• Sonuç bulunamadı

Son Dönem Türk Dış Politikasını Etkileyen Faktörler

Bölgesel İstikrar

3. Son Dönem Türk Dış Politikasını Etkileyen Faktörler

Türkiye’nin bölgesel dış politikasında uygulamaya çalıştığı yeni yaklaşım tarzının dış politika amaçlarını gerçekleştirme konusunda istenilen sonuçları verdiğini söylemek oldukça güç gözükmektedir. Başta Kıbrıs olmak üzere bölgesinde Türkiye’yi ilgilendiren pek çok sorunun günümüzde de aynı geçmişte olduğu gibi fazla bir değişik göstermeden devam ettiği görülmektedir.

Kıbrıs’ın AB üyesi olduktan sonra adada kalıcı çözüm için yapılan görüşmelerde olumlu sonuç elde edilemezken, bu yılın Temmuz ayında AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye’nin tepki ve tehditlerine rağmen (Dışişleri Bakanlığı: 2011) bu koltuğa Kıbrıs konusunda bir ilerleme sağlanamadan kendi politikaları doğrultusunda rahat bir şekilde geçeceği büyük bir olasılık olarak gözükmektedir. Aynı şekilde Ermenistan ile ilişkilerin düzeltilmesi yönünde ön şartsız başlatılan görüşmeler ilerleyen tarihlerde aşama kaydedilmesi için karşılıklı olarak bir takım ön şartlara bağlandığı görülmüş ve yapıcı hiçbir ilerleme sağlanamamıştır. Kuzey Irak’ta özerk Kürt yönetimi ile başlatılan görüşmeler yine terör ve Türkiye’de yaşanan Kürtler konusunda tıkanmış zaman zaman yaşanan krizlerde taraflar birbirlerini iç işlerine müdahale etmekle suçlamışlar, hatta bu tartışmalara Şii Bağdat merkezi hükümeti de katılmıştır. (Cumhuriyet: 2012, The Economist: 2012). Türkiye, Suriye konusu çok hızlı bir tutum değişikliği ile ülkede yaşanan iç siyasi mücadelede muhalefetin yanında yer almış ve Suriye’de iktidarı elinde bulunduran kesime karşı en ciddi eleştirileri yöneltip ve muhalif güçleri Türkiye’de faaliyet göstermesine izin vermiştir.

Bölgesel sorunlar konusunda da yukarıda bahsedilen duruma benzer gelişmeler yaşanmıştır. Daha Suriye ile ilişkiler kriz aşamasına gelmeden

önceden İsrail’in çekinceleri ile iki ülke arasında yürüttüğü arabuluculuk girişimi herhangi bir sonuç vermeden sona ermiş (Hürriyet: 2009), Filistin sorunu konusunda önemli bir gelişme sağlanamadan İsrail’le ilişkiler Gazze’ye insani yardım girişimleri sırasında yaşanan krizle tarihinin en kötü dönemine girmiştir (Radikal: 2010). İran’ın nükleer enerji programları ile ilgili olarak Batılı ülkelerle yaptığı müzakerelerde Türkiye’nin arabuluculuk yapma yönündeki girişimleri fazla destek bulmamış, Türkiye’nin bu yöndeki girişimleri müzakerelerin bir kısmının İstanbul’da gerçekleştirilmesinin ötesine geçememiştir. Hatta daha farklı bir boyutta Türkiye’nin, önümüzdeki yıllarda faaliyete geçmesi düşünülen NATO füze savunma sistemlerine ev sahipliği yapmayı kabul etmesi İran’ın tepkisini ve tehditlerini de beraberinde getirmiştir (Hürriyet: 2011). Türkiye’nin, bölgesindeki İslam ülkeleri için model olma iddiası bölge halkları için Batılılar kadar samimi ve gerçekçi bulunmamıştır. Türkiye’nin özellikle bölge sorunları ile ilgili çıkışları dış politikada “markalaşma” kavramını gündeme getirse de bölge halkının Türkiye’ye olan güvenin tarihsel kökler ve Batı kurumları içerisinde yer alması nedeniyle özellikle, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin’de düşük seviyelerde olduğu görülmüştür (Milliyet: 2012). Bu durumda Türkiye’nin amaçladığı bölgesel liderlik ve model olma girişimlerine belirli bir sınırlılık getirmiştir.

