• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de ordu her zaman siyasal yaşamın önde gelen bir aktörü konumundadır. Bir

“kurtarıcı” olarak görülen ordunun yönetime müdahalesi olağan kabul edildi ve hatta

kimi durumlarda beklenir oldu. Aslında askerin böyle doğrudan siyasete karışması

hem Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma bir miras hem de ulus-devletleşme

sürecinde ordunun oynadığı rolün bir sonucuydu. Osmanlı’da imparatorluğun kötü

gidişatının önüne geçilmesi her zaman askeri sistemin iyileştirilmesine bağlandı ve

bu açıdan modernleş-tiril-en ilk kurum ordu oldu. Bununla birlikte imparatorluğun

çağdaş eğitimli askeri kadroları Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyerek, bağımsızlığın

kazanılmasında ve Türk ulus-devletinin yaratılmasında büyük rol oynadı. Ordu, Türk

milletini emperyalizme esir düşmekten kurtaran, ülkede çağdaşlaşmanın önünü açan

Kemalist devrimlerin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hem yaratıcısı hem de “ebedi”

koruyucusu olma görevini üslendi. Sınıfsız bir toplum fikri üzerinde temellendirilmiş

Kemalist anlayışın bir sonucu olarak ordu tarafsız, hiçbir toplumsal sınıf çıkarının

doğrudan bir uzantısı olmayan, sınıf menfaatlerinden bağımsız, hem sınıflar üstü

hem de siyaset üstü bir kurum görüntüsü verdi. Aynı zamanda da en önemli

sorunların çözüm aracı olarak görüldü. Ordunun sınıflar üstü ve siyaset üstü bir

portre çizmesi aslında doğrudan kendisini devletle bir olarak görmesinden, devleti de

toplumun tamamını koruyan, toplumsal çatışmaların üzerinde ve herhangi bir sınıf

çıkarına hizmet etmeyen bir kurum gibi tanımlamasından kaynaklandı. Kaldı ki, ordu

cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kapitalist ekonomi dışında başka bir ekonomik

düzen arayışı içinde olmadı. Kimi zamanlarda hem dünya hem ülke içi

konjonktürden kaynaklanan sebeplerle devlet müdahaleciliğine yapılan vurgular

dışında Türk Ordusu kurmuş olduğu ulus devletin ve kapitalist ekonomik düzenin

koruyucusu görevini taşıdı. Birçok azgelişmiş ülkede ordular bazı sınıfların çıkarları

ile doğrudan özdeş görünüyor olmalarına rağmen Türk Ordusu kendisini herhangi bir

toplumsal sınıfla özdeşleştirmediği gibi ekonomi dışı bir görüntü verdi.

Siyasete karışmak toplumsal olarak bir taraftan yana olmayı kabullenmeyle eşdeğer

görüldüğünden Türk Ordusu her zaman siyasetin dışında olduğu görüntüsünü

vermeye çalıştı. Bu durumda yaptığı siyasi müdahaleleri ise kimi zaman

siyasetçilerin ülkeyi iyi yönetememelerine kimi zamansa Türk toplumunun ordusunu

iş başına çağırmasına bağladı. Dolayısıyla koruyucusu olduğu rejimin ve Kemalist

ilkelerin saldırıya uğradığı ya da tehdit altında olduğu düşüncesi sınıfsız ve siyaset

üstü olan Türk Ordusu’nun sisteme müdahale etmesinin nedeni olarak algılandı.

Türkiye’de ordunun siyasal-toplumsal alandaki ağırlığı her zaman derinlemesine

hissedildi ve kurum olarak ciddi bir güç odağı olarak kabul gördü. 27 Mayıs 1960, 12

Mart 71 ve 12 Eylül 1980 tarihlerindeki üç müdahaleyle ve müdahaleler sonrasında

yapılan hukuki düzenlemelerle Türk ordusu ülke içindeki konumunu sağlamlaştırdı.

