Göçle gelen “birey ile toplumun gönüllülük temelinde birbirlerini anlamaları” şeklinde çift taraflı bir süreç10olarak kabul edilen uyum kavramı, göçmenin kendine özgü temsil ettiği

“fikirleri, söylemleri, değerleri, normları, davranışları, gelenekleri korurken göç ettiği toplumun baskın kültürünün özelliklerini benimsemesi” (IOM, 2009: 62) olarak tanımlanır. Yerleşmeye çalıştığı toplumun sadece kültürel değil sosyal ve ekonomik yapısına uyum konusunda yaşanan zorluklar da göçmenlerin kendi kültürlerini daha fazla benimsemesi ile sonuçlanabilir (Türker ve Yıldız, 2015: 3). “Uyum sürecinin sağlanması için yabancı grupların çoğunluk grubun kültürüne, yaşam biçimine ve değerlerine daha keskin politikalarla entegre ettirilmesi” (Yılmaz, 2019:112) durumu asimilasyon ile ifade edilir. Esser’e göre ise “parçaların sistemli bir bütün

10 GİGM, https://www.goc.gov.tr/uyum-hakkinda

23 içindeki birliği” olan uyumun “karşı durumu segmentasyondur, yani ilişkisiz yan yana bulunma durumudur”(Esser, 2004).

Bir toplumdan diğerine “bir kültürden başka bir kültüre gerçekleşen göç sürecinde, bireylerin eski çevrelerinden farklı olan sosyal yaşamın birçok boyutu” (Erbaş, 2019:20) ile karşılaşmaları “bireyleri yeniden bir toplumsallaşma sürecine tabi tutarak, tüm aidiyet ve kimlik değerlerinin sorgulanmasını ve yeni ortama göre yeniden kurgulanmasını da beraberinde getirmektedir” (Adıgüzel, 2016). Göçmenlerin “‘biz’, ‘bizim’ ya da ‘kendilerinin’ ve ‘onlar’

veya ‘diğerlerinin’ yeniden tanımlanması ve inşası” ile yerleşmeye çalıştıkları yeni yerlerinde toplumsal uyum süreçlerini etkileyen etnik, dini, ulusal kimliklerinden her birini farklı koşullarda öne çıkardıkları görülmektedir (Erbaş, 2019:111).

Toplumsallaşma sürecinde birey bir gruba ait olma duygusunu, grup üyeliğini genellikle bireysel kimliğinin önünde tutma eğilimindedir. Toplumun bir parçası olabilmek kaygısıyla ırk, meslek, din gibi birçok gruba aynı anda üye olabilir. Bu grupların varlığını ve devamını sağlayan bireylerin bu üyeliği benimsemeleri olduğu kadar bu üyelikten edinilen sosyal kimlik de kimi zaman bireysel kimliği gölgede bırakır.

Berry, göç edilen yerde egemen toplumun talepleri doğrultusunda ve kültürler arası etkileşimin bir sonucu olarak göçmenlerin yaşamlarında meydana gelen değişiklikleri bireyin toplumsal uyumu olarak tanımlar ve bu değişim kısa süre içinde gerçekleşebileceği gibi uzun zaman da alabilir. (Berry, 2006:3, 2006a:306, 2009: 14). Ev sahibi kültürün “belli özelliklerini benimseyip yeni hayatlarına uygun bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri” (Berry vd., 2011’den Akt. Saygın ve Hasta, 2018:320), sorunlarla başa çıkabilme pratikleri geliştirmeleri göçmenlerin Sosyo-Kültürel Uyumu olarak tanımlanırken, bir işte çalışıyor ya da işsiz olmaları, çalışıyorsa bireyi tatmin edip etmediği ise Ekonomik Uyumu ile açıklanmıştır (Aycan ve Berry, 1996). Her iki kültürün benzer olduğu ya da kendilerini ev sahibi toplumun kültürü ile

24 tanımladığı durumlarda göçmenlerin sosyo-kültürel uyumu yüksek düzeyde gerçekleşirken

“kendilerini öz kültürel kimlikleriyle tanımlama düzeyleri yükseldikçe sosyokültürel uyum düzeyleri düşmektedir” (Ward ve Rana-Deuba, 1999). Dil ve din farklılıkları da göçmenlerin uyumlarının yönünü büyük ölçüde etkilemektedir. Baskın toplumun dilini bilmek göçmenlerin sosyalleşmeleri ve yaşam pratiklerini yerine getirebilmeleri bağlamında daha az sorunların yaşandığı tespitleri ile de ilişkilidir (Masgoret ve Ward, 2006).

