• Sonuç bulunamadı

sonra günümüze kadar yabancı kumaş

kullanmaktayız.

Bunlar genellikle

İngiliz, İtalyan ve diğer

kaliteli kumaşlardır.”

yapar, biri yaka yapar, biri kolla uğraşır. Yani bizim gibi kumaşı sıfırdan alıp tek başına bitiren terzi yok.”

“Meslek hayatımda birçok kabadayı ve delikanlıya hizmet verdim”

Babam kırk beş yıllık meslek hayatında kimlere elbise dikmemiş ki. Her söz açıldığında hepsini hiç şaşırma-dan bir bir sıralıyor.

“Eski kabadayılar ve delikanlılar çok karakterli, çok sağlam kişilerdi. Zanaatkârın, mazlumun her zaman hakkını öderlerdi. Meslek hayatımda birçok kabadayı ve delikanlıya hizmet verdim. Ama bende iz bırakan

Nazif Kubat’tı. Gangster Nazif olarak bilinirdi. Bana her geldiğinde veya ben ona gittiğimde mutlaka ona bir olayını anlattırır ve zevkle dinlerdim. Dinlediğim olaylardan birini de sizinle paylaşmak istiyorum. Be-yoğlu’ndaki meşhur kuyumcu Franguli’yi nasıl soydu-ğunu anlattı. Bu olayı hayatının hatası olarak nitelen-dirmekteydi. Franguli’yi soyduktan belli bir süre sonra yakalandığını, Sinop Cezaevi’ne gönderildiğini anla-tırdı. Dayanılacak gibi olmadığını ve çok zor durumda olduğundan bahsetti. Duvardan söktüğü çiviyle gar-diyanı rehin alarak cezaevinden nasıl kaçtığını anlattı ve bunun hayatında yaptığı en büyük hata olduğunu

37

vurguladı. Daha sonra bir sabah evden gelirken Ağa Camii’nin aşağısında bir ceset gördüm. Üstü gazete-lerle örtülüydü. Kim olduğunu sorduğumda, memu-run yanıtı Gangster Nazif oldu. Beşinci kattan düşüp öldüğünü söylediler. Ayrıca Dündar Kılıç’a da hizmet verdim. Dündar Kılıç bizim devrimizde Cem Reklam’ı işletmekteydi. Yıllarca kendisine elbise diktim. Fakir babasıydı, menfaat beklemeden bayramlarda fakirle-re para dağıtırdı. Bizim dikiş hakkımızı da zarf içinde gönderirdi. Bu tip örnekleri çok yaşadık. Bu kişilere hizmette kusur etmediğiniz sürece size maddi olarak geri döner.”

Elbise diktirmek için babamın dükkânına gelen ünlü isimlerin sayısı şimdi de az değil.

“İş adamlarına, kuyumculara, hali vakti yerinde insan-lara, siyasetçi birkaç kişiye dikmekteyim. Ayrıca sa-natçılara ve belli bir takım dostlarıma dikiyorum. Sa-natçılar arasında İzzet Altınmeşe, Selahattin Alpay, Bedri Ayseli, İbrahim Tatlıses gibi bizi bırakmayan ha-tırlı dostlarımız var.”

6- 7 Eylül olayları

İstanbul tarihinin kanayan bir yarasıdır 6-7 Eylül olay-ları. Babam o dönem yaşananları görmemiş ama eski Tatavlalı kurtulmuş arkadaşlarından yaşananları çok kez dinlemiş.

“Ben 1953 doğumlu olduğum için 56’daki olayı gö-remedim. Ama sonradan buraya geldiğimde o acıyı eski Tatavlalılardan öğrendim. Ustamın da anlattı-ğı Beyoğlu’nun nasıl yağmalandıanlattı-ğıydı. Bu tamamıy-la ekalliyete yapılmış bir zulüm otamamıy-larak antamamıy-latılırdı. Tünel’den Taksim’e kadar bütün mağazaların camları kırık, bütün malların caddelere döküldüğünü üzülerek anlatırlardı. Şu anda bile aklıma geldikçe içim sızlar. Keşke olmasaydı. Kanaatimce acıyı millet olarak biz çekiyoruz. 6-7 Eylül’den ayrı olarak, 1960’da Rumlara yönelik yapılan sürgün olayına şahit oldum.”

“Bizim memur olma gibi bir şansımız yok”

Süryaniler arasında sık tercih edilen mesleklerden bi-ridir terzilik. Babama nedenini soruyorum.

“Süryanilerde terzilikten ziyade, telkâri ve kuyumculuk daha revaçtadır. Nedenine gelince memur olma şansı olmadığından veya başka resmi bir kurumda görev alamayacağından yüzyıllardan beri kendini zanaata vermiştir. Zanaatı elde eden kişi kendini güvende

his-setmekteydi. Yapılacak bir şey yoktu, hayatını, çoluk çocuğunu ancak zanaatıyla idame ettirebilirdi.”

