• Sonuç bulunamadı

D. ROMANLARDA MEKÂN VE ÇEVRE

2. SOSYAL ÇEVRE

Yalnızlar romanında yalnızca Murad Kervancı’nın evi tasvir edilmiştir.

Ancak o da yalnızca bir cümleyle, Murad Kervancı’nın ağzından yapılır:

“Korkarım size yalnız kendi evimizi, toprak damlı, odaları geniş, tavanları yüksek, pencereleri ve bahçesi hatıralarla dolu evimizi anlatacağım.”(s. 72)

Siyah Kehribar’da ise çevre tasviriyle karşılaştırıldığında “ev içi” tasvirine daha fazla yer verildiği görülür. Kahraman anlatıcının ve Melina’nın kalacağı otel şöyle tasvir edilmiştir:

“Kalacağımız daire üç katlı ve her katı ikişer daireli bir apartmanın ikinci katında idi, pek âlâ döşenmişti. Üç odası vardı.”(s.80)

“Geniş, camlı kanatları çiçekliğe karşı ardına kadar açık duran kapının ve denize bakan yüksek pencerenin arasında büyük bir müstakil teşkil eden holde oturduk.”(s. 89)

Siyah Kehribar’ın kahramanlarından Sofia ve Fernando’nun kiraladığı ev de şöyle tasvir edilmiştir:

“Burası şehrin en iyi semtlerinden birinde ve ağaçlıklı, sakin bir sokakta idi. Beşinci katta bulunuyordu. Mükemmel bir banyosu, bir de holü vardı. Odanın geniş penceresi kubbenin ve kulelerin üzerinde yükselen gökyüzüne açılıyordu.”(s. 184)

Küçük Ağa’da vak’a genellikle dışarıda geçtiğinden ev tasvirine

165

rastlanmamaktadır. Yalnızca Reis Bey’in Çakırsaraylı çetesine gittiği zaman, çetenin lüks yaşamını sergileyebilmek için, çetecilere ait bir oda tasvir edilmiştir. Bu tasvirin ardından çetenin elinde olan yiyecek içecek stokundan da bahsedilir. Halkın yaşadığı sefalet ve dağda hüküm süren bir çetenin sahip oldukları mukayese edilmiştir:

“Yürüdüler, Reis Bey on dakika sonra tabanı ayı ve koyun postları ile döşeniş, köşelerine şilteler serili, ocağında çam dalları çatırdayan, loş bir odadaydı. Đçerdeki tüm aydınlık tepedeki el kadar pencereden giriyor, ocağın alevleri ile de kuvvetlenecek yerde acayip bir şekilde bozuluyordu.”(s. 185)

Gençliğim Eyvah romanının büyük bir bölümü “Đhtiyar’ın lalesi” olan kökte geçmektedir. Köşkün kısa bir tasviri yapılmıştır:

“Đkinci kata çıktılar. Önce geniş ve denize bakan yanında balkonu olan bir sahanlık. Sonra dört kapının açıldığı kocaman bir sofa. Kapılardan sol gerideki açıktı ve içeriden bir ses geliyordu…”(s. 174)

Gençliğim Eyvah’ ta Güliz’in evi Delikanlı tarafından şöyle tasvir edilmiştir:

“Ceviz bir büfe. Camlı kitaplık da cevizden ve nefis.

Mobilyaların beji onlarla uyum içinde. Aykırılık duvarlardaki iki tablo ile kitaplığın sol kıyısına konmuş tahta heykelcikte; ölçü ve kuralların inkârı var bunlarda.”(s. 193)

166

2.b. Eğlence Yerleri

Tarık Buğra’nın romanlarında genellikle “aydın” kesimin gittiği, eğlence yeri olarak da tanımlayabileceğimiz mekânlar vardır. Bu mekânın adı hemen hemen her romanında aynıdır; Şehir Kulübü. Buğra, Şehir Kulübü’nü aydının halktan ve sosyal meselelerden uzaklaşıp, eğlenceye daldığını anlatmak için kullanmıştır. Buğra’nın romanlarında sürekli adı geçen bir başka eğlence yeri ise Küllük’tür. Yine bütün kahramanlar herhangi bir vesile ile Đstanbul’daki Küllük’e uğrarlar. Dönemeçte, Akşehir civarında bir kasabada geçtiği halde romanın kahramanı Dr. Şerif, Handan’ı görmek vesilesiyle Đstanbul’a gider ve Küllük’e de uğrar(s. 65).

Küllük’ün, Tarık Buğra’nın yaşamında önemli bir yeri vardır. Buğra

“Külük’ten mezunum” der:

“Küllük de Bayezid’in talebe kahvelerinden birisi idi, o da yok artık. O olmayınca da Bayezid’in adı ha kalmış ha kalmamış; ne fark eder? Küllük bir devirdir tek başına. Bilenler Küllük’ü Darülfünun’un –ve üniversitenin– tamamlayıcısı, hatta başlı başına bir üniversite sayarlar: “Küllük’ten mezunum” diyen yalnız ben değilim.

