• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.14. Sosyal Medya ve Çok Kültürlülük

Günümüz toplumlarında yaşanan ekonomik, teknolojik ve bilimsel gelişmeler ulaşımı, haberleşmeyi ve iletişimi daha hızlı ve kolay bir hale getirmiştir. Bu gelişmelerle birlikte mesafeler önemini kaybetmeye başlamış, kişiler ve gruplar arasındaki etkileşim artmıştır (Koçdemir, 1999). Önceleri sadece belirli uzaklıklardaki bireyler arasında iletişim sağlanabilirken günümüzde mekân ve zaman kavramları dikkate alınmaksızın kültürel, ekonomik ve sosyal ilişkiler kurulabilmektedir (Mahiroğulları, 2005).

Sosyal medyanın coğrafi sınırlılıkları ortadan kaldırması farklı iletişim formlarının gelişmesi ile sonuçlanmış ve yeni teknokültür alanlar meydana getirerek kültürde derinlemesine değişimlere yol açmıştır (Kellner, 2010). Bu tekno yapılar düşünme şeklimizden mevcut alışkanlıklarımıza kadar işlemiştir (Gürbüz, 2014). McLuhan (1964)’a göre her yeni medya, bireylerin farklı kültürel değerlerle etkileşimini artırır ve bireylerin bu yeni kültürel değerleri kabullenmesini sağlar. Bu şekilde bireylere sosyal anlamda bazı değerler kazandırarak onları şekillendirir ve değiştirir.

Teknolojinin gelişimi ve yeni iletişim ortamlarının oluşumu ile birlikte neredeyse tüm insanların kendilerini içinde bulduğu bir ortam haline gelen sosyal medya, çağımızda yaşanan siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel gelişmeleri değerlendirmenin anahtarı konumuna gelmiştir. Öngörülemez bir kullanım yaygınlığına erişen bu yeni medya siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmeleri elektronik küreselleşme bağlamında ele alma gereğini doğurmuş ve küreselleşme olgusunda yeni bir süreç başlatmıştır (Kızılarslan,2012). Küreselleşme kavramı günlük hayatımıza dâhil olmuş ve hayatımızın belirleyici unsurlarından biri haline gelmiştir (Gürbüz, 2014).

Küreselleşme; siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda bazı ortak değerlerin ulusal ve yerel sınırların dışına çıkarak yayılması şeklinde tanımlanabilir (Çıngay, 2015). Bayar (2009) küreselleşmeyi, yer kürenin farklı bölgelerinde yasayan devletler, toplumlar ve insanlar arasındaki etkileşimin ve iletişimin derecesinin “karşılıklı bağımlılık” anlayışı çerçevesinde artması olarak tanımlamıştır. Erdem (2008) ise küreselleşmeyi; dünya milletlerinin siyaset, iletişim ve ekonomi bakımlarından birbirleriyle yakınlaşmaları, bu

yakınlaşmalarla birlikte dünyanın küçülerek tek bir mekân gibi algılanması bilincinin doğması olarak ifade etmiştir.

Kişiler arasında sanal bir düşünsel bütünlük meydana getiren sosyal medyanın elektronik küreselleşme olarak adlandırabileceğimiz etkisinin, özellikle toplumsal yaşam üzerinde önemli değişimlere yol açtığı (Kızılarslan, 2012), kültürel yaşamı dönüştürücü bir etkisinin olduğu, toplumların günlük yaşamlarını şekillendiren sembolleri, kolektif imgeleri ve temel değerleri hedef aldığı söylenebilir. Dünyadaki farklı değerleri, kültürleri ve coğrafyaları birbirine bağlayan küreselleşmenin; yerellikleri, farklılıkları ve benzerlikleri görünür hale getirerek toplumlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi artırdığı, tüm insanlar için kültürel bir zeminde ortak bir paylaşım alanı oluşturduğu düşünülür (Duman, 2009). Küreselleşme toplumların bilgi yönünden zenginleşmesini, etkileşime açık olmalarını ve geniş kitlelere yayılmalarını, bireylerin kendi hesapları üzerinden fikir, yorum ve muhalif düşüncelerini paylaşmalarını sağlamaktadır (Çıngay, 2015).

