• Sonuç bulunamadı

1.11. Psikolojik Sözleşme Kavramına İlişkin Kuramlar

1.11.1. Sosyal Değişim Kuramı

Psikolojik sözleşme kavramına ilişkin kuramların başında, özellikle ilk yıllarında neredeyse tamamen kavramın temellendirilmesine katkı sunan sosyal değişim kuramı gelmektedir. Kuram 1920’li yıllarda araştırmalara konu olmasına karşın uygulamada çok eskilere dayanmaktadır (Cropanzano, 2005:874). Sosyal değişim, bireylerin sundukları bir hizmet karşılığında almayı düşündükleri karşılıkları içerir. Başka bir ifadeyle; bir kazanç karşılığında yerine getirmeye gönüllü oldukları eylemlerdir. Başka bir kişi için değerli bir hizmet gerçekleştiren birey, o kişiyi kendisine borçlu kılmaktadır. Bunun karşılığında hizmeti alan kişi de, bu yarardan doğan yükümlülüğü ödemek için, borcunu yararı olan davranışlar yaparak geri ödeme ihtiyacı hisseder. Tarafların birbirlerinden sağladıkları kazanç her iki tarafı da memnun ettiği sürece, taraflar bu alış veriş ilişkisini sürdürmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla taraflar birbirlerine borçlu hale gelebilecekleri durumlardan kaçınmaktadırlar (Blau, 1964:89). Sosyal değişim teorisine göre yaşam süresince insanoğlunun tüm ilişkileri karşılıklı alışverişlerden oluşur, fakat ilişkilerin temeli olan bu alışverişlerde genellikle salt bir eşitlikten bahsedilemez. İlişki süresince gerçekleştirilen değişimde söz konusu olan sadece maddi ve ekonomik bir mübadele değildir. Konumuz açısından değerlendirecek olursak örneğin örgütün işgörenlerine sağladığı iş güvenliğine karşılık işgörenin de örgüte bağlılığı ve örgütsel vatandaşlık bilinci gibi hususlarda sosyal değişim teorisi ile açıklanabilir (Türker, 2010:4).

Ünlü arkeologlar Leakey ve Levin (1978) bizi insan yapan özellikleri bu kurama bağlamış, insanoğlunun yiyecek ve değerlerini “onurlu mecburiyet ağı” içinde paylaşmayı öğrendikleri için insan olduğumuzu öne sürmüşlerdir. Ridley (1997), Tiger ve Fox (1989) bu borçluluk ağının insanları birbirine verimli şekilde bağlayan dayanışmayı, mal ve hizmetlerin değiş tokuşunu, iş bölümü ve uzmanlaşmayı mümkün kılan eşsiz bir eşgüdüm mekanizması olarak görmektedir. Tiger ve Fox tarafından tanımlanan bu sosyal gelişim sürecinde en önemli unsur gelecekteki mecburiyetlerdir.

Çünkü bir kişinin başka bir kişiye verdiği yemek, hediye, ilgi vb. şeylerin kaybolmayacağı güvencesi sayesinde insanoğlu farklı kaynakları değiş tokuş etmekten çekinmemiştir. Bu sosyal kural sayesinde dayanışma, kaynaşma, yardım etme, hediye verme, güvenlik, ticaretin koordineli ve karmaşık sistemini mümkün hale getirmiştir (Cialdini, 2012:43).

Bu bağlamda hayatı devam ettirebilmek için beşeri ilişkilerin zorunlu olduğu ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sürekli olarak birbirleriyle iletişim içinde oldukları temeline dayanan sosyal değişim kuramı, istihdam ilişkilerinin anlaşılmasına ışık tutmaktadır (Akar, 2010:43). Blau’ya (1964) göre sosyal değişim kuramı, işgörenler ile örgütler arasında var olan; ancak açık ifade edilemeyen, ihlal edildiğinde ciddi olumsuz sonuçlar doğuran karşılıklı yükümlülüklerdir. Teoriye göre, örgütler işgören tatmini için çabalamakta ve bu çabanın işgörenler tarafından doğru algılanmasını sağladıkları sürece sosyal değişimi başlatıp devam ettirmektedirler (Çelik ve Turunç, 2010:185). Bir anlamda toplumsal süreklilik için zorunlu olan hukuki ve ahlaki kuralların ortaya çıkışında özellikle de sürdürülme iradesinin gösterilmesinde sosyal değişim kuramının önemli bir payı bulunmaktadır.

