• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.6. Çok Kültürlülük

Kültür, kuşaktan kuşağa toplumsallaşma yoluyla aktarılan, bir insanın doğumundan ölümüne kadar hayatının bütün aşamalarında etkisi görülen özelliklerdir (Yakışır, 2009). Toplumun sahip olduğu manevi ve maddi değerler bütünüdür. Bir toplumun bireye kazandırdıkları, yaşam biçimi, toplumsal ve bireysel davranış ve düşünme biçimi, öğrenilen davranış biçimleri gibi özellikler kültür kavramı içerisinde yer almaktadır

(Şişman, 2002). Kültür toplumun maddi ve manevi öğelerinden oluşmaktadır. Toplum üyelerinin geliştirdiği inanç, bilgi, ahlak, sanat, yetenek, adet, alışkanlık ve yetenekleri kapsamaktadır (Kroeber ve Kluckhohn; Akt. Kağıtçıbaşı, 1988).

Kültür, insanların çevreleriyle ve birbirleriyle etkileşimleri sonucunda oluşan ürünleri ifade etmektedir (Ertürk, 1998). Oğuzkan (1974) kültürü, eleştiri ve beğeni yeteneklerinin yaşantı ve öğrenim yoluyla geliştirilmesi olarak ifade etmektedir. Erden ve Akman (2002)’a göre kültür, bir topluluğun sergilediği ortak davranış, değer ve tutumlardan oluşmaktadır. Aynı toplum içerisinde oluşan topluluklar yaşadıkları bölgeye, ortak geçmişlerine, sosyo-ekonomik statülerine ve ekonomik uğraş alanlarına göre kültürel farklılıklar gösterebilmektedirler (Cırık, 2008).

Kültüre ilişkin yapılan tanımların bazı ortak noktaları bulunmaktadır. Kültür bir toplumun bilgi havuzunun, normlarının ve paylaşılan gerçekliklerinin oluşturduğu öğrenilmiş anlam sistemleridir. Bu sistemler kültürel gruba dâhil olan üyeler arasındaki etkileşimler ile oluşur, ortaktır ve nesiller arasında aktarılır. Bir diğer ortak nokta ise bu sistemin kültürel grup üyelerinin farklı ortamlara uyum sağlayabilme ve yaşamlarını sürdürebilme becerilerini arttırmasıdır (Ford ve Moore, 2004). Değişen ve gelişen dünyada farklılıklar ve çeşitlilikler, bir zenginlik ve varlık olarak nitelendirilmekte, bütünlüğü ve birlikteliği tehdit eden unsurlar olarak görülmemektedir (Tamer Gencer, 2011).

“Hepimiz farklılıklarımızla eşitiz” sloganı Batı dünyasında oldukça tartışılmış ve günümüz Türkiye’sinde de ele alınmaya başlanmıştır (Yıldırım, 2011). Toplumsal gruplar, kültürel yapıları doğrultusunda hayatı anlamlandırma ve algılama şekillerine göre farklılık göstermektedirler. Grupların değer sistemleri, yaşam biçimleri ve ahlak anlayışları birbirinden farklıdır (Perşembe, 2009). Günümüz toplumlarının sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisi farklı kültürel gruplara dâhil olan insanların bir arada hoşgörü içerisinde yaşamaları gerektiği konusunda bilinçli olmaları ve bir arada yaşayabilme becerilerine sahip olmalarıdır (Fergeson, 2008). Toplumsal yapı içerisinde yer alan grupların sahip oldukları değerleri ve farklılıkları devam ettirebilmek amacıyla kimliklerinin tanınmalarını istemeleri, beraberinde çok kültürlülük anlayışını ortaya çıkarmıştır (Başbay ve Bektaş, 2009). Farklı etnisite ve toplumların bir arada yaşamalarıyla

birlikte çok kültürlü anlayışa duyulan ihtiyaç artmıştır. Çok kültürlülük bir vaka olarak her dönemde var olsa da bir dünya görüşü olarak yeni olduğunu söyleyebiliriz (Hazır, 2012).

Çok kültürlü anlayış, toplumların kültürel kimliklerini koruma çabalarına, saygı ve hoşgörü çerçevesinde yaklaşır (Köktürk ve Ak, 2013). Çok kültürlülük bir politika ve sosyal felsefe olarak farklı etnik ve kültürel gruplardan uyum içerisinde yaşayan bir toplum oluşturma, çeşitliliği kabul etme ve değer verme anlayışını ifade etmektedir (Aydın, 2013). Çok kültürlülükte amaçlanan, bütün ırkları, dinleri ve kültürleri bir araya getirerek aralarında oluşabilecek karmaşayı ve çatışmayı engellemek, farklılıkların bir arada barış ve huzur içerisinde yaşayabilmelerini sağlamaktır (Yakışır, 2009).