61 anayasası ile anayasal planda sisteme ağırlığını koymaya başlayan ordu 12 Mart

ve 12 Eylül ile etkinliğini giderek arttırdı. “Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyet rejimini

korumak kollamak” adına yapılan müdahaleler belli noktalarda birbirinden

farklılaştı. Aslında müdahaleleri hazırlayan süreçlerde pek çok faktör rol oynadı ve

bu durum ordunun siyasete karışmasının açıklanmasında değişik bakış açılarının

ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Kimi zaman bu müdahalelerde “Amerikan

parmağı” arandı, kimi zamansa müdahaleler bürokrasinin salt hakimiyet mücadelesi

ya da basitçe devlet-sivil toplum, asker-sivil karşıtlığı gibi görüldü. Ancak şu bir

gerçek ki böylesi yaklaşımlar meselenin anlaşılmasında yeterli olmamaktadır.

Türkiye’de geç olgunlaşan kapitalizmin doğası ve gelişimi, kapitalizmin birikim ve

dağılım krizlerinin aşılma yöntemleri, dünya ekonomisinde yaşanan dönüşümler,

ordu-sermaye ilişkileri, Türk toplumunun sınıf yapısı ve sermaye birikim modeli gibi

faktörlerden yola çıkılarak yapılacak analizler müdahaleler ve nedenleri konusunda

çok daha aydınlatıcı olacaktır.

27 Mayıs’tan 12 Mart’a kadar geçen süre Türkiye’de ekonomik ve sınıfsal

dönüşümlerin yaşandığı yıllardı. 1971 yılına gelindiğine iktidar bloğunun bütün

kesimleri yani başta ordu olmak üzere, partiler, bürokrasi, üniversiteler, burjuvazi

dengelerin kurulmasını ister hale gelmişlerdi. Altmışlar boyunca yaşanan dengesiz

ekonomi uygulamaları bir taraftan sanayi burjuvazisinin tarım ve ticaret kesimleri

karşısında hızlı bir şekilde büyümesine, bir taraftan da ordunun doğrudan iktisadi

yaşamın bir parçası olmasına yol açtı. Türk ordusu 27 Mayıs sonrasında Oyak’ın

kurulmasıyla birlikte kapitalist ekonomik sistemin bir parçası oldu; toplumun genel

çıkarlarının temsil edilmesi ve siyasi alandaki geniş etkilerinin yanında iktisadi

alanın da doğrudan aktif bir öznesi, kendi çıkarlarını dikkate alan bir sermaye grubu

haline geldi. 1971 öncesi sanayi burjuvazisi ve ordunun yaşadığı dönüşümlerin yanı

sıra 60’larda hızla politize olmuş işçiler ile gençlerin sosyal adalet talepleri de ortaya

çıkınca hem ekonomi hem politika büyük bir çıkmaz içine girdi. Tüm bunlara

dünyadaki ekonomik bunalım eklendiğinde Türkiye’de sistem tıkandı, ekonominin

ve siyasetin yeniden düzenlenmesi gereği ortaya çıktı. Ancak parlamenter rejim

sınırları içinde tıkanıklığın önü açılamadığında ise çözüm askeri müdahale diğer bir

ifadeyle toplumdaki kapitalist sınıfların gücü ülkedeki politik ve ekonomik istikrarı

sağlamaya yetmediğinde, ordunun devreye girerek ihtiyaç duyulan istikrarı

kurabilmek için yönetime el koyması ya da burjuvazinin iktidarı devretmesi

anlamına gelen Bonapartist bir müdahale oldu. 1971 Türkiyesi’nde 12 Mart ile “sağ”

Bonapartist bir rejimin temelleri atıldı böylece 12 Mart öncesi devrimin önünü

açacak “sol” Bonapartist bir iktidarın teorik hazırlığını yapan Avcıoğlu ve Devrim

Dergisi verdikleri mücadeleden yenik taraf olarak çıktılar.

1965 ve 1969 seçim sonuçları hem Türk Solu’nun büyük bir kısmında hem de

askerler arasında ciddi bir hayal kırıklığı yarattı ve bu kesimler arasında çözüm

yolunun parlamenter rejimden değil de bir askeri darbeden geçtiği yolunda fikirlerin

yayılmasına sebep oldu. Seçim sonuçları sebebiyle umutsuzluğa düşen ve yeni bir 27

Mayıs ile sorunların çözüleceğine inanan bu asker ve sivil aydınların bazıları Devrim

Dergisi etrafında toplandılar. Bu yönüyle de Devrim 60’lar boyunca toplumun her

kesiminde ama özellikle de silahlı kuvvetlerde ortaya çıkmış olan darbe fikrinin

savunulduğu bir platforma dönüştü.

69 seçimlerinin hemen ertesinde yayına başlayan Devrim girdiği iktidar

mücadelesinde parlamento dışı muhalefete önem verdi ve ordu içindeki sol eğilimli

umutsuz asker kesimler ile gençlik kendisinin doğal müttefikiydi. Açıkça demokrasi

dışı eğilimleri benimsemiş olan Devrim’in askerlerle ve gençlikle bütünleşmesi başta

kullandığı Kemalist, anti-emperyalist, tam bağımsızlıkçı söylem ile mümkün

olabildi. Zaten o dönemde Devrim’in hedefi Atatürk’ün kurduğu türden otoriter bir

rejim ile ülkenin tam bağımsızlığını gerçekleştirmek, gerçek bir halk yönetimi

kurmak, hızlı bir şekilde kalkınmak ve böylece çağdaş uygarlık düzeyine bir an önce

ulaşmaktı.

Devrim, her şeyi ülkenin içine düştüğü ya da düşürüldüğü koşullara bağladı ve

Kemalist programı uygulayacak, NATO’dan çıkacak, ABD ile imzalanmış ikili

anlaşmaları fes edecek, bankaları, sigortaları, büyük sanayiyi devletleştirecek ve en

önemlisi de toprak reformunu gerçekleştirecek kısacası Türkiye’de “devrim”in

önünü açacak bir askeri darbeye endekslendi. Başta Avcıoğlu olmak üzere Devrim

çevresi darbe sonrasında yönetimin bir şekilde sola ya da diğer bir ifadeyle solda

olan bir Atatürk milliyetçiliğine kayacağına inandı.

Aslında Devrim’in nihai ve uzak hedefi –dergi sayfalarında açıkça dillendirilmemiş

olsa da- sosyalist bir Türkiye’nin kurulmasıydı. Ancak Devrim için Türkiye’de

sosyalizme giden yol, işçilerin örgütlenmesinden değil doğrudan iktidarın askeri bir

darbeyle ele geçirilmesinden geçiyordu çünkü zaten örgütlenemeyecek kadar zayıf

bir işçi sınıfı vardı. Bunun için Devrim sosyalist mücadelede yeteri kadar gelişmemiş

olduğuna inandığı işçi sınıfı yerine, toplumun ilerici güçleri olarak gördüğü ordu ve

gençlik ile ittifak kurma yolunu tercih etti. Devrim üçüncü dünyaya özgü bir şekilde

sosyalizmi bir iktidar mücadelesi olarak algıladı ve parlamenter yoldan böyle bir

geçişin başarılamayacağına inandı. Kaldı ki dergi enternasyonal sosyalizmden çok

Türkiye’nin koşullarına uygun, hızlı kalkınmayla azgelişmişlikten kurtulma

anlamında “milli” bir sosyalizm düşüncesi içinde oldu ve bu türden bir sosyalizmi

Sol Kemalizm ile beraber yorumladı.

Parlamentoya duyulan güvensizlik Devrim’in yayın hayatı boyunca çok partili

demokrasinin Türkiye için ne kadar uygunsuz bir rejim olduğunu kanıtlama çabası

içine girmesine neden oldu. 1971 yılına gelindiğinde Devrim çevresi bir darbenin

geleceğinden o kadar emindi ki, alternatif bakanlar kurulu listeleri, muhtemel devlet

başkanı ve başbakan isimleri belirlenmiş, bir Devrim Partisi’nin kurulması önerilmiş,

anayasa taslağı bile hazırlanmıştı.

