• Sonuç bulunamadı

Sosyal Belediyecilik Anlayışının Genel Tarihçesi

2.2. SOSYAL BELEDİYECİLİK

2.2.3. Sosyal Belediyecilik Anlayışının Genel Tarihçesi

Belediyelerin sosyal politikanın sağlanmasına olan katkılarına bakıldığında, ülkeden ülkeye ve dönemden döneme değişmekle birlikte önemli sosyal politika fonksiyonlarını yerine getirdiği gözlenmektedir. Bu kurumlar kamu hizmeti işlevi çerçevesinde sosyal politikanın sağlanmasına merkezi idarenin bölgesel düzeydeki temsilcisi rolünü üstlenerek katılım sağlamışlardır (Özdemir, 2007: 48).

Ortaçağ Avrupası’nda yerel yönetimler daha çok bağımsız şehir yönetimleri biçiminde ortaya çıkmış olup bu şehir yönetimleri temel kentsel hizmetlerin yanı sıra, günümüzün üniter devletleri tarafından yerine getirilen önemli sosyal politika fonksiyonlarını da üstlenmiş bulunmaktaydılar. Su arzı, atık sistemi, yol sistemi gibi kentsel hizmetler ile kadın ve çocuk emeğinin denetimi, kamu sağlığı sistemlerinin oluşturulması, okullar, yoksullar ve yaşlılar için bakım imkânlarının geliştirilmesi gibi sosyal politika hizmetlerinin yerel yönetimler tarafından karşılandığı belirtilmektedir (Ersöz, 2006: 764).

“Yoksulluk Yasaları” nın uygulanmasında yerel yönetimler, sosyal politika tarihsel gelişimlerinde önemli roller edinmişlerdir. Avrupa'nın birçok yerinde 16. yüzyıldan itibaren yoksullara yardım edilmesi kamusal bir sorumluluk olarak belirtilmekle birlikte bir zorunluluk olarak belirlenmiştir. Devletler bu konularda doğrudan sorumluluk almak yerine ilk olarak, İngiltere’de, yoksullara yardımda bulunma görevi yasalarla kentlere verilmeye çalışılmıştır (Sallan Gül, 2000: 55).

Kurumsallaşma yolunda ilk yasa İngiltere’de iki yüzyıldan daha uzun bir süre yürürlükte kalan ve I. Elizabeth döneminde çıkarılan 1601 tarihli Yoksulluk Yasası olarak söylenebilir (Sallan Gül, 2000: 55). Bu yasadan itibaren devamında ilerleyen yıllarda farklı yoksul yasalarının yürürlüğe girmesi izlemiş, 1860’lı ve 70’li yıllarda ise Yoksulluk Yasası’nın uygulanışında yerel yönetimlerin daha fazla ayrıcalık sahibi olduğu yeni bir aşamaya girilmeye başlanmıştır (Güngör ve Özuğurlu, 1997: 17).

Almanya’da ise 1870 tarihli Yardım Bölgeleri Yasası’nda (Relief Residence Law) yoksul yardımlarının yerel otoriteler tarafından yapılmasına karar verildiği belirtilmektedir (Akyüz, 2008: 68).

Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çok ciddi sosyal sorunlar çıkmaya başlamakla birlikte yoğun emek ve sermaye kullanımıyla, makineli üretimle, üretim sürecine emeği ve sermayesi ile katılanlar ayrılmış ve böylece bugünkü anlamda bir çalışma ilişkisinin başlangıçları oluşturulmuştur. Bir tarafta ücret karşılığı bir işverene bağımlı olarak çalışan işçiler, diğer tarafta ise koydukları sermaye ile yanlarında işçi çalıştıran işverenler olarak çıkarları tutumları birbirinden ayrılan iki sosyal taraf ortaya çıkmasına neden oluşturmuştur (Koray ve Topçuoğlu, 1995: 107).

