• Sonuç bulunamadı

116

117

Çalışmam da, gelir dağılımının anlaşılması ve yorumlanabilmesi adına gelir unsuru ve gelir dağılımı gibi kavramların açıklaması yapılmış ve kişisel, fonksiyonel, bölgesel ve sektörel olmak üzere gelir dağılımının çeşitlerinden ve gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçümünde kullanılacak olan Lorenz eğrisi, Gini Katsayısı, Theil İndeksi ve Atkinson İndeksinden bahsedilmiştir. Daha sonra gelir dağılımı ile ilgili tarihsel süreçte ortaya atılan teorilerden ön plana çıkan Fizyokratlar, Klasik İktisatçılar, Marksist ve Monetarist iktisatçıların teorileri incelenmiş ve Adolph Wagner’in vergi adaleti ile toplumsal adalet arasındaki sıkı ilişkiye vurgu yapması ve maliye politikası aracı olarak kullanılan vergilerin gelir dağılımındaki önemi ele alınmıştır.

Ayrıca ülke ekonomilerinde yaygın olarak kullanılan vergi sistemlerinin neler olduğu, bu vergi sistemlerinin nasıl oluştukları, ülke yapılarına göre nasıl değişiklik gösterdikleri ve farklı vergi sistemlerinin gelir dağılımı üzerinde nasıl etkiler yarattığı hususu açıklanmıştır. Vergilerin gelir dağılımı adaletini sağlamada pozitif etki yaratabilmesi adına mükelleflerin ödeme güçlerinin dikkate alınması gerektiği ve mükelleflerin ödeme gücüne göre adil şekilde vergilendirilmesini sağlayan asgari geçim indirimi, ayırma ilkesi ve artan oranlı vergi tarifesi gibi uygulamaların tanımlaması yapılmış ve bu uygulamaların yaygın şekilde kullanılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Kişisel gelir vergisinin bu sonuca uygun olarak gelir dağılımının adil olmasında pozitif etki yaratacak en önemli vergi türü olduğu hususuna vurgu yapılmıştır. Daha sonra, Türk Vergi Sistemi’nin temellerini oluşturan kanunların oluşmasını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen ülkelerden ön plana çıkan Almanya, İngiltere ve Fransa’daki gelir vergisi, kurumlar vergisi ve katma değer vergisi uygulamaları araştırılmıştır. Bu uygulamaların ülke ekonomilerine ve gelir dağılımı üzerine etkilerine bakılmış ve Almanya, İngiltere ve Fransa’daki vergi sistemlerinin Türkiye’de uygulanmakta olan vergi sistemleri ile benzer ve farklı yanlarından bahsedilmiştir.

Çalışmanın son bölümünde ise, Türkiye’de uygulanmakta olan vergi sistemlerinin 2001 – 2018 yılları arasında gelir dağılımı üzerinde ne gibi etkileri olduğu incelenmiştir.

İlk olarak Türkiye’de gelir dağılımını sağlama da temel ölçütün “mali güç” olduğundan bahsedilmiştir. Türk anayasasına göre, kanunlar önünde eşit olan herkesin kamu harcamalarını karşılamak adına mali gücüne göre vergilendirilmesi gerektiği

118

belirtilmiştir. Anayasamızın açık olarak belirttiği vergi kanunları önünde eşitlik ilkesi ve bireylerin mali gücüne göre vergilendirilmesi gerektiği hususu adil bir gelir dağılımının temellerini oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Daha sonra 2001 – 2018 yılları arasındaki sayısal verilerden ve tablolardan yararlanarak, Türkiye’de gelir üzerinden alınan vergilerin, en az geçim indirimi, artan oranlı vergi tarifesi ve ayırma ilkesi gibi uygulamalar çerçevesinde gelir dağılımı üzerindeki etkileri açıklanmıştır. İncelenen sayısal verilere göre 2001 – 2018 yılları arasında toplam gelir vergisi hasılatının ortalama

%90’nından daha fazlasının gelir vergisi tevkifatından kaynaklandığı ve gelir vergisinin beyana dayalı bir vergi sistemine tabi olmasına rağmen tevkifat sistemine dayalı bir hal aldığı anlaşılmıştır. Ayrıca 2017 yılında asgari ve diğer ücretliler üzerinden tevkif edilen tutarın, toplam tevkifat tutarı içindeki oranının %63’lere kadar yükselmesi, ücretliler üzerindeki vergi yükünün oldukça arttığını göstermiştir. Ücretliler üzerinde vergi yükünün her geçen yıl artması ve ücretli kesimin diğer gelir unsurlarını elde eden kesime göre giderlerini matrahından düşememesi gibi nedenlerle bu konuda vergilerin gelir dağılımı adaletini sağlamada olumsuz etki yarattığı sonucuna varılmıştır.

