• Sonuç bulunamadı

Güven Tanımlarında Kullanılan Ortak Kavramlar

1.13. Psikolojik Sözleşme İhlalinin Sonuçları

2.1.2. Güven Tanımlarında Kullanılan Ortak Kavramlar

Güvene ilişkin Tablo 2.1’deki tanımlar incelendiğinde çeşitli araştırmacılar tarafından ortaya konulan güven tanımlarının birbirine benzer ifadeleri içerdiği görülmektedir. Bunun nedeni araştırmacıların kendi kavramsal çerçevelerini geliştirirken, diğer araştırmacıların tanımlarından yola çıkmalarıdır. Örneğin Zand güven tanımını Deutsch (1958)’un güven tanımına, Mayer ve arkadaşları (1995) güven tanımlarını Gambetta’nın (1988) güven tanımına, Rousseau ve arkadaşları (1998) ise yaptıkları güven tanımını Mayer ve arkadaşlarının (1995) güven tanımına dayandırmaktadır. Bu bağlamda alan yazında birçok farklı güven tanımı ortaya konulmuş olmakla birlikte, güven tanımlarının birbiri üzerine inşa edildiği ve bu sebeple benzer öğeler barındırdıkları söylenebilir (Ayduğ, 2014:25-26).

Güvenin tanımlanmasında, evrensel tek bir tanıma ulaşılamamasına rağmen, güvenin ön koşulları olarak da ifade edilen belirsizlik, riskleri göze alabilme, savunmasızlık (Sandal, 2014:14) ve beklenti kavramlarının tanımda yer alması gerektiği konusunda genel olarak görüş birliği vardır (Erdem, 2003:156).

2.1.2.1. Belirsizlik

Belirsizlik kelime anlamı olarak, gelecekte oluşabilecek durumların öngörülememe olayıdır (Demirdağ, 2015:12). Birey tarafından, yeterli veri olmaması nedeniyle tam olarak yapılandırılamayan bu durumda (Erdem, 2001:44) karşı tarafın ne şekilde davranacağının kesin şekilde bilinmemesi hatta kontrol etme imkanın bulunmaması söz konusudur (Yanık, 2014:49).

Güven duygusunda kesinlikten bahsedilemez. Çünkü en gerçekleşmesi olası görülen ve en samimi ilişkilerde bile beklentilerin gerçekleşmemesi ve hayal kırıklığı

yaşanması olasılığı ihtimal dâhilindedir (Agun, 2011:5). Bu ihtimaller bireylerin sosyal ilişkilerde yapacağı herhangi bir seçimde kazançlarından daha fazlasını kaybetme olasılığıyla karşı karşıya bırakmaktadır (Üstün 2015:43). Olasılıklar içeren bu seçimin sonucunun bir yansıması olarak diğer bireylerin davranışlarına bağlı olarak gelişen belirsizlik durumuyla karşı karşıya gelindiğinde güven ortaya çıkmaktadır (Öğütveren, 2007:5). Dolayısıyla güven duymak, seçim unsurunu içinde barındırmaktadır (Üstün, 2015:43). Ancak birey bu seçimin sonuçlarının ne olacağını yukarıda da belirttiğimiz gibi önceden kestiremez. Yalnızca sonuca yönelik bir beklenti içerisine girer (Ayduğ, 2014:26-27). Belirsizlik tamda bu noktada, karar verenin, vermiş olduğu karar sonucunda gelecekte karşılaşabileceği sonuçları öngörebiliyor veya biliyor olmasına karşın bu sonuçların gerçekleşme olasılıkları ile ilgili değişik nedenlerden ötürü tahminde bulunamamaları halidir (Terekli, 2010).

Bu bağlamda diyebiliriz ki tahminde bulunmada zorlanıldığı, belirsizliğin arttığı ölçüde, insanın karşısındaki kişiye güvenme ihtiyacı daha fazla artar. İçinde bulunulan bu belirsizliğin azaltılması da güvenin gelişimini sağlar. Bu açıdan güvenin, bireyler üzerinde, belirsizliklerin algılanmasını azaltan bir fonksiyona haiz olduğu ifade edilebilir (Üstün, 2015:43). Bu durum güven ile belirsizlik arasındaki ilişkinin en önemli göstergesidir (Ayduğ, 2014:26-27). Bir başka deyişle geleceğin içinde barındırdığı belirsizliklerine ve bireyin var olan belirsizliklerden zarar görme ihtimaline karşın, bunları göz önüne alarak gelecekte karşılaşma ihtimali olan riski tolere etmek ve üstlenmek istemesi güveni ortaya çıkarır. Ortaya çıkan bu güvenme durumu bireydeki belirsizlikleri, karmaşayı, geleceğin korkutuculuğunu algılama bağlamında (Agun, 2011:7) azaltan ve başa çıkmayı sağlayan işlem olarak açıklayabiliriz.