Sosyal tarafların oluşmasıyla birlikte işçi sınıfının uzun çalışma süreleri, sefalet ücretleri, kadınların ve çocukların ağır şartlar altında çalışmaları gibi sorunlar sömürülmelerine sebep oluşturmuştur. Bu sebeplerden dolayı ortaya çıkmasına sebep olan sorunlar mahalli yönetimlerin üstlenemeyeceği şekilde büyük sorunlar olduğundan dolayı büyük işçi hareketleri ve bazı aydınların da etkisiyle devlet çalışma hayatı ile ilgili gerekli mevzuatı hazırlamasına katkı sağlayarak işçi işveren çatışmasında düzenleyici, koruyucu bir rol üstlenip sosyal devletin temellerinin atılması ile ilişkilendirilmesine ortam hazırlamıştır.

19. yüzyılın sonlarında sosyal belediyecilik yaklaşımının temelleri gelişmekte olan sosyal devlet anlayışına temel oluşturmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra yoksulluğun yaygınlaşması ve emek-sermaye arasındaki çatışmaların artmasıyla Batı Avrupa ülkelerinde yeni arayışları ortaya çıkarmış ve sosyal politika kavramı ilk kez Almanya’da kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal politika ilk ortaya çıktığı dönemlerde işçi işveren ilişkilerinin ötesinde anlamlar içermektedir. Sosyal politikanın anlamı bu dönemlerde, bütün sosyal alanlar ve sosyal grupların sorunlarına yönelik çözümler üreten sosyal bütünleşme, sosyal gelişme, sosyal denge ve sosyal adalet hedefini içeren bir anlam belirtmektedir (Özdemir, 2007: 48).

II. Dünya Savaşı sonrası genel durum, savaşın yaratmış olduğu problemleri ve olumsuz sonuçları gidermek maksadı ile devletlerin sosyal ve ekonomik yaşama

devamlılığını sağlamak ve düzenliliği sürdürerek müdahale etmeleri zorunluluğunu doğurmalarına neden oluşturmuştur. Devletlerin öncelikli hedefi, barış piyasası içinde toplumda ekonomik ve sosyal refahın gelişmesini istemişlerdir (Göze, 2005: 182).

Bu dönemde, merkezi idareler tarafından ulusal miktarda planlanan sosyal nitelikli kamusal uygulamaların hizmete sunulmasında yerel yönetimler temel kurumlar haline getirilmesine neden oluşturulmuştur. İngiltere’de mahalli idareler refah devleti uygulamalarının yerine getirilmesini sağlamada 1945-1975 yılları arasında önemli görevler yüklenmişler ve ayrıca bu devirde mahalli idareleri “yerel refah devleti” olarak adlandırmışlardır (Ersöz, 2006: 770).

1973-74 Petrol Krizleri, refah devletinin yargılanmasına ve bununla birlikte yükselmekte olan kamu açıklarının bir sebebi olarak sosyal refah uygulamaları gösterilmesine yol açmıştır. Kamu giderlerini indirmeleriyle birlikte devletin finansal yönden müdahalesinin azaltılması yönündeki eğilimler güç kazandırmış ve liberal politikalara dönüşünü sağlamıştır.

1980 sonrasında, küreselleşme ile birlikte neo-liberal politikalar tüm dünyaya yayılmaya başlamasıyla serbest piyasa ekonomisini benimsemekte, devletin sadece asli görevleri ile ilgilenerek, ekonomik ve sosyal hayata müdahale etmemesi gereğini ifade etmektedir. Neo-liberal politikalar oluşumları içerisinde devletin asıl görevlerinin haricindekileri yerel yönetimlere, özel hizmet birimlerine veya sivil toplum kuruluşlarına devretmesi belirtilmektedir.

Neo-liberal politikaların uygulanmaya başlaması ile merkezi yönetimin sosyal harcamalarını azaltması ve yerel yönetimlerin sosyal politikada ve kaynak dağılımında etkili olup savunulması, kamu hizmetleri ve sosyal hizmetlerin yerelleşmesine sebep oluşturmuştur (Güloğlu,1999:52). Bu uygulanmaya başlayan politikaların başlarında daha fazla yoksullara yardım derecesinde olmasıyla, savaşlar arasındaki sosyal olanaksızlıklar çağında yerel idarelere daha çok görevler yüklenmesiyle büyümesini hızlandırmaya çalışmıştır (Ersöz, 2006: 768).