Çalışmada son olarak, Türkiye’de servet ve harcama üzerinden alınan vergilerin gelir dağılımı üzerindeki etkileri incelenmesinin yanı sıra Türkiye ile çeşitli ülkelerin vergi uygulamalarının karşılaştırılmaları yapılmıştır. Vergilerin Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğini gidermesi adına, Türkiye’de uygulanmak da olan mevcut vergi sistemlerinde yapılması gereken değişiklikler ve farklı ülkelerde uygulanan vergi sistemlerinden hangilerinin Türkiye’de uygulanması gerektiği konusunda önerilerde bulunulmuştur. Bu öneriler içinde ön plana çıkanlar kısaca şunlardır;

- Ülkemizde yüksek enflasyon olması nedeniyle mükelleflerin satın alma gücü artmamasına rağmen mükelleflerin gelirlerindeki nominal artış nedeniyle özellikle artan oranlı vergi tarifesi uygulanmasında daha fazla vergi yükü ile karşı karşıya gelmektedirler. Bu nedenle artan oranlı tarife uygulamasında dilimlerin enflasyon oranında artması ve enflasyon rakamları bireylerin satın alma gücünü doğru olarak tespit edilmesini sağlayacak kriterler üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Ayrıca günümüzde 4 vergi dilimine sahip gelir vergisi tarifesinin vergi dilimleri, geçmiş uygulamalarda olduğu gibi arttırılmalıdır.

119

- Artan oranlı gelir vergisi tarifesi dilimleri belirlenirken enflasyon oranlarının dikkate alınmasının yanı sıra asgari ücretlinin bir yıl içinde elde ettiği toplam gelirin ne kadar olduğu da dikkate alınmalı ve bunun sonucunda birinci gelir vergisi dilimi, asgari ücretlinin bir yıl boyunca elde ettiği toplam gelir tutarını geçmemelidir. Bu sayede asgari ücretlinin ikinci gelir vergisi dilimine girmesi nedeniyle Ocak ayında aldığı net ücret ile Ekim, Kasım ve Aralık aylarında aldığı net ücretin farklı olmaması adına 2018 yılında 7103 Sayılı Kanun ile getirilen asgari geçim indirimi ilavesi yapılmasına ilişkin düzenlemeye de gerek kalmayacaktır.

- Ülkemizde 2005 yılı sonuna kadar ücret gelirleri ile diğer gelir unsurlarının farklı vergi tarifeleri ile hesaplanması uygulamasına geri dönülmeli ve ücret geliri elde eden mükellefler üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır. Ayrıca ücretliler için uygulanacak vergi oranları ve dilim sayıları detaylı bir araştırma sonucunda düzenlenmelidir. Çünkü mevcut vergi sistemimizde yüksek ücret geliri elde eden mükellefler belli bir gelir seviyesinden sonra artan oranlı vergileme yerine düz oranlı bir vergileme ile karşı karşıya kalmaktadır.

- Ülkemiz uygulanan vergi sistemleri içinde belirlenen vergi oranlarının, daha fazla mükellefe ulaşmasını sağlayacak düzeyde olması ve vergi kayıp kaçağının azalması gerekmektedir. Bu sayede tüm mükelleflerin üzerinde oluşan vergi yükü kademeli olarak azalacak ve mükelleflerin azalan vergi yükü sayesinde tasarrufları ve yatırımları artabilecektir.

- Ülkemizde 2001 – 2018 yılları arasında toplam vergi gelirleri içinde ortalama

%65 civarında olan dolaylı vergi gelirleri oranının düşürülmesi gerekmektedir.

Ayrıca vergilendirmede ödeme gücünü dikkate alan, en az geçim indirimi, artan oranlı vergi tarifesi ve ayırma ilkesi gibi uygulamaları bünyesinde barındıran dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı artırılmalıdır. Bu sayede düşük ve sabit gelir seviyesine sahip grupların çok daha fazla vergi yükü ile karşı karşıya kalması azalacaktır.

- Almanya’da uygulanan gelir vergisi tarifesinde olduğu gibi, ülkemizde uygulanan gelir vergisi tarifesinde de mükelleflerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için elde etmeleri gereken asgari düzeydeki gelirlerine %0 vergi oranı uygulanarak vergi dışı bırakılması gerekmektedir.

120

- Fransa’da uygulanan kurumlar vergisi örnek alınarak ülkemizde de kurumlar vergisi oranları, mükellef kurumların bir hesap dönemi içindeki mal veya hizmet alış satışlarına göre tespit edilecek olan büyüklüklerine göre düşürülmeli veya artırılmalıdır.

- Sonraki Döneme Devreden Katma Değer Vergisi Uygulaması ile mükelleflerin tasarruflarında veya yatırımlarında değerlendirebilecekleri tutarların, ülkemizde yüksek enflasyon nedeniyle her geçen gün azaldığı görülmektedir. Bu nedenle Katma Değer Vergisi Kanunun da yapılacak değişiklik ile İngiltere’de uygulanmakta olan Katma Değer Vergisi Kanunun da olduğu gibi sonraki döneme devreden katma değer vergisinin, mükellefler tarafından talep edilmesi halinde iade alınabilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak ülkemiz, OECD ülkeleri arasında 0.43 civarı Gini katsayısına sahip olması ile son yıllar da gelir dağılımı konusunda en adaletsiz ülke konumundadır. Gelir dağılımı adaletinin olup olmadığını gösteren Gini katsayısının ülkemizde bu kadar yüksek olmasının nedenini sadece vergiler üzerinden açıklamak elbette mümkün değildir. Gini katsayısını etkileyen ülkemizde ekonomik, siyasi ve sosyal birçok etken olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Ancak ülkemizin ekonomik, siyasi ve sosyal yapısını doğrudan ve derinden etkileyen unsurlar içinde ön plana çıkmış olan vergilerin, gelir dağılımının adil olması adına yarattığı olumlu veya olumsuz etkilerde göz ardı edilmemelidir.

121