• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devletinin çok uluslu olması, toplum yapısının ve toplum düzeninin değişken bir yapıda olmasına ve çeşitli görünümler arz etmesine sebep olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Hân ile beraber Osmanlı Devleti’nin İslam dünyasının merkezi olmaya başlaması ve fethedilen yeni yerlerle, XVI. yüzyılın ortalarında, Osmanlı Devletinin en

70

Bu eser direkt olarak Şeyhülislam Ebussuûd Efendiden bahsetmekle beraber, İbn Kemâl’in kendisi ve özellikleri ile Ebussuûd Efendi’ye olan etkilerinden bahsetmektedir.

71

“Devletin başlangıcından Müneccimbaşı Ahmet Dede’nin 1702 yılındaki ölümüne kadar geçen süre

Osmanlı ilmî hayatı açısından klasik dönem olarak bilinir”. Fazlıoğlu, İhsan, “Osmanlılar”, DİA,

geniş sınırlarına yaklaşması gibi sebeplerle, Osmanlı hâkimiyetine giren, dini ve etnik grupların çeşitliliği de artmıştır.72 Ortaya Türkler, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Acemler, Rumlar, Afrika Halkları vb. milletlerden oluşan devâsâ bir devlet çıkmıştır. Toplumsal yapıyı çoğunluğu toprağa bağlı köylüler olmak üzere konargöçer Yörükler ve şehirliler oluşturmuştur.

Devletin resmi dili türkçe olmakla beraber, her millet kendi dilini korumuştur. Arapça ise devlette özel bir yere sahip olup, başta Kemalpaşazâde olmak üzere âlimlerin hemen hemen hepsi eserlerinin çoğunluğunu bu dilde vermişlerdir.73

Büyük çoğunluğun Müslüman olduğu, Hristiyanlık, Yahudilik gibi diğer inanç sistemlerinin ise belli sınırlar dâhilinde son derece özgür olduğu bir dînî yapı vardır. İnsanlar, müslim ve gayrimüslimler olarak ikiye ayrılırlar. Bu ise karşılıklı etkileşimleri ve çatışmaları zorunlu kılan bir yapıyı meydana getirir.

Daha önceki dönemlerde; tarafların, birbirleri hakkında bilgi sahibi olması adına izin verilen, kendi aralarındaki ilmî tartışmalar, Müellifin yaşadığı dönemde ilmî olmaktan çıkıp, insanların îtikatlarına zarar vermeye başlamıştır. Bunun sonucunda da Hz. Îsa’yı peygamber efendimize önceleyen Hurûfîlik74 ve Hubmesîhîcilik75 gibi akımlar etkili olmaya başlamıştır. Kemalpaşazâde ve Molla Kâbız arasında meydana gelen ve Molla Kâbız’ın idamı76 ile sonuçlanan tartışmalar bunun örneğidir.77

72

Öz, Mehmet, “ Osmanlılar-Sosyal Hayat”, DİA, 33/532-538.

73

Colin İmber, “Şeriattan Kanuna: Ebussuûd ve Osmanlı’da İslâmi Hukuk”, Çev. Murtazâ Bedir, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., 2004, s. 9-10.

74

“Fazlullah Hurûfî’nin (v. 796/1394) kurduğu, harflerdeki birtakım esrâra inanan bâtınî bir

akımdır. Osmanlıya Çelebi Mehmed dönemi ile birlikte girmiştir. Hz.İsa’yı peygamberimize önceleyen hubmesihicilik akımına öncülük etmişlerdir.” Aksu, Hüsamettin, “Hurufilik”, DİA,

18/408-412.

75

“Hubmesîhî (Chupmessahi), “Mesih’in müridleri”: Hz. İsa‘nın ilah ve gerçek kurtarıcı olduğuna

ve Hz.Muhammed’den efdal olduğuna inananlara verilen isimdir. Bu inanca mensup olanların birbirlerine iltifât için kullandıkları “Hûb mesîhîsin!” (İyi, güzel mesîhîsin) sözlerinden dolayı bu ismi aldıkları söylenir. Kaynağı, Hurufilik, doğu ve fars kökenli olarak gösterilmektedir. Molla Kâbız’ın da Hubmesîhîliğe mensup olduğu hatta başı olduğu düşünülmektedir.” Ocak, Ahmet

Yaşar, “Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler”, 2014, s. 320-350.

76

“Hz. Îsâ’nın Hz. Muhammed’den efdal olduğu fikrini ileri sürüp yaymaya çalışan kişi.”zındıklık ve

Müslümanlar Ehli sünnet çizgisinde olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayrılmış, Ehlisünnet dışı kabul edilen Şiîlik ve Kızılbaşlık78 gibi akımlar çeşitli isyanlar çıkararak Osmanlı’ya sıkıntı vermeye başlamışlardır.

