• Sonuç bulunamadı

Sosyal iletişim sürecinde özürlü bireyin yaşadığı durumlar karşısındaki; tutumunu ölçmek için seçenekler "Kesinlikle Katılıyorum", Katılıyorum","Kısmen Katılıyorum","Katılmıyorum" "Hiç Katılmıyorum" şeklinde derecelendirilmiştir.

3.2.1. Özrün Sosyal Đletişime Etki Derecesi

Var olan özrün sosyal çevre ile kurulan iletişime etki derecesine öğrenmek amacı ile özürlü bireylere" Özür Durumunuz Sosyal Đletişim Kurmanızı Olumsuz Yönde Etki Eder" sorusu sorulmuştur.

Bu soruya (Tablo 1) cevap veren özürlülerin %53,3’ ü "Kesinlikle Katılıyorum", % 31,1’i "Katılıyorum", % 11,1’i " Kısmen Katılıyorum", % 4,5’i "Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir. "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini kimse işaretlememiştir.

Tablo-2.1: Özrün Sosyal Đletişime Etki Derecesi

Özür Durumu Sosyal Đletişim Kurmanıza Olumsuz Yönde Etki Eder

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 24 53,3 Katılıyorum 14 31,1 Kısmen Katlıyorum 5 11,1 Katılmıyorum 2 4,5 Hiç Katılmıyorum 0 0 Toplam 45 100

Bu sonuçlar göz önüne alındığında, özürlü bireylerin tamamına yakın bölümü kesinlikle katılıyorum ve katılıyorum seçeneğini işaretleyerek özür durumlarının sosyal iletişim kurmalarını olumsuz etki ettiğini ifade etmiştir. Çevre ile iletişim sürecinde özrün herhangi bir olumsuz etkisinin olmadığını söyleyenlerin oranı ise

çok düşüktür. Buda gösteriyor ki özürlü bireyin bu konuda sahip olduğu tutum, özrün sosyal iletişime olumsuz yönde etkilediği yönündedir.

Sosyal Đletişim sürecinde; Özürlünün karşılaştığı "engelin” temelinde, sahip olunan "özür" değil; özrün yarattığı farklılığı bahane eden toplumun, özürlüye karşı geliştirdiği 'engelleyici tutumlar" yatmaktadır (Karataş,2002b: 3).

3.2.2. Sosyal Çevrenin Özürlü Bireye Yaklaşımı

Đletişim sürecinde sosyal çevrenin özürlü bireye yaklaşımının normal bireylere göre farklı olup olmadığını tespit etmek amacı ile özürlü bireylere "Sosyal Çevrenin Size Olan Yaklaşımı Normal Bireylere Göre Farklıdır" sorusu sorulmuştur.

Bu soruya (Tablo 2) cevap veren özürlülerin % 40’ı "Kesinlikle Katılıyorum", %20’ si "Katılıyorum", % 20’si " Kısmen Katılıyorum", % 6,7’si Katılmıyorum", % 13,3’ü de "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir.

Tablo-2.2: Sosyal Çevrenin Özürlü Bireye Yaklaşımı

Sosyal Çevrenin Size Yaklaşımı Normal Bireylere Göre Farklıdır

Farklıdır N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 18 40 Katılıyorum 9 20 Kısmen Katlıyorum 9 20 Katılmıyorum 3 6.7 Hiç Katılmıyorum 6 13.3 Toplam 45 100

Bu sonuçlara göre, özürlü bireylerin beşte biri sosyal çevrenin kendilerine karşı olan yaklaşımını normal beşte dördü de normalden farklı olduğunu ifade etmiştir.

Yine özürlü bireylerin büyük bir bölümü bu konuda özürlerinin olumsuz bir pekiştireç olduğunu ifade etmiş ve bu yönde tutum geliştirmiştir. Fiziksel, duyusal, zihinsel yetersizlik ya da eksiklikler sebebi ile özürlü bireye olan yaklaşım, sosyal çevre tarafından normal bir bireye gösterilen yaklaşımdan farklıdır.

3.2.3. Özrün Özgüvene Etki Düzeyi

Var olan özrün, özürlü bireyin özgüvenine etki düzeyini tespit etmek için özürlü bireye "Özrün Varlığından Dolayı Özgüven Sorunu Yaşarsınız" sorusu sorulmuştur.

Bu soruya (Tablo 3) cevap veren özürlülerin % 33,3’ü "Kesinlikle Katılıyorum", %37.8’i "Katılıyorum", % 13,3’ü "Kısmen Katılıyorum", % 5,5’i Katılmıyorum", % 4,5’i de "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir.

Tablo-2.3: Özrün Özgüvene Etki Düzeyi

Bu sonuçlar göz önüne alındığında; özür olgusu bireyin sadece sosyal iletişimine olumsuz yönde etkilememekte öz güven sorunu yaşamasına da neden olmaktadır.

Çünkü “Özürlüler, toplum tarafından kendilerine atfedilen rolleri kabullenebilmekte ve toplumsal yaşamda karşılaştıkları problemlerin çoğunu fonksiyon sınırlılıklarına dayandırarak toplumsal yaşama katılım konusundaki beklentilerini düşürebilmektedir. Bu süreç pasif ve olumsuz bir kimlik kazanmalarına neden olabilmekte ve özürlü bireyin benlik imajını ve bağımsızlığını olumsuz yönde etkilemektedir” (Karçkay,2002: 141).

Bu durum da öz güven sorunu yaşayan özürlü birey için sosyal çevre ile iletişim kurmak çok daha zor olmaktadır.

Özrün Varlığından Dolayı Özgüven Sorunu Yaşarsınız

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 15 33.3 Katılıyorum 17 37.8 Kısmen Katlıyorum 6 13.3 Katılmıyorum 5 11.1 Hiç Katılmıyorum 2 4.5 Toplam 45 100

3.2.4. Đletişim Sürecinde Özür Durumunun Ön Plana Çıkma Düzeyi

Đletişim sırasında sosyal çevrenin özürlü bireyin özrüne ön plana çıkarıp çıkarmadığını öğrenmek için özürlü bireylere "Sosyal Çevre Đletişim Sürecinde Özür Durumunuzu Ön Plana Çıkarır" sorusu sorulmuştur.

Bu soruya (Tablo 4) cevap veren özürlülerin % 46,7’si "Kesinlikle Katılıyorum", %31’1’i "Katılıyorum", % 8,8’i, " Kısmen Katılıyorum" % 6,7’si "Katılmıyorum" yine % 6,7’si de "Hiç Katılmıyorum" şıkkını işaretlemiştir.

Tablo 4. Đletişim Sürecinde Özür Durumunun Ön Plana Çıkma Düzeyi

Bu sonuçlara göre sosyal çevrenin iletişim sırasında özür olgusunu ön plana çıkardığını söyleyebiliriz. Bu süreçte sosyal çevre, özür olgusunu ön plana çıkarmaz diyenlerin oranı ise çok azdır. Özrün varlığı, sosyal çevre tarafından daha iletişimin başında olumsuz bir şekilde göz önüne alınmaktadır. Özürlü bireyin bu konudaki tutumu ise çevrenin ön yargılı davrandığı şeklindedir.

Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde yarattığı eksiklik ve güçlük, onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak, yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır (Karataş, 2002a: 44). Bu durum da iletişim sürecinde özrün olumsuz olarak ön plana çıkmasına neden olmaktadır.

Sosyal Çevre Đletişim Sürecinde Özür Durumunuzu Ön Plana Çıkarır

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 21 46,7 Katılıyorum 14 31,1 Kısmen Katlıyorum 4 8,8 Katılmıyorum 3 6,7 Hiç Katılmıyorum 3 6,7 Toplam 45 100

3.2.5. Özrün Arkadaşlık Đlişkilerine Etki Derecesi

Özür durumunun arkadaşlık kurma düzeyine etki derecesini belirlemek amacı ile özürlü bireylere "Özür Durumunuz Arkadaşlık Kurmanızı Zorlaştırır" sorusu yöneltilmiştir.

Bu soruya (Tablo 5) cevap veren özürlülerin % 22,2’si "Kesinlikle Katılıyorum", %33,3’ü "Katılıyorum", % 17,8’i "Kısmen Katılıyorum", % 11,1’i "Katılmıyorum", % 15,6’sı da "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir.

Tablo-2.5: Özrün Arkadaşlık Đlişkilerine Etki Derecesi

Özür Durumunuz Arkadaşlık Kurmanızı Zorlaştırır

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 10 22,2 Katılıyorum 15 33,3 Kısmen Katlıyorum 8 17,8 Katılmıyorum 5 11,1 Hiç Katılmıyorum 7 15,6 Toplam 45 100

Bu sonuçlar değerlendirildiğinde; özürlülerin üçte ikisi var olan özrün arkadaşlık kurmaya zorlaştırdığını üçte biride bu konuda bir etkisinin olmadığını dile getirmiştir. Zaten, “Özürlü çocuklara yönelik akran tutumlarına bakıldığında bu konuda yapılan çalışmalarda, özürlü çocukların diğer çocuklar tarafından belirli ölçülerde reddedildikleri, düşük sosyal statüde algılandıkları, okuldaki akademik olan ve olmayan etkinliklerde başarısız olarak görüldükleri belirtilmektedir” (Gottlieb, 1980’den aktaran: Özida, 2000: 453).

Özürlü birey sosyal çevre ile iletişim kurmaya yönelik bir tutum içinde iken aynı şeyi sosyal çevre için söyleyemeyiz. Sosyal çevre özürlü bireye özründen dolayı mesafeli yaklaşmakta özürlü bireyin göstermiş olduğu tutumu göstermemektedir.

3.2.6. Özrün Okul Đlişkilerine Etki Derecesi

Var olan özrün okula giden bireylerin okuldaki ilişkilerine iletişim açısından etki derecesini öğrenmek amacı ile özürlü bireylere "Özür Durumunuz Okul Đlişkilerinize Olumsuz Yönde Etki Eder" sorusu yöneltilmiştir.

Bu soruya (Tablo 6) cevap veren özürlülerin %44,4’ ü "Kesinlikle Katılıyorum", % 40’ı "Katılıyorum", % 11,1’i "Kısmen Katılıyorum", % 4,5’i "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir. Hiç kimse "Katılmıyorum" seçeneğini işaretlememiştir.

Tablo-2.6: Özrün Okul Đlişkilerine Etki Derecesi

Tablo değerlendirildiğinde, özürlü bireylerin çok büyük bölümü özürlü olmalarının okul ilişkilerini olumsuz etkilediğini düşünmekte olup çok küçük kısmı da özrün bu konuda her hangi olumsuz bir etkisinin olmadığını ifade etmektedir.

Fiziksel özürlü bireyler bedensel olarak yetersiz görüldüklerinden, zihinsel özürlü bireyler algı düzeylerinin eksikliğinden, işitme ve görme özürlü bireylerde duyu organlarının iş göremez durumda olmasından dolayı okul ilişkileri olumsuz etkilenmektedir. Özürlü bireyin bu konudaki tutumu, özrün okul ilişkilerine olumsuz yönde etkilediği yönündedir. Yapılan bu değerlendirmelerden sonra çıkan sonuç, “Okul öncesi dönemde özürlü akranlarıyla yeterli etkileşim fırsatı bulamayan çocuklar, anne-babalarının ve toplumun özürlülere yönelik olumsuz tutum ve değerlerine, kalıp yargılara sahip olarak okula başlamakta ve dolaysıyla özürlü

Özür Durumunuz Okul Đlişkilerine Olumsuz Yönde Etki Eder

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 20 44,4 Katılıyorum 18 40 Kısmen Katıyorum 5 11,1 Katılmıyorum 0 0 Hiç Katılmıyorum 2 4,5 Toplam 45 100

yaşıtlarına kabul göstermemekte, normal yaşıtlarıyla etkileşimi tercih etmektedir” (Küçüker 1997’den aktaran: Özida, 2000: 453) ifadesi ile örtüşmektedir.

3.2.7. Özrün Bireyin Kendini Đfade Etmesine Etkisi

Var olan özrün bireyin kendini ifade etmesinde sorun teşkil edip etmediğini öğrenmek amacı ile özürlü bireylere "Özürlü Olmak Kendimi Đfade Etmemde Sorun Teşkil Eder" sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya (Tablo7) cevap veren özürlülerin %37,8’i "Kesinlikle Katılıyorum", % 22,2’si "Katılıyorum", % 11,1’i " Kısmen Katılıyorum", % 15,5’i Katılmıyorum", % 6,7'si "Hiç Katılmıyorum" seçeneğini işaretlemiştir. Ankete katılıp ta bu soruya cevapsız bırakanların oranı ise % 6,7’dir.

Tablo-2.7: Özrün Bireyin Kendini Đfade Etmesine Etkisi

Özürlü Olmak Kendimi Đfade Etmemde Sorun Teşkil Eder

N % SEÇENEKLER Kesinlikle Katılıyorum 17 37,8 Katılıyorum 10 22,2 Kısmen Katlıyorum 5 11,1 Katılmıyorum 7 15,5 Hiç Katılmıyorum 3 6,7 Cevap Yok 3 6,7 Toplam 45 100

Özürlü birey aslında kendisini normal bir kişi gibi kabul edilmesini istemesine rağmen, kendisinden özürlü insanlar gibi davranış beklendiğini düşünerek duygusal bir çatışma yaşar (Đkizoğlu ve Duman: 328). Bu durumda iletişim sırasında kendini ifade etmesinde sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. Zaten sosyal çevrenin özürlü bireye olan yaklaşımı normal insanlara olan yaklaşımından farklıdır. Özürlü birey bu durumdan da etkilenip özrün sebep olduğu, zihinsel, duyusal, fiziksel yetersizliklere ek olarak kendini ifade etmede güçlükler yaşamakta normal iletişim kuramamaktadır. Tablonun değerlendirilmesiyle elde edilen sonuçlar da bu kanıyı desteklemektedir.

SONUÇ VE ÖNERĐLER

Günümüz iletişim çağıdır; gelişmiş iletişim teknolojisi, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olay hakkında tüm dünyanın hemen haberdar olmasını sağlamakla beraber iletişim ağlarının ve araçlarının bu baş döndürücü gelişimi adeta dünyayı evrensel bir köy haline getirmektedir.

Đletişim, sadece kitle iletişim araçlarıyla ilgili enformasyon akışı değil insanlığın varlığından beri mevcut olan bir etkileşim biçimidir. Đletişimin sosyal boyutu ise sadece iletişimin biçimi ile ilgili değil onun içeriği ile ilgilidir. Đnsanlar birbiriyle devamlı ilişki halinde olan ve kolektif bir şekilde toplumun bir parçası olarak yaşayan varlıklardır.

Đnsanlar başkaları ile iletişimi geçerken bir takım tutumlar doğrultusunda hareket eder. Dünyayı ve kendinden başka varlıkları algılama biçimi, bakış açısı, değerleri, zevkleri, ihtiyaçları bunlardan bir kaçıdır, insanlar sahip oldukları bu tutumlara göre kendini topluma açar ve diğer insanlarla ortak paylaşıma girer.

Herhangi bir zihinsel ve fiziksel uzvu yeterince gelişmemiş ya da normal şekillerde iş göremeyen bireyler ise toplumda özürlü diye tanımlanır. Onlar sağlıklı bireyler gibi olmadığından büyük oranda başkalarının desteği ile hayatta kalmaya çalışırlar ve yardıma daha çok ihtiyaçları vardır. Ayrıca durumlarından dolayı sağlıklı insanlar tarafından genelde işe yaramaz, zavallı, toplumun sırtına yük, korkunç ve utanılacak varlıklar şeklinde algılanır ve iletişim sürecinde bu tutumlara maruz kalarak toplum yaşamından dışlanır.

Böylelikle psiko-sosyolojik boyutta yaşamsal bir fonksiyona sahip olan iletişim olgusu çoğu zaman özürlülerden esirgenen bir hal haline alır. Sadece özürlü çocuklar ya da yetişkinler için değil onların aileleri de toplum tarafından nasibini alır. Özürlü çocuğa dünyaya getirdikleri ya da onlara sahip oldukları için olumsuz tutumlarla karşılaşılır.

Özellikle dini inançların baskın olduğu toplumlarda; başta bazı ebeveynler yakın akrabalar ve çevre olmak üzere özürlü çocuğun dünyaya gelmesi anne ve babanın işlediği bir günahın sonucu olarak tanrı tarafından aileye verilen bir ceza

olarak değerlendirilir. Bu nedenle çocuk ve aile psikolojik olarak bir takım ağır yaptırımlara maruz kalabilir.

Ama onunda bir insan olduğu her insan gibi temel haklarının olduğu özrünün el verdiği kadar toplumda yerini alabileceği çalışıp üreteceği evlenip çocuk sahibi olabileceği yani sosyal hayatta bir rol alıp diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurabileceği göz ardı edilmektedir. Günümüzde uygar gelişmiş devletlerde özürlülere yönelik eğitim, istihdam, sağlık alanında çeşitli rehabilitasyon ve toplumsal bütünleşme çalışmaları yapılsa da ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde tam anlamıyla yeterince çalışma yapılmamaktadır.

Özürlülere yönelik sadece devletin yürütmüş olduğu çalışma ve programlardan ziyade asıl önemli olan bireyi sosyal bir varlık haline getiren toplumun kendisinin bu işe eğilmesidir; kısaca toplumsal duyarlılığın artması özürlü ve ailesine hak ettiği değerin verilmesi gerekir. Önyargı dışlama acıma izole etme iletişim kurmama davranışlarını değiştirmeli olumlu davranışa yönelik tutumlar geliştirmelidir. Đnsanlık tarihinin başlangıcından beri devam eden özürü çocuk yetişkin ve ailesine yönelik bu haksız olumsuz yaklaşımlar için başta gelişmiş devletler tarafından bir nevi pişmanlık ifadesi olarak çeşitli adımlar atılsa da, tüm dünya olarak bu adımları atmakta çok geç kaldığımızı bilmek kendi isteklerinin dışında özürlü olmalarının ne gibi olumsuz bir durum yaratacağı ve ailesin niçin dışlanıldığı konusunda düşünmek gerekir (Sucuoğlu, 1995: 10-18).

Tüm bu değerlendirmelerden sonra kısaca toparlamak gerekirse şunlar ifade edilebilir; Đnsan ilişkilerinin vazgeçilmez unsuru olan iletişim olgusu insanoğlunun tarih sahnesine çıktığı andan itibaren devamlı gelişerek ve daha etkin hal alarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde ise iletişim ve iletişim araçları sayesinde dünyamız global bir köy haline dönüşmüş anında ve kesintisiz enformasyon akışı nedeni ile iletişim daha da stratejik bir hal almıştır. Đster iki kişi arasında bir diyalog olsun ister ise son derece teknolojik araçlarla gerçekleştirilsin iletişim insan ve toplum hayatı üzerinde son derece önemli bir yere sahiptir.

Đnsanla var ola gelen sadece iletişim olgusu değildir. Bireyin hareketlerini kısıtlayan onu yetersiz bir duruma sokan özür kavramı da insanoğlunu hiç bırakmamıştır. Đnsanlıkla var ola gelen bu iki kavramın ortak özelliği bu olsa da

iletişim insanoğlunun gelişmesini katkı sağlayıp sınırlarını zorlamasına neden olmakta iken özür ise insanın ilerlemesin önüne geçmekte onun hayatını kısıtlamaktadır. Böylelikle bu kavramlar insan hayatı üzerinde iki zıt özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Đletişim ve özrü bir doğru üzerinde buluşturan ortak payda ise özürlü bireyinde en doğal hakkı olan iletişim kurma isteğidir. Sosyal bir birey olarak benliğini korumak, hayatını devam ettirmek ve kendini geliştirmek adına özürlü birey kısıtlanmış dünyasından bir çıkış noktası olarak gördüğü iletişim olgusunu tüm olumsuzluklara rağmen normal bir bireyden daha fazla ihtiyaç duymakta ama iletişimin aksamayan ve sağlıklı tarafı olan normal bireylerden aynı karşılığı alamamaktadır.

Đletişim kurma ihtiyacı iki kat fazla olan birisi için iletişim sürecinin olumsuz pekiştireci olarak görülmesi, dışlanma, ayrımcılık gibi çeşitli tutumlara maruz kalması, karşı tarafın iletişime kapalı olması özürlü bireyin ve hali ile ailesinin işini çok daha zorlaştırmaktadır.

"Özürlü Birey ve Ailesinin Sosyal Đletişim Sürecinde Karşılaştığı ve Yaşadığı Durumlar Hakkında Teorik ve Ampirik Bir Çalışma" adlı tez çalışması ile özürlü birey ailesinin sosyal iletişim sürecinde karşılaştığı ve yaşadığı durumlar tespit edilmiş ve özürlü birey ve ailesi için sosyal iletişimin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Araştırmada yapılan anket çalışmasına katılan 115 özürlü ebeveyni ve 45 özürlü birey ile görüşme sonucunda ulaşılan bulgular aşağıdaki biçimde ifade edilebilir.

Belirlenen örneklem üzerinde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre; anket sorularını özürlü bireylerle topluca görüşme imkanına sahip rehabilitasyon merkezi, özürlüler derneği ile işitme ve görme özürlüler okullarında cevaplayan özürlü ebeveynlerinin demografik özelliklerine bakıldığında ebeveynlerin yaklaşık %77’si kadın, %62’si ilkokul mezunundur ve yaklaşık % 58’i 19-34 yaş grubu arasındadır. Ayrıca katılımcıların % 65’i ev hanımıdır. Bu sonuçlar gösteriyor ki özürlü bireyin eğitimi ve tedavisiyle genelde genç yaşta olan ev hanımı, ilkokul mezunu anneler ilgilenmektedir.

Katılımcılardan %33’ü ailelerinin 4 kişiden oluştuğunu ifade etmiştir. Özürlü bireye sahip aileler genelde çekirdek aile tipinde olup anne baba ve çocuklardan oluşmaktadır.

Anket sorularını yanıtlayan ebeveynlerin %56,6’sı SSK sosyal güvencesine sahiptir. Sadece ailerin %5,2’sinin hiçbir sosyal sağlık güvencesi bulunmamaktadır. Özürlü bireye sahip ailelerin % 95’e yakın bölümünün sosyal sağlık güvenceleri bulunmaktadır. Bu da sosyal sağlık güvencesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Ebeveynin özürlü bireyle olan yakınlık derecesini öğrenmeye yönelik soruya ankete katılanlar %70’4 oranıyla anne yanıtını vermişlerdir. Bu sonuç bize özürlü bireyin ebeveynlik rolünü büyük bir oranla birinci dereceden akrabalarının özellikle annesinin üstlenmekte olduğunu göstermektedir.

Görüştüğümüz ebeveynlerin özürlü çocuklarının % 56,5’i erkektir. Erkek oranının daha yüksek çıkması tesadüf olabilir.

Özürlü bireylerin % 50,5’i, 0-6 yaş arasındadır. Ebeveynlerle toplu görüşme yaptığımız rehabilitasyon merkezleri ve okullarda genelde yaşı küçük özürlü çocuklar eğitim almaktadır. Ebeveynler özellikle 0-6 yaş gurubu çocuklarının erken tedavi ve küçük yaşta eğitim olanağından yararlanmasına önem vermektedir.

Özürlü bireylerin % 35,7’sinin özür türü zihinsel niteliktedir. Bu durum ebeveynlerle görüşmeyi gerçekleştirdiğimiz merkezlerle alakalıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ölçütlerine göre gelişmiş ülkelerde nüfusun %10’u, gelişmekte olan ülkelerde nüfusun %12’si özürlülerden oluşmaktadır. DSÖ bu özürlülerden % 2'sinin eğitilebilir, % 0,3’ünün öğretilebilir zihinsel özürlüler olduğunu varsaymaktadır. Bu konuyla ilgili anket sorusuna verilen yanıtlar genel durumla paralellik göstermektedir Özrün nedeni sorulduğunda yanıtlayanların % 34’ü özrün doğum esnasında meydana gelen sebeplerden kaynaklandığını belirtmişlerdir. Doğum anında alınacak sağlık tedbirleri ve zamanında müdahaleyle bu durumun önüne geçmek büyük oranda mümkün olabilecektir.

Ebeveynlerin % 46’1’i özür derecesinin orta seviyede olduğunu ifade etmiştir. Özrün hafif, orta, ağır derecede olması bireyin yaşam kalitesine ve başkalarına bağımlık durumunu doğrudan etki etmektedir.

Ankete katılanların çok büyük bir kısmı (% 88) ailede başka bir özürlü varmı sorusuna yok yanıtı vermiştir. Aileler özürlü çocuktan sonra tekrar özürlü çocukları olmasın diye bu konuda önlem alıp gerekli sağlık kontrollerini yaptırmaktadır. Bu durumun tekrarlanmaması hususunda daha dikkatli davrandıkları söylenilebilir.

Ebeveynlerin %44,3’ü özrün varlığının aile içi iletişime orta derecede, % 45’lik bir kısmı da olumsuz ve çok olumsuz derecede etkilediğini ifade etmiştir. Özür durumu aileler tarafından iletişimi güçleştiren bir sorun olarak görülmektedir.

Özürlü bireye karşı iletişim sürecinde sosyal çevrenin tepkisi ne oldu sorusu karşısında katılımcılar bir birlerine yakın üç cevap vermiştir. Bunlar, % 23,7 oranında çevrenin özürlü bireyi acınan bir kişi olarak görmesi, %24,2 oranında yardıma muhtaç olarak nitelendirmesi % 20,4 oranında toplum yaşamına katılımda yetersiz olarak değerlendirilmesi cevaplarıdır. Cevaplar irdelendiğinde özürlü bireye karşı bir yadırgama ve ön yargı söz konusudur sırf özrün varlığı onun normal birey olarak algılanmamasına neden olmaktadır.

Ebeveynlere, iletişim sürecinde sizi en çok rahatsız eden çevresel tepkiler nelerdir sorusu sorulduğunda ebeveynlerin %40,5’i acıma seçeneğini işaretlemiştir. Anne babalar olumsuz bir tepki türü olan acıma duygusu ile çocuklarına yaklaşılmasını istememektedir. Ebeveynler özürlülüğün acınılacak bir durum olarak görülmesinden rahatsız olmaktadırlar.

Anket sorularını cevaplayanlara özürlülüğün sosyal ilişkilere olan etkisini saptamak amacıyla bireyin özür durumu sosyal çevre ile iletişiminizi nasıl etkiledi sorusu yöneltilmiştir.

Verilen cevaplara bakıldığında ailelerin % 36,8’i destek arayışı içindedir. Bu sorunla yalnız bir şekilde ve uzunca bir süre baş ediyor veya edecek olması aileyi destek arayışına itmektedir.

Đletişim sürecinde sosyal çevrenin olumsuz tepkisine karşı ebeveynlerin gösterdikleri tutumların başında % 29’1 oranla kabullenme gelmektedir. Aile sürekli olarak çevreden gelen tepkilere maruz kaldığından zamanla durumu kanıksamakta, karşıt tepkide bulunmamakta ve durumu içselleştirerek kabullenmektedir.

Benzer Belgeler