Askerlerle anayasa dışı yoldan iktidara gelmek için kurduğu ittifak, cici demokrasiye

olan düşmanca tavır, ülkenin tüm sorunlarının çözümü olarak askeri bir darbenin

kaçınılmazlığına olan inanç ne 1960’larda Devrim çevresine ne de sadece Türkiye’ye

özgü bir durumdu. Zaten 50’liler 60’lar boyunca birçok Arap ülkesinde askerler ile

siviller benzer bir şekilde cuntacılık faaliyetlerinde bulunmuş, askeri darbeler yoluyla

sosyalist ve milliyetçilik karışımı rejimler kurulmuştu. Aslında Devrim çevresinin

hatta Yöncülerin de ilham kaynağı, Arap ülkelerindeki -özellikle Mısır, Cezayir ve

Libya örnekleri- bu Baasçı ideoloji ile buralarda anti-emperyalist sol Bonapartist

iktidarlarını kurumsallaştıran önder modelleriydi. Bir yazarın da dediği gibi Yön

Türkeş’ten Aydemir’e kadar, gözüne kestirdiği her subayda Nasır’ı aradı, bunu

bulamayınca da yerini Devrim’e bıraktı. Devrim lider değil, zümre aradı ve zümrenin

kendi liderini nasıl olsa kendi içinden çıkaracağını hesapladı.

Devrim, 12 Mart askeri müdahalesine giden yolda olaylara yön vererek, iktidar

mücadelesinde önemli bir rol oynadı. Yayımlandığı 79 sayı boyunca hem yazı ve

şiirleriyle askerin müdahale sürecini hızlandırmaya çalıştı hem de müdahale sonrası

kurulacak olan iktidar programı için hazırlık yaptı. Bu yönüyle de fikirlerin

savunulduğu bir dergi değil de, askerle kurduğu ittifak ile anayasa dışı yoldan

kestirmeden iktidara gelme yönünde yapılan bir propagandanın yürütücüsü görevini

üstlendi.

Devrim çevresi hedefledikleri düzen değişikliğini ya da Türkiye için öngördükleri

devrimci atılımları sol bir darbe olsa bile gerçekleştiremeyebilirlerdi. Devrim’in en

büyük yanılgısı askerlerin müdahalesinin öyle ya da böyle sola kayacağına olan

inanmışlığı idi. Ancak birleştirici unsur gibi görünen Kemalist söylemin müdahale

sonrası bölücü bir etkiye dönüşeceğini Devrim çevresi göremedi ya da görmezden

geldi. İkinci büyük yanılgı ise kapitalist dünya sisteminin geldiği nokta da sistemin

sağında ya da solunda olmanın çok da bir anlam ifade etmediğiydi. Çünkü

kapitalizme alternatif kapitalist olmayan bir “üçüncü yol” ya da Arap sosyalizmi

türünden denemelerin Türkiye’nin kapitalistleşme sürecinde geldiği noktada başarılı

olabilmesi pek gerçekçi değildi. Aslında Baasçı ideolojiler gibi kapitalist olmayan

yoldan kalkınma önerileri Türkiye’de devletin kurtarılması ya da devrimci adımların

atılmasında değil belki de sadece devletin ele geçirilmesinde etkili olabilirlerdi.

Sonuç olarak şu söylenebilir ki 12 Mart sürecinde Devrim aradığı lideri bulmuş ve

sol radikal askerlerden oluşan bir cunta yönetime el koymuş olsaydı bile darbe

sonrası sosyalizme kayılamayabilirdi ya da tek partili bir düzen kurulamayabilirdi.

Sol radikaller olarak bilinen 9 Martçılar yönetime el koymuş olsaydı belki de

yapacakları ilk iş 12 Mart’ta olduğu gibi ilk önce sol aydınların tasfiyesi olacaktı.

KAYNAKÇA

KİTAPLAR

Ahmad, Feroz, Bedia Turgay Ahmad. Türkiye’de Çok Partili Politikanın

kkkkkAçıklamalı Kronolojisi 1945–1971. İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1976.

Ahmad, Feroz. Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945–1980). İstanbul: Hil

kkkkkYayınları, 1996.

Akdere, İlhan, Zeynep Karadeniz. Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi: 1908–1980.

kkkkkİstanbul: Evrensel Yayınlar, 1994.

Akşin, Sina (Ed.). Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908–1980. İstanbul: Cem

kkkkkYayınevi, 2005.

