• Sonuç bulunamadı

GELİR DAĞILIMI BAKIMINDAN VERGİ SİSTEMLERİ VE VERGİ TÜRLERİ

4. HARCAMALAR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER

4.1. KATMA DEĞER VERGİSİ

Türk Vergi Sistemi içerisinde, harcama üzerinden alınan vergilerin en önemlisi Katma Değer Vergisidir. Katma Değer Vergisi’nin temelinde malların tüketimi veya hizmet kullanımı olmakla birlikte bu mal ve hizmetin üretildiği ilk aşamadan nihai tüketiciye kadar olan her aşamada alınmaktadır. Mal ve hizmet satın alınmasından kaynaklı ödenen vergi, satışlar sonucu hesaplanan vergiden indirilerek kalanı vergi dairesine bildirilir ve buna istinaden ödeme gerçekleştirilir.

KDV ilk olarak 1953 yılında, Amerikalı iktisatçılardan Thomas S. Adams tarafından önerilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır. Bugünkü anlamıyla katma değer vergisi, 1954 yılında Fransa’da uygulanmaya başlamış ve günümüze kadar maliye tarihinin en hızlı yayılan vergilerinden biri olmasının yanı sıra yüz altmıştan fazla ülkede kendisine uygulama alanı bulmuştur. Ülkemizde ise KDV, 25.10.1984 tarih ve 8065 sayılı Kanunla 1985 yılında uzun bir inceleme ve araştırmadan sonra modern bir vergi olarak yürürlüğe konmuştur. Takip eden yıllarda bu kanunla ilgili Avrupa Birliğinin direktifleri, ülkemizin ekonomik yapısı ve vergi sistemimiz dikkate alınarak birçok tebliğ ve kararname ile düzenlemeler getirilmiştir (Kolçak, 1994: 220). Bu düzenlemeler sonucunda, 3065 sayılı KDV Kanunun 28. Maddesinde katma değer vergisi oranının

41

vergiye tabi her bir işlem için %10 olduğu, Cumhurbaşkanı bu oranı, 4 katına kadar artırmaya, %1’e kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili olduğu belirtilmiş ayrıca, Cumhurbaşkanlığınca 28. maddede yapılan oran düzenlemelerine dair daha sonra alınan bütün kararlarda öncelikle “ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere” ifadesine yer verilerek ekli listelerde indirimli oran uygulanacak işlemler belirlenmiş, liste dışında kalan diğer tüm işlemler %18 genel oranına tabi tutulmuştur.

Yapılan son düzenlemeler sonucunda aşağıdaki tabloda Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin ve Türkiye’nin farklı KDV oranları göz ardı edilerek sadece genel KDV oranları gösterilmiştir. Buna göre Tablo 3’de Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında KDV oranının düşük olduğu görülmektedir. Ayrıca Avrupa Birliği üye ülkelerinin KDV oranlarına bakıldığında sadece 4 ülkenin KDV oranının %20’nin altında olduğu ve bu ülkelerden birinin de Türkiye olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üye ülkeleri içerisinde en yüksek KDV oranı %27 ile Macaristan’a ait iken en düşük KDV oranı ise %8 ile İsviçre’ye aittir.

Tablo 3. Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde ve Türkiye’de Genel KDV Oranları

Avrupa Birliği Üye Ülkeleri ve Türkiye

Katma Değer Vergisi Oranı (%)

Avrupa Birliği Üye Ülkeleri ve Türkiye

Katma Değer Vergisi Oranı (%)

Avusturya 20% Letonya 21%

Belçika 21% Litvanya 21%

Hırvatistan 25% Lüksemburg 15%

Çek Cumhuriyeti 21% Hollanda 21%

Danimarka 25% Norveç 25%

Estonya 20% Polonya 23%

Finlandiya 24% Portekiz 23%

Fransa 20% Romanya 24%

Almanya 19% Slovakya 20%

Büyük Britanya 20% Slovenya 22%

Yunanistan 23% İspanya 21%

Macaristan 27% İsveç 25%

İrlanda 23% İsviçre 8%

İtalya 22% Türkiye 18%

Kaynak: European Commission, Taxation Trends in The European Union 2017

42

Katma değer vergisi, mal ve hizmetlerin üretim aşamasından nihai tüketiciye teslim aşamasına kadar her safha da alınan, bireylerin kişisel durumlarını dikkate almayan objektif ve tarafsız bir vergidir. Düz oranlı bir vergi yapısına sahiptir. Bu nedenle artan oranlı vergi tarifesi uygulanamaz. Bu vergi, kayıt ve belgelere göre alındığı, mal ve hizmetlerin fiyatına dahil olduğu ve kendi kendini kontrol etme özelliğine sahip olduğu için belge düzeninin daha sağlıklı bir şekilde tutulmasına katkı vermektedir (Sağbaş, 2013: 147). Bu durum, katma değer vergisini mükelleflerin vergi kaçırmak da zorlandığı bir vergi türü haline getirmiştir. Bu anlamda katma değer vergisi diğer vergilere göre vergi kaçakçılığını azaltmanın en etkili yolu olarak kabul edilmektedir.

Katma değer vergisinin diğer önemli özelliklerinden biri de, mükellefler üzerindeki psikolojik etkisidir. Çünkü dolaylı vergilerden olan katma değer vergisinin, malın fiyatının içinde gizlenmiş olması tüketiciler tarafından neredeyse hissedilmeyen bir hal almıştır. Ayrıca tüketiciler, kullandıkları mal ve hizmeti almaktan vazgeçerek, bu vergiyi ödemeyebilirler. Pratikte ise tüketim seviyesini değiştirmek suretiyle vergi yükümlülüğünü bir derece değiştirmek ya da azaltmak mümkündür. Örneğin, benzin tüketiminden alınan dolaylı bir vergi artırıldığında, tüketiciler farklı yakıt türlerini tercih ederek, benzin tüketimlerini azaltırlar ve bundan dolayı katlandıkları katma değer vergisi yükünü azaltabilirler.

Mükelleflerin dolaylı vergilerden biri olan katma değer vergisine direnç göstermesi, dolaysız vergilere kıyasla daha azdır. Bu nedenle hükûmetler politika tercihlerinde dolaylı vergileri dolaysız vergilere göre daha fazla tercih edebilmektedir.

Katma değer vergisinin artırılması tüketimi cezalandırıp tasarrufu teşvik ederken, azaltılması durumunda harcamaları teşvik eder ve tasarrufu azaltıcı bir etki yaratır. Katma değer vergisi, çevresel amaçlara ulaşmak ve tüketim kalıplarını değiştirmek için de kullanabilir. Örneğin, sigaradan alınan vergideki bir artış sigara tüketimini azalttığı gibi insanların sağlığını da korur. Çevreyi daha az kirleten bir yakıt türünden daha az vergi alınması daha temiz bir havaya sahip olmamızı sağlar. Katma değer vergisinin olumlu yansımasının yanı sıra fiyatları artırmak suretiyle toplum üzerinde ilave enflasyonist baskı yaratabilir. İşçiler artan yaşam maliyetleri ile karşılaşınca ücret artışı talebinde

43

bulunurlar ve bu gelecekte sırasıyla fiyat artışlarına, yeni ücret artışı taleplerine ve maliyet enflasyonu sarmalına yol açabilir.

Türkiye’de katma değer vergisi gelir dağılımı üzerinde önemli etkilere sahiptir.

KDV bir ekonomide yaratılan katma değer üzerinden alınır ve uygulamada vergi yükü nihai tüketiciye yansır. Ancak bu durum her zaman geçerli değildir. Örneğin, üretimin her aşamasında alınan katma değer vergisi, üreticinin malını satamaması durumunda, üretici tarafından ödenmiş olur. Bu durumda üretici daha elde etmediği, belki de hiç edemeyeceği gelirinin vergisini vermiş bulunmaktadır. Bu durumun gelir dağılımı açısından kişisel gelir dağılımını ve fonksiyonel gelir dağılımını bozucu etkileri vardır diyebiliriz.

Katma değer vergisi, bireylerin kişisel durumlarını (engelli olmak, vb.) ve gelirlerini dikkate almaması nedeniyle gelir dağılımını olumsuz etkilemektedir. Katma değer vergisinde bireylerin zengin ya da fakir olup olmadığı dikkate alınmaz. Bu nedenle ödenen vergi ile bireylerin gelirleri arasında azalan oranlı bir ilişki söz konusu olmaktadır.

Ancak KDV uygulamasının gelir dağılımını düzeltecek hiçbir işlevden yoksun olduğu da düşünülmemelidir. KDV oranlarının mal grupları itibarıyla farklı belirlenmesi mümkündür. Bu çerçevede düşük ve orta gelir gruplarının tüketiminde önemli yer tutan temel tüketim maddeleri ve gıda ürünlerinde oranlar düşük, lüks tüketim mallarında ise yüksek belirlenebilmektedir. Eğer bu durum gerçekleşirse gelir dağılımı adaletsizliği giderilebilir.