Türk dış politikasında gelinen bu noktada amaçlanan hedeflere henüz ulaşılamamış olmasının nedenleri ve gerçekleşen sonuçların Türkiye açısından ne anlam ifade ettiğinin tartışılmasının durumun anlaşılmasına yardımcı olacağı açıktır. Nedenler konusunda belki de üzerinde durulması gereken ilk nokta Türk dış politikasındaki yeni kadroların, Türkiye’nin yıllar içinde kemikleşmiş sorunlarına yaklaşımlarında sahip oldukları idealist tutumdur. İyi niyetli olarak değerlendirilmesi gereken bu durum, özellikle tarih içinde acı tecrübeler yaşanarak ortaya çıkan sorunların çözümünde kısa vadede sonuç vermesinin güç olmasıdır. Türkiye’nin komşuları ve bölge ile ilgili sorunlara yaklaşımında bugünkü mevcut durumu ve güç ilişkilerini daha gerçekçi açıdan değerlendirmesi gerekmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin kendisini ilgilendiren sorunlara karşı müzakereci yaklaşımı da bu konularda uluslararası kamuoyunda Türkiye hakkında oluşan olumsuz imaj ve ön yargıları ortadan kaldırmaya yönelik çabalar olarak değerlendirilebilir.

İkinci olarak AKP dönemi Türk dış politikası uygulamalarının “kimlik” boyutu kendisini gittikçe daha fazla hissettirmiş, özellikle “milli görüş” çizgisinde formüle edilen (Aytürk 2011: 683) bölgesel politikaların sonuçları açısından Türkiye’nin bölgesel çıkarlarıyla tam da uyuşmadığı görülmüştür. Bununla birlikte, AKP’nin özellikle milli ve dini konuları içeren dış politika girişimleri ülke içerisinde de başarılı bir şekilde kullanılmış, böylelikle seçmen kitlelerinin partiye olan desteğinin sürmesini sağlanmıştır (Criss 2010: 10; Öniş 2011: 62; Altunışık, Martin 2011: 571). Ancak, bu etkileşim tek taraflı olmamış

kamuoyunun da Türk Hükümetinin dış politik davranışlarına belli ölçüde etki yaptığı görülmüştür.

Türkiye, özellikle yine bölgesel politikalarında siyasi ekonomik ve askeri kapasitesinin üzerinde bir performans ortaya koymaya çalışırken, diplomatik anlamda başlatılan girişimlerinden daha sonradan bahsi geçen alanlardaki araçlarla desteklenemediği görülmektedir. Nitekim Türkiye, İsrail ile Gazze şeridine yardım konusunda yaşanan kriz sırasında herhangi bir askeri karşılıktan özenle kaçınmıştır ( Sabah: 2010).

Türkiye’nin gerek kendi iç dinamikleri gerekse Batılı müttefiklerinin önerdiği roller çerçevesinde dış politika alanında başlattığı girişimlerin sonuçlarının neler olduğunu, özellikle son dönemde Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurularak daha dikkatli analiz etmek gerekmektedir. Türkiye, Orta Doğu coğrafyasında lider ülke olma yönündeki amacını gerçekleştirmeye çalışırken öncelikli olarak kendisini doğrudan ilgilendiren Kıbrıs sorunu ve Ermenistan ile ilişkileri ele alıp ve çözüme kavuşturmaması bu konudaki iddiasını oldukça zayıflatan bir durum yaratmıştır (The Economist: 2011). Ayrıca Türkiye’nin başlattığı aktif girişimler bölgede bulunan diğer güç odaklarıyla da karşı karşıya gelmesini kaçınılmaz kılmıştır. Nitekim bölgenin köklü sorunlarına biraz da dışarıdan bir oyuncu olarak müdahil olan Türkiye, daha önce stratejik işbirliği içerisinde olduğu ülkelerle karşı karşıya gelmek durumunda kalmıştır. Türkiye ve İsrail arasında gelişen kriz hassas dengelere sahip olan bölgede yeni ittifak ve denge arayışlarını gündeme getirmiştir. İsrail ve Kıbrıs Rum yönetimi arasında başlayan yakınlaşma en dikkat çekici olanıdır. Kıbrıs Rum yönetimin daha önceki yıllarda Türkiye’nin sorun yaşadığı ülkelerle benzer girişimler başlatmış olsa da diğerlerinden farklı olarak bu işbirliğinin ekonomik boyutunun da ciddi öneme sahip olması Türkiye’nin endişelerini arttırmak için yeterli gözükmektedir. Nitekim 2011 yılının Kasım ayı başlarında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Güney Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ziyaret bir ilk olma özelliği taşımış İsrail Cumhurbaşkanı adanın güneyini ziyaret eden ilk İsrailli lider olmuştur (NTVMSNBC: 2011) .

