1960’larda sosyalist akım başlıca iki eksen etrafında gelişti. Birinci eksende 20
Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına başlayan, sosyal adalet içinde bağımsız bir
Türkiye’de hızlı bir kalkınmayı sağlamayı hedeflemiş, Marksizm’i reddeden bir
sosyalizmin savunuculuğunu yapan ve öğrencilerle aydınlara dayanan Yön Dergisi
vardı. İkinci eksendeyse solun ilk yasal partisi olarak 13 Şubat 1961’de kurulan,
ideoloji olarak Marksizm’i benimsemiş, başlıca toplumsal dayanak olarak da işçi
sınıfını seçmiş olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) vardı. Bu iki sol hareket 1967’ye kadar
temel sorunlarda neredeyse ortak düşüncelere sahipti. Ancak iki akım arasında
sistemin değiştirilmesi meselesinde “yöntem” ile ilgili bir takım anlayış farkları
mevcuttu. Yön dergisi açıkça demokrasi dışı eğilimleri benimserken; TİP Türkiye’nin
sorunlarının çözümünü işçi sınıfının öncülüğünde demokratik yollardan
gerçekleşecek bir iktidar değişikliğinde görmekteydi.
27 Mayıs’tan 12 Mart’a kadar geçen yaklaşık on yıllık sürede Türk Sol hareketine
solun tüm kesimlerini bünyesinde toplayan Yön dergisi, Türkiye İşçi Partisi ve Milli
Demokratik Devrim (MDD) hareketi damgasını vurdu. Özellikle 60’lı yılların ikinci
yarısında bu gruplar arasındaki tartışmalar ve teori savaşları giderek yoğunluk
kazandı; dünyada yaşanan iki gelişme de bu tartışmaların içeriklerine yön verdi. 60’lı
yıllar ulusal kurtuluş savaşlarının başarıya ulaşmasına, sömürgeciliğin tasfiyesine,
Asya ve Afrika’da yeni bağımsız devletlerin kurulmasına tanıklık etti. Öte yandan
“ulusal bağımsızlık” fikri ile tam bağımsızlığa kavuşmayı ifade eden “ekonomik
kalkınma” konusu da evrensel boyutlarda önem kazandı. Tüm dünyada yaşanan bu
gelişmeler sonucunda Türkiye’de de ulusal kurtuluş savaşlarına, sömürgecilik ve
emperyalizm olgularına karşı büyük bir ilgi doğdu; önem kazanan bu kavramlar Türk
Solu’nun söylemlerinin içeriğini belirlemede önemli faktörler oldu
7. 60’lı yılların ilk
yarısında birçok üçüncü dünya ülkesinde “sol” anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı
söylemlere dayanarak iktidarı ele geçirme, devleti koruma-kurtarma hedefine
kilitlendi.
Ulusal ve uluslar arası konjonktürün de etkisiyle 27 Mayıs sonrasında, Türk
aydınının tartışma eksenini ülkenin hangi yoldan kalkınacağı, azgelişmişlik,
kapitalist olmayan kalkınma yolu, emperyalizm, tam bağımsızlık, üçüncü yol gibi
konular işgal etti. Türkiye’de 65–71 arası dönemde çıkan dergilerin hemen hemen
hepsi, sayfalarının neredeyse tümünü genel yaklaşımları konu alan yazılara ve
Türkiye’ye benzediğini düşündükleri ülkelerdeki deneyimlere ayırdı
8. Bunun dışında
TİP’in programında seçimleri kazanarak siyasi iktidara geldiğinde sosyalist bir düzen
kuracağını açıklaması da yeni tartışmaları doğurdu. Türkiye’nin hangi tarihsel
aşamada olduğu, Osmanlı Devleti’nin toplumsal ekonomik karakteri, Osmanlı
toplumsal düzeni, toplumsal ekonomik düzeyde Türkiye’de kapitalizmin sosyalizme
dönüşecek derecede olgunlaşıp olgunlaşmadığı, parlamenter seçimler yoluyla
iktidarın sosyalizmin toplumsal dayanağı olan işçi sınıfının eline geçip geçemeyeceği
gibi konular dönemin sol aydınları arasında yoğun bir tartışma yarattı ve Türk
Solu’ndaki mevcut bölünmeleri de derinleştirdi.
2.1.1. 60’ların Örgütlü Sosyalist Partisi “Türkiye İşçi Partisi”
Türkiye İşçi Partisi (TİP), 13 Şubat 1961’de İstanbul’da Türk-İş’in (Türkiye İşçi
Sendikaları Konfederasyonu) sol kanadına mensup bir grup sendikacı tarafından
“ezilen işçi sınıfının haklarını korumak için”
9kuruldu. İlk tüzük ve programıyla TİP
sosyalist ya da işçi sınıfı partisi olarak kurulmuş değildi. Programda Atatürk
devrimleri ve 27 Mayıs Anayasası’nın öngördüğü sosyal devlet ilkesine vurgu
yapıldı ve aynı zamanda demokrasi ve insan hakları savunuldu
10. TİP’in sendikacı
kurucuları partiyi sendikacılığın bir devamı olarak gördüler. Bunun için de Türk-İş’in
7
Haluk Gerger, “Türk Dış Politikası (1946–1980)”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,
c. 2, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1983): 541–542.
8
Kurtuluş Kayalı, Ordu ve Siyaset: 27 Mayıs–12 Mart, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), 135.
9
Sadun Aren, TİP Olayı 1961–1971, (İstanbul: Cem Yayınevi, 1993), 32.
10
Mustafa Şener, “Türkiye İşçi Partisi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Sol, c. 8, 1. bs.
(İstanbul: İletişim Yayınları, 2007): 357.
tabanına oturtarak, bu örgütten destek alabileceklerini düşündüler
11. Ancak TİP
Türk-İş’ten beklediği desteği göremedi ve aksine örgütün önde gelen isimlerinin
muhalefeti ile karşılaştı. Türk-İş, TİP’e rakip olarak Çalışanlar Partisi adıyla yeni bir
siyasi parti kurma girişiminde bulununca, TİP kurucuları Türk-İş’i kazanma
umutlarını kısa süre içinde yitirdi
12. Öte yandan en az 15 ilde ve bu illerin de bütün
ilçelerinde örgütlenme koşulunu yerine getiremediğinden TİP, 1961 yılında yapılan
seçimlere de katılamadı
13.
Hem Türk-İş’ten beklediği desteği alamaması hem de seçimlere girememesi TİP’in
başlangıçta basında ve kamuoyunda ilgi uyandıramamasına yol açtı. Yaşanan bu
tıkanıklığı aşabilmek, partiyi canlandırabilmek için TİP kurucuları aydınlarla
bağlantı kurma kararını aldı. Partinin böyle bir karar almasında Çalışanlar Partisi
projesinin fikir açısından Yön çevresindeki aydınlar tarafından desteklenmesi, parti
programının bu aydınlar tarafından hazırlanması da etkiliydi
14.
Kuruluşundan bir yıl sonra TİP partiye yeni bir aydın lider bulma arayışına girdi ve
ilk etapta başkanlık için sosyalist olan ya da olmayan birçok isim üzerinde duruldu.
Sonunda partinin kuruluşundan itibaren partililerle teması olan Türk sosyalistlerinin
önde gelen isimlerinden Mehmet Ali Aybar üzerinde fikir birliğine varıldı ve 8 Şubat
1962’de düzenlenen basın toplantısı ile Aybar’ın genel başkanlığı kamuoyuna
duyuruldu
15. Aybar’ın ardından bazı sosyalist aydınlar da partiye katıldı. Böylece o
zamana kadar çok büyük varlık gösteremeyen parti bundan sonra işçi ve sendikacılar
ile çeşitli sol aydınlar ve sol anlayışları bir araya getiren bir koalisyon olarak
etkinliğini arttırmaya ve ismini kamuoyunda duyurmaya başladı. Aybar’ın ve diğer
sosyalist aydınların partiye katılması ile TİP sosyalistleşme sürecine girerek
“sendikacıların partisi” olmaktan çıkarak “ezilenlerin partisi”ne dönüşmeye başladı
ve Nisan 1962’deki tüzük değişikliği ile sınıf partisi niteliğine büründü
16.