Babam her zaman büyükbabamın ve onun yaptığı mesleğin kendisini etkilediğini söyler.

“Babam benim için bir kutsal kişiliktir. Diyarbakır’ın ağır şartlarında kendi devrinin, kendi zanaatının en bü-yük ustasıydı. Japonya’dan gelen koza paketlerini, to-humlarını alır, iskeleler kurarak dut yaprakları sererdi ve paketteki hücreleri yaprakların üstüne serpiştirirdi. Kapalı büyük mekânlarda tutardı. Kısa bir süre sonra o paketteki hücreler bembeyaz kurtçuklara dönüşür-dü. Altlarındaki yaprakları yemeye başlardı. Yaprakla-rı yedikçe ipek salgılarlardı, koza yaparlardı ve içinde kalırlardı. O kozalar kısa bir sürede tekneler dolduru-lup sıcak buharlı odalarda kurtları kozaların içinde bo-ğardı. Bu işlemi yapmazsanız o kurtçuklar kozayı deler kelebek olur uçardı. O hale gelmemesi için kurtları bo-ğardı. Yoksa o kozadan verim alamazdı. Daha sonra o kozaları kazana atar, özel kamçısıyla kozanın ucunu bulup, iskelenin altında bulunan dolaba bağlardı. Ko-zalardan çıkan iplikleri kelef halinde ipliğe dönüştürür-dü. Babam bu iplikleri toplayıp birlik denilen o zamanki fabrikaya verirdi. Bu iplikler çeşitli renklere boyanır, tezgâhlarda eşarp, giysi olarak işlenir satılırdı. Son derece zor ama bir o kadar da zevkli bir sanattı. Bu sanatın adı “İpek Böcekçiliği” olarak bilinirdi. Şu anda Diyarbakır’da bir tek Kulp ilçesinde yapılmaktadır.”

Değerli babamı ebediyete uğurladık, bu söyleşi-den kısa bir süre sonra. İçimin nasıl yandığını anla-tamam. Tek tesellim GÖZ dergisi için yaptığım bu söyleşi. Ben onun mesleğini devam ettirmeyece-ğim. Hayat bana en baştan gazeteciliği önerdi, yani bildiğini okudu… Rahat uyu babacığım.

2012’NİN SON GÜNLERİNDE BİR SÖYLENTİ ORTALIĞI KASIP KAVURDU. MAYALARA GÖRE 21 ARALIK 2012’DE MARDUK

GE-ZEGENİ DÜNYAYA ÇARPACAK VE BU DA DÜNYANIN SONUNU GETİRECEKTİ. MAYALARIN “KIYAMET” SENARYOSU BUNUNLA

DA KALMIYORDU. 21 ARALIK’TA KIYAMET KOPACAK, TAŞ TAŞ ÜSTÜNDE KALMAYACAK AMA İZMİR’İN ŞİRİNCE KÖYÜ VE

FRANSA’NIN GÜNEYİNDEKİ BUGARACH KÖYÜNÜN KILINA ZARAR GELMEYECEKTİ. BU SÖYLENTİLER TÜRKİYE’DE VE

DÜNYA-DA ALMIŞ BAŞINI GİDERKEN GÖZLER KIYAMETTEN ZARAR GÖRMEYECEĞİNE İNANILAN ŞİRİNCE’YE ÇEVRİLMİŞTİ. MEDYANIN

DA BÜYÜK KATKILARIYLA BİR ANDA ÜLKE GÜNDEMİNE OTURAN ŞİRİNCE’DE YERLER GÜNLER ÖNCESİNDEN AYIRTILMIŞ,

KÖY ÇOKTAN DOLMUŞTU. KALDIRABİLECEĞİ KAPASİTENİN ÇOK ÜSTÜNDE BİR İNSAN SELİNİ BEKLİYORDU KÖY. ŞİRİNCE

“KIYAMET”E GÜNLER ÖNCESİNDEN HAZIRDI. 21 ARALIK YAKLAŞTIKÇA HEYECAN BİRAZ DAHA ARTIYORDU, DÜNYANIN

DÖRT BİR YANINDAN İNSAN KALABALIĞINA EV SAHİPLİĞİ YAPMAYI UMUT EDEN KÖY HALKI DA BÜYÜK BİR HAZIRLIĞA

GİRİŞMİŞTİ. YALNIZ KÖYLÜ MÜ? BELEDİYE, JANDARMA VE SAĞLIK EKİPLERİ DE “KIYAMET”İ BEKLİYORDU. GAZETELERDE,

TELEVİZYONLARDA HAFTALARDIR ZİRVE YAPAN KIYAMET HABERİNİN PEŞİNE BİZ DE TAKILDIK. “KIYAMET” DEDİLER GİTTİK

AMA MARDUK SÖZÜNDE DURMADI.

Yazı l Yasemin Karip (İAHA) Fotoğraf l Ferit Cihan Deniz (İAHA)