• Sonuç bulunamadı

DEVRİM DERGİSİ'NİN KONU PROFİLİ

4. DEVRİM DERGİSİ’NİN KONU PROFİLİ

Türkiye için Devrim, fikirlerin değerlendirildiği bir dergi ya da güncel olayların

verildiği bir gazetenin çok dışında, belli bir amaca yönelik olarak yayına hazırlanan

bir dergiydi. Hedef devrimin önünü açacak bir darbeydi ve bu nedenle darbeye giden

yolu hızlandırmak, askeri kışkırtmak için dergide belli konular sıkça işlendi. İşlemez

hale gelen parlamento ve parlamentoculuk, iktidardaki Adalet Partisi (AP) ve genel

başkanı Demirel, Ecevit’in Ortanın Solu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İsmet

İnönü, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, petrol ve maden sömürüsü, yabancı sermaye

sorunu, tüm kurum ve kişileriyle devlet çapındaki yolsuzluklar, emperyalizm,

emperyalistlerle ve politikacılarla ilişki kurarak zengin olan işbirlikçi burjuvazi,

Türkiye’deki Amerikan üsleri, ikili anlaşmalar, NATO, Demokrat Parti affı, irtica

gibi konular Devrim’in hedef tahtası haline geldi. Kısacası, dergide, herhangi bir

reklâm kaygısı da güdülmediğinden “hasım kuvvetler” olarak kabul edilen

emperyalizm ve işbirlikçileri, parlamenter rejim ve temsilcilerine karşı savaş ilan

edildi. Emperyalizmin Türkiye’nin ulusal kurtuluşunun önündeki baş engel olduğunu

her fırsatta vurgulayan dergide “işbirlikçi” burjuvazi, “toprak ağaları”, Adalet

Partisi, Süleyman Demirel ve azınlık kompradorlarıyla ilgili çok cesurca yazılar

çıktı; İsmet Paşa “karşı-devrimci”, “Tanzimat Paşası”, “Cumhuriyet’in

Abdülhamit’i” olarak lanse edilerek yıpratılmaya çalışıldı. Öte yandan “hasım

kuvvetler” karşısında “dost güçler” olarak tanımlanan gençlik, işçi ve köylü

eylemleri Devrim tarafından desteklendi.

Devrim, manşetleriyle ve yazılarıyla iktidarı yıpratacak, bu “hasım kuvvetler”e karşı

devrimci subaylarla gençliği kışkırtacak olaylara geniş yer verdi. Devrim, devlet

kademelerinde görevli uzman kişilerden sağladığı bilgi ve dosyalarla Şellefyan gibi

azınlık kompradorlarının dolandırıcılık hikâyelerini, Demirel kardeşlere verilen

yolsuz kredi belgelerini, vergi kaçakçılığı, demiryolu arsalarının usulsüz satılması

gibi haberleri gündemine taşıdı. Devrim’in haber kaynakları arasındaki isimlerden

bazıları şunlardı: Devlet Planlama Teşkilat’ından Emin Çölaşan, Ali Nejat Ölçen,

Hikmet Çetin

146

, Enerji bakanı ve senatör İhsan Topaloğlu (petrol, maden ve enerji

konularında bilgiler aktarmış), Devlet Bakanı Ali İhsan Göğüş (Devlet Planlama

Teşkilatı’nın usulsüz kredi dağıtımını anlatmış), İmar ve İskân Bakanı Selahattin

Babüroğlu (Petrolofisi ve benzer devlet kuruluşlarında yapılan yolsuzluklarla ilgili

bilgi aktarmış), Adalet Partili Tekel Bakanı İbrahim Tekin (Demirel kardeşlerin

yolsuzluklarının aydınlatılmasıyla ilgili bilgiler vermiş)

147

4.1. Devrim’de Parlamentoculuk “Cici Demokrasi” Tartışmaları

Demirel’in ve Adalet Partisi’nin iktidar koltuğuna oturduğu genel seçimlerden

hemen sonra yayın hayatına başlayan Devrim Dergisi’nin öncelikli hedefi mevcut

siyasal partileri ile parlamentarizmi gözden düşürmekti. Devrim çevresi,

parlamentoculuğu Türkiye’de tefeciler, ağalar, beyler ve kompradorlarca

desteklenen, Anglosakson çıkarlarına uygun düşen politik bir sistem olarak gördü ve

“cici demokrasi” ya da “Filipin tipi demokrasi”

148

olarak niteledi. Çok partili ve

seçimlerin yapıldığı bir sistem Devrim yazarlarınca eleştirildi ve dış müttefikler ile

tutucu güçler koalisyonunun eseri olan parlamentoculuğun Türkiye için işlemesinin

mümkün olmadığı anlatılmaya çalışıldı.