Belirsizlik, riski güvenle ilişkili kılan en temel öğedir (Erdem, 2003:157). Eğer ilişkinin sonuçlarına ilişkin herhangi bir belirsizlik yoksa bu durumda doğal olarak riskten de bahsedilemez (Üstün, 2015:43). Dolayısıyla riski güvenle ilişkilendiren olgu belirsizliktir (Erdem, 2003:157). Lewis ve Weigert, (1985)’in ifade ettiği gibi ancak belirsizliklerin oluşturduğu risk ihtimallerinin sıfırlandığı bir durumu tasavvur edecek olursak güven duygusundan söz etmeye gerek kalmayacaktır (Kalemci Tüzün, 2006:13). Hayatın olağan akışı içinde umulmayan olaylar ve beklenmeyen sürprizler daima bireyler için mevcuttur. Bu gibi beklenmeyen durumların meydana getirdiği belirsizlikler güvenen tarafı güvenilen tarafa bağımlı kılmakta ve bu da gelecekte oluşacak sonuçlara dair riski her zaman içinde barındırmaktadır (Pearce vd., 1998:371- 396).

2.1.2.2. Risk

Güven kavramının izah edilmesi için yapılan tanımların birbirinden farklı unsur ve içerik taşımasına rağmen, genel olarak tanımlarda, riskin göze alınması tercihinin oynadığı önemi belirten Secor ve O’Loughlin (2005) göre güven konusundan bahsederken genel olarak risk koşulları altında bireylere ve örgütlere inanma ve itimat etme durumlarına atıfta bulunulduğuna dikkat çekmektedir (Boztepe, 2013:56). Öznesi insan olan güven kavramının belirsizlik ve doğal olarak riskin göze alınması tercihini içermesi kaçınılmazdır (Ayden ve Özkan, 214:152). Hatta güven varlığını belirsizliklerin oluşturduğu riskleri göze alabilme cesaretine borçludur, dolayısıyla riskin olmadığı bir ortamda güven ihtiyacından bahsedilemez (Weber ve Carter, 2003:3). Bu nedenle güven ve riski göze alabilme kavramları birbirine bağlı iki kavramdır (Üstün, 2015:43). Riski beklenenden farklı bir sonuç elde etme olasılığı olarak tanımlayabiliriz. Güvenin oluşabilmesi için bireyin bu farklı sonuçların varlığını kabul etmesi gerekir (Çetinel, 2008:7).

Güven bir iddiadır ve bir bireysel tercihtir; bazı riskleri içerir. Karşı tarafla güven ilişkisi içine giren bireyler, kendi hak ve menfaatlerini ilgilendiren konularda başka bireylere, gruplara ve durumlara teslim ve bağımlı olmayı kabul ederler. Bağımlılık hali ise riskleri de büyük oranda içinde barındırır (Özbek, 2008:3). Güven ilişkisi çerçevesinde bireyler alternatif durumlar içinden bir seçim yapma imkânına sahiptirler. Ancak bireylerin, bu seçimleri hayal kırıklığına uğrama ihtimalini de kabul ederek karşı tarafa güvenmeyi ve bunun sonucunda da risk almayı tercih etmeleri manasına gelir (Çetinel, 2008:7). Yani güven, risk almakla aynı anlamına gelmez, risk almayı göze almak manasına gelir. Bu bağlamda güven, bir ilişkide riskleri kabullenmeye ve bu kabulleri istekliliğe yol açmaktadır (Mayer vd., 1995:712-724). Bireyler arasındaki belirsizliğe bağlı risk, bilgi eksikliği veya enformasyon kaybı ne kadar yüksek düzeyde olursa güven ihtiyacı da o kadar yüksek derecede olmaktadır (Özbek, 2008:7).

Emin olma ile güven duygusu arasındaki farkı ortaya koyan da risk olgusunun varlığıdır. Emin olma durumunda tam bir kesinlik yani karşı tarafın farklı bir davranış sergileyebileceği ihtimali göz ardı edildiği için kişi bir risk almış değildir. Ancak güven duygusunda, bu kesinlikten bahsedilemeyeceği yani güvenen tarafın başka seçimler yapma şansı ve imkânı varken, olumsuz bir sonuç doğurabilecek ihtimali tercih ederek gönüllü şekilde risk almış olur (Luhmann, 2000:97).