Kuram içinde 5 unsuru barındıran bir model şeklinde ifade edilmiştir (Searle, 1990:1):

 Normal şartlarda insan davranışları rasyonellik esasına dayanır: İnsan reel bir varlık olarak tanımlanabilir. İnsan bir davranıştan ne kadar tatmin olursa, o davranışı o kadar çok tekrar etme eğilimindedir. Fakat durum sürekli bu şekilde devam etmemektedir. Tıpkı son birim yararı ilkesinde olduğu gibi her ilave ödülün değeri azalacak (Ünsal, 2004:118) ve bir süre sonra ödülün, kişinin gözündeki değeri sıfırlanacak ve kişi farklı ödüller arama yolunu seçecektir.

 İlişki karşılıklılık içerir: Bu durum ilişkiye giren taraflar için önemli olanın yapılan takasta eşitliğin varlığıdır, başka bir deyişle, iki taraf arasındaki ilişkinin devam etmesi için mutlaka karşılıklılık ve nispi bir eşitliğin olması gereklidir. Ancak ilişkinin sürekliliği için karşılıklılık ve eşitliğe uygun davranmak yalnız başına yeterli değildir, aynı zamanda karşı tarafın beklentilerini karşılayacak şekilde de olması gerekmektedir.

 Sosyal takas adalet ilkesine dayanır: Bahsedilen unsur, iki taraf arasındaki ilişkide görünür eşitlikten daha çok adil olmayı ifade etmektedir. Dolayısıyla her bireyin elde ettiği ödülü, aynı katkıyı yapan kişilerin elde ettiği ödüllerle kıyaslaması anlamına gelmektedir.

 Kişiler takas ilişkisi içinde kazançlarını maksimize, maliyetlerini minimize

edecek yollar aramaktadırlar: Kuramın temel varsayımı, insan ilişkilerinin ödül

bedel değişimine dayandığıdır. Buna göre, insanlar fazla ödül alıp, düşük bedel ödeyecekleri ilişkileri tercih ederler (Curun, 2006:13). Bu durum pazardaki bir kişinin maliyetlerini düşürerek kârını artırma isteğine benzetilebilir (Brehm ve Kassin, 1990:248)

 Kişiler takas ilişkisine zorunluluktan daha çok ortak fayda elde etmek için

girerler: Bu unsurdan dolayı ilişkideki takasta zorlama olmamalıdır. Psikolojik

sözleşmede de daha önce bahsedildiği üzere bir karşılıklılık ve bir takas söz konusudur. Bu bağlamda hayatın devamlılığı için insan ilişkilerinin ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sosyal yaşamın zorunlu olduğu temeline dayanan sosyal değişim kuramı, istihdam ilişkilerinin anlaşılmasına ışık tutmaktadır. Sosyal değişimde bireylerin elde ettikleri faydaya karşılık, olumlu şekilde karşılıkta bulunacakları varsayımı da psikolojik sözleşmenin kuramsal temelini oluşturmaktadır (Gouldner, 1960:170). Diğer yandan ise psikolojik sözleşme üzerine yapılan çalışmaların sosyal değişim kuramına katkı sağladığı ve bu kurama düşünsel boyut kazandırdığı görülmektedir (Coyle-Shapiro ve Kessler, 2002:72).

Psikolojik sözleşmenin oluşumu, gelişimi ve güçlenerek devam etmesi için örgütler işgörenlere karşı yükümlülüklerini yerine getirdiklerinde ve bunun doğru algılanmasını sağladıklarında sosyal değişim kuralı çalışmaya başlar. İşgören de bu doğrultuda kendisinde örgüt için faydalı olma zorunluluğu hissederek, örgüt hedeflerine ulaşması için gerekli katkıyı sağlayacaktır.