Artık çoğu Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur; ilk elden hatırladıklarımı sıralayıvereyim: Yahya Kemal’i, Köprülü’ yü, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Ali Nihat Tarlan’ ı, Mükrimin Halil, Rıfkı Melul Meriç’i, Nurullah Ataç’ı, Yavuz Abadan’ı, Neyzen Tevfik’i ve daha nicelerini Küllük’te tanıdım. Çoğuyla sohbet, bazıları ile mesela Ataç, mesela Abadan, briç arkadaşı oldum. Kısacası Küllük’te beslendim.”88

Buğra 1974 yılında Tercüman’da çıkan bu yazısında Küllük’ün yetiştirdiği edebiyatçıların ona karşı pek de vefalı olmadığından söz eder. Sanıyoruz Buğra bu

88 Tarık Buğra, Düşman Kazanmak Sanatı, Ötüken Neşriyat, Đstanbul, 2002, s.311.

167

vefa borcunu ödemek adına romanlarında Küllük’ü kullanmış; ayrıca Küllük89 adında bir de hikâye yazmıştır. Bu hikâye Şehir Kulübünde90 adlı hikâye ile birlikte Yarın Diye Bir Şey Yoktur91 adlı, bazı hikâyelerinin toplandığı eserinin içinde yer almaktadır.

Şehir Kulübü’nün genellikle aydınların gittiği mekân olarak kullanıldığını söylemiştik. Yalnızlar romanında da Dr. Rıza Candaş, Şehir Kulübü’nde vakit geçirmektedir. Ancak Şehir Kulübü’ne ait herhangi bir tasvire yer verilmemiştir:

“Dışarıda, bir tiyatroda veya Şehir Kulübü’nde tek başına yemek yemeyi de gözü kesmesi. Erkenden evine gitti.”(s. 90)

Siyah Kehribar romanındaki vak’aların büyük bir çoğunluğu Siyah Kehribar isimli barda geçmektedir:

“Siyah Kehribar siyah ve eski tarz bir binanın zemin katında bulunuyordu. Önü dar, vitrini fakirdi. Küçük bir kapıdan girer, dört basamak inerdiniz: Burası küçük bir salondur, iki masa, beş altı sandalye ve büfenin önündeki taburelerle büsbütün daralmıştır.

Đkinci salon ağır perdeler asılı bir kemerle ayrılmıştır. Dipte kuyruklu bir piyanonun yerleştirildiği sahne vardır. Bu büyük salonda gündüzleri buzlu bir karpuzla ışığı yumuşatılmış bir lamba yanar. Bu loşluğun içinde Roma ve Roma’daki hayat bütün uğultu ve bungunluğu ile silinir, erir gider.”(s. 14)

Mekân tasvirine eserlerinde fazla yer vermeyen Buğra, tasvirini yaptığı salon tipi mekânlar için de hep aynı cümleleri kullanmaktadır. Aşağıya aldığımız ve Siyah Kehribar’da geçen Đspanyol Kahvesi tasvirinin benzeri Gençliğim Eyvah’ ta Đhtiyar’ın sürekli gittiği lokanta için de yapılmıştır:

89 Küllük, Nokta, 15 Temmuz 1951, s.14.

90 Bu hikâye gazete ve dergide yayınlanmadan önce Đki Uyku Arasında adlı kitaba alınmıştır. Đki Uyku Arasında, Milliyet, Y.1, s.49, 20 Haziran 1950, s.4.

91 Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Ötüken Neşriyat, Đstanbul 2004.

168

“Şoför beni tam Đspanyol Kahvesi’nin önünde bıraktı. Đçeri girdim. Đlk masada biraz önceki adam oturuyordu. Beni görünce ayağa kalkarak, bir ‘L’ çizen salonun ikinci kısmına doğru yürüdü.

Burada masalar locaların içine alınmıştı. Bir boşluk vardı. Dikkat ettim; salonun bu kısmı bütün aydınlığını masadaki abajurlu ve renkli lambalardan alıyordu.”(Siyah Kehribar, s. 139)

Dönemeçte romanında Şehir Kulübü’nün bulunduğu han şöyle tasvir edilmiştir:

“Bir handı burası. Sağ dip köşeyi Şehir Kulübü tutuyordu. Dik açının bir kenarı, iki bilardo masalı kocaman bir salon. Daha uzun olan öteki kenarda da ‘içerisi’ denilen ve poker oynanan büyücek bir oda, mutfak, kahve ocağı, lokanta ve okuma odası. Han iki katlıydı.

Öteki yerleri terziler, şekerciler, doktorlar, zirai donatım ve geçen ay kurulan Demokrat Parti tutuyordu. Avlusu büyük bir dikdörtgendi.

Tam ortada şadırvanlı bir havuz, onun çevresinde de, sonradan, kulüp için yaptırılmış çimento bir pist vardı. Şadırvanın ve pistin kıyılarına çiçekler ekilmişti. Ayrıca akasya ağaçları da vardı.”(ss. 6–

7).

Gençliğim Eyvah’taki Delikanlı (Raşit) da Küllük’ ün müdavimlerindendir.

Ancak Küllük’ ün de tasviri yapılmaz. Delikanlı arkadaşlarını Küllük’ e davet eder(s.98). Bu vesile ile Buğra, romanında vefa borcu olduğunu düşündüğü mekâna, bu borcunu da ödemiş olmaktadır:

Đhtiyar’ın sürekli gittiği lokanta ise şöyle tasvir edilmiştir:

“Đhtiyar orada idi. L biçimi salonda, L’nin dirseğindeki, her zaman oturduğu masada. Ve çoğu zaman olduğu gibi tek başına.”(s.99)

169

E. ROMANLARDA ZAMAN