Bu ziyaretin hemen ardından 2012 yılının Şubat ayı içerisinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Kıbrıs Rum kesimine bir ziyaret gerçekleştirmiş, bu ziyaret sırasında Akdeniz’de doğal gaz arama faaliyetlerinde iki ülkenin işbirliği yapması gündemin en önemli maddesini oluşturmuştur. Doğal gaz arama ve işletme faaliyetlerinin yanında iki ülke liderleri tarım, sağlık, deniz araştırmaları, afetle mücadele alanlarında da işbirliği yapacaklarını açıklamışlardır (BBC: 2012). Daha önce Kıbrıs Rum yönetiminin Filistin’in bağımsızlığı yönünde verdiği destek yüzünden İsrail ile mesafeli olan ilişkilerinin bu ziyaretle birlikte yerini yakın işbirliğine bıraktığı görülmüştür. Türkiye ve İsrail arasında yaşanan siyasi krizin her iki ülkenin de geleneksel çizgilerinden ayrılarak bölgede yeni ittifaklara yöneldiği görülmektedir.

ABD merkezli Noble Energy şirketinin İsrail’in Delek Energy şirketi ile işbirliği içinde Doğu Akdeniz’de Kıbrıs adasının güneyinde “Afrodit” olarak adlandırılan 12. parselde sondaj çalışmalarına başlaması Türkiye’nin tepkisini çekmiştir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) aracılığı ile kendisi de adanın kuzey ve güney doğu Akdeniz bölgelerinde doğal gaz arama çalışmaları başlatarak misilleme girişiminde bulunan Türkiye, gerekirse araştırma gemilerine Türk Deniz Kuvvetleri’nin de eşlik edebileceğini belirterek Kıbrıs Rum Yönetimi’ni bu konuda uyarmaya çalışmıştır (BBC: 2011a ).

Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail arasında Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama ve işletme faaliyetlerine Türkiye’nin göstermiş olduğu tepkiler sadece bu iki ülke tarafından değil Avrupa Birliği tarafından da eleştirilmiş, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikası yetkilisi AB üyelerinin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi dahil, uluslararası hukuka ve AB müktesebatına uygun ikili anlaşmalar imzalama hakkına sahip olduklarını belirterek Kıbrıs Rum yönetimine destek olmuştur (BBC: 2012).

Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail’den önce Ermenistan ile başlattığı yakın diyalog, İsrail’le başlatılan ilişkilerin gölgesinde kalsa bile yine dikkat çekici bir husus olmuştur. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın 2011 yılı Ocak ayı içerisinde Kıbrıs Rum kesimine yaptığı ziyaret sırasında iki ülke arsında siyasi, ekonomi, turizm ve sağlık alanlarında anlaşmalar imzalanırken, Kıbrıs’taki siyasi durumla tezat oluşturacak biçimde Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ı desteklediklerini açıklamıştır (Radikal: 2011). Ermenistan Cumhurbaşkanının Kıbrıs Rum kesimine yaptığı bu ziyaretin, Türkiye ve Ermenistan arasında ikili ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla 2009 yılının Ekim ayında imzalanan protokollerin Dağlık Karabağ sorunu yüzünden her iki ülkenin meclislerinde bekletildiği bir döneme gelmesi dikkat çekicidir (Milliyet: 2011)

Sonuç

Türkiye’nin II. Dünya Savaşı öncesi izlemiş olduğu bölgesel istikrar politikalarının en belirgin özelliği Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu girişimlerin kendi inisiyatifinin bir sonucu olduğudur. Bu durum II. Dünya Savaşı’ndan sonra değişime uğramış Soğuk Savaş sürecinde güvenliğini Batı Blok’u içerisinde sağlamaya çalışan Türkiye, bölgesel politikalarını içinde yer aldığı Blok’unun çıkarları ile uyumuna özen göstermek durumunda kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise Türkiye’nin bölgesel politikaları genel olarak yukarıda bahsedilen durumun karma bir özelliğini göstermiştir. Türkiye kendi coğrafyası içinde yer alan pek çok konuda inisiyatifini kullanıp istikrar yaratmaya çalışırken Batı’lı müttefikleriyle de işbirliği içerisinde olmuş, onlarla doğrudan bir çatışma içerisine girmemiştir. Türkiye’nin 2000’li yılların başından itibaren bölgesel istikrar konusunda önceki dönemlere göre daha fazla istekli ve aktif olduğu görülmüştür. Türkiye’nin bölgesel ilişkileri için yeniden formüle