2.1.2.3. Beklenti

Güveni inceleyen yaklaşımlara bakıldığında genellikle uygun ya da olumlu beklentiler ve başkalarına karşı savunmasız olmaya isteklilik tanımların diğer önemli ortak özelliklerindendir (Dinçer,1998:23). Bu yaklaşımların genel olarak taraflar arasında güvenen kişinin karşı tarafın kendi çıkarlarını göz önünde bulunduracağı ve karşılıklı verilen sözler doğrultusunda hareket edeceği (Demirdağ, 2015:12) yönünde olumlu beklentileri içerdiği görülmektedir.

Güven beklentilerle yakından ilişkilidir. Beklentilerin karşılanacağı düşüncesi güvenin oluşumunu etkileyen unsurlardandır (Zorlu Yücel, 2006:13). Özellikle psikolojik açıdan yapılan tanımlarda güvenin deneyimlerden kaynaklı beklenti temeline dayandırılarak tanımlandığı görülmektedir. Bunlar arasında literatürde büyük ölçüde kabul gören Baier’in “güvenen kimsenin güven kurumuna ilişkin beklentilerinin karşılanması” ve Fukuyama’nın “üyelerinin ortaklaşa paylaştığı normlara dayalı, düzenli, dürüst ve işbirliği yönünde davranan bir toplumda ortaya çıkan beklentiler” şeklindeki tanımlarıdır (Börü, 2001). Görüldüğü gibi güven, diğer tarafın beklentisi olarak tanımlanabilir (Yazıcıoğlu, 2015:4). Tarafların beklentileri karşılandıkça güven duygusu güçlenecek bu da olumlu beklentilerin sayısını arttıracak (Yılmaz, 2014:22) bu sayede taraflar karşılıklı olarak geleceğe yönelik güvenlerini pekiştirmiş olacaktır (Altun, 2010:13).

Bu kavramsallaştırmalarda bireylerarası güven ilişkilerinde, karşı tarafın tecrübe ve yeterliliğine, sahip olduğu rolleri başarılı bir biçimde gerçekleştireceğine ilişkin beklentiler en sık belirtilen hususlardır (Erdem, 2003).

2.1.2.4.Savunmasızlık

Yukarıda verdiğimiz güven tanımlarının neredeyse tamamında ortak olan özelliklerden biri de, riske karşı savunmasız olma halidir. Bu tanımlardan anlaşılmaktadır ki ortada bir savunmasızlık durumu yoksa güvene gereksinimde yoktur (Polat, 2009: 4). Güven ilişkilerinde, tarafların özellikle de güvenen tarafın bireysel çıkarlarına ilişkin hususlarda karşı tarafa bağımlı ve teslim olması ilişkinin var olması için hayati niteliktedir (Çetinel, 2008:9-10). Sosyal ilişkilerde var olan karşılıklı bağımlılığın ya da işbölümü ve birliktelik gerektiren karmaşık örgütsel sorumluluk ve görevlerin yerine getirilmesi sürecinde savunmasızlık bireylerin yoğun biçimde yaşadığı bir duygudur (Mayer, 1995:709-734). Birçok araştırmacı, güvenin, sosyal

savunmasızlık ve kırılganlığın sosyal hayatı zedelemesine engel olabilme gücüne işaret etmişlerdir (Öğütveren, 2007:4).

Güven, taraflardan birisinin, diğer tarafın gerçekleştireceği kontrol edemediği hareketleri karşısında kendisini savunmasız bırakma isteğidir. Kendisini savunmasız hale getiren taraf, önemli bir şeyini kaybetme riski ve durumuyla karşı karşıyadır (Hosmer, 1995:382). Bu savunmasızlık durumu gelecekte kişinin nelerle karşılaşılacağına yönelik belirsizliği ve karşı tarafın kendisine zarar verebilme ihtimalini, yani bir riski de içermektedir (Çimen, 2007:88).

Savunmasızlık kavramı, literatürde iki farklı bakış açısı ile incelenmektedir. Bazı araştırmacılar güven ilişkisinde tarafların gönüllü olarak savunmasız kaldıklarını gözlemlemişlerdir. Bazı araştırmacılar ise savunmasızlığın güven ilişkisinde karşı tarafın zarar verme ihtimalini göz önünde bulundurarak geliştirilen rasyonel bir karar verme durumu olduğunu ifade etmişlerdir. Savunmasızlık kavramına bakış açılarındaki farklılıklara rağmen araştırmacılar savunmasızlık kavramının güveni açıklayan önemli bir olgu olduğu konusunda hemfikirdirler (Çetinel, 2008:10).