• Sonuç bulunamadı

E. ROMANLARDA ZAMAN

2. Devrin Sosyal Özellikleri

Yalnızlar romanının siyasi yapısı birkaç cümleyle bir doçentin ağzından anlatılmıştı. Sosyal yapısı hakkında ise ayrıntılı bir bilgi verilmemektedir. Ancak siyasi açıdan söylenenleri değerlendirerek bir sonuca ulaşabiliriz; tüm dünyada yaşanan ekonomik bunalım kahramanların yaşantısını da etkilemektedir. Öyle ki Hurrem’in annesinin onu Murad’a vermek istemeyişinin nedeni de ekonomik sorunlar ve Murad’ın düzenli bir işinin olmayışıdır.

Siyah Kehribar’da ise sosyal yaşamı belirleyen unsurlar tamamiyle dönemin siyasi özellikleri ile bağlantılıdır. Duçe’nin baskıcı rejiminden sıkılan birçok aydın ülkeyi terk etmekte ya da farklı isimlerle yazılarını yayımlamaktadırlar. Romanın kahramanlarından Gizo ve Đvet de Đtalya’daki baskıcı rejiminden kurtulabilmek için gizlice Türkiye’ye kaçmaya karar verirler. Polis, kaçacaklarının haberini almıştır;

onları takip eder. Takip edildiklerini öğrenen Gizo ve Đvet, bu düzenin hüküm sürdüğü, özgürce davranamayacakları bir dünyada yaşamak istemediklerini bildiren bir mektup yazarak, intihar ederler.

Küçük Ağa romanı Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatmaktadır. Savaşın getirdiği tüm zorluklar, sosyal hayatı da etkilemektedir. Halkın çayı, şekeri, yiyecek ekmeği dahi kalmamıştır. Çünkü tarlaları sürecek kimse kalmamıştır. Dükkânların rafları bomboştur. Öyle ki Salih cepheden eve döndüğünde yıkanmak için sabun dahi bulamaz. Müslüman mahallesi bu şekilde hayatta kalmaya çalışırken, onun hemen yanındaki Gavur mahallesinde her şey bambaşkadır;

“Salih ve binlerce Salih sınırlarda kol, bacak bırakır, meslek, zenaat bırakırken Niko ve Nikolar usta olmuş, dükkânlar açmış, bahçeler satın almışlardı…” (Küçük Ağa, s.35)

Firavun Đmanı, Küçük Ağa’nın devamı niteliğindedir. Savaşın etkileri devam etmektedir. Savaş sonrası boşluktan faydalanan birçok insan zengin olmuş; savaşın asıl kahramanları ise bir kenarda unutulmuştur. Mehmet Akif, savaş sonrasında da

178

fakir hayatına devam etmiş, Atatürk ve çevresindekilere inanmadığı konularda itirazlarını belirtmiştir. Hüseyin Avni Bey ise yine Ali Yusuf’un oyunuyla Atatürk’ e suikastle suçlanmış, tutuklanmıştır. Suçsuz olduğu anlaşılıp, serbest bırakıldıktan sonra ise evine ekmek götürecek paraya muhtaç olmuştur. Halk da tıpkı Hüseyin Avni gibi fakirlikle boğuşmaktadır. Ali Yusuf ise türlü oyunlarla Atatürk’e yaklaşmayı başarmış ve savaş sonrasının sayılı zenginleri arasına girmiştir. Siyasette yaşanan belirsizlik sosyal hayatta kendini göstermiş, bu boşluktan faydalanan birçok insan, ülkeyi çıkarları için kullanmıştır.

Đbiş’in Rüyası adlı romanda siyasi döneme ilişkin pek fazla bilgi verilmediğini söylemiştik. Dolayısıyla devrin sosyal özellikleri ile ilgili bilgilere de rastlanmamaktadır. Yalnızca Nahit’in tiyatrosunda çalışanlar hakkında bilgi verilmiştir. Bunun da dönemin sosyal yapısı hakkında değerlendirme yapmak için yeterli olmayacağını düşünüyoruz.