Küreselleşme kavramı kültürel ve sosyal nitelikler bağlamında bireyleri; öteki toplum ve ülkelerin kültürel değerlerine ilişkin hoşgörülü bir anlayışa sahip olmaya, dünyadaki sorunlara, olaylara ve olgulara küresel bir toplumun üyesi olarak yaklaşmaya, farklılıkları benimseyen davranış ve tutumlara sahip olmaya yönlendirmektedir (Sağlam, Vural ve Akdeniz, 2011).

Küreselleşme olgusunda, kültürel özellikler kimlik sorunu haline geldiğinde, birbirleriyle çelişir gibi görünen iki ayrı yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birisi evrensellik ilkesinin ön plana çıkardığı kültürel homojenlik ya da popüler kültür, kitle kültürüdür. Küreselleşme, kültürlerin hareket alanını artırmakta, ortak noktalarının güçlenmesini sağlamakta, yeryüzünün önemli bir kısmında kültürleri birbirine yakınlaştırmaktadır (Akdemir, 2004). Küreselleşme olgusunun sonucu olarak, insanlar birbirlerine yakınlaşacak, kültürler birbirlerini daha iyi tanıyacak ve huzur içerisinde birlikte yaşayabilmenin yollarını arayacaklardır (Aydın, 2002; Keskin ve Yaman, 2014). Diğer yaklaşım ise farklılıkları korumaya odaklanan çok kültürlülüktür. Bu ise homojenleştirmenin karşıtı bir bakıştır. Burada kültürel farklılıklara yönelme vardır (Akdemir, 2004). Burada birbirlerinden farklı olan toplumsal grupların barış içerisinde yaşayabilecekleri çok kültürlü ortamlardan söz edilir.

Küreselleşmenin evrensellik ilkesiyle birlikte ortaya çıkan kültürel homojenlik yerellikle çelişir gibi görünse de farklılıkları içerisinde barındıran kültürel çoğulculuk ilkesiyle, birlik içinde çokluğu sağlamaya çalışmaktadır (Akdemir, 2004). Küreselleşme hareketleri bir yönüyle bütünleşmiş bir dünya hedeflerken diğer yönüyle de daha fazla farklılık yaratma potansiyelini de bünyesinde barındırmaktadır. Bu farklılık yaratma potansiyelinin esasını çok kültürlülük kavramı ile açıklamak mümkündür (Erkal, 2005).

Gün geçtikçe dünyanın farklı coğrafyalarındaki insanlar ulusal, dini ve etnik kimliklerinin bilincine daha fazla varıyorlar, kültürel kimlikleri adına çeşitli taleplerde bulunuyorlar ve ısrarcı oluyorlar. İnsanlar gün geçtikçe ulusal, dini, etnik, kültürel vb. kimliklerine ilişkin daha fazla bilinç kazanıyorlar. Kimliklerinin devamlılığını sağlayabilmek için farklı taleplerde bulunuyorlar. Çocuklarını kendi ana dillerinde eğitme hakkını, kültür ve dillerinin korunmasını, dâhil oldukları gruplara temsiliyet hakkı verilmesini, içerisinde yaşadıkları toplumlara tarihi ve kültürel katkılarının tanınmasını, kendi özel sembollerinin ve günlerinin ulusal sembol ve gün olarak tanınmasını, özerkliklerini talep edebiliyorlar (Tok, 2003). Bütün bu durumlar küreselleşmenin kültürel boyutlarından birisi olan çok kültürlü bir dünya anlayışını gerekli hale getirmektedir (Akdemir, 2004). Farklı kültürel kimliklere saygı duyulması, tanınması ve hoşgörüyle yaklaşılması gereği bu bakışta ortaya çıkmıştır.

Toplumsal istikrarı ve uyumu sağlama ve geliştirme arayışlarının ulaştığı sonuç; çok kültürlülük anlayışına dayanan, “farklılıklar zemininde birlik” görüşünü temel alan toplumsal bir modelin gerektirdiklerinin uygulanmasıdır (Vatandaş, 2001). Çok kültürlülük farklı kültürlerin aynı zaman diliminde bir arada olabildiklerini göstermektedir. Tarihin hiçbir döneminde kültürler birbirlerinden tamamiyle bağımsız, tamamen içlerine kapanık olmamışlardır (Çelik, 2008). Kültürler bir yandan başka kültürel özelliklerden etkilenirken bir yandan da farklı kültürlerden etkilenmektedirler.