Göçmenlerin göç sonrası süreçte topluma uyumunu tanımlamak için başlangıçta kullanılan “uyum” (adaptasyon) kavramının yerini bugün entegrasyon (bütünleşme) kavramı almıştır. Bireyin kendi kültürel kimliğini ve kültürel özelliklerini korumasının ve devam ettirmesinin yanı sıra göçle geldiği toplumda başka kültürlerden bireylerle de ilişkiler kurması, sürdürmesi ve sosyal yaşamın bir parçası olması bu kavramın tanımı içerisindedir (Şahin, 2010).

Bir yere, bir gruba ait olma bireyin kendini güvende, mutlu hissetmesi, gerektiğinde diğer bireylerin yardımından istifade edebilmesi için temel bir gereksinimdir (Baumeister &

Leary’den Akt. Williams, 2007). Bireyin kendini güvende hissetme, psikolojik olarak rahatlama, diğerleriyle dayanışma, yardımlaşma duygularını paylaşma ihtiyacını bir gruba, topluluğa ait olma duygusu giderir (Oktar, 2005). Sosyal bağlarına yönelik bir tehdit, birey tarafından güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülür. Bulunduğu yerde yeni sosyal bağlar edinmek kadar sahip olduklarını da kaybetmemek için çaba sarf eder (MacDonald ve Leary, 2005). Bu bağlamda sosyal bağlar, dışlanmamak için hayati derecede önemlidir. “Bir grubun üyesi olmaktan kaynaklı ayrımcılığa, baskıya, ezilmeye maruz kalındığında kişiler daha güçlü bir şekilde kendini o gruba ait hissedebilmektedirler” (Gurr ve Pitsch’ten Akt. Gezici Yalçın, 2017:111). Bu bağlamda toplumun sosyal yapısındaki farklılıklar bireyleri birbirinden uzaklaştırırken aynı zamanda yakınlaşmalarında da önemli rol oynar (Ünal, 2008). Yeni gelenlerle birlikte toplumsal yapıda yaşanan değişimler ve dönüşümler “etnik aidiyetin önem

25 kazanmasına ya da önemini yitirmesine” neden olurken “gruplar arası sınırların yeniden tanımlanması” sosyal dışlanma ya da sosyal bütünleşme süreçleri ile gerçekleşir (Gezici Yalçın, 2017:64).

Göçmenlerin “sosyal yapılarını ve demografik durumlarını” bireylerin biyolojik farklıları üzerinden inceleyen uyum kuramları, günümüzde “etnik kimlikler arasındaki kültürel farklılıklar” üzerinden ele almakta ise de etnik farklılıklar bu kuramlar için hâlâ önemlidir (Acar, 2014:85). “Klasik uyum teorilerinde ırk ya da etnisite kavramları göçmenlerin dominant topluma uyum sağlaması konusunda belirleyicidir ve bireyin

‘değiştiremediği ırkı’ uyum sürecine dâhil olamamasının temel nedeni olarak görülmektedir”

(Yılmaz, 2019:113). Bireylerin göç etme nedenleri ve göç sonrası kültürler arası iletişimin kurulmasındaki becerileri göçmenlerin kültürel uyumunda etkili olmaktadır. Bu bağlamda zorunlu olarak göç eden ve göç ettiği ülkenin kültürü ve dili hakkında bilgisi olmayan bireylerin, gönüllü olarak göç eden ve ev sahibi toplumun dilini bilen ya da kültürü hakkında bilgi sahibi olan bireylerden daha zorlu bir uyum süreci geçirmeleri olasıdır (Aksoy, 2012:301).

Bu bağlamda düşük ücret karşılığında, güvencesiz, geçici, riskli ve elverişsiz çalışma koşullarda çalışmaları nedeniyle işverenler tarafından tercih edilmeleri göçmenlerle yerli işçileri karşı karşıya getirebilmektedir. Dolayısıyla çalışma yaşamında göçmenler ile yerli işçiler arasında yaşanan rekabet de uyum sürecini olumsuz etkilemektedir.