Yine bu dönemde bazıları iyi ve devlet destekli, bazıları ise İslâmî daireye uygun olmayan çeşitli tarikatlar ve tasavvufî akımlar mevcuttur. Mesela yapılan yoğun Şiîlik propagandasına karşı; devlet, buna engel olmaya çalışan Halvetî Tarikatını desteklemiştir.79

Kemalpaşazâde’nin yaşadığı dönemin Osmanlı’nın yükseliş dönemlerinde olması her şeyin çok iyi olduğunu göstermez. Bu dönemde ekonomik ve sosyal açıdan bazı sıkıntıların olduğu görülmektedir. “Celâlî”, “Kalender Çelebî”, “Canberdi Gazâlî” isyanları80 gibi sorunlar bu dönemlerde ortaya çıkmıştır.

olduğu yolunda iddialar ortaya atmış, bu iddiaları çeşitli yerlerde yaymaya başlamıştır. Onun, görüşlerini uluorta halk arasında dile getirmesi ve bazı kimselerin zihinlerini karıştırması âlimleri harekete geçirmiş ve Kābız 8 Safer 934 (3 Kasım 1527) tarihinde Dîvân-ı Hümâyun’a sevkedilmiştir. Vezîriâzam Makbul İbrâhim Paşa, meseleyi çözmeleri için Rumeli kazaskeri Fenârîzâde Muhyiddin Çelebi ile Anadolu Kazaskeri Kādirî Çelebi’yi görevlendirmiş, Kābız kazaskerlere âyet ve hadisler çerçevesinde iddiasını tekrarlamış, fakat kazaskerler bu iddiaları tatminkâr bir şekilde cevaplandıramamış, aksine öfkelenerek onu tehdit etmişlerdir. Bunun üzerine vezîriâzam ilmî yetersizlikleri yüzünden kazaskerleri şiddetle eleştirmiş ve bağırıp çağırmanın âcizlik alâmeti sayıldığını, ilim ehline yakışanın delillerle meseleyi çözmek olduğunu söylemiştir. Ardından Kābız hüküm verilmeksizin hapse konulmuştur. Bu sırada durumu kafes arkasından takip eden Kanûnî Sultan Süleyman, İbrâhim Paşa’yı çağırarak Kābız’ın bâtıl fikirlerinin cevaplandırılmayıp hakkından gelinememiş olmasından duyduğu rahatsızlığı ifade etmiş ve hemen yeni bir mahkeme oluşturulmasını istemiştir. İbrâhim Paşa, ertesi gün şeyhülislâm Kemâlpaşazâde ile İstanbul Kadısı Sâdeddin Efendi’yi dâvet ederek Dîvân-ı Hümâyun’da yeni bir mahkeme kurmuştur. Kemâlpaşazâde önce Kābız’ın fikirlerini dinlemiş, ardından onun dayandığı Kur’an âyetlerini ve hadisleri yanlış anladığını göstermiş, ileri sürdüğü delillerin tutarsızlığını ortaya koymuştur. Bunun üzerine Kābız söyleyecek hiçbir şey bulamamıştır. Şeyhülislâm, Kābız’ın zındıklık suçu işlediğini belirten fetvâsını vermiş, Kadı Sâdeddin de onu iddiasından vazgeçip Ehl-i sünnet inancına dönmeye davet etmiştir. Ancak Kābız buna yanaşmayınca kadı idamına hükmetmiş ve boynu vurulmuştur. (9 Safer 934 / 4 Kasım 1527).” Üzüm, İlyas, “Molla Kâbız”, DİA, 30/254-

255.

77

Ocak, Ahmet Yaşar, “Osmanlı İmparatorluğu da Marjinal Sufilik: Kalenderiler”, Türk Tarih Kurumu, 1999, s. 230.

78

Yavuz Sultan Selim’e halkın durumu ile ilgili bir rapor sunan Ali b. Abdülkerim el-Halife’nin en dikkat çektiği husus Kızılbaş tehlikesidir. Tansel, Selahattin, “Yavuz Sultan Selim”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1969, s. 20-30

79

Öge, Ali, Şeyhü’l-islâm İbn-i Kemâl’in Sünnîlik anlayışı, Yayımlanmış Doktora Tezi, Konya, 2010. s. 104-106.

80

Akdağ, Mustafa, “Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Halkası “Celali İsyanları”, Ankara, Bilgi yayın evi, 1975, s. 115 vd.