• Sonuç bulunamadı

Empatik beceri, kişinin kendisini karşısındaki insanın yerine koyup, onun düşüncelerini ve duygularını doğru olarak anlaması ve bu durumu o kişiye iletmesi sürecidir. Đnsanları birbirine yaklaştırma ve iletişimi kolaylaştırma özelliğine sahiptir. Tüm insan ilişkilerinde sağlıklı iletişimin kurulmasında temel koşullardan birisidir (Bayam vd., 1995: 205 ).

Empati kavramı günlük yaşamda; iş ilişkilerinden evlilik ve arkadaşlık ilişkilerine, özünde nitelikli ve etkili iletişim ihtiyacının hissedildiği hemen hemen her alanda kullanılmaya başlanmıştır (Duru, 2002: 21).

Đnsanlar kendileriyle empati kurulduğunda anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissedebilirler. Diğer insanlar tarafından anlaşılmak ve önem verilmek

insanı rahatlatarak kendini iyi hissetmesini sağlayabilir. Empati sadece kendisiyle empati kurulana yardımcı olan bir etkinlik değildir. Empati, empatiyi kuran kişi için de önemlidir. Empatik becerileri ve eğilimleri yüksek olan, bu yüzden de diğer insanlara yardım eden kişilerin, çevreleri tarafından sevilme ihtimalleri artar. (Dökmen, 2000: 146-147).

Empatinin iletişim için önemini belirttikten sonra bu kavramın tanımı ve özellikleri hakkında şunları ifade edebiliriz.

Empati, bir kişinin, belli duruma ilişkin olarak, karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, onun hissettiklerini hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir (Rogers, 1983’den aktaran: Dökmen, 1987: 184).

Empati, iletişimde olduğumuz kişiye anlayışla ve özenle yaklaşmaya öngörür. Şayet insanlarla empatiye dayalı bir ilişki kurabiliyorsak, onların güdüle nimlerini ve geçmiş deneyimlerini, o anki duygularını ve tutumlarını, gelecek için umutlarını ve beklentilerini daha iyi anlayacak durumdayız demektir. Bu yeti, kişilerin iletişimlerini daha iyi olanak verir (Bıçakçı, 2000: 39-40).

Bilgi aktarımının var olduğu ve yalnızlığın yaşanmadığı empatik iletişim biçimi insanların amaçlarına ulaşması bakımından da önemlidir (Dökmen, 2000: 155-156).

Empatik iletişim için ön şart empatik dinlemedir. Empatik dinleme, kişiyi anlamak onun temel yaşam paradigmalarına (algı düzeylerine) ulaşmak amacıyla kullanılan aktif dinlemedir (Cüceloğlu 1996: 291).

Empati kurulacak kişi mümkün ve gerekli olduğu kadar çok kanaldan dinlenmeli, düşünceleri, tutumları ve duyguları anlaşılmaya çalışılmalıdır. Etkin dinleme yapabilmek empati kurmayı önemli ölçüde kolaylaştırır ama empati kurmak için bu tek başına yeterli değildir (Cevahir vd., 2008: 6).

Ancak sadece dinlemek ve karşıdaki kişinin ne hissettiğini anlamak yeterli değildir. (Cüceloğlu 1996: 291). Empatik iletişimin gerçekleşmesi için aşağıdaki üç aşamanın gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bunlar; “karşımızdakinin bakış açısıyla olaylara bakmak”, “kişinin duygularını ve düşüncelerini anlamak” ve “anladığımızı karşımızdakine gösterebilmek” tir. Karşımızdakinin bakış açısıyla olaylara bakmak; herkesin geçmiş deneyimleri, çeşitli

özelliklerine göre dünyaya bir bakış açısı vardır, eğer bunu yakalarsak o kişinin rolüne girmiş oluruz ve dünyaya onun gibi bakabiliriz (Alkan ve Demren: 2008:22).

Empati kurmak için, özellikle tutum ve duyguların anlaşılmasına odaklanılmalıdır. Böylece kişinin kendi bakış açısını ve duygularını anlamak mümkün olabilir. Kişinin tutum ve duygularının yanlış anlaşılması empati kurmayı engelleyecektir (Cevahir vd., 2008: 6).

Kişinin duygularını ve düşüncelerini anlamak; kişinin ne hissettiğini anlayabilmek için önce ne düşündüğünü anlamamız gerekir. Bu nedenle, önce olayın düşünce boyutunu kavramamız önem taşır. (Alkan ve Demren: 2008:22).

Anladığımızı karşımızdakine göstermek; Empati kurulan kişinin bakış açısına ve duygu durumuna girilmeli, durum onun gözleriyle görülmelidir. Kendini kişinin yerine koyma süresi, durumu anlamak için yeterli ama kısa olmalıdır. Bu sürenin sonunda empati kuranın kendi bakış açısına ve kendi duygu durumuna dönmesi gerekir (Cevahir vd., 2008: 6).

Aksi takdirde o bireyle özdeşim kurarız ve bu da bizi tarafsızlıktan uzaklaştırır (Alkan ve Demren: 2008:22).

Karşımızdaki kişiyle empati kurmanın en son aşaması bunu onunla paylaşmak, yani o bireyin duygu ve düşüncelerini kendisine geri iletmektir. Bunu sözlerimizle ifade edebileceğimiz gibi, bir dokunuşla veya bakışla da ifade edebiliriz. (Alkan ve Demren: 2008:22).

Empati kurulan kişiye, duygularının ve bakış açısının anlaşıldığı yolunda bir geribildirim verilmelidir. Empati kurulan kişinin, anlaşıldığını; anlaması ve kabul etmesi için ona zaman tanınmalı ve ona karşı içten olunmalıdır. Empati kurma çoğu zaman empati kurulan kişiye yardımcı olma sürecinin bir parçasıdır. Yardımcı olma sürecinde karşımızdaki kişinin anlaşılması kadar, ona güven verilmesi de önemlidir (Cevahir vd., 2008: 6).

Karşısındaki kişiyi anlamaya yönelik empatik görme ve dinleme davranışı sonucunda kişi, duygu ve yaşam yönüyle bir anlamda karşısındaki kişi olmaktadır. Böyle bir durum psikolojik anlamda kisilerin var olma, anlaşılma, olduğu gibi kabul edilip onaylanma, geçerli kılınma ve değerlerinin bilinmesine yol açarak, iyileştirici bir etki yapar (Cüceloğlu, 1993: 306).

Empatik iletişim, sadece kendisiyle empati kurulana yararlı olmayıp empati kuran kişi içinde önemli olmaktadır. Empatik becerileri ve eğilimleri yüksek olan bu yüzden de diğer insanlara yardım eden kişiler çevreleri tarafından daha çok sevilmektedir (Dökmen, 1994: 331).

Đş ilişkileri açısından da bakıldığında empati kurmak, sadece empati kurulan kişiye yardımcı olmayı sağlamaz, kişinin ortama katkısını da artırabilir. Olumlu sağlıklı davranışın kazandırılmasında ve sürdürülmesinde de kişiler arası iletişim, önemli ölçüde etkilidir ve empatik temellere dayandırılmalıdır (Cevahir vd., 2008: 6).

Đnsanlar arası ilişkilerde empatik anlayış geliştirebilen kişiler, diğer insanlara karşı tutum geliştirirken daha hoşgörülü bir yaklaşım sergilerler. Đnsan ilişkilerinde hoşgörü yüksek olursa çatışmaların daha az yaşanması söz konusu olur. Bu sayede insanlar arası farklılıklar bir çatışma nedeni değil, zenginlik kaynağı haline dönüşebilir (Özbek, 2005: 585).