Çok partili sistemi “karşı-devrim” olarak gören Devrim başyazarı Avcıoğlu’na göre

tek partili dönemde ülkenin bağımsızlığı gerçekleştirilmiş, yabancı sermaye

imtiyazları tasfiye edilmiş, devletçilik politikası sahneye konmuş, ormanlar

millileştirilmiş, köy enstitüleri ve 1945 Toprak Kanunu ile dünya savaşının sıkıntılı

şartlarına rağmen, önemli atılımlara girişilmiştir. Bütün bunlara rağmen çok partili

hayat, bu hamlelerin tasfiyesine yönelmiş bir karşı-devrim hareketi olarak

146

Atılgan, age, 311.

147

Ilıcak, age, 341.

148

Devrim’e göre “Filipin tipi demokrasi” cici demokrasi ile özdeştir ve sırtını Amerika’ya

dayamış olan Filipinlerdeki siyasal rejimi ve onun gibi rejimleri ima eder. Filipinler’de 1969 un

Kasım ayında yapılan seçimlerde yolsuzluk yapılmış, binlerce köylü muhtarının cebine para konularak

devlet fonlarından para harcanmıştır. Böylece Amerikancı Başkan sandıktan çıkmış ve Filipinler

halkının iradesinin temsilcisi olarak iktidara oturmuştur. Bu nedenle Devrim Filipinleri azgelişmiş

ülkelerdeki cici demokrasilerin isim babası olarak görmüştür.

gelişmiştir

149

. Karşı-devrim dalgası 1948’den başlayarak hızlanmış ve 1950’de

iktidara oturmuştu. Avcıoğlu için, genel oyun ters işlediği Türkiye’de ekonomik ve

politik iktidar, beyler, şeyhler, ağalar, tefeciler gibi ortaçağ düzeninin artıklarından,

ilkel yarı sömürge kapitalizminin çeşitli unsurlarına kadar uzanan bir tutucu güçler

koalisyonunun elindeydi

150

ve parlamentoculukta bu tutucu güçler koalisyonunun

elindeki bulunan bozuk düzenin rejimiydi

151

. Türk halkının büyük çoğunluğu tutucu

güçler koalisyonunun diktası altında yaşıyordu ve on milyonlarca köylü, ağanın,

şeyhin, beyin, tefeci ve aracının diktasının kurbanıydı. Dolayısıyla da sandıktan

devamlı bu gericiler koalisyonu çıkıyordu çünkü dikta altındaki milyonların oyu,

kendi oyu değil, şeyhin, ağanın, tefeci, aracı ve kompradorun oyuydu

152

. Öte yandan

Avcıoğlu, Kurtuluş Savaşı yerine Amerikan mandası kabul edilmiş olsaydı

Türkiye’nin durumunun mevcut durumdan pekte farklı olmayacağını iddia

ediyordu

153

:

“…Ülke, emperyalizme alabildiğince açık. Tutucular koalisyonu, emperyalizmi, bir

zenginleşme aracı ve hayat sigortası diye, baş tacı ediyor. Türkiye 1919’da Kurtuluş Savaşı

yapmaktan vazgeçip Amerikan mandasını kabullenseydi, büyük bir olasılıkla, bugünkünden

daha kötü bir durumda bulunmayacaktı(…)Türkiye’de politik ve ekonomik gücün, bugünden

daha geri sınıfların eline geçmesi mümkün değildir. Çünkü çağımızın ölçüleriyle,

emperyalizmin hizmetindeki en geri güçler, ülkemiz üzerinde egemenliğini kurmuştur. ‘Cici

demokrasi’, çeyrek yüzyıllık denemenin apaçık gösterdiği üzere, ülkenin en geri güçlerini

iktidara getirme aracı olmuştur”.

Devrim başyazarı gibi düşünen Selçuk, çok partili rejimin başlangıcını ifade eden

Demokrat Parti hareketinin komprador-mütegallibe taifesinin sandık rejimini

kullanarak iktidara geçmesinden başka bir şey olmadığını ve iktidarda kaldıkları 10

yıllık sürede Türkiye’de demokrasi olduğunu iddia etmek için ya körkütük cahil, ya

da yalancı olmak gerektiğini yazdı

154

. Çünkü ülkemizde cici demokrasinin kabulüyle

birlikte, ağa, tefeci, aracı ve işbirlikçiden oluşan anti-Kemalist karşı devrimci güçler

geniş kitlelere ekonomik ve ideolojik baskı yapmış; yapılan baskı sonucu

karşı-devrimcilerin partisi olan Demokrat Parti iktidar koltuğuna gelmişti

155

. İşte bu karşı

devrim hareketinden sonra ülkenin kapıları ardına kadar emperyalizmin ekonomik,

askeri, politik ve kültürel çıkarlarına açılmış, devletçilik tasfiye edilmiş, köy

149

Doğan Avcıoğlu, “Ecevit’in Atatürkçülüğü”, Devrim, s. 8 (9 Aralık 1969): 1–7.

150

Doğan Avcıoğlu, “Sol Tutuculuk”, Devrim, s. 16 (3 Şubat 1970): 1.

151

Doğan Avcıoğlu, “Çelişme”, Devrim, s. 2 (28 Ekim 1969): 1.

152

Doğan Avcıoğlu, “Dikta”, Devrim, s. 12 (6 Ocak 1970): 1.

153

Doğan Avcıoğlu, “Sol Tutuculuk”, Devrim, s. 16 (3 Şubat 1970): 1.

154

İlhan Selçuk, “Aşırı Uçlar Edebiyatı”, Devrim, s. 13 (13 Ocak 1970): 2.

enstitüleri kapatılmış, toprak reformu rafa kaldırılmıştı. Dolayısıyla, Devrim’e göre

demokratik bir rejimden bahsedebilmek mümkün değildi. Uğur Mumcu “çok partili

hayatla denediğimiz yol, Tanzimatların çıkmaz sokaklarıdır” sözleriyle Ulusal

Kurtuluş Savaşı’nın kazandırdıklarını, çok partili düzende satıldığını ve Türkiye’nin

çeyrek yüzyıldır cici demokrasinin kısır döngüsü içinde olduğunu ima ediyordu.

Kaldı ki yazara göre, Türkiye’de bu yirmi yıllık demokratik hayattan geriye kalan

sadece gerilik, yoksulluk ve sömürge idi

156

. İlhan Selçuk için parlamentoculuk

kapitalist ülkelerin rejimiydi ve şöyle yazmıştı

157

:

“...emperyalizmin truva atı, 23 yıldan beri her seçim sonucunda sandıktan çıkmıştır. Her kim

bu gerçeği görmezlikten gelir, her kim ki parlamentoculuğu korumak amacıyla bir minare boyu

sakat mantığa kılıf hazırlamaya çalışır, emperyalizmin yararına ahkâm kesmekten başka iş

yapmaz. Türkiye, yabancı kapitalistlerle işbirlikçilerinin at koşturduğu bir açık pazar iken

sandık edebiyatına popülist zenginlikler katmak isteyenlere yakışacak sıfatı zor keşfedebiliriz.

Eğer bir milli kurtuluş eylemi içindeysek, sandık ilkeleri devrim ilişkilerine üstün tutulamaz.

Eğer milli bağımsızlık eylemi laf ve emperyalizme karşı mücadele mugalâtadan ibaretse o

zaman buyurun sandık keyfine”.

Seçim yoluyla, halkın oyuyla Türkiye’de hiçbir şeyin başarılmayacağı fikri

Devrim’in çekirdek kadrosuna hâkim olan düşünceydi. Avcıoğlu’nun “çok partili

hayatla, halkın değil, büyük arazi sahiplerinden tefecilere, aracılara ve kompradorlara

kadar uzanan bir tutucu güçler koalisyonunun ve emperyalizmin egemenliğinin

sağlandığı açıktır”

158

sözleri, Devrim yazarlarının parlamentarizm ile ilgili

düşüncelerini ortaya koyuyordu.

Parlamentoculuk toplumun komprador, mütegallibe softa çevrelerini tam anlamıyla

iktidara oturtan, emperyalizmin az gelişmiş ülkelere ihraç ettiği bir rejimdi

159

. 20 yıl

boyunca uyduluk ve kölelik yolunda yürüyen Türkiye’nin seçim sandığından da

sadece emperyalizmin işbirlikçileri çıkmıştı ve bu şartlar altında oy oranlarına

bakarak halkın kendi kurtuluşu için oy verdiğini söyleyebilmek imkânsızdı

160

.

Devrim, Türkiye’de parlamentoculuğun sağlıklı bir şekilde işlemediğini, sandıktan

en ileri köylerde dahi halkın iradesi değil, ağaların iradesinin çıktığını ve

parlamentoculuğun köylü oyunu elinde tutan tefeci, aracı ve mütegallibeyi

zayıflatacağı yerde nasıl kuvvetlendirdiğini kanıtlamak için bir takım haberler

yayınladı. Mesela “Milli İrade Dediğin” başlığı altında son seçimlerle ilgili başka

156

Uğur Mumcu, “Demokrasinin Faturası”, Devrim, s. 24 (31 Mart 1970): 2.

157

İlhan Selçuk, “10 Kasım 1969”, Devrim, s. 4 (11 Kasım 1969): 2.

158

Doğan Avcıoğlu, “Ecevit’in Atatürkçülüğü”, Devrim, s. 8 (9 Aralık 1969): 1–7.

159

İlhan Selçuk, “Bağnazlık”, Devrim, s. 7 (2 Aralık 1969): 2.

160

İlhan Selçuk, “Bir Toplum Uydulaşırken Bir Millet Köleleşirken Bir Hal Kurtulabilir mi?”,

gazetelerden bazı alıntılara yer verdi. Mardin’de bir oyun 7,5 liraya satın alındığı,

seçmenin oyunu verdiği partinin adını dahi bilmeden bağlı olduğu aşiret ağalarına oy

verdiği, dinin politikaya alet edildiği ve camilerin politika kulisine döndüğü gibi

örnekler verildi

161

. Bunun dışında Devrim dördüncü sayısında Amerikan Yardım

Teşkilatı ve Devlet Planlama Teşkilatının birlikte yürüttükleri “Büyük Köy Anketi”

sonuçlarından bir bölümü sekizinci sayfa haberi olarak yayınladı. Bu ankete göre

-dergi anketin Türk kamuoyundan gizlendiğini belirtir- köylüler parti adlarından

habersiz bir şekilde oy kullanmakta, aç oldukları halde toprak reformuna

inanmamaktaydı. Anketten çıkan en önemli sonuçta 23 yıllık cici demokrasi

süresinde köylünün Atatürk’ün adını geniş ölçüde unutmuş olmasıydı

162

. “Köylerde

sandıktan tutucu güçler koalisyonunun çıkması nasıl önlenebilir? Ulusal irade,

ağaların iradesi olmaktan nasıl kurtarılabilir?” sorularına Devrim şöyle cevap

vermişti: “Köy yapısını temelinden değiştirmek yoluyla. Köylüyü tutucu güçler

koalisyonunun egemenliğinden kurtarmak, ancak Türk tarımının büyük kooperatif

çiftlik yapısına kavuşturulmasıyla mümkündür.”

163

Devrim bu haberlerle seçimlerin halkın iradesini yansıtmaktan çok uzak olduğu

mesajını vermeye çalıştı. Avcıoğlu yapılan son seçimlerin “zinde güçler” denen

aydın çevrelerde, rejime bağlanan ümitlerin azalmasına yol açtığını; bunun yanı sıra

düzen değişikliğinden yana gözüken TİP ve CHP gibi partilerin beklenen sonuçları

elde edemeyişlerinin, parlamentoculuk yoluyla düzen değişikliği ve kalkınmanın

gerçekleşebileceği ümitlerini de çok zayıflattığı görüşündeydi. Ayrıca Türkiye’nin

kalkınabilmek için, bir an önce köklü bir düzen değişikliğine ihtiyacı vardı ve bunun

için zinde güçler parlamentoculuktan ümitlerini keserek yeni çözüm yolları aramaya

başlamalıydılar

164

. Avcıoğlu devrimcilerin, körü körüne parlamentoculuk

şampiyonluğu yapmadan önce, tutucular yararına işleyen bir tabuyu daha yıkarak,

parlamentoculuğun enine boyuna tartışılması gerektiği çağrısını yapmış ve derginin

beşinci sayısında şu sözlerle azgelişmiş ülkelerde “Parlamentoculuk Tartışmaları”nı

başlattı

165

:

161

“Milli İrade Dediğin…”, Devrim, s. 2 (28 Ekim 1969): 2.

162

“Türk Kamuoyundan Gizlenen Amerikalı Uzmanların Yürüttüğü Köy Anketi Sonuçları”,

Devrim, s. 4 (11 Kasım 1969), 8.

163

Devrim, s. 74 (23 Mart 1971): 8.

164

Doğan Avcıoğlu, “Takke Düştü”, Devrim, s. 1 (21 Ekim 1969): 5.

165

Doğan Avcıoğlu, “Rejim Tartışmalarını Başlatıyoruz: Anglosaksonlar Açısından Türkiye’de

Parlamentoculuk”, Devrim, s. 5 (18 Kasım 1969): 2.

“Batıdan aktardığımız parlamenter rejim, ekonomik ve sosyal gerçeklerimize ne ölçüde uygun

düşmektedir? Çağdaş uygarlık düzeyine bir an önce ulaşma, yani kalkınma davamıza, Batı

politik sistemi elverişli midir? Parlamentoculuk, ilerici güçlerin mi, yoksa tutucu güçlerin mi

yararına işlemektedir? Türkiye’de bunların tartışılması yasaktır. Parlamentoculuk, her toprakta,

her zaman yeşermesi mümkün ve ideal evrensel rejim sayılmaktadır. Türkiye’mize hayli

pahalıya mal olan bu dogmatik tutumu eleştirmek ve rejim tabusuna son vermek zamanı artık

gelmiştir. DEVRİM, Batı politik kurumlarına yürekten bağlı, Batı’nın ünlü bilim adamlarının

görüşlerini yayınlayarak, politik rejim tartışmasını başlatmak niyetindedir”.

“Parlamentoculuk Tartışmaları” kapsamında Marksist ve Marksist olmayan batılı

bilim adamlarının görüşleri dergide yayınlandı

166

. Yayınlanan metinlerden

parlamenter rejimin gelişmiş ülkelere uygun bir rejim olduğu ve bu rejimin halkının

önemli bir bölümü okuma yazma bilmeyen, açlık çeken azgelişmiş ülkelerde

batıdakine benzer sonuçlar vermesinin mümkün olamayacağı şeklinde ortak bir

sonuç çıkıyordu. Diğer bir deyişle Türkiye gibi ülkeler için parlamentoculuk uygun

bir rejim değildi. Kaldı ki Devrim Mustafa Kemal’in tek partili rejiminin çok partili

düzenden çok daha demokratik olduğu görüşündeydi.

4.2. Devrim’de Bülent Ecevit

1965 yılında Milliyet’te yayınlanan İnönü’nün “CHP, bünyesi itibariyle devletçi bir

partidir ve bu sıfatla ortanın solunda bir anlayıştadır”

167

sözleri CHP içinde ciddi

tartışma ve anlaşmazlıklara hatta ayrılıklara neden oldu. Bülent Ecevit, “Ortanın

Solu” hareketinin parti içinde en önemli savunucularından biriydi ve Türk siyasi

yaşamına yeni bir söylem getirmesiyle 70’li yıllarda halkın umudu olmayı

başarmıştı. Ecevit’in ve “Ortanın Solu” hareketinin 1965’ten sonraki bu önlenemez

yükselişi Avcıoğlu tarafından Türkiye’de parlamentoculuğun, demokratik rejimin

güçlenmesine yol açacak bir gelişme olarak görüldü ve Devrim o günlerin

“Umudumuz Ecevit” sloganını tersine çevirme amacına yöneldi

168

. Ecevit’in seçim

yoluyla iktidara gelme ihtimali, sandıktan tutucu güçlerin çıktığı tezini savunan

Devrim için büyük bir tehlike olarak görüldü.

Bu nedenlerle Avcıoğlu, Ecevit’in muhalifi Nihad Erim, Orhan Kabibay gibi isimlere

destek verdi

169

. Devrim sayfalarında hareket ve lideri ile ilgili yıpratıcı yorumlar

yapıldı; dergi Ecevit’in devrimciliğini ciddiye almadı. Avcıoğlu’nun şu sözleri iki üç

166

Ek VII Sayı 5 ile Sayı 28 arasında 2’inci sayfada yayınlanan “Parlamentoculuk Tartışmaları”

bölümünden hangi isimlerin yazıları çıktığı incelenebilir.

167

Hikmet Bilâ, CHP Tarihi:1919–1979, (Ankara: Doruk Matbaacılık, 1979), 393.

168

Cemal, age, 172.

yıl içinde Ecevit’in de unutulacağını ve “bir hoş sada” olarak kalacağını ilan

ediyordu

170

:

“Şu sözlerimize lütfen bir mim koyunuz: Türk politika hayatında hızla parlayıp sonra sönen

Kasım Gülek, Gökhan Evliyaoğlu, Necmettin Erbakan, Turhan Feyzioğlu gibi birçok kuyruklu

yıldız görülmüştür. Bir kehanette bulunduğumuzu sanmayarak söyleyebiliriz ki, Ecevit de bu

kuyruklu yıldızlardan biridir.”

Ayrıca Ecevit’in devrimciliği de “tatlı su” devrimciliği olarak görüldü; çok partili

sisteme ve demokrasiye olan inancı da Devrim tarafından ciddi bir şekilde eleştirildi.

Uğur Mumcu’ya göre, Ecevit’in en büyük yanılgısı, çok partili düzene olan

inancıydı. Çünkü Ecevit devrimci eylemin çıkarcı ve tutucu çevreleri aşıp, geniş halk

topluluklarına ulaşabilmesi için, çok partili düzeni benimsemenin şart olduğunu ileri

sürdü

171

. Devrim Dergisi, Ecevit’in “tek parti yönetimi ile devrim yapılamaz, devrim

çok partili yönetimle yapılır” fikrini Türkiye’de sandıktan sadece tutucu güçlerin

çıktığını anlatarak çürütmeye çalıştı. Devrim için, “tutucu güçler, halk çoğunluğunu,

oy sandığının kıramadığı bir Demirperde içinde tutmakta” idi ve Ecevit’te, sandık

yoluyla bu demir perdeyi aşındıramamıştı. Ayrıca tutucu güçler koalisyonunun

politik ve ekonomik gücünü kırmak için, en ılımlı devrimciler dahi dış ticaret, banka

ve sigorta şirketlerinin devletleştirilmesini yabancı sermayenin sınırlandırılmasını

zorunlu sayarken, Devrim, Ecevit’i sürekli bu konulardan kaçan, sınıflararası

uzlaşmaya inanan ve tutucu güçler koalisyonuna bu ölçüde tavizci olan pasifist

olarak gördü. Ecevit hareketini ilk yıllarında destekleyen kişilerden biri olduğunu

söyleyen Avcıoğlu’na göre artık durumun değiştiği şu sözlerinden belliydi:

172

“…hareket, ülkenin zinde güçlerinden işçilere ve köylülere kadar, düzenin bozukluğuna ve

köklü bir düzen değişikliğinin zorunluluğunu anlatmak, bilinç ve umut yaratmak bakımından

çok yararlı olmuştur... Ne var ki, bir noktadan sonra Ecevit takımının yetersizlikleri ve

tutarsızlıkları gözler önüne serilmiştir… Cici demokrasiyi halkın mutluluğu için bir araç değil,

amaç sayan hırçın ve bağnaz bir tutumla, düzen değişikliği derken bozuk düzenin savunucusu

durumuna düşmüştür”.

Ecevit’in “tek partili rejimde söz ve düşün özgürlüğü olmadığından tek partili bir

demokrasi mümkün değildir” düşüncesi dergi için kabul edilemez meselelerden

biriydi. Devrim, birden fazla partinin, söz ve düşün özgürlüğünün bulunduğu ancak

iktidarın feodallerin elinde olduğu rejimlerin “demokratik” olarak

nitelenemeyeceğini kanıtlamaya çalıştı. Öte yandan dergi demokrasiyi halkın iktidarı

170

“Ecevit Bir Kuyruklu Yıldızdır”, Devrim, s. 39 (14 Temmuz 1970): 2.