edilen “komşularla sıfır sorun” ve “aktif ve çok boyutlu dış politika” kavramları kısa süreli sonuçları açısından beklentilerin gerisinde kalmıştır. Başta Kıbrıs sorunu olmak üzere Türkiye için önem arz eden dış politika konularında başlatılan girişimler karşı taraflardan istenilen tepkiyi verememiştir. Hatta geleneksel Türk dış politikası kalıpları dışına çıkılması beraberinde yeni sorunları da getirmekten geri kalmamıştır. Bu çerçevede Temmuz 2012’de Avrupa Birliği dönem başkanlığını alacak olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgesel düzeyde Türkiye’nin sorun yaşadığı ülkelerle bu dönemde sadece siyasi ve askeri anlamda değil aynı zamanda ekonomik anlamda da yakın işbirliğine gitmesi pek tesadüfi gözükmemektedir. Kıbrıs sorunu konusundaki siyasi tıkanıklıkların hala aşılmamış olması sorunu Türkiye açısından sadece Avrupa Birliği ile olan ilişkileri açısından değil aynı zamanda bölgesel istikrar ve güvenliği açısından da değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bölgesinde lider bir ülke olma iddiası taşıyan Türkiye’nin bu yöndeki girişimlerinin samimiyeti ve başarısı bir ölçüde Kıbrıs sorunu gibi kendisini ilgilendiren konularda elde edeceği sonuca bağlıdır. Bölgesel politikalarını günlük gelişmelere bağlı olarak belirlediği izlenimi veren Türkiye’nin bu konuda uzun vadeli yeni stratejiler geliştirmeye ihtiyaç duyduğu açıktır.

Kaynakça

Aksu, F. (2003). Türk-Yunan İlişkilerinde Güvenlik ve Güven Artırma Çabaları. Der: Cem Karadeli, Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa ve Türkiye (s.242-275). Ankara: Ayraç Yayınevi.

Altunışık, M.B. (2000). Güvenlik Kıskacında Türkiye-Ortadoğu İlişkileri. Der: Gencer Özcan, Şule Kut, En Uzun On Yıl (s.321-344). İstanbul: Büke Yayınları.

Altunışık, M.B., Martin, L.G. (2011). Making Sense of Turkish Foreign Policy in the Middle East under AKP. Turkish Studies, 12/4, 569-587.

Armaoğlu, F. (1988). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980. Ankara. İş Bankası Kültür Yayınları.

Aydın, M. (2004). Turkish Foreign Policy, Framework and Analysis. Sam Papers, 1/2004 Aytürk, İ. (2012). The Coming of an Ice Age? Turkish-İsraeli Relations since 2002.

Turkish Studies, 12/4, 675-687.

Bağcı, H. (2001). Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar. Ankara, METU Press.

Criss, N.B. (2010). Parameters of Turkish Foreign Policy under the AKP Governments.

UNISCI Discussion Papers, 23, 9-22.

Dışişleri Bakanlığı. (2009). Türkiye - Suriye YDSİK 1. Toplantısı Ortak Bildirisi, 22-23 Aralık, Şam. Retrieved December 17, 2011 from http://www.mfa.gov.tr/turkiye---suriye-ydsik-1_-toplantisi-ortak-bildirisi_-22-23-aralik_-sam.tr.mfa

Dışişleri Bakanlığı. (2011). Sayın Bakanımızın Ukrayna Dışişleri Bakanı Kostyantin Griscenko ile Ortak Basın Toplantısının Metni, 13 Temmuz 2011. Retrieved January 11, 2012 from http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-ukrayna-disisleri-bakani-kostyantin-griscenko-ile-ortak-basin-toplantisinin-metni.tr.mfa Dışişleri Bakanlığı. Komşularla sıfır sorun politikamız. Retrieved December 4, 2011 from

Dışişleri Bakanlığı (1999). Remarks by the President of the U.S., H.E. William Clinton in Adress to the Turkish Grand National Assembly, Dışişleri Güncesi, Kasım 1999. Elekdağ, Ş. (1996). 2 ½ War Strategy, Perceptions. 1/1, 33-57.

Fırat M.M. (2000). AB-Kıbrıs İlişkileri ve Türkiye’nin Politikaları. Der: Gencer Özcan, Şule Kut, En Uzun On Yıl (s.241-277). İstanbul: Büke Yayınları.

Gürel, Ş.S. (1992). Değişmekte Olan Dünyada Türk-Yunan İlişkileri ve Kıbrıs Sorunu. Der: Sabahattin Şen, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye (s.149-164). İstanbul: Bağlam Yayınları.

Güven, E. (2004). “Türkiye bir adım önde”. Radikal, 2 Nisan 2004, Retrieved January 23, 2012 from http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar& ArticleID=706365&Yazar=ERDAL%20G%DCVEN&CategoryID=99

Kirişçi, K. (2002a). Türkiye’nin Ortadoğu Politikasının Geleceği. Der: Barry Rubin, Kemal Kirişçi, Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası (s.150-180). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.

Kirişçi, K. (2002b). ABD-Türkiye İlişkileri: Yenilenen Ortaklıkta Yeni Belirsizlikler. Der: Barry Rubin, Kemal Kirişçi, Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası (s.200-228). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.

Öniş, Z. (2011). Multiple Faces of the “New” Turkish Foreign Policy: Underlying Dynamics and a Critique. Insight Turkey, 13/1, 47-65.

Sönmezoğlu, F. (2006). II. Dünya Savaşı’ndan Günümüze Türk Dış Politikası. İstanbul. Der Yayınları.

Sönmezoğlu, F. (2011). İki Savaş Sırasında ve Arasında Türk Dış Politikası. İstanbul. Der Yayınları.

U.S. Department of State (2011). Remarks at the 2011 Annual Conferance on U.S.-Turkey Relations by Hillary Rodham Clinton, 31 October 2011. Retrieved December 12, 2011 from http://www.state.gov/secretary/rm/2011/10/176445.htm. “Netenyahu’dan Kıbrıs’a ilk ziyaret”, BBC, 16 Şubat 2012. Retrieved Feburary 16, 2012

from http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/02/120216_israel_cyprus.shtml “Akdeniz’de doğal gaz gerginliği tırmandı”, BBCa, 19 Eylül 2011. Retrieved December

19, 2011 from  http://www.bbc.com.uk/turkce/haberler/2011/09/110914 _ cyprus_gas.shtml

“Petrol ve doğal gaz konusunda Brüksel’den Kıbrıs’a destek”, BBCb, 8 Eylül 2011. Retrieved December 19, 2011 from  http://www.bbc.com.uk/turkce/haberler/ 2011/09/ 110908_cyprus.shtml

“Ankara-Bağdat ilişkileri hızla bozluyor”, Cumhuriyet, 17 Ocak 2012. Retrieved January 17, 2012 from http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=308314

“Suriye-KKTC deniz seferleri başlıyor”, Hürriyet, 22 Eylül 2007. Retrieved January 15, 2012 from http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7337204

“İsrail: Türkiye’nin arabulucuğu artık bitti, Hürriyet, 13 Ağustos 2009. Retrieved January 15, 2012 from http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12267218.asp 

“İran’dan Türkiye’ye büyük tehdit”, Hürriyet, 27 Kasım 2011. Retrieved November 27, 2011 from http://www.hurriyet.com.tr/planet/19336116.asp 

“898 tasarı kadük kaldı, Milliyet, 23 Ağustos 20011. Retrieved January 15, 2012 from  http://siyaset.milliyet.com.tr/898-tasari-kaduk-kaldi/siyaset/siyasetdetay

“Türkiye siyasi rol model olmalı”, Milliyet, 26 Şubat 2012. Retrieved Feburary 26, 2012 from  http://dunya.milliyet.com.tr/-turkiye-siyasi-rol-model-olmali-/dunya /dunyadetay/ 26.02.2012/1508002/default.htm

“İsrail’den Türkiye’ye doğalgaz resti”, NTVMSNBC, 3 Kasım 2011. Retrieved November 03, 2011 from http://www.ntvmsnbc.com/id/25294504 

“Bir savaş ilan etmedi”, Radikal, 2 Haziran 2010. Retrieved January 15, 2012 from  http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=GazeteResmiBuyuk&ArticleID=1 000206 

“Ermenistan Cumhurbaşkanı’ndan Tehdit”, Radikal, 17 Ocak 2011. Retrieved January 15, 2012 from  http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3& ArticleID=1036913&CategoryID=81 

“Kimse savaş ilan etmemizi beklemesin”, Sabah, 31 Mayıs 2010. Retrieved January 15, 2012 from  http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/05/31/tum_ imkanlarimizi_ kullaniyoruz 

“Ottaman dreamer”, The Economist, 5 Kasım 2011. Retrieved January 17, 2012 from http://www.economist.com/node/21536598.

“Problems with the neighbours”, The Economist, 28 Ocak 2012. Retrieved Feburary 8, 2012 from http://www.economist.com/node/21543591.