• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2:KURAMSAL YAPI

2.3. Sosyal DeğiĢme

AraĢtırmamızın bir diğer temel kavramı “toplumsal değiĢme”dir. Genel anlamda değiĢme, önceki durum veya davranıĢta ortaya çıkan farklılaĢmadır. (Kızılçelik, 1994, s.102) DeğiĢim açıklamalarının tümü, değiĢmeyi ölçebilmek için, temel bir çizgi olarak sabit kalan “Ģey”in gösterilmesini gerekli kılar; ki, o “Ģey” yapıdır. Bu bağlamda değiĢme, bir zaman dilimi sürecince, bir nesnenin ya da durumun “yapısında”, önemli ölçüde meydana gelen baĢkalaĢmadır (Giddens, 2000, s.551 ve Boran, 1945, s.15). Binaenaleyh; toplumsal değiĢme, toplumun yapısında meydana gelen değiĢmedir.

“Toplumsal yapıyı, toplumsal iliĢkilerin ve bunları belirleyen kurumların bir bütünü olarak tanımlamıĢtık. Ayrıca, toplumsal yapı kavramının, toplumsal iliĢki ve değerlerdeki sürekliliği, düzenliliği ve istikrarlı oluĢu içerdiğine de değinmiĢtik. Bu bağlamda; toplumsal yapının statik olarak adlandırılan yanının, her zaman yön, zaman ve içindeki kiĢiye göre devinim içinde olduğunu açıklamıĢtık. Buradan yola çıkarak, toplumsal değiĢmeyi, “toplumsal iliĢkiler ağının ve bunları belirleyen kurum ve değerlerin değiĢmesi” Ģeklinde tanımlayabiliriz (Güven, 1999, s.214; Özkalp, 1995, s.264; Tezcan, 1995a, s.170).”

Toplumsal yapı sürekli değiĢim halindedir. Fakat bu değiĢmelerin bir kısmı önemli olmadığı için toplumsal değiĢme olarak kabul edilemez. Toplumsal yapının yapı unsurlarındaki değiĢikliklerden, icra yönünden sonuçlar doğuranlar önemli değiĢikliklerdir. Mesela, moda ile ilgili ve iĢ hayatındaki dönemsel değiĢmeler,

46 toplumsal değiĢme olarak kabul edilemez.

Toplamsal yapının unsurlarında meydana gelen yeniliklerin “toplumsal değiĢme” sayılması gerektiği gibi yapı unsurlarının kendisinde değil; fakat, bunların nispi öneminde oluĢan değiĢmeler de, toplumsal değiĢme sayılmalıdır.Nitekim, yapıyı oluĢturan öğelerde herhangi bir değiĢme gerçekleĢmemiĢken, öğeler arasındaki iliĢki biçiminin farklılaĢmasından mütevellit bir toplumsal değiĢme söz konusu olabilir. DeğiĢme, niceliksel veya niteliksel bir biçimde olur. Yapıyla ilgili yeni bir Ģey getirildiğinde niteliğe iliĢkin bir değiĢme olur. Bazı yeni unsurlar, diğerlerine kıyasla yapıya iliĢkin daha çok ve daha iyi uyum sağlarlarsa bu defa değiĢme sayıya dayanan Ģekilde olur. Yeni bir örneğin, diğerinin yerini alması gibi.

Tarihsel araĢtırmaların iĢaret ettiği gibi, her toplum, ne kadar geleneksel ve tutucu olursa olsun sürekli değiĢim içindedir (Koenig, 2000, s.287). Ancak, temel toplumsal öğelerin değiĢmeleri onların bütünüyle yok olmaları anlamına gelmez. Temel grup ve kurumlar -aile, eğitim, ekonomi, siyaset, din vb.- form ve içerik olarak değiĢebilir, ama örgütlenmiĢ sosyal yaĢamın olduğu her yerde zorunlu olarak bulunurlar (Fichter, 1996, s.166).

Toplumsal değiĢmeyi, tek bir toplumun sınırları içinde; toplumun yapısındaki değiĢmeler olarak tanımlamak, bu olguyu, yapıyı belirleyen toplumsal kurumlardaki ve iliĢkilerdeki değiĢmeye özdeĢleĢtirmektir. Toplumsal değiĢmenin “toplumsal iliĢki ve kurumlar bütünündeki değiĢme” olarak tanımlanması, orta boy toplumsal değiĢme kuramına dayanmaktadır. Buna karĢılık, büyük boy kuramlar, toplumsal değiĢmeyi, tüm insanlığı kapsayan evrensel boyutta ele alırlar. Toplumsal değiĢmeyi açıklamakta, çağdaĢ sosyolojinin büyük bir ekserle barem aldığı kuram, orta boy kuramdır. Toplumsal değiĢme kavramı, toplumbilim literatüründe ilk olarak “ilerleme” anlamında kullanılmıĢtır.

DeğiĢme kavramı konusunda, sosyolojik analizdeki ilk giriĢimler, Ondukuzuncu Yüzyılda Avrupa'yı saran, sanayileĢme ve Fransız devrimi gibi iki büyük değiĢim dalgasını açıklama gereğinden kaynaklanmıĢtı (Marshal, 1999, s.136). Onsekizinci Yüzyıl' dan itibaren ilk tartıĢmayı baĢlatanlar tarih felsefecileridir. Bunlar, toplumsal ve

47

siyasal devrimleri “genel tarih” çerçevesi içinde açıklamıĢlardır. Bunların etkileri, Simon ve Buckle gibi yazarlar ile ilk toplumbilimcilerden Comte, Marks ve Spencer'de açıkça görülür. Hatta modern sosyologlardan Weber' de “kapitalizmin kökeni ve önemi” ne dair bakıĢ açısıyla, “artan rasyonelleĢmenin” sonuçlarına dair düĢünceleriyle aynı kategoriye sokulabilir. Yine, kısmen Durkheim'i bu safa dahil edebiliriz.

DeğiĢimi ilerleme ve evrimle eĢit sayan Ondukuzuncu Yüzyıl kuramcıları, değiĢimi, toplumun her kesiminin birlikte değiĢeceği, total, homojen bir süreç olarak görmüĢlerdi. Ancak, değiĢimin genellikle eĢitsiz ve kısmi bir olgu olduğunu artık bilinmektedir (Marchal, 1999, s.138). Sosyologlar değiĢim sorununu büyük ölçüde tekil değiĢim süreçlerini yakından analiz ederek ve tanımlar getirerek incelemiĢler. Toplumsal değiĢim kuramları Ģimdilerde, küresel toplum düzleminden aile düzlemine kadar çok geniĢ bir alandaki fenomenleri (kısa ve uzun vadeli, büyük ve küçük ölçekli değiĢimleri) kapsamaktadır.

Çoğunlukla eĢitmiĢ gibi kullandığımız modernleĢme, yenileĢme, çağdaĢlaĢma, ilerleme, kalkınma, geliĢme gibi deyimlerle sosyolojik bir deyim olan değiĢme arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.

Ekonomik göstergelerle ifade edilen ve daha çok ekonomiyle ilgili olan geliĢme, kalkınma ve büyüme terimleri, ekonomik bazı kıstaslara göre toplumsal değiĢmenin yön ve niteliğini ancak kısmen gösterebilmektedirler. Evrim, devrim ve ilerleme gibi toplumsal, siyasal ve kültürel deyimler de, değiĢimin özel biçimleri olarak değerlendirilebilirler. ModernleĢme kavramı ise, genellikle az geliĢmiĢ ülkelerin, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel bakımdan, endüstrileĢmiĢ ülkeler modelini temel alan bir değiĢme göstermeleri anlamında kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında modernleĢme, toplumsal değiĢmenin özel bir durumu veya görünümü olmaktadır. AĢağıdaki toplumbilimcilerine göre; değiĢme kavramı “geliĢme” (BeĢikçi, 1970, s.11), “kalkınma” (Geray, 1967), “modernleĢme” (Akkayan, 1990, s.13-17) ve (DPT, 1968), “batılılaĢma” (Turhan, 1994) ve (Kösemihal, 1968, s.13), “çağdaĢlaĢma” özel anlamlarında kullanılmıĢtır.

Bütün bu kavram kargaĢalıklarını ortadan kaldırmak üzere, insan toplumlarındaki bütün tarihsel değiĢimleri kapsamak üzere “toplumsal değiĢme” terimi kullanılmaktadır. Bu

48

kavramın, bu anlamda yaygınlık kazanmasına W.F.Ogburn'un Toplumsal DeğiĢim (Social Change) adlı eserinin 1922 yılında yayınlanması bir milad olmuĢtur. Bu bağlamda, toplumsal değiĢme kavramının, “bütün değer yargılarından arınmıĢ, her türlü özel durumu kapsayan, bu sebeple de evrensel ve nesnel olan bilimsel bir terim olduğunu söyleyebiliriz.”

Toplumsal değiĢme ile kültürel değiĢme arasında da ayrım yapanlar vardır. Ancak sosyal değiĢmenin kendisi, büyük ölçüde kültürel bir olaydır (ġener, 1994, s.54). Toplumsal yapı, maddi ve manevi öğelerden meydana gelir. Nitekim Malinowski, toplumsal değiĢmeyi kültür değiĢmesi ile aynı kabul eder. O' na göre; Kültür değiĢmesi, bir cemiyetin mevcut sistemini, maddi ve manevi medeniyetini bir tipten baĢka bir tipe dönüĢtüren bir süreçtir (Turhan, 1969, s.58).

Kıray, toplumsal değiĢmeyi “derece derece meydana gelen toplumsal değiĢme” ve “yapısal değiĢme”iki Ģekilde ele alır. Kıray' a göre, toplumsal değiĢme, derece derece ortaya çıkar. Ancak, belirli bir dereceden sonra da bunun bütünü ile bir yapı değiĢikliği haline geldiği görülür (Kıray, 1964, s.5). Bu yüzden belirli bir anda belirli bir toplumdaki değiĢme, o toplumdaki öğelerden bazılarında yapı farkı, bazılarında ise derece farkı doğurur.

“DeğiĢme, toplumsal yapının bütün öğelerinde aynı anda, aynı hız ve miktarda ortaya çıkmadığına göre, belli bir anda, değiĢen bir toplumda hem eski yapıya hem de yeni yapıya iliĢkin nitelikler bir arada görülebilir. Aksi durumda, büyük ölçüde değiĢmiĢ toplumları bile, örneğin modern toplumların bazı önemli niteliklerini tam anlamıyla göstermiyor diye, değiĢmeyen toplumlar gibi düĢünmek yanılgısına düĢülebilir (Kongar, 1999, s.432) .”

Kıray, değiĢmenin gözlemlenmesi sırasında saydığımız niteliklerin dikkate alınması gerekliliğini ortaya koyduktan sonra, bir toplumdaki değiĢme eğilimlerin beĢ ana grupta toplar (Kıray, 1964, s.7). Bunlar: 1) Ekolojik iliĢkilerin biçim ve hacmi, 2) Kurumların farklılaĢma, ihtisaslaĢma ve örgütlenme dereceleri, 3)Toplumda, dıĢarıya açılma, dıĢarı ile bağlantı kurma ve bütünleĢme biçim ve miktarı, 4)Ġnsan iliĢkilerinde herkesin birbirini tanıdığı, kiĢisel ve yüz yüze temaslardan anonim kiĢilik ötesi rollere dayanan iliĢkilere geçiĢ derecesi, 5)Yerel ve dinsel olma özelliklerinin kaybolma derecesidir. Kıray'a göre; bu özellikler, feodal toplumların (kırsal toplum, Gemeinschaft)

49

modernleĢme, kentleĢme ve endüstrileĢmesinde en belirli oluĢumlar halinde ortaya çıkmaktadır.

2.3.1. Sosyal ve Kültürel Değerleri DeğiĢtirmede Eğitimin Rolü

Dünyanın hemen her yerinde ekonomik geliĢmeyi hızlandırıcı bir unsur olarak eğitim üzerinde önemle durulmaktadır. Yalnız ekonomik bakımdan geri kalmıĢ ülkeler değil, ileri derecede de ekonomik refaha kavuĢmuĢ ülkeler de bu konuyla ilgilenmektedir. Ġnsanların, bağlandıkları gelenekçi değer hükümlerinden sıyrılmadan, çok kere geliĢmiĢ bir ekonomik düzenin gerektirdiği zihniyet ve davranıĢlarla donatıbilmek mümkün değildir.

Gelenekçi toplumlarda, geleneksel unsurlar nüfusun, kültür değiĢmelerine karĢı aktif ve pasif olarak direnmelerine neden olmaktadırlar. Böyle olunca, ekonomik geliĢmede hızlı olarak cereyan edemez (Dönmezer, 1982, s.360).

Özellikle bu nedenledir ki, eğitimin geliĢmiĢ bir ekonomik düzeni uygulanabileceği toplumun istediği bireylerde bulunması gereken, sosyal değerleri kuracak yönde olması gerekir (Dönmezer, 1982, s.360).

Mesela, iktisaden geliĢmiĢ bir toplum, sanayileĢmiĢ bir toplum demek olduğuna göre, iktisaden geri kalmıĢ bir toplumun geliĢebilmesi için endüstriyel bir toplumda var olan değer yargılarının vatandaĢmara aĢılanması ve bunları iç içe geçirilmesi gerekir (Dönmezer, 1982, s.360).

Bununla beraber eğer eğitim sosyal yenilikçilik rolünü yerine getirecekse, öğreticilerin eğitim sürecinde özellikle kapsam ve yöntem bakımından köklü değiĢiklikleri kabul etmeleri ve bunları uygulamaya giriĢmeleri gerekir.