171

Uğur Mumcu, “Ecevit’in Devrimciliği”, Devrim, s. 39 (14 Temmuz 1970): 2.

172

Doğan Avcıoğlu, “CHP Kurultayı”, Devrim, s. 37 (30 Haziran 1970): 1.

olarak tanımladı ve bu halk iktidarının liberal ya da totaliter olabileceğini ama

sömürülen geniş kitlenin iktidarı bulunduğu sürece demokratik olabileceğini

savundu.

Devrim, cici demokrasiyi açıklık ve doğruluk rejimi diye öven Ecevit’i yoğun bir

kavram kargaşası içinde gördü, bu kargaşayı Marksist olmadığı halde Marksist

terminolojiyi kullanma özentisine hatta solculuğu bilmeden solculuk yapmaya

kalkışmasına bağladı. Devrim, Ecevit solculuğunun en zayıf ve tutarsız yanı olarak

tutucu güçler koalisyonuna karşı açık ve kesin cephe alamaması olarak gördü. Dergi,

Ecevit’in genel grev, toprak işgali sloganlarını da içi boş söylemler olarak

değerlendirdi. Devrim’e göre, sandıkçılık ile halkçılığı karıştıran ve ikisini aynı şey

sanan Ecevit, sandığa güvenmeyenlere “sandık düşmanı” değil de “halk düşmanı”

diyerek kelime oyunlarına da başvuruyordu.

Ecevit’in yanlış değerlendirdiği bir başka bir konu ise Demokrat Parti konusuydu.

Demokrat Partiyi ve “1946 Ruhunu” bir halk hareketi olarak gören Ecevit dergide

sıkça bu konuda eleştirilere maruz kaldı. Devrim’e göre, 1946 ruhu bir halk hareketi

değil; karşı-devrim hareketiydi. Ayrıca toprak reformu, köy enstitüleri, bağımsız dış

politika, devletçilik gibi tek parti yönetiminin halkçı çabalarına karşı çıkan, en gerici

ve işbirlikçi sınıfların halkın sıkıntılarını politik planda sömürme çabasıydı. Ancak

Ecevit özünde anti-Kemalist bir eylem olan bu hareketi nedense ilerici bir atılım

olarak görüyordu ve hatta “toprak devrimi gibi köklü değişikliklerin ancak çok partili

bir sistemde geçekleştirilebilir” diyecek kadar ileri gidebiliyordu. Üstelik Atatürk’ün

toprak reformunu gerçekleştirememesini tek partili sisteme bağlıyor ve sınıfsal

gerçekleri de göz ardı ediyordu.

Devrim, “Atatürkçülük” konusunda da Ecevit’i büyük bir yanılgı içinde gördü ve tam

bağımsızlık ve emperyalizm ile ilgili tavrını açıkça ortaya koymaya davet etti.

Devrim’e göre Ecevit’in Atatürkçülüğünün amacı demokrasi denen siyasal düzene

ulaşmaktı. Dolayısıyla hedefi demokrasiye ulaşma olarak belirleyen Ecevit, Atatürk

devrimciliğinin en temel noktası olan tam bağımsızlık konusunu da hafife aldı.

Ayrıca Bayar affı için, orman affı için, seçim ertelemek için anayasa değişiklikleri

konusunda Ecevit’in aldığı tavır da Devrim tarafından sertçe eleştirildi. Şunları

yazıyordu Avcıoğlu

173

:

“…İnançlı, enerjik ve devrimci bir kişi diye tanımak istediğimiz Sayın Ecevit, bu anayasa

değişikliklerinin ‘devrimcilik” adına baş savunuculuğunu yapmaktadır’ fakat ciddi bir toprak

reformunu engelleyen anayasanın 38. maddesini değiştirme konusunda Ecevit nedense bütün

uyarılara rağmen sessiz kalmayı tercih etmiştir”.

Devrim’e göre Ecevit Türk ordusuyla ilgili de “fütursuz” konuşmalar yapmıştı.

Ecevit’in bu düzenin tüfeğinin de, süngüsünün de geçim derdindeki halka

döndüğünü; Türkiye’de bir dikta tehlikesinin var olduğunu, bu diktanın da ordudan

Benzer Belgeler