Yerel yönetimlerin sosyal harcamalardaki payı İskandinav ülkelerinde ciddi düzeyde olmuştur. İsveç, Norveç ve Danimarka’da sağlık hizmetlerinin %90’nından

fazlası sosyal refah hizmetlerinin ise %80’inden fazlası yerel yönetimlerce sağlanmaya çalışılmıştır (Güloğlu,1999:52).

İngiltere’ de mahalli idareler; iş bulamayıp çalışmak isteyenler, eğitim, barınma, sağlık, yoksulluk yardımı gibi önemi olan sosyal hizmetlerde merkezi yönetimin bir ortağı olarak faaliyetteki işlemlerinin devam ettirilmesi ile birlikte, yükselmiş refah toplumunda görülen özellikle yeni sosyal ihtiyaçlarının giderilmesinde de görevleri yerine getirmeye başlamaları etkisini göstermiştir (Ersöz, 2005: 134).

Desantralizasyon politikaları ile merkezde yer alan devletin hükümet yöneticilerinin ya da federal devletlerin mali idarelere devrinin sağlanarak bırakmaya başladıkları yetki ve yükümlülükler ile ilgili konularının belki de en mühimini sosyal yardım ve hizmetler alanı oluşturmakta bununla beraber mahalli idarelere devri gerçekleştirilen sosyal hizmet ve yardımlar üzerinde kararı verme, kararı gerçekleştirme ve finansı sağlama işi de mahalli idarelere devredilmiştir. Bu sebeplerden dolayı sosyal devlet yerini sosyal belediyeciliğe bırakmış ve refah devleti döneminde en güçlü sosyal belediyecilik uygulamaları var olmuştur. Ancak o dönemde yerel yönetimlerin merkezi idare ile birlikte sosyal hizmet uygulamalarını yerine getirdiklerinin, 1980’lerden sonra ise bu görevlerde yalnız oldukları belirtilmelidir.

Refah devleti esnasındaki sosyal belediyecilik anlayışı ile 1980 sonrası sosyal belediyecilik anlayışındaki bir diğer fark yerel yönetimlerin refah devleti döneminde sosyal hizmetler, eğitim, sağlık gibi refah uygulamalarını direkt olarak üreten bir kurum olarak görünürken, 1980’li yıllara gelindiğinde refah hizmetlerini piyasa üzerinden satın alan yada bu hizmetlerin yerine getirilmesinde garanti sağlayan olarak görünen, güvence unsuru olarak konumlandırılan kuruluşlar şekline gelmeleri denilebilir (Ersöz, 2006: 772).

Bu gelişme gösteren zamanlar içerisinde mahalli idarelerin kolektif faydaların sağlanmasından geri adım atmaya, rekabetler gerçekleştirmeye ya da hizmetleri piyasadan alma halini mekanizmalarından satın almaya başlamışlar ve

bugün gelinen noktada, sosyal belediyecilik uygulamalarının önemli bir kısmı aslında ihale yoluyla özel sektöre yaptırılan uygulamalardan sağlanmaktadır (Ersöz, 2006: 772).

Gelişmekte olan ülkeler de yerel yönetimler kentsel hizmetlerin sağlanmasına özellikle de sosyal ve kültürel nitelikteki belediye hizmetleri sınırlı düzeyde de olsa gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Gelişmekte olan ve gelişen ülkelerdeki belediyeler ikinci dünya savaşı sonrası yaşadıkları sorunları günümüzde de yaşamaktadırlar.

Giderek artan nüfus, kentleşmenin ve göçün ortaya sergilediği koşullar az olan gelirlere sahip belediyelerin ilk ele alınması gereken hizmet konularını ortaya koymaktadır. Yerel yönetimlerin belirli işlevleri; piyasa denetimi, itfaiye hizmeti, mezbahalar, çöplerin toplanması, caddelerin temizlenmesi ve aydınlanma ve mezarlık hizmetlerinden ibaret olup sosyal hizmetler ve sağlık ender şekilde yerel yönetimler aracılığıyla üstlenilmeye çalışılmıştır (Ersöz, 2011: 99).