• Sonuç bulunamadı

Son Ay İkinci Hafta

Belgede Hz. Peygamber'in son üç ayı (sayfa 110-114)

II. BÖLÜM

3.2. Son Ay İkinci Hafta

Uhut Şehitliği’ni ziyaret etmesinden bir süre sonra Rasulullah bu defa Medine Mezarlığı olan ve sahabenin medfûn olduğu Bâkî Mezarlığı’nı ziyaret etmiş, bu ziyaretini tamamladıktan sonra da vefat hastalığına yakalanmıştı. Son ayın bu ikinci haftasında, mezarlıktaki son dua ve vefat hastalığının baslangıcından bahsedilecektir. 3.2.1. Bâkî Mezarlığı’ndaki Son Dua

Daha önce Uhut Şehitliği’ne giderek Uhut Savaşı’nda şehit düşen ashabının ardından dünya lisanıyla son kez dua eden Hz. Peygamber (s.a.v.), bu kez de, daha önceleride âdeti olduğu üzere, Medine’de ‘Bâki’ul Garkad’ diye isimlendirilen ve Müslümanların defnedildiği kabristan olan ‘Bâkî Mezarlığı’nı da son bir kez ziyaret etmiş, dünya gözüyle onları kabirlerinde bir kez daha görüp arkalarından dua etmiştir. Hz. Âişe (r.ah), Rasulullah’ın sık sık Bâkî Mezarlığı’nı ziyaret edişini şu ifadelerle açıklar. Kendi sıram olan gecelerin hepsinde Hz. Peygamber (s.a.v.), gecenin sonunda Bâkî’ye gider ve şöyle derdi: “Ey mü’minler yurdunun ehli! Sizlere

selam olsun. Bize ve size vaat edilenler yakındır. İnşallah biz de size kavuşacağız. Allahım! Bâkîu’l Garkad ehlini bağışla305.” Yine Hz. Âişe (r.ah.), bazen kendisinin,

bazen de görevlendirdiği hizmetçisi Berîre’nin Hz. Muhammed (s.a.v.)’i gece vakti Bâkî Mezarlığı’nda dua ederken bulduklarını söyler306.

Hz. Peygamber (s.a.v.), vefatından on üç gün önce, Safer ayının son gecesinde, azatlısı Ebû Müveyhibe ile birlikte Bâkî Mezarlığı’na gelerek ziyaret etmiş ve kabir ehliyle vedalaşmıştı. Ebû Müveyhibe o geceyi şöyle anlatır: “Rasulullah gecenin ortasında beni uykudan uyandırdı ve: ‘Ey Ebû Müveyhibe! Ben

şu Medine Mezarlığı olan Bâkiu’l Garkad ehli için mağfiret dilemekle emrolundum. Benimle beraber gel’ dedi. Bunun üzerine ben Rasulullah ile birlikte gittim.

Rasulullah kabirlerin arasında durup: ‘Ey kabir halkı! Size selam olsun. İnsanların

içinde bulunduğu durumdan çok sizin içinde bulunduğunuz durum size mübarek olsun. Fitneler, karanlık gecelerin parçaları gibi peşpeşe gelmeye başladı. Bir sonra gelen öncekinden daha kötüdür’ buyurdu. Daha sonra Rasulