• Sonuç bulunamadı

Son Değerlendirme Alt Temasına İlişkin Bulgular ve

5. Dr Öğr Üyesi Mahire ASLAN Üye)

4.2. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ve Yorum

4.2.1.4. Son Değerlendirme Alt Temasına İlişkin Bulgular ve

altında “Bu sorular kapsamı dışında Eğitim Fakültelerinin kalitesini artırmaya dönük belirtmek istedikleriniz…” şeklinde ifadeyle katılımcıların konuya ilişkin belirtmedikleri ve akıllarına gelen hususların ortaya çıkarılması amacıyla son bir değerlendirme yapmaları istenmiştir. Eğitim Fakültelerinde kaliteye yönelik olarak görüşlerine eklemede bulunan katılımcıların paylaşımları analiz edilerek aşağıda paylaşılmış ve en sonunda genel olarak yorumlanmıştır.

Şekil 8’de sunulan kavram haritasında son değerlendirmede öne çıkan kavramlar bir araya getirilmiş ve daha sonra bu kavramların ortaya çıktığı veriler doğrudan alıntılarla gruplandırılmıştır.

Şekil 8. Son Değerlendirme Kavram Haritası

Öğretmen yetiştirmede hedef ve politikalara dikkat çeken katılımcılardan K1, “öğretmen yetiştirmenin hedeflerinin iyi belirlenmesi gerekiyor. Hedef ne kadar kaliteli olursa hem öğretim elemanları, hem programlar hem de öğrenciler nitelikli olacaktır”; K6, “… Özellikle ülkemizde eğitim politikası çok sık değişiyor. Bu sık değişim bir sistemi oturtulana kadar yenisinin devreye girmesiyle bozuluyor. Tutarlı bir sistemin oturtulması ve iyi denetlenerek yürütülmesi lazım… " şeklinde görüşlerini sunarken MEB - YÖK işbirliğini vurgulayan K8, “öncelikle YÖK Milli Eğitimle işbirliği yapması lazım. En büyük sorun o. Örneğin 4+4+4 yapıldı tamam ama öğretmen yetiştiren kurum biziz, bizim programımız buna uygun değildi. YÖK ve MEB bir araya gelsin sorun çözülür”; K14, “MEB ve YÖK birbirinden haberi olmalı. TEOG’un kaldırılacağına Eğitim Fakülteleri karar vermeli mesela...” ifadeleriyle düşüncelerini dile getirmiştir. Sistemde yapısal değişikliklerin olması gerektiğini ve bazı önerilerini ifade eden K4, “Kontenjanlar azaltılacak; öğretim elemanları performansa dayalı sorgulanacak; 657 sözleşmeliye dönecek, daimi kadro olmayacak, performansa dayalı. Yeni gelişen küresel dünya öğretmen yetiştirme ihtiyacına dayalı öğretmen yetiştirilecek, robot öğretmen, eğitim 4.0, teknolojiye dayalı…. Özel sektör bazlı düşünmek gerekir, sistemin en büyük sıkıntısı bu” ifadeleriyle önerilerine açıklık getirmiştir.

Ders içerikleri, lisansüstü, teknolojik altyapı, vb. konularına değinen katılımcılardan K7, “Eğitim Fakültelerinde verdiğimiz gerçeklikle, ülke gerçeklikleri örtüşmüyor. Hocalar formasyona giriyor, dersleri var lisans, lisansüstü var. Lisansüstünde de ful öğrenci alıyor, hoca niteliğini düşürüyor bu… Öğrenciler üzerinden basit düzeyde yayınlar, sözlü bildiriler, akademik teşvik, ücret; nitelik düşüyor. Herkesin birinci önceliği ücret, para almak olmuş, niteliğe önem veren çok az kişi var…”; K22, “teknolojik alt yapı iyileştirilmeli; alanlarda lisansüstü genişletilmeli, yoksa başka alandan başka alanlara öğretim üyeleri geçiyor. Lisansüstü açmak için yeterli eleman yok. Talep çok arz az” görüşleriyle yaşanan sorunları dile getirmiştir. “Devlet kurumlarındaki hantallığın Eğitim Fakültelerine de sindiğini…” söyleyen K10 “…Yöneticiler özel okul gibi biraz personeli takip etmeli, sıkmalı, tatlı sert bir şekilde. Ben yöneticiyken dersler başladıktan 1 ay sonra öğrenciler geldi ve hocalarının bir aydır derslere gelmediğini belirttiler, baktık ki gerçekten de mazereti olmadan 1 aydır derslere gelmiyor o kişi, çünkü rahat bir toplumuz, çalışmayı pek sevmiyoruz…” şeklinde deneyim ve önerilerini paylaşmıştır.

KPSS konusuna değinen katılımcılardan K18, “üniversiteler dershaneye dönecek gibi. KPSS filan, liselerden üniversiteye geçişte nasıl son 1 ay önemsenmiyorsa, şimdide üniversitemizde 2. Sınıftan sonra öğrencilerimiz dersleri önemsemiyor. Burada da böyle bir tehlike görünüyor”; K25, “kaliteyi artırmak için bence Eğitim Fakültelerine mutlaka girişimcilik dersi konulması gerekiyor. Bizim öğrencilerimiz Anadolu çocuğu ve atanmazlarsa da hayatta başarılı olamayacaklarını düşünen ve bu şekilde kimliklenmiş kişiler ve KPSS dışında hiçbir yaşam haklarının olmadığını düşünüyorlar. Onun için bence yeni dünyaların var olduğuna, yeni seçeneklerin olabileceğini kavratmamız gerekiyor…” şeklinde düşüncelerini dile getirmiştir.

Öğretmen adayları (öğrenciler), kontenjanlar, atama ve dönüt bağlamında görüşlerine eklemede bulunan katılımcılardan K5, “…gelen öğrenci 4 yıl sonra ben atanma kaygısı yaşamamalıyım diyebilmeli. 1. Sınıfa gelen 70 tane öğrencim bu kaygıyla geliyor, bu kaygıyla geldiği için stres oluyor ve bu 4. Sınıfa kadar devam ediyor. Dolayısıyla biz de öğrencileri pek sıkıştıramıyoruz. 3 ödev vereceksek 1 ödev veriyoruz. Çünkü hem ora sıkıştırır hem siz sıkıştırırsanız gençliği bunaltır ve patlatırsınız. Bir taraftan sıkılırken bir tarafın gevşemesi lazım. YÖK, MEB bana 70 değil de 35 tane öğrenci verecek, bu kişilerin atanması garanti olacak biz de 1. sınıftan 4. sınıfa bu

öğrencileri A’dan Z’ye en mükemmel şekilde yetiştirip, her birini hem toplum mühendisi hem birer eğitimci olarak sunacağız”; K19, “ilk tercihlerinde öğretmenliği tercih edenlere burs gibi katkı sağlanabilir. Öğretmenlerden dönüt alınmalı, sadece bununla kalınmamalı dikkate de alınması ve gereğinin de yapılması gerekir”; K12, “…öğrenci size yön vermeli, sıkıştırmalı, hocada onları sıkıştırmalı. Ama şöyle bir şey de var sıkıştıran hoca kötü hoca, rahat bırakan hocam baba hoca olarak görülüyor. Diğer yandan kaliteli öğrenciler çekebilmek için atama olması lazım, en azından mezunların %70’nin atanması garanti olmalı. Eğitim politikası yapılmalı...” şeklinde paylaşımda bulunmuştur.

Öğretim elemanları, sinerji, öğretim elamanı başına düşen öğrenci sayıları ve ders saatleri, müfredat, teknoloji kullanımı, politize olma gibi konulara değinen katılımcılardan K15, “akademisyenlerde dünya görüşü olmalı; çok politize olduk, politik düzene göre kişiler kendini konumlandırıyor. Politik yollara malzeme olmamalıyız, bilimsel bakışı kaybetmemeliyiz. Bir akademisyen iktidara yakınsa derslerde olayları pozitifleştiriyor, karşıysa kötülüyor. Bunların dışında durmalıyız ve hayata pozitif bakan kişiler yetiştirmeliyiz”; K16, “kaliteli, işini seven akademisyen gerekli. Tüm eğitim fakültesi anabilim dalları birleşip proje yapmalı, sinerji gerekli…”; K9, “öğretim elemanlarına öğretmen eğitimi ile ilgili yurt dışı gözlem yapmaları, iyi uygulamaları izlemeleri için yurt dışı desteği arttırılabilir”; K17, “hoca başına düşen öğrenci sayıları

azaltılmalı. Hocaların girdiği ders sayısı azaltılmalı ve müfredatı biz

belirleyebilmeliyiz”; K23, “…Fakültelerde kontenjanlar azaltılmalı, fiziksel unsurlar iyileştirilmeli”; K24, “…Teknolojiye uyum sağlanmalı. Çalışanların çalışmaları desteklenmeli, teşvik edilmeli ve çalışanlar ödüllendirilmeli. Çalışanın fark edildiğini bilmesi lazım. Ayrıca kontrol mekanizması da olmalı, hoca derse geliyor mu, bilgileri güncel mi, teknolojiyi kullanıyor mu, kendini geliştiriyor mu?...” şeklinde düşüncelerini ifade ederken benzer şekilde K13 çalışanların teşviki, çaba göstermesi ve niteliği önemsemesi için şunları dile getirmiştir: “Marifet iltifata tabiidir. Sizin bilgi, beceri ve yaptıklarınız karşılık görüyorsa üretirsiniz. Müşterisiz meta zayidir.”

Üniversitelerde toplam kalite, akreditasyon, sertifikasyon, kalite yönetimi gibi girişimlerin bulunduğuna dikkat çeken K21 “Bunlar var, ancak bunlar tabiri caizse alaturka girişimler oluyor. Yani işe vuruk, operasyonel çok fazla şeyler yapılamadığını görüyoruz. İhtiyaç analizleri yapılarak ona göre çalışmaların yapılması gerektiğini…”

dile getirmiştir. Son olarak, kalitenin bir felsefe olduğunu dile getiren ve yükseköğretimde yeniden yapılanma ve kalite kültürüne işaret eden K3, “Kalite bir felsefedir ve buna yönelik bir felsefe oluşturulmalıdır. Tüm toplum kurumlarına bu felsefe girmeli, sistemik olarak bütüncül düşünülmelidir. Çünkü kalite Türkiye’nin bir sorunudur. Yükseköğretimde yeniden yapılanma olmalı, kalite kültürünün oluşması sağlanmalı, denetim-takip yapılmalı ve nitelikli personel yetiştirilmelidir” cümleleriyle görüşlerini sonlandırmıştır.

Yukarıda paylaşılan öğretim üyesi görüşleri genel olarak değerlendirildiğinde, öğretmen yetiştirmede hedef ve politikalarda bilimsel ve istikrarlı bir zemin oluşturulmasının kalite için bir öncelik olduğu görülürken, bu zeminin oluşturulmasında MEB-YÖK işbirliğinin önemi bir kez daha öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda MEB-YÖK işbirliğinin temel çalışma konuları, dünya eğitim rekabetine ayak uydurma ve geleceğe yönelik planlamalar; eğitimde yapılacak yapısal değişim ve yenilikler; müfredat ve ders içerikleri; teknolojik alt yapıların kurumlar arası eşitlenmesi ve geliştirilmesi; fakültelere alınacak öğrenci kontenjanlarının belirlenmesi ve öğrencilerin seçilmesi; nitelikli öğretim elemanı yetiştirme ve atama; öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayılarının azaltılması; mezuniyet sonrası atama ve iş garantisi; mezunlardan dönüt alma; mezunların seminer, hizmet içi, lisansüstü eğitim, vb. ile mesleki gelişimini sürdürmesi; eğitim kurumlarında niteliği önceleyen çok yönlü teşvik politikaları, vb. şeklinde sıralanabilir. Bununla birlikte, kalite bir felsefe olarak ele alındığı gibi bu felsefenin tüm eğitim kurumlarına girmesi için eğitim bileşenlerine önemli görevler düşmektedir. Çünkü eğitimde kalite, her bileşene sorumluluk veren sürekli bir yolculuk olduğundan bu süreçte her bileşenin yeterli çaba göstermesi gereklidir.