• Sonuç bulunamadı

Osmanlı dönemi siyâsî yapısı oldukça gelişmiş olup, yönetimin ve devrin şekillenmesinde etkin bir rolü vardır. Kemalpaşazâde’nin ilmî kariyerinin yanında çeşitli devlet kademelerinde ve üst düzey idari vazifelerde bulunması, Yavuz Sultan Selim Hân’a Safevîler ve Memlükler için verdiği fetvâların hem siyâsî ve hem de iktisâdî yönlerinin olması, bizi dönemin siyâsî yapısını incelemeye götürdü.81

Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Ankara Savaşı’ndan sonra bozulmuş olan düzeni tam manası ile düzeltip, vefât etmesinden sonra, şehzâdeler II. Bâyezid ile Cem arasında taht için meydana gelen mücadeleler, devletin huzur ve istikrârını bozmuş, nihayetinde II. Bâyezid Hân tahta geçmiştir.82 II. Bâyezid Hân döneminde Batı’ya seferler düzenlenmeye devam edilmiş ve Boğdan fethedilmiştir.

Batıya fetihler devam ederken asıl tehlike doğudan belirmiş, İran’da 1500- 1524 yılları arasında tahta çıkan Şah İsmâil fitnesi ortaya çıkmıştır. Şah İsmail fitnesine karşı II. Bâyezid Hân bazı tedbirler almış olsa da tehlikenin büyümesine engel olunamamıştır. Buna birde şehzâdeler Korkut, Ahmet ve Selim arasında meydana gelen taht kavgaları eklenince devlet zayıflamaya başlamış Yavuz Sultan Selim Hân’ın Nisan 1512 tarihinde tahta geçmesiyle sükûnet ortamı sağlanmıştır.

Yavuz Sultan Selim Hân siyasetini doğuya, özelliklede Şah İsmâil ve Şiîlik tehlikesine yoğunlaştırmıştır. Şah İsmail’in Osmanlı’yı ve de Ehl-i sünneti hedef alan faaliyetlerini yok etmek için çalışmış ve bu konuda Kemalpaşazâde ile sürekli görüş alışverişinde bulunmuştur. Memlükler ve Safeviler ile olan ilişkiler bu dönemin seyrini belirlemiştir.83

81

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Osmanlı Tarihi”, 1988, 3/342 vd.

82

Celâlzâde, Mustafa, “Selim-nâme”, Haz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, İstanbul, MEB, 1997, s. 95-101.

83

Özellikle Safevî düşüncesi Osmanlıyı yaklaşık iki asır boyunca meşgul etmiştir. Etkileri günümüzde de halen devam etmektedir.

1. Safeviler İle Olan İlişkiler

Osmanlı-Safevî ilişkileri daha önce başlamış olmakla birlikte girilen diyaloglar ve önemli olaylar Yavuz Sultan Selim Hân ve Kemalpaşazâde’nin dönemlerine rastlamaktadır. Bu yüzyılda Osmanlıyı her yönden meşgul eden akımlardan birisi Safevî düşünce geleneği olmuştur. Bu sadece dinî bir tehdit olmamış iktisâdî, siyâsî ve sosyal yönlerden Osmanlı’yı rahatsız etmiştir.

14. Yüzyıl’da kurulan Safevî Tarikatını sünni çizgide olan Safiyyüddin Erdebilî (v.745/ 1344 -1345) kurmuştur.84 Bu tarikatla Anadolu halkının ilişkisi, kurucusunun Türklere saygılı davranışlarından dolayı ilk andan itibaren başlamış ve devletin de ilgi göstermesine sebep olmuştur.85

İlk ciddî temaslar; tarikatın sünnîlikten şiîliğe geçiş dönemi, yani Şeyh Hoca Ali dönemindedir.86 Şeyh Hoca Ali döneminden sonra ikiye ayrılmış görünen tarikatın bir kısmı, sünnî çizgide devam etmiş ve Bayramiyye gibi oluşumlarla varlığını sürdürmüş, devlete de yakın olmuştur. Diğer kısmı ise gittikçe şiîleşerek Osmanlı devletine düşman bir hale gelmiştir. Şah İsmail (907- 931/1424- 1501) başa geçerek İran’da Siyâsî birliği sağlamış ve Şiî İmamiyye düşüncesini tamamen benimsemiştir.87

Devletlerini büyütmek isteyen Safevîler, doğudaki Sünnî Özbekler ile batıdaki Sünnî Osmanlıları kendilerine hedef olarak belirlediler. 1510’da yapılan savaşlarda Özbekleri yendiler. Osmanlılara karşı Venediklilerden topçu kuvveti istediler, 1502 ile 1507’de iki kez Osmanlı topraklarına saldırdılar, gönderdikleri

84

Dedeyev, Bilal, “Safavî Tarîkatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar

Dergisi, sy, 1-5, 2008, s. 206. 85

İnanır, Ahmet, “İbn-i Kemâl’in Fetvaları Işığında Osmanlıda İslam Hukuku”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2008, s. 35-37.