1.3. Gruplar ve Aile Đçi Đletişim

Đnsan çevresi ile sürekli etkileşim içinde olan sosyal bir varlıktır. Bu etkileşimler sonucu ortak amaç ve hedefler doğrultusunda gruplar oluşur. Hiçbir grup iletişim ilişkisi olmadan, yani üyeleri arasında anlam aktarımı olmadan var olamaz. Đnsanlar ancak iletişimle karşısındakine kendini anlatma imkanı bulurlar (Bakan, 2003: 348).

1.3.1. Grup ve Grup Türleri

Grup, birbirleri ile etkileşimde bulunan, psikolojik olarak birbirlerinin varlığından haberdar olan ve kendisini bir grup olarak algılayan, küçük veya büyük insan grupları olarak tanımlanmıştır (Eren; 1993: 67).

Grup en basit biçimde bir insan topluluğudur. Ancak, her rastgele toplanmış insan topluluğu grup sayılamaz. Bir topluluğun grup sayılabilmesi için hiç olmazsa ortak bir amaç için bir araya gelmeleri ve etkileşim içinde olmaları gerekir

(Ozankaya, 1986: 94).

Açıklamalardan da anlaşıldığı üzere; “Grubu, belli bir yerde beraber olma, topluluk; ortak niteliklere sahip elemanların bir araya gelmesi olarak belirttiğimiz gibi; grubu iki veya daha fazla üyesinin ortak bir amaç için psikolojik olarak etkileşimde bulundukları ortam olarak da tanımlamaktayız.” Grupta, ortak amaç, dinamik etkileşim, büyüklük ve işlemler arası ilişki, istek ve rıza ile katılma ile kendini yöneltme kapasitesi gibi nitelikler esas olmaktadır (Özoğlu, 2007: 190).

Bir toplumsal grubun oluşması ve varlığını sürdürebilmesi için grup şuurunun da bulunması gereklidir. Birlik hissi ya da grup şuuru, üyelerin, grubun temsil ettiği bütüne psikolojik yönden katılımlarını ifade eder. Üyelerin bu katılımlarının sentezi, grubu benzerlerinden ayıran özellikleri oluşturmaktadır (Durkheim, 1986: 21).

Fichter'e göre, bir sosyal grup, ortak amaçların izlenmesi hususunda, sosyal normlara, yararlara ve değerlere uygun olarak, karşılıklı rolleri yerine getiren kişilerden oluşmuş, bir yapıya sahip ve benzerlerinden ayrılıp bütünleşebilen bir topluluktur (Dönmezer, 1984: 187).

Çünkü, “Grup, ortak norm ve davranış ilkelerini paylaşan, aralarında çeşitli rol farklılaşması gerçekleştiren, ortak bir amacı paylaşan ve bu amaç doğrultusunda birbirleri ile iletişim içinde olan, karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen iki veya daha fazla kişinin bir araya gelmesi ile ortaya çıkan sosyal bir olgudur”(Koçel, 2003:614). Bir insanın yaşamı sosyal bir grupla başlar ve sosyal grup içinde sona erer. Birey kendi gereksinimlerini karşılamak ve yaşamını devam ettirebilmek için başkalarının yardımına, desteğine ve işbirliğine gereksinim duyar. Bireyler tek başına yaşayamaz ve soyunu devam ettiremez. O halde her birey her zaman ve her yerde bir veya daha fazla sosyal grupla dolaylı ya da dolaysız ilişki halindedir (Kızılçelik ve Erjem, 1996: 493).

Đnsanlar, doğum ya da evlat edinme yoluyla öncelikle bir aile grubuna girerler. Evlilik aracılığıyla akrabalık grupları içinde yer alırlar. Öte yandan, bireyin cinsiyeti, yaş düzeyi, yetenekleri, eğitim düzeyi, mesleği, ilgileri, dünya görüşü, hayat felsefesi gibi etkenlerle girip çıktığı gruplar da vardır. Bireyin bu etkinliği ömür boyu devam eder. Bireyin grup üyeliğine seçilmesi bazen atanma ile bazen davet edilme ile gerçekleşir. Bazı durumlarda bireyin belli bir test ve sınavdan geçmesi de istenebilir.

Bireyler, çok sayıda grubun üyesidir. Aile içinde anne, okulda öğretmen, kooperatifte yönetici, sendikada ya da bir dernekte üye olabilir. Bireyler her gruba uygun davranış kalıplarını, değerleri ve normları benimseyip ona göre davranmak zorundadırlar. (Öztürk, 2004a: 52).

Çünkü “Bireyin davranışlarının önemli bir kısmı yaşamını geçirdiği, girip çıktığı gruplarca şekillendirilir” (Gönüllü 2001: 191).

“Toplumsal grup, en az iki kişinin belli bir amaçla oluşturduğu ortak değer ve

normlara sahip göreli sürekliliği olan toplumsal bir varlıktır”. Topluma yeni katılan bireyler öncelikle küçük gruplara girerler. Her katıldıkları grupta yeni statüler ve roller elde ederler. Bu anlamda, toplumsal yapı farklı yapılara sahip birçok grubu bir arada tutar (Öztürk, 2004a: 52).

Grubun dinamiği, canlılığı ve varlığı onun etkileşim boyutunu; üye, birey sayısı büyüklüğünü; bir görevi yerine getirme, katılan üyelerde bir değişme ve gelişme sağlama, yapılanmış bir öğrenme durumu oluşturma işlemleri ise onun işlev boyutunu belirtmektedir (Özoğlu, 2007: 190).

O halde, grup denildiğinde: • Ortak amaçlara,

• Bu amaçlan gerçekleştirmek için belirlenmiş bir statü ve rol düzenine, • Bu statü ve rollerin, gereklerinin yerine getirilmesi sürecinde rehber olacak bir ortak değer ve kurallar takımına,

• Bir bütün oldukları bilincine, bir başka deyişle, onları grubun dışında kalanlardan ayıran "biz duygusu"na sahip insan topluluğu anlaşılır. (Kağıtçıbaşı, 1979: 200).

1.3.1.1. Grubun Özellikleri ve Đşlevleri

Her toplumsal birlik toplumsal grup oluşturmaz. Bir arada bulunan insanların toplumsal grup olabilmesi için birtakım özellikler taşıması gerekir. Bu özellikleri kısaca şöyle sıralayabiliriz;

• Gruplar, her şeyden önce, birbiriyle karşılıklı ilişkide bulunan, birbirinin davranışını dikkate alan insanlardan oluşur.

• Grup içi normlara ve rollere uyulduğu sürece grup varlığını devam ettirir (Öztürk, 2004a: 52).

• Grup üyeleri arasında bir iş bölümü vardır.

• Grupta her birey ne yapması gerektiğinin ve üzerine düşen sorumluluğun farkındadır Gruplar göreli bir sürekliliğe sahiptir.

• Gruptan bazı üyeler çıksa bile, grup varlığını devam ettirir. Grup üyeleri gruba özgü bir kimlik geliştirerek grup bilinci oluşturur (Öztürk, 2004a: 53).

Fichter, (1994: 53)’ de sosyolojik açıdan grubun özelliklerini şu şekilde sıralamıştır;

• Grup olarak adlandırılan sosyal birim, hem üyelerince hem de dışarıdaki gözlemcilerce tanınabilmelidir.

• Grupların sosyal yapıları vardır çünkü gruba katılan her üye, diğer pozisyonlarla ilişkili bir pozisyona sahiptir.

• Gruptaki her üye kendi sosyal rolünü oynar Böylece grup katılımı gerçekleşmiş olur.

• Her grup, içinde rollerin oynandığı yolları etkileyen davranış normlarına sahiptir.

• Davranış normlarının yazılı olması, yönetmeliklere geçmiş olması zorunlu değildir.

• Grup üyeleri belirli ortak ilgi ve değerleri paylaşırlar.