TİP, Türkiye işçi ve demokrasi tarihi adına önemli adımlardan biriydi. 1965 genel
seçimlerinde milli bakiye (ulusal artık) sisteminden yararlanarak TİP ile Türkiye’de
ilk kez bir sol parti meclise girmeyi başardı. Parti, programını insanın insan
tarafından sömürülmesi sistemine son verileceği ve emekçilerin yönetimde söz sahibi
11
Aren, age, 34.
12
Ünsal, age, 80.
13
Aren, age, 36.
14
age, 37.
15
Ünsal, age, 95.
16
age, 3.
olacakları demokratik bir ülke ideali üzerine kurdu. 60’ların ortalarına kadar tüzük ya
da programında sosyalizm sözcüğüne yer vermeyen TİP, 1966 yılında Malatya’daki
ikinci kongresinde ilk kez ve açıkça partinin nihai hedefinin sosyalizm olduğunu
açıkladı
17. Öte yandan Malatya Kongresi’nde TİP içinde baş gösteren muhalefet de
sesini yükseltmeye başladı. Sadun Aren, Behice Boran gibi parti içindeki muhalif
isimler sosyalizme varış yolları konusunda TİP lideri Aybar’ın görüşlerinden farklı
bir çizgiyi tercih ettiler.
Aslında TİP kurulduğu yıllarda döneminin diğer akımlarından –mesela Yöncüler-
çok da farklı bir söylemle ortaya çıkmadı. Özellikle 61 anayasası, Kemalizm,
kalkınmacılık, devletçilik, sosyal adalet, kapitalist olmayan kalkınma yolu,
milliyetçilik, bağımsızlık gibi konularda benzerlikler vardı
18. TİP’i farklı kılan
sosyalizmin kurulması aşamasında işçi ve emekçi sınıfların öncülüğünde demokratik
yollardan iktidara geleceğine olan inanmışlığı idi.
TİP, Türkiye’yi “burjuva demokratik devrim”i büyük ölçüde tamamlamış kapitalist
bir ülke olarak gördü çünkü ülke hızla sanayileşmiş ve bu sanayileşmeyle birlikte
sosyalist bir partiyi iktidara getirme potansiyeline sahip gelişmiş bir işçi sınıfı da
ortaya çıkmıştı. Ayrıca, TİP’e göre 27 Mayıs Anayasası sosyalizme açık bir
anayasaydı. Dolayısıyla 61 Anayasası’nın güvencesinde işçi, emekçi sınıfların
oylarıyla bir sosyalist parti seçim kazanabilir; yasal ve meşru yollardan iktidara
gelerek sosyalizmi kurabilirdi
19. Zaten 65 seçimleri sonrasında parti çevresinde
seçim yoluyla iktidara gelebilme ihtimalinin olabileceği düşüncesi ortaya çıktı.
Aybar şöyle diyordu “1969’da başa güreşeceğiz, 1974’te iktidara geleceğiz”
20.
Kuruluşundan sonra Türk Solu, TİP’i destekler veya destekler görünürken, 1965 ile
1969 arasında iki seçim arasında bu durum değişti. TİP’e soldan ilk açık eleştiri
yönelten Marksizm’i reddeden bir sosyalizmin savunucusu olan Yön Dergisi’nden
geldi
21.
17
Şener, agm, 361.
18
agm, 365.
19
Murat Belge, Sosyalizm Türkiye ve Gelecek, (İstanbul: Birikim Yayınları, 1989), 38.
20
Aydınoğlu, age, 111.
21
Belge, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Sosyalizm (1960’tan Sonra)”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
2.1.2. Elitist Bir Aydın Hareketi “Yön”
Türk siyasi söyleminde “radikalizm”, “sol Kemalizm”
22, “tepeden inmecilik”,
“cuntacılık” gibi terimlerle anılan, Türkiye sol hareketinin en etkili dergilerinden biri
olan Yön, 20 Aralık 1961’de yayın hayatına başladı. Haftalık fikir dergisi olarak 222
sayı yayımlanan dergi 30 Haziran 1967’ye kadar kesintiyle de olsa -14 ay
sıkıyönetim komutalığınca kapatıldı- yayın faaliyetini sürdürdü. Doğan Avcıoğlu,
Hamdi Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal, İlhan Selçuk, Cemal Reşit
Eyüboğlu tarafından kurulan dergi dönemin etkili, uzun ömürlü ve istikrarlı
dergilerinden biriydi
23. Türk Solu’nun 1960’lardaki en demokratik atmosferli
dergisi
24olarak aynı zamanda sol için önemli bir okul işlevi de gördü
25. Dergi Sol
Kemalistler’den sosyal demokratlara; sosyal demokratlardan Komünist Partililere
kadar herkese sütunlarını açan, öğrencilerin, aydınların bir araya geldiği, çeşitli
eğilimlerden oluşan bir tartışma platformuydu. Böylesi geniş bir yelpazeye sahip
olmasıyla da dönemin sol çevrelerinin takip ettiği bir yayın olma özelliğini kazandı.
Ancak Yön’ün Türk siyasal hayatı üstündeki asıl etkisi sol fikirlerin açığa çıkarılması
ve sosyalizm sözcüğünün Türkiye’de ilk kez açıkça telaffuz edilmesinde oynadığı
roldü. Yön, Türkiye’de o dönemde tabu olan sosyalizm, Nazım Hikmet, Kürt sorunu
ve kadın sorunu gibi konuları ilk kez gündeme getirdi.
60’lı yılların aydın hareketine damgasını vuran Yön, birinci sayısında Türkiye’nin
önde gelen aydınlarının birçoğunun imzaladığı bir bildiri ile yayın hayatına başladı
26.
İngilizce ve Fransızcaya da çevrilen Yön bildirisi, “Türk halkının, çok çetin iktisadi,
siyasi ve sosyal meseleler ortasında, kendisini bütün özlemlerine kavuşturacak bir
yön aramakta olduğu bu günlerde…”
27sözleriyle başlarken Atatürk’ün koyduğu
çağdaş uygarlık düzeyine çıkma hedefine ulaşabilmek için yapılması gerekenleri dört
başlık altında topladı. Birincisi iktisadi alanda hızlı kalkınmaktı. İkincisi öğretmen,
yazar, sendikacı, müteşebbis ve idareci gibi kimselerin belli bir kalkınma üzerinde
22
“Sol Kemalizm” bir siyasal akımdır. Ancak bir dergi çevresinde toplanan aydın çevresinden
öteye gidememiş, hiçbir zaman siyasal bir örgüte sahip olmamıştır. Sol Kemalizm’in ilk yorumu
Kadro Dergisi, ikinci yorumu Yön Dergisi çevresinde toplanan aydınlar tarafından yapılmıştır.
Faruk Alpkaya, “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:
Kemalizm, c. 2, 4. bs. (İstanbul: İletişim Yayınları, 2004): 477.
23
Ünsal, age, 257.
24
Aydınoğlu, age, 46.
25
Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 1830–1980, c. 5, (İstanbul: Tekin Yayınevi, 1997), 625.
26
Yön Bildirisi’nin tam metni ve imzalayanların tam listesi için bkz. Hikmet Özdemir,
Kalkınmada Bir Strateji Arayışı Yön Hareketi, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1986), 295–300.
anlaşmaya varmalarıydı. Üçüncüsü, yeni bir devletçilik anlayışı etrafında birleşilmesi
ve dördüncüsü şuurlu devlet müdahalesi yani vergi, planlama, kooperatifleşme,
sosyal adaletin sağlanmasıydı.
28Yön bildirisi, Türkiye’nin belli başlı solcu sosyalist
aydınları başta olmak üzere çeşitli mesleklerden toplam 1042 kişi tarafından
imzalandı
29.
Yön hareketinin Türk Solu’nda büyük bir yankı uyandırması ve oldukça geniş bir
aydın desteği bulması öncelikle ülkenin içinde bulunduğu koşullardan kaynaklandı.
27 Mayıs’tan sonra hızlı bir şekilde gelişen Türk Solu’nda sol-sosyalist yayınlara
ilginin muazzam derecede arttığı bir dönemde yayımlanan ilk sosyalist dergi Yön’dü.