Gençliğim Eyvah, Đhtiyar’ın oyunlarıyla bozulan, çürüyen değerlerin, düzenlerin romanıdır. Đhtiyar’ın adamı olan birçok sanatçı, politikacı ya da aydın onun emirleri doğrultusunda hareket etmekte ve kurulu düzeni yok etmeye çalışmaktadır. Bunlardan etkilenen daha birçok insan vardır. Đhtiyar, insanları “dik sürüngenler” olarak adlandırır. Đhtiyar’ın dik sürüngenleri elinde tutmak ve isteklerine ulaşabilmek bazı ilkeleri de vardır:

“-Anlaşmazlıkları çoğalt ve körükle, bile; düşmanlıklara dönüştür.

-Her şey yorum işidir; elinden geliyorsa, bir tek şey için bin yorum bul ve yaydırt.

-Bencillikleri, kendini beğenmişlikleri, burnubüyüklükleri besle ve beslet.

(Çok daha sonraları bu ilke Sersemlikleri Koruma ve Geliştirme Vakfı’nı kurduracaktır.)

-Đyileri ve başarılıları kötület, yedirt; kötüler ve beceriksizleri desteklet, övdürt.

-Zayıf iktidar ve düzenlere en verimli muhalefet dalkavukluktur. (Đhtiyar, kendi deyimi ile, Dalkavuk Çiftlikleri’ni bu ilkeye dayanarak kurmuştur. )

Ve benzerleri. N önemlilerinden birisi olarak da;

179

-Đnsan oğlu denilen mendebur yaratığın dişe dokunur üç, beş buluşundan birisi de olta’dır: Kırk para etmeyen bir karides parçası enfes bir lüfer getirir. Olta kullan, olta kullan, gene olta kullan!” (Gençliğim Eyvah, s.61)

Đhtiyar, bu ilkelerle hareket ederek ülke gündemini etkilemektedir. Kendi değerlerine zarar verebilecek herkesi, adamları vasıtasıyla ortadan kaldırmaktadır.

Yaptığı her şeyi kılıfına uydurduğu için insanlar neyin olup bittiğinden habersiz yaşamlarını devam ettirmektedir.

Dönemeçte romanı Demokrat Parti dönemini anlatmaktadır. Okumayan, araştırmayan halk, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmektedir. Romanın kahramanı Şerif, insanlar okumadığı için iş duygulara kalıyor diyordu:

“O zaman iş duygulara kalıyordu: Antipatilere, sempatilere.

Şerif de bu yüzden “Dünya’yı kenefe çeviren sempatilerimizle, antipatilerimizdir” demeye başlamıştı:

CHP ilçe başkanını sevmeyen veya elinde Milli Şef’in vekâletnamesi varmış gibi kasılışından dolayı ona diş gıcırdatan, kin tonunu bulmuş bir hırsla “muhalif” kesiliyor, muhalif partiyi kuranlara veya içlerinden birisini küçümseyen, sevmeyen veya başarıya aday görüp buna lâyık bulmayan da muhalefeti komünistlerin maşası sayıyordu. Ona göre de davranıyorlardı. Ama atlan alta elbette.

Fırsatını buldukça, durumu güven verici saydıkça kulağa fısıldamalarla.

Dün Milli Şef’i övmeyi bir şan, şeref yarışı ve yurtseverlik gereği sayan bu insanlar; bugün aynı yüceliği ona sövüp saymakta, onun yönetimini ve onu şaşırtıcı, hatta korkutucu bir hırsla kötülemekte görüyorlardı bu yeni faziletin kâşifleri ile eski inançta direnenler arasında kanlı bir savaş çıkacakmış gibiydi. Doktora öyle geliyordu. Ve doktor bu milletin Yunan’a, Moskof’a veya Bulgar’a bile atık bu kadar düşmanlık duymaz olduğunu düşünüyordu.”

(Dönemeçte, ss.77–78)

180

Yağmur Beklerken, Serbest Fırka denemelerinin bir kasabaya yansımalarını konu edinir. Bir tarafta siyasi tartışmalar nedeniyle ikiye bölünmüş kasaba sakinleri;

diğer tarafta ise kuraklığın verdiği sıkıntı vardır. Kasaba sakinlerinden Rahmi, aynı zamanda kasabada avukatlık da yapmaktadır. Ancak tarlalarıyla ilgilenmekten daha çok hoşlanır. Tarlalarını sulamak için bir pompa alır, kasabalıya da pompayı kullanmaları için izin verir. Pompa tarlaları biraz rahatlatmıştır ama yağmur gibi olmaktadır. Kasabalı bu yüzden sürekli yağmur duasına çıkar. Kasabanın ileri gelenlerinin, okumuşlarının, hiç biri bu yaşananlardan haberdar değildir. Halkın bu konuda düşündükleri Rahmi’nin amcası Rıza Efendinin gözünden verilir:

“Rıza Efendi memurlarla, okumuş yazmışlarla oturup konuşuyorsa hoşlandığı için değildi bu. Hele övünmek için hiç değildi. Biliyordu Rahmi: Aldırmazdı Rıza Efendi bu okumuş yazmış takımının kasabadaki yaşayış tarzını, halkın görenek ve geleneklerini umursamayışlarına; hatta onlara zıt bir yol tutturmalarına.

Rıza Efendi onların küçümseyişlerini yadırgamıyor, üstelik bazı konularda haklı bile buluyordu. Ama Rıza Efendi, işte şu son günlerde olduğu gibi, koca kasaba ve yöresi, yetmiş küsür köyü ve beş bucağı ile tam bir ölüm kalım derdinde iken, onların hâlâ davul zurna çalmalarına akıl erdiremiyordu.. onları daha çok saymak, daha çok benimsemek için istiyordu bu dertle ilgilenmelerini, bu dertle dertlenmelerini.. hem de bütün halk adına!” (Yağmur Beklerken, s.53)

Rıza Efendi halkın fırkacılık işleriyle uğraşmasını da uygun bulmaz. Bu nedenle oğlunu ve Rahmi’yi sık sık uyarır olabilecekleri anlatmaya çalışır. Buğra kasabalının konuşmalarını yörenin ağız özellikleri kullanarak vermiştir. Aşağıya aldığımız paragrafta da bu durum söz konusudur.

“Eyi dinle şinci Sarı. Bundan sonra deyceklerim bizim içindir de ondan dinle derim. Halk ikiye bölündü gitti diyelim. Tut ki biz de bi yana geçtik. O zaman ne olcek? Halkçı olsek Selbesçiler, Selbesçi olsek Halkçılar karşımıza geçek. Bizim işimiz işimiz sırf Halkçılarla mı, yoksa Selbesçilerle mi?” (Yağmur Beklerken, s.98)

181

Dünyanın En Pis Sokağı’ nda yine sağ-sol çatışmaları nedeniyle birbirine düşman olan insanlar ve onların çok uzağında yalnızca konuşan; çözüm üretmeyen aydınlardan bahsedilir. Romanın kahramanı, Yılmaz adında bir doktordur. Yılmaz, Đstanbul’a yerleştikten sonra bunları gözlemlemeye başlamış, fakat kısa süre sonra Dünyanın En Pis Sokağı adını verdiği bir sokağın insanlarından biri olup çıkmıştır.

Dönemin sağ-sol çatışmalarının yaşandığı, gençlerin bu yüzden birbirini öldürdüğü, farklı karakterlerde birçok insanın yaşadığı bir yerdir, bu sokak. Aslında yılmaz kan davası nedeniyle Đstanbul’a gelmiştir fakat burada çok daha kötüsüyle karşılaşır.

Siyasiler yaşanan tüm olumsuzluklar, sokağı çok daha kötü etkilemektedir.

Tarık Buğra’nın son romanı Osmancık’tır. Osmanlı Devletinin kurulma süreci anlatılır. Devlet olma aşamasındaki boy, eski örf ve adetleri gereğince yaşamaya devam eder. Birçok yeri egemenlikleri altına almış olmalarına rağmen yerleşik hayata geçmezler. Yapılan savaşlar Đslamiyet adına yapılır. Yaşanan ölümler bu nedenle büyük bir sükûnetle karşılanır. Çünkü ölen boş yere ölmemiştir;

şehit mertebesine ulaşan bu insanların aileleri onlarla gurur duyar. Türklere özgü gelenek ve görenekler de romana yansıtılmıştır. Büyüklere duyulan saygı, misafir karşılama adabı, evlilik olayının nasıl gerçekleştiği, yeni kurulacak yerleşim yerlerinin neye göre belirlendiği ve buralardaki düzenin nasıl sağlandığı konusuna ilişkin bilgiler verilmiştir. Buğra, bu ‘kuralları’ vak’anın içerisine oldukça başarılı bir şekilde yerleştirmiştir.

182