• Grup eyleminin yöneldiği bazı sosyal hedefler bulunmalıdır.

• Bir grubun göreli de olsa bir sürekliliği olmalıdır. Bir başka deyişle grubun zaman süresi içinde ölçülebilir bir dayanıklılığı olmalıdır Bu grubu, yığından ayıran önemli bir işarettir.

• Grubun sürekliliği için karşılıklı ilişkiler son derece önemlidir. Bir başka değişle grup üyeleri arasında iletişim ve temas olmalıdır.

Grupların toplumsal işlevleri ise şunlardır;

Toplumsal gruplar, öncelikle bireyin ihtiyaçlarını gideren bir işleve sahiptir. Örneğin, üniversite, kişinin belli bir bilim dalında uzmanlaşmasını ve bir meslek edinmesini sağlamak; sendika, üyelerinin ekonomik, toplumsal haklarını savunmak için vardır.

Toplumsal gruplar bireyin toplumsallaşmasını sağlar. Bu süreç içerisinde birey, içinde yaşadığı toplumun kültürünü kazanarak bir kişilik, toplumsal bir kimlik edinir.

Toplumsal gruplar bireylerin yalnızlık duygularını ortadan kaldırır, ona güven verir, bireyi özellikle kent yaşamında yalnızlık duygusundan kurtarır.

Toplumsal gruplar dayanışma ve bağlılık duygularını geliştirir Kişinin yaşamına bir amaç ve anlam kazandırır. Bireyin yalnızlığını gidermesine, toplumsal dönüşümlere ayak uydurmasına, yaşadığı toplumu ve dünyayı daha iyi tanımasına, yardımcı olur (Öztürk, 2004a: 53).

Sosyolojide de çeşitli grup sınıflandırmaları olmasına karşın en yaygın ve temel olanı Charles Horton Cooley tarafından yapılan Birincil ve Đkincil grup ayırımıdır (Özkalp, 2004: 97).

1.3.1.2. Birincil Gruplar

Yüz yüze ilişkilerin, dostluk, sevgi bağlarının yüksek olduğu gruplardır. Grup üyeleri arasında güven verici ilişkiler kurulur. Buna H. Cooley birincil ilişkiler der. Birincil gruplar birincil ilişkileri sürdüren gruplardır. Üyeler “bizlik” duygusuna sahiptir. Bireylerin bakıldığı, kültür aktarımı yapılan gruplardır. Aile, oyun grubu, arkadaşlık ve akrabalık grubu bu özellikleri taşır (Özkalp, 1998: 296).

Evrensel, yani her yer ve herkes için genel geçerli biçim ve nitelik taşımak yerine kişiye özgüdürler. Resmi-biçimsel role ilişkin olmaktan çok duygusal bağlara ilişkindirler (Varol, 1993: 198).

Birincil grup, üyeleri için başlı başına bir değerdir. Özellikle birincil grup ilişkileri etkin bir toplumsal denetim sağlayacak güçtedir. Birincil gruplar, ferdin sosyal varlığını oluşturan ortamlardır. Bu yüz yüze ilişkiler, bireyin en derin ve en

anlamlı ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu türlü ilişkilerde katı kurallar ve sıkı sıkıya belirlenmiş davranış kalıpları bulunmaz. Birey diğerleriyle etkileşiminde insanı duyguların tüm boyutlarını kapsayan deneylere girebilir. Birincil gruplarda, insanlar ne iseler öyle, yani bütün bir kişi olarak, birbirlerini kabul ederler ve etkileşime girerler (Ergil, 1984: 29-30).

1.3.1.3. Đkincil Gruplar

Birincil grubun dışında kalan gruplardır. Bu tür grup örnekleri özellikle sanayileşmiş, kentleşmiş toplumlarda görülmektedir. Grup üyeleri karşılıklı çıkarlara göre örgütlenmiştir. Üyeler arasında karşılıklı yükümlülük ve hakları belirleyen şeyler yazılı yasa, yönetmelik ve tüzüklerdir. Üyeler bizlik duygusuyla değil, bireysel olarak davranır. Üyelerin birbirlerini yakından tanımadıkları, hatta görmedikleri gruplardır (Özkalp, 1998: 297).