Banks (2008) çok kültürlülüğü; etnik köken, sosyal sınıf, din, dil, engelli olma, cinsel yönelim ve kültürel özellikler bakımından farklılıkların uyum içerisindeki birlikteliği olarak tanımlamıştır. Parekh (2002) ’e göre çok kültürlülük, farklılıkları bir arada tutan bağları kuvvetlendiren politik bir yapıyı ifade etmektedir. Bu şekildeki bir politik yapı, hem çeşitliliğin hem de birliğin önemini kabul ederek aralarında bütünleştirici bir bağ kurmayı gerektirmektedir. Canatan (2009)’a göre çok kültürlülük; esas olarak toplumdaki tek düzeliği, ortaklığı ve birliği bozan çeşitlilik anlayışına dikkatleri çekmektedir. Bilgin (2005) ise çok kültürlülüğü, çok sayıda kültürün yan yana oluşu olarak belirtir. Çok kültürlülük, çağın ruhuna uygun gözde kavramlardan birisidir ve aynı ülkede yaşayan farklı kültürlerin birlikteliği anlamına gelmektedir. Kültürel çeşitliliğin fazla olduğu toplumlarda farklı kültürel öğeleri ortadan kaldırma, tek bir potada eritme karşıtı bir görüştür (Marshall, 1999; Akt. Köktürk ve Ak, 2013).

Çok kültürlülük anlayışı, farklı kültürel kökenlere sahip insanlara hoşgörü ile yaklaşılan bir toplumda, insanların bir arada ve barış içerisinde yaşamalara engel bir durum değilken, farklılıkların kabullenilemediği bir yapı içerisinde sorun haline gelmektedir (Özbudun, 2003). Çok kültürlülük iki yönlü bir kavram olup, hem değer verici hem de tanımlayıcı yönleri bulunmaktadır. Çok kültürlülüğün tanımlayıcı yönü toplum içerisinde yer alan birçok sayıdaki kültürel ve etnik grupları işaret etmektedir (Özhan, 2006). Değer verici yönü ise farklı özellikler sahip bireyler arasında gerçekleşen toplumsal ilişkilerin özgün bir çerçevede şekillenmesidir (Başbay ve Bektaş, 2009). Bu bakımdan çok kültürlülükte önemli olan, farklı kültürlerin yalnızca varlıklarını sürdürmesine izin vermek

değil, onların değerli olduklarını da kabul etmektir (Taylor, Appiah, Habermas, Rockefeller, Walzer, ve Wolf, 2010).

Literatürde çok kültürlülük hem bir düşünce hem de toplumsal bir olgu olarak ele alınmaktadır. Toplumsal bir olgu çerçevesinde ele alındığında, bu olguyu oluşturan faktörlerden her birinin kendi özgün niteliklerini korumaya devam ederek aralarında var olan bazı ortak özelliklerle bir uyum oluşturabilecekleri söylenebilir. Bu olgu içerisinde yer alan herhangi bir unsur diğerinden daha öncelikli değildir. Toplumsal olgu özelliğinin yanı sıra bir düşünce olarak ele alındığında ise kültürel çoğulculuk ilkesi ile beraber ele alınan, hoşgörü, özgürlük ve bireysel farklılıklara saygı ilkeleri üzerine modellendiği söylenebilir (Vatandaş, 2002).

Çok kültürlülük, insanların sahip oldukları değerlerin ve farklılıkların bir artı ya da eksi olmadığını, bütün insanların barış içerisinde eşit haklara sahip olarak yaşaması gerektiğini belirtir (Banks, 2004). Yapılan açıklamalar doğrultusunda çok kültürlülüğün bireylere ve toplumlara göre değişen farklı tanımlarının olduğunu dolayısıyla sabit bir tanımından bahsetmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Ancak genel olarak çok kültürlülük farklı dine, dile, ırka, tarihe, etnik kökene, kültüre, ulusa, coğrafyaya mensup insanların uyum içerisinde yaşaması olarak ifade edilebilir. Çok kültürlülük kavramı sadece örf, adet, görenek, gelenek, gibi özelliklerden oluşmamaktadır. Bunların yanı sıra etnik özellik taşımayan cinsiyet, sakatlık, cinsel yönelim, siyasi düşünce gibi farklılıklar ve dışlanmış bütün sosyal gruplar da çok kültürlülüğün kapsamı içerisine girmektedir (Demirsoy, 2013).