Kaldı ki dergi 60’lı yıllarda Türkiye’de iletişim aracı olarak son derece etkili bir
araçtı. Ayrıca Yön’ün içeriği ve geniş yazar kadrosu da derginin yankı
uyandırmasında önemli etkenlerden biriydi
30. Bunların dışında Yön dünyada
kalkınma meselesinin gündemde olduğu ve bazı azgelişmiş ülkelerin
deneyimledikleri “kapitalist olmayan yol” dan hızlı kalkınmayı başardıkları bir
dönemde yayımlandı. Yön, bir taraftan “kapitalist olmayan yol” dan sosyalist bir
metotla kalkınmayı vadederek bir taraftan bir işçi muhalefeti örgütlemek yerine
askerleri de yanına alarak kestirmeden kalkınmanın önünü açacak önerileri sunarak
birçok kişiyi etkilemeyi başardı
31.
Yön hareketinin siyasi tezleri dört ana nokta üzerinde şekillendi.
32Birincisi, Yön için
Türkiye’nin temel sorunu iktisadi kalkınmaydı ve ülkede gerçekleştirilecek hızlı bir
ekonomik kalkınma öteki sorunları çözecek bir anahtardı. Bundan dolayı Türkiye’ye
yön verebilecek kesimler hızlı iktisadi kalkınmayı sağlayacak bir felsefenin ışık
tuttuğu yeni Atatürkçü program etrafında birleşmeliydi. İkincisi, Yön’e göre Mustafa
Kemal hareketinin en büyük eksiği kapitalist ekonomi politikasının seçilmesiydi.
Üçüncüsü, Kemalizm’in hedeflerine ulaşabilmesi ve ülkenin ekonomik kalkınmasını
gerçekleştirebilmesi için sosyalist bir yola girilmeliydi. Dördüncüsü, sosyalizm
Kemalizm’in devletçilik, milliyetçilik, halkçılık ve inkılâpçılık ilkelerinin en tabiî
sonucuydu. Yapılması gereken şey bu ilkeleri sosyalist bir yönelişle yeniden
tanımlamaktı. Yön’ün amacı Türkiye’de uygulanması olanaklı bir sosyalizm bulmak
28
Alpkaya, agm, 478.
29
Gökhan Atılgan, Kemalizm ile Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön Devrim
Hareketi, (İstanbul: Tüstav, 2002), 263.
30
age, 262.
31
Aydınoğlu, age, 50–51.
32
Atılgan, age, 48.
ve Kemalizm’in ilkelerini yeniden yorumlayarak evrensel nitelik kazandırarak
sosyalizme giden yolu açmaktı. Ancak Yön’ün kalkınma yolu olarak benimsediği
sosyalizm anlayışı enternasyonalist değil millî bir sosyalizmdi.
60’larda sosyalizmin hangi yollardan ve hangi sınıfların önderliğinde kurulacağı gibi
meseleler etrafında şekillenen tartışmalar TİP ile Yön arasındaki anlayış farklarını da
ortaya çıkardı. Gerçekte TİP’in programına esas olan başlıca kavramlar ve hedefler,
içerik bakımından Yön Dergisi çevresinin kavramlarından ve hedeflerinden farklı
değildi ancak iki cephe arasında iktidara yukarıdan aşağı mı aşağıdan yukarı mı
ulaşılacağı konusunda bir çatışma vardı. Legalizm ve parlamentarizm konusunda
taviz vermeyen bir parti olan TİP, işçi- emekçi sınıfların oylarıyla -özelikle de sanayi
işçilerinin- demokratik yöntemlerle iktidara gelmeyi amaçladı. Yön ise TİP’in aksine,
Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke olduğunu, sosyalist bir partiyi iktidar getirecek bir
sanayi proletaryasının olmadığını, böyle toplumlarda parlamentoculuğun çözümsüz
olduğunu savundu. Yön için sosyalizmin öncelikli ve temel sorunu anti-emperyalist
ve anti-feodal mücadeleydi. Kaldı ki Türkiye için demokrasi ve sosyalizm yolunda
ilerleme sağlayabilmek için Atatürk ile başlamış ve yarıda kalmış milli kurtuluş
hareketinin tamamlanması şarttı.
Sosyalizme ulaşmak için demokratik yöntemlerin Türkiye için imkânsız olduğuna
inanan Yön çevresi için ancak ilerici ara tabakaların
33yani asker-sivil aydın zümre
öncülüğünde yukarıdan müdahalelerle azgelişmişlik çemberi kırılabilir ve millî bir
sosyalizme ulaşılabilirdi. Yön başyazarı Avcıoğlu TİP’i şöyle eleştiriyordu:
34“…[TİP]bir yandan anti-emperyalist mücadeleyi bir numaralı mesele sayarken, öte yandan
klasik bir proleter-burjuva mücadelesinin sloganlarını ön plana çıkararak güçleri dağıtmakta ve
zayıflatmaktadır. İki muharebe vermektedir, ikinci muharebe yüzünden ilk muharebeye hazır
güçlerin azalmasına ve amaçların dağılmasına yol açmaktadır. Çok güçlü kütlelerin bulunduğu
ülkelerde iki mücadelenin birlikte yürütülmesi mümkündür. Türkiye’de durum böyle
olmadığına göre, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı milletçe mücadeleye kesin öncelik
tanımak ve onu proleter-burjuva mücadelesinde dikkatle ayırmak, kanımızca, hayati bir
meseledir”.
33
Avcıoğlu “Bir Sosyalist Stratejinin Esasları” başlıklı yazısında ara tabakaları şöyle tanımlamıştır:
“Nedir bu ara tabakalar? Bu bir mütecanis [türdeş]sınıf, hatta mütecanis tabaka değildir. Ama hâkim
sınıfların nispeten zayıf olduğu toplumlarda, içinden çıktıkları sınıf ve toplumlardan
bağımsızlaşmaktadırlar. Ara tabakalar, politik hayatta sonucu tayin edici unsurdur. Bunlar büyük
güçlerinin bilincine varmışlardır ve bu bilinç onları bağımsız kılmaktadır. Bu ara tabakalar toplumun
ilerici kesimlerini teşkil etmektedirler. Çıkarları modernleşmeden ve hızlı kalkınmadan yanadır.
Toplum hayatındaki önemli rolleri dolayısıyla, öncü rol oynamaya, kendilerini özel çıkarlarının üstüne
çıkmaya zorlayan tarihi bir misyona sahip çıkma eğilimindedirler. Bu tabakalar, burjuvazi kalkınma
çabasında başarısızlık gösterdiği ve kütlelerden gelen sosyal baskı arttığı ölçüde, kapitalist olmayan
bir kalkınma yoluna yönelebilmektedirler.” Özdemir, age, 162.
Yön, sosyalizme giden yolda ara tabakalar ya da zinde güçler öncülüğünde tepeden
inmeci bir yöntem üzerinde ideolojisini geliştirirken, TİP ise tepeden inmeciliğe karşı
çıkarak ara tabakalarla sosyalizme ulaşılamayacağı tezi üzerine yoğunlaştı.
60’ların sonlarına gelindiğinde Türk Solu’nda yeni bölünmelere neden olacak
“devrimin niteliği” konusundaki tartışmalar giderek yoğunluk kazandı. Milli
Demokratik Devrim (MDD) ve Sosyalist Devrim stratejileri bu tartışmaların
sonucunda şekillenerek ortaya çıktı.
2.1.3. Sosyalist Devrim/ Milli Demokratik Devrim Tartışmaları
60’lı yılların ikinci yarısında Yöncüler ve eski tüfekler olarak anılan eski TKP’lilerle,
TİP arasında işçi sınıfının öncülüğü, milli burjuvazi, milli cephe gibi konularda
başlayan tartışma giderek tam bir strateji tartışmasına dönüştü. Sosyalizme geçişin
doğrudan mı yoksa bir ara aşamadan mı -diğer bir ifadeyle milli demokratik devrim-
geçerek olacağı ve bu mücadeleye hangi sınıf ve tabakaların öncülük edeceği soruları
tartışmanın odak noktasını oluşturdu.
TİP içinde baş gösteren sosyalizme geçişte milli demokratik devrim aşamasını
savunan muhalefet, seslerini Yön dergisinde yazdıkları yazılarla duyurmaya çalıştı.
Böylece MDD tezi başlı başına bir program olarak ortaya çıkana kadar, bu teze yakın
düşünceler Yön hareketi etrafında örgütlendi
35. 1968 yılında Mihri Belli etrafında
MDD adıyla bu devrim tezi olgunlaştı ve genellikle TKP kadrolarının damgasını
vurduğu bir hareket oldu. 1969–1971 yılları arasında Avcıoğlu’nun Devrim
Dergisi’nde de MDD tezi savunuldu.
Aydın’a göre MDD stratejisi üçüncü dünyaya özgü sayılan ve temel çelişkiyi
kapitalist sınıflarla emek arasında değil, emperyalizmle “ezilen uluslar” arasında
kuran bir devrim stratejisiydi
36. MDD, sosyalizmden çok anti-emperyalizm
35
Suavi Aydın, “Milli Demokratik Devrimden ‘Ulusal Sol’a Türk Solunda Özgücü Eğilim”,
Toplum ve Bilim, s. 78 (1998): 69.
Aydın’a göre Türkiye de sol düşüncenin ve eylemin tarihi “evrenselci” sol ve “özgücü” sol olmak
üzere iki ana mecrada gelişmiştir. Ancak Türkiye periferik bir ülke olduğundan sol/sosyalist akımların
büyük çoğunluğu özgücü mecranın ve üçüncü dünyacı denilen bir eğilimin etkisi altında kalmıştır.
Sosyalistler sosyalist oldukları ve sosyalizmin en temel argümanı emek sömürüsünün karşısında
bulunmak olması nedeniyle anti-emperyalist cephede yer aldıkları halde üçüncü dünyacı hareketlerin
beslendiği temel kaynak milliyetçiliktir. Öte yandan üçüncü dünyacılar anti-emperyalist oldukları için
solcudurlar. Bu nedenle birinci hedefleri yabancı olanla vuruşmaktır. Sosyalist düşüncenin bütün
insanlığı esas alan temel konumlanışının tersine, üçüncü dünyacılar milli olanı esas almaktadırlar.
Aydın, agm, 59–60.
söylemini kullanan, milliyetçi öğelerin ağır bastığı
37, aşamalı devrim anlayışını
savunan “zinde güçler” ya da diğer bir ifadeyle “asker-sivil aydın zümre”nin
öncülüğüne inanan bir akımdı. Aşamalı devrim anlayışı, azgelişmiş ülkelerin
sosyalizme ulaşmaları için önce bütün milli sınıfların katılacağı anti-emperyalist ve
anti-feodal demokratik devrim aşamasından geçmeleri gerektiğini öne sürdü. Üçüncü
dünyada sınıflar birbirini sömüren, birbiriyle çatışan konumda değil; yabancı olan
karşısında sömürülen konumda, emperyalizm karşısında mağdur bulunan birer
toplumsal zümre olarak algılandı. Bunun için de emperyalizme ve onun yerli
işbirlikçilerine karşı savaş açılması ve demokratik devrimin gerçekleştirilmesi
öncelikli hedef olarak konumlandırıldı. Sosyalizm ise demokratik devrim aşaması
gerçekleştirildikten sonra ulaşılması gereken uzak hedef olarak belirlendi
38.
MDD’cilere göre Türk toplumunda devrim cephesinde şu üç sosyal kategori yer
alıyordu: işçi sınıfı, köylülük ve asker-sivil aydın zümre. Ancak Türkiye feodal
özelliklere sahip bir Asyalı toplum olduğundan işçi hareketi son derece zayıftı ve bu
haliyle yakın gelecekte her hangi bir harekete damgasını vurma ihtimali söz konusu
değildi
39. Dolayısıyla bir devrim hareketine işçi sınıfı dışındaki bir zümrenin
önderlik etmesi gerekti. Zaten o dönemde Asya, Afrika ya da Latin Amerika’nın
birçok kurtuluş hareketi, işçi hareketi olarak vasıflandırılamayacak sosyal
karakteriyle “sosyalizm”e yönelmişti. Bu açıdan Türkiye’nin içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik koşullara uygun devrim milli demokratik bir devrimdi. Ve bu milli
demokratik devrim aşamasından sonra Türkiye’de bir sosyalist devrim gündeme
Belgede
12 Mart muhtıra sürecinde Devrim dergisi`nin rolü
(sayfa 13-34)