Arcayürek, Cüneyt. Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi 1965–1971. İstanbul: Bilgi

kkkkkYayınevi, 1985.

Aren, Sadun. TİP Olayı: 1961–1971. İstanbul: Cem Yayınevi, 1993.

Atılgan, Gökhan. Kemalizm ile Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön

kkkkkDevrim Hareketi. İstanbul: Tüstav, 2002.

Avcıoğlu, Doğan. Türkiye’nin Düzeni Dün-Bugün-Yarın -I-. İstanbul: Tekin

kkkkkYayınevi, 2001.

. Türkiye’nin Düzeni Dün-Bugün-Yarın -II-. İstanbul: Tekin Yayınevi,

kkkkk2001.

. Devrim ve Demokrasi Üzerine. İstanbul: Tekin Yayınevi, 2001.

. Devrim Üzerine. İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1971.

Aydınoğlu, Ergun. Türk Solu (1960–1971): Eleştirel Bir Tarih Denemesi.

kkkkkİstanbul: Belge Yayınları, 1992.

Batur, Muhsin. Anılar ve Görüşler: Üç Dönemin Perde Arkası. İstanbul: Milliyet

kkkkkYayınları, 1985.

Bilâ, Hikmet. CHP Tarihi:1919–1979. Ankara: Doruk Matbaacılık, 1979.

Birand, Mehmet Ali, Can Dündar. 12 Mart İhtilalin Pençesinde Demokrasi.

kkkkkAnkara: İmge Yayınevi, 2002.

Cemal, Hasan. Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım. İstanbul: Doğan Kitap, 2005.

Cizre, Ümit. AP – Ordu İlişkileri Bir İkilemin Anatomisi. İstanbul: İletişim

kkkkkYayınları, 2002.

Emrealp, Sadun. Azgelişmişlik ve Siyasal Yapılar Türkiye Mısır Peru: Devletin

kkkkk“Görece Özerkliği” Sorunu. Ankara: Birey ve Toplum Yayınları, 1984.

Gülalp, Haldun. Gelişme Stratejileri ve Gelişme İdeolojileri. Ankara: Yurt

kkkkkYayınları, 1983.

Gürkan, Celil. 12 Mart’a Beş Kala. Ankara: Tekin Yayınevi, 1986.

Hürkan, Serhat. Üç Dergi Üç İnsan: Akis-Devrim-Yankı. Ankara: Sinemis

kkkkkYayınları, 2006.

Ilıcak, Nazlı. Demokrasinin Sırtındaki Hançer El yazısı itiraflarla 12 Mart

kkkkkCuntaları. y.y., t.y.

İnsel, Ahmet, Ali Bayramoğlu (Ed.). Bir Zümre Bir Parti Türkiye’de Ordu.

kkkkkİstanbul: Birikim Yayıncılık, 2004.

Kara, Muzaffer Ayhan. Yön’ün Devrimi Devrim’in Yönü. İstanbul: Kırmızı

kkkkkYayınları, 2006.

Kayalı, Kurtuluş. Ordu ve Siyaset: 27 Mayıs–12 Mart. İstanbul: İletişim Yayınları,

kkkkk2005.

Landau, Jacob M. Türkiye’de Aşırı Akımlar. Ankara: Turhan Kitabevi, 1978.

Mazıcı, Nurşen. Türkiye'de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri. İstanbul:

kkkkkGür Yayınları, 1989.

Özdemir, Hikmet. Doğan Avcıoğlu Bir Jön Türk’ün Ardından. Ankara: Bilgi

kkkkkYayınevi, 2000.

. Kalkınmada Bir Strateji Arayışı Yön Hareketi. Ankara: Bilgi

kkkkkYayınevi, 1986.

. Türkiye Cumhuriyeti. İstanbul: İz Yayıncılık, 1995.

Sayılgan, Aclan. Türkiye’de Sol Hareketler (1871–1972). İstanbul: Otağ Yayınları,

Schick, Irvin C., Ertuğrul Ahmet Tonak (Ed.). Geçiş Sürecinde Türkiye. İstanbul:

kkkkkBelge Yayınları, 2003.

Selçuk, İlhan. Ziverbey Köşkü. İstanbul: Çağdaş Yayınları, 1997.

Toker, Metin. Solda ve Sağda Vuruşanlar. Ankara: Akis Yayınları, 1991.

Turhan, Talat. Bomba Davası-Savunma. İstanbul: İleri Yayıncılık, 2006.

Trimberger, Ellen Key. Tepeden İnmeci Devrimler Japonya, Türkiye, Mısır,

kkkkkPeru. İstanbul: Gelenek Yayınları, 2003.

Ünsal, Artun. Umuttan Yalnızlığa: Türkiye İşçi Partisi(1961–1971). İstanbul:

kkkkkTarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002.

Yetkin, Çetin. Soldaki Bölünmeler. İstanbul: Toplum Yayınları, 1970.

Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları,

kkkkk2002.

12 Mart Belgeleri: Madanoğlu Cuntası (İddianame). İstanbul: Boğaziçi Basım ve

kkkkkYayınevi, 1973.

MAKALELER

Alpay, Şahin. “68 Kuşağı Üzerine Bir Deneme”. Toplum ve Bilim. s. 41 (1988):

kkkkk167–185.

Alpkaya, Faruk. “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”. Modern Türkiye’de Siyasi

kkkkkDüşünce: Kemalizm. c. 2. 4. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 477–499.

Atılgan, Gökhan. “Yön-Devrim Hareketi”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

kkkkkSol. c. 8. 1. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007: 597–646.

Aydın, Suavi. “Milli Demokratik Devrim’den Ulusal Sol’a Türk Solunda Özgücü

kkkkkEğilim”. Toplum ve Bilim. s. 78 (1998): 59–91.

Belge, Murat. “Türkiye Cumhuriyet’inde Sosyalizm (1960’tan Sonra)”. Cumhuriyet

kkkkkDönemi Türkiye Ansiklopedisi. c. 7. İstanbul: İletişim Yayınları, 1983:

kkkkk1955–1962.

. “1968 Gençlik Hareketleri”. Cumhuriyet Dönemi Türkiye

kkkkkAnsiklopedisi. c. 3. İstanbul: İletişim Yayınları, 1983: 810–811.

. “68 ve Sonrasında Sol Hareket”. Toplum ve Bilim. s. 41 (1988):

Cizre, Ümit. “Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri: Kavramsal ve İlişkisel

kkkkkAnaliz”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm. c. 2. 4. bs.

kkkkkİstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 156–179.

Haluk Gerger, “Türk Dış Politikası (1946–1980)”. Cumhuriyet Dönemi Türkiye

kkkkkAnsiklopedisi. c. 2. İstanbul: İletişim Yayınları, 1983: 537–548.

Gevgilili, Ali. “Kemalizm ve Bonaprtizm”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

kkkkkKemalizm. c. 2. 4. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 192–209.

Günal, Asena. “Uğur Mumcu”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm.

kkkkkc. 2. 4. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 482–487.

Küçük, Yalçın. “Cumhuriyet Döneminde Aydınlar ve Dergileri”. Cumhuriyet

kkkkkDönemi Türkiye Ansiklopedisi. c. 1. İstanbul: İletişim Yayınları, 1983:

kkkkk138–144.

Macar, Elçin. “Doğan Avcıoğlu”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm.

kkkkkc.2. 4. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 162–169.

Soydaş, Mehmet, Atilla Lök. “İlhan Selçuk”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

kkkkkKemalizm. c.2. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004: 512–517.

Şaylan, Gencay. “Ordu ve Siyaset”. Bahri Savcı’ya Armağan. Ankara: Mülkiyeliler

kkkkkBirliği Vakfı Yayınları, 1988: 387–418.

Mustafa Şener, “Türkiye İşçi Partisi”. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Sol.

kkkkkc.8. 1. bs. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007: 356–417.

“Arap Afrikası’nda Devrimler”. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler

kkkkkAnsiklopedisi. c. 4. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988: 1294–1335.

“Parlamento Dışı Muhalefet”. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler

kkkkkAnsiklopedisi. c. 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988: 2018–2067.

“Türkiye’de 1968”. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. c. 6.

kkkkkİstanbul: İletişim Yayınları, 1988: 2068–2109.

EK I

DEVRİM DERGİSİ BİRİNCİ SAYFA KAPAK ÖRNEKLERİ

EK II

DEVRİM BİLDİRİSİ

Seçimlerden sonra Türkiye yine aynı Türkiye’dir ve hiçbir şey değişmemiştir.

Oysa, Türkiye, mutlaka değişmesi gereken bir ülkedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, bütün güçlüklere rağmen, iyimserdik. Çok

geçmeden tam bağımsız bir Türkiye kuracağımıza ve çağdaş uygarlığa ulaşmış

bir millet olacağımıza inanıyorduk.

Cumhuriyet, şimdi “ellinci” yılına yaklaşmıştır. Türkiye’nin manzarası

karanlıktır:

Kemalizmin yoktan var ettiği Lâik Türk Devleti, mezhep, aşiret ve tarikat

kavgaları içinde, çözülmekte, çökmekte ve için için erimektedir. Bölücü akımlar

kuvvetlenmektedir. Oy uğruna en kutsal değerleri satışa çıkarmakta pervasız

politikacı, milleti tahrip eden, mezhep, aşiret ve tarikat kavgalarını sorumsuzca

körüklemektedir.

Milletlerarası petrol şirketleri ve emperyalizmin hizmetindeki çağdışı

devletler, Atatürk Türkiyesini petrol, dolar ve sterlin kokan şeriatçılığın ağına

yeniden düşürmek amacıyla, içerdeki şer kuvvetlerini seferber etmişlerdir. Oy

kaygusuyla şer kuvvetlerine yaranmaya çalışan, hiç değilse onların hışmından

kaçınmayı marifet sayan politikacı, Abdülhamit ve Vahdettin şeriatçılığını

hortlatmak isteyenlerin, dolaylı ya da dolaysız yoldan suç ortaklığını

yapmaktadır. Böylece kanlı bir kardeş kavgasının tohumları ekilmektedir.

En ileri görüşlü siyasî partiler dahil, siyaset borsasında çuval dolusu oy satan

şeyh, ağa, aşiret reisi ve tefeciden medet ummakta, feodalizm ve kalıntılarından,

mezhep ayrılıklarından ve etnik özelliklerden yararlanmaktadır. Millî irade, millî

irade satıcılarının elinde, halkın ezilmesine, milletin çözülmesine ve

uydulaşmasına yol açmaktadır.

Ekonomik Çıkmaz

Çağımız, hızlı kalkınma çağıdır. Az gelişmiş bir ülkenin 20–25 yıl içinde az

gelişmişlik çemberini kırması ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması mümkündür

bugün. Düne kadar Türk Devletinin birer eyaleti olan ülkeler, 18–20 yıl içinde

kalkınmayı başarmışlardır. Ufak Bulgaristan’ın adam başına ihracatı, Türkiye’nin

ihracatının on katını aşmaktadır. Cumhuriyetin ellinci yılına doğru traktör imâli

için hâlâ Batı firmalarının montaj tesislerine sığınırken, küçümsediğimiz

Bulgaristan, Hindistan’da traktör fabrikaları kurmaktadır. Üçüncü Dünya Ülkeleri

“fabrika yapan fabrikalar” kurarak ekonomik bağımsızlığa kavuşma ve hızla

kalkınma yarışı içindedir. Türkiye bu yarışta gittikçe geride kalmaktadır.

Cumhuriyetten beri elli yıla yakın çabadan sonra ve ancak makinesi,

hammaddesi, yedek parçası ve teknik bilgisiyle dışarıya bağlı bir “montaj” ve

“ambalaj” sanayi kurulabilmiştir. Genellikle, yüksek gelir gruplarının lüks tüketin

ihtiyacını karşılamaya yönelmiş, aşırı tekel kârlarıyla çalışan böyle bir sanayi,

ekonomik bağımsızlığı sağlamak şöyle dursun, dışarıya bağımlılığı artmıştır.

Benzer Belgeler