86

Küçükdağ, Yusuf, “Osmanlı Devletinin Şah İsmail’in Anadolu’yu Şiîleştirme Çalışmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri”, Osmanlı 1, Ankara, 1999, s. 271-274.

87

dâî’88lerle Anadolu’da Osmanlı ve Sünnîliğe karşı büyük bir propaganda faaliyetine giriştiler.

Safevî Tarikatının, 15. Yüzyılın ilk yarısından itibaren hızla şiileşmesini Osmanlı Devlet kabul etmemiş II. Murat şeyh Cüneyd’i topraklarından kovmuştur. Fatih bunlara gönderilen teşvik amaçlı “Çerağ akçesi’ni kesmiştir.89 II. Bâyezid, Safevilere karşı Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup’la ittifak yapmıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısında yapılan olumsuz propogandalar neticesinde Safevî bölgelerine yapılan göçler, bazı Osmanlı bölgelerinin boşalmasına sebep olmuştur.90

XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Erdebil Safevî tarikatının güçlenmesi ve Osmanlı hâkimiyetindeki Şiî sempatizanı grupların, Şah İsmail’e destek vermeleri ile Safevî Devleti kuruldu. Yavuz Sultan Selim Hân’ın şehzâdeliğinden itibaren almış olduğu tedbirler ve Çaldıran Savaşı (1514)’de Şah İsmâil’in mağlup edilmesiyle Safevî nüfuzuna son verilmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in oğlu Kanuni’ye vasiyeti ve Kemalpaşazâde’ye tavsiyesi gereği, Kanuni Sultan Süleyman Hân’ın İran üzerine yapacağı sefere fetva vermiş, padişahın her daim yanında olmuş, Şah Tahmasb’a gönderilen mektupları bizzat kendisi kaleme almıştır.91

Alınan bütün tedbirlere rağmen, Safevî yayılmacılığının Osmanlı Devleti’ndeki etkileri uzun müddet devam etmiştir.

88

İslâm dünyasında ortaya çıkan bazı fırkalarda mezhebi yayma yetkisi verilen kimsenin görev

unvanı. Arapça’da “seslenmek, çağırmak, davet etmek” anlamındaki da’ve veya duâ kökünden sıfat olan dâî, “insanları kendi din veya mezhebine çağıran kimse” demektir.”Allah’a çağıran” anlamıyla Hz. Peygamber’e nisbet edilişinden faydalanılarak benimsenen, ilk Mu’tezile, Zeydiyye ve Abbâsîler’de nâdiren kullanılan dâî en çok İsmâiliyye, Karmatîler ve Dürzî tarihinde göze çarpmaktadır. İsmâiliyye ve Karmatîler’de “da’vet” adı verilen mezhep faaliyetlerini yürütmek için imam tarafından yetki verilmek suretiyle tayin edilen dâîler, mezhep bünyesi içinde hüccet’ten sonra gelen önemli bir mevkiye sahiptirler.” Öz, Mustafa, “Dâî” maddesi, DİA, 8/420-421. 89

“Ankara savaşından sonra Osmanlı Sultanlarının teşvik amaçlı tarikat şeyhine gönderdikleri akçe.” F. Babinger-Köprülü, Fuad, “Anadolu’da İslâmiyet”, haz. Mehmet Kanar, İstanbul 1996, s. 19; Dedeyev, “Safavî Tarîkatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, s. 200.

90

Öztuna, Yılmaz, “Yavuz Sultan Selim”, İstanbul Bâbıâli Kültür Yayınları, 2006, s. 20-21.

91

Sarıkaya, Muammer, “Kemâl Paşa-zâde’nin yabancı kelimelerin Arapçalaştırılması ve dil hataları

Aşağıya aldığımız maddeler Osmanlının Safevîlere karşı takındığı tutumu ve Kemalpaşazâde’nin onların aleyhine verdiği fetvâları sebeplendirir vaziyettedir.92

1. Safevîlerin Ehli Beyt sevgisi ağır basan guruplara Şiîlik, propagandası yapması 2. Sünnî inanca ve Osmanlı devlet otoritesine sürekli savaş halinde olmaları, ülkeyi parçalamak için uğraşmaları, isyan ve ayaklanmalar düzenlemeleri.

3. Anadolu’dan Azerbaycan’a, insanların göç etmesi için faaliyetler yapmaları ve kamu düzenini bozmaları.

2. Memlük’ler İle Olan İlişkiler

Mısır ve Hicaz bölgesinde Eyyûbî ordusundaki Türk asıllı âzatlılar tarafından kurulan ve sünnî çizgide müslüman Türk devleti olarak bilinen Memlük’ler (Kölemenler) ile Malatya ve Sivas alınınca sınır komşusu olunmuştur.93

Fatih dönemine kadar Osmanlı-Memlük ilişkilerinde herhangi bir hareket görülmemektedir. Fatih döneminde ise, “Dulkadiroğulları’nın üzerinde her iki devletin hak iddia etmesi”- ki, bu mesele Osmanlı-Memlüklü arasını bozan en önemli meseledir.- ve “hicaz suyolları meselesi”, gibi nedenlerle karşı karşıya gelmişlerdir.94

II. Bayezid zamanında oldukça iyi olan ilişkiler, Memlük Sultanı Kansu Gavri (v. 923/1517) tarafından şehzâdelerin himaye edilip Osmanlı devleti aleyhine kullanılmaya çalışılmasıyla olumsuz etkilenmiştir.

Diğer taraftan Yavuz zamanında Memlûk’ler, Osmanlılar’la Safevîler arasında yapılan savaşlarda tarafsız görünüyor olsalar da Çaldıran seferi sırasında Yavuz Sultan Selim’in iâşe yardımı talebini reddetmişlerdir. Bu tutumları Osmanlı devleti tarafından Safevîleri destekleme olarak yorumlanmıştır.

92

Dedeyev, “Safavî Tarîkatı ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, s. 218.

93

Yiğit, İsmail, “Memlükler”., DİA, 29/90-97.

94

O dönem Memlük’lere bağlı olan Dulkadiroğlu Alâüddevle, İran seferinde Osmanlı devletine yardım etmediği gibi, Osmanlı ordusunun iâşe için gerekli olan zahire yollarını kesmiştir. Bunun yanında Portekizlilerin kızıldenizdeki tehlikeli hareketlerine Memlük’lerin hiçbir şey yapmaması, hac için giden kafilelere engel olunması, Halep beylerbeyi Hayır Bey gibi devlet adamlarının Yavuz Sultan Selim’i Mısır seferine teşvik etmeleri ve önceki mevcut diğer gerginlikler, Osmanlı Devleti’ni Mısır seferine mecbur bırakmıştır.95

Memlûk’ler ile savaş kaçınılmaz olunca, meseleye dînî açıdan da bakmak gerekmiştir. Safavîlere karşı açtığı savaşta onların râfizî olmaları sebebi ile ulemadan fetva alabilen Yavuz, din ve mezheb birliği olması Memlüklere karşı savaş açma fetvasını almakta zorlanmıştır.

Memlük’ler, Ümitburnu’nu geçerek Hindistan’a ulaşan, Basra Körfezi ve Kızıldeniz üzerinden Arap yarımadasını tehdit eden Portekizlilere karşı hiçbir şey yapmamışlar ve İslam’ın mukaddesatını korumayıp, halka zulüm yapılmasına seyirci kalmışlar, İslam’ın küçük düşürülmesine rıza göstermişlerdir. İşte bu sebeplerden dolayı Memlüklerle savaş, şer’ân câiz görülmüştür.96

Kemalpaşazâde, Mısır’ın fethiyle ilgili bir risâle97 yazmış ve durumu detaylı bir şekilde incelemiştir. Ulemadan bazıları bu savaş açma fetvasına karşı çıksalar da o bunun gerekli olduğuna Yavuz Sultan Selim Han’ı ikna etmiştir. Son olarak bu değerlendirmeler müvâcehesinde Şeyhülislam’ın da fetvasını alan Yavuz, Memlüklülere savaş ilan etmiştir.

Kemalpaşazâde’nin Anadolu kazaskeri olarak katıldığı bu seferde Mercidâbık (24 Ağustos 1516) ve Ridaniye (22 Ocak 1517) savaşları kazanılmış, başta Kahire

95

Uğur, Ahmet, “Yavuz Sultan Selim”, Kayseri Erciyes Ünv. Sos. Bil. Yay., 1989, s. 96

96

Emecen, Feridun, “Osmanlılar-Siyasi Tarih”, DİA, 2007, 33/487-496.

97

Kılıç, Mustafa, “İbn-i Kemâl’in Mısır Fethine Dair Bir Risâle-i Acîbesî”, Diyanet Dergisi, 1990, Ankara, sy. 1, 11/114-119.

olmak üzere Mekke ve Medine dâhil, Hicaz Yarımadası Osmanlı’ya dâhil olmuştur.98

Osmanlı devletini, bu devletlerin dışında da meşgul eden daha birçok siyasi olay olmuştur. Ancak Kemalpaşazâde’nin bu olaylarda önceki iki olay kadar müdâhil olmadığını gördüğümüz için onları almaya lüzum görmedik.