Birincil gruplara göre daha az olmak üzere, bireyin toplumsallaşmasında yaygın bir etkisi bulunan grup” olarak tanımlanır. Çocuk büyüdükçe ikincil gruplar önem kazanmaya başlar. Đkincil gruplar içinde basta okul, akran grupları ve iş yaşamı olmak üzere; bireyin etkileşimde bulunduğu diğer gruplar, örneğin kulüpler, dernekler de kapsanabilir. Çocuğun ailede kazandığı tutumlar, roller ve temel alışkanlıklar, onun ikincil gruplara katılımını biçimini belirler (Uluğtekin, 1991: 44).

Üyeleri arasındaki ilişkilerin daha biçimsel ve kişisellikten uzak olduğu gruplardır. Đkincil gruplarda düzenli bir ilişki ve öbür üyeleri kollayan bir anlayış yoktur. Burada da ilişkiler yüz yüzedir, ancak bu grupların büyük olması nedeni ile kişisel ilişkiler yoktur ve iletişim kitlesel amaçlarla gerçekleşir. Örneğin, siyasi partiler, işçi ve işveren örgütleri, çeşitli dernekler, profesyonel örgütler ikincil gruplara girer. Buralardaki ilişkiler daha soğuk ve uzaktır. Birincil grup ve ikincil grup, bireyin inançları, değerleri ve davranışları birbirinden farklı düzeylerde etkiler yaratır. Bir ailenin etki derecesi ömür boyu sürer. Oysa üye olduğumuz bir derneğin zaman zaman bir araya gelindiğinde kendini sınırlı olarak gösterir (Karalar, 2006: 152).

Bu ilişkilerde:

• Rollerin her biri birbirleriyle ilişkili olduğundan ilişkilere karşılıklı bağımlılığı belirleyici biçimsel-yazılı kayıtlar konulmuştur. Her bir bölümün, büronun, makamın v.b. özel yeri, yetki, sorumluluk ve hakları diğerlerine göre ve onlar bakımından tanımlanıp belirlenir,

• Eş veya benzer kadro ve konumlan işgal edenler o konumla eşit tutulur. Örneğin, adamı değil, makamı selamlama bu anlamı taşır,

• Đlişkilerin duygusallıktan uzak olacağı ve olması gerektiği öngörülür (Varol, 1993: 199).

1.3.2. Aile Türleri

Giddens (2000: 148) aileyi, akrabalık bağlarıyla doğrudan birbirine bağlanmış

olan ve yetişkin üyelerinin çocukların bakımından sorumlu olduğu bir grup olarak tanımlamıştır.

Günümüz toplumlarında aile kurumunu sınıflandırabilmek için “geleneksel aile” ve çekirdek aile” tipleri ayrımı yapılmaktadır. Geleneksel aile tipi için bu alanda; büyük aile, geniş aile, eski aile, köy ailesi ve geleneksel geniş ailesi terimleri de kullanılmaktadır. Çekirdek aile için ise şehir ailesi, küçük aile, dar aile, modern aile, modern demokratik aile ve çağdaş aile terimleri kullanılmaktadır (Demiray, 2003: 220). Çalışmada bu tip aileleri tanımlamak için çekirdek aile ve geniş aile terimleri kullanılmaktadır.

1.3.2.1. Çekirdek Aile

Modern ya da küçük aile olarak da adlandırılmaktadır. Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Sanayi toplumlarında özellikle kentlerde görülen ailedir. Ailenin temel öğeleri eşlerdir. Çocuklar evlenince aileden ayrılır (Öztürk, 2004b: 25-26). Günümüzde yaygın olan aile biçimi çekirdek ailedir (Erçelebi, 1996: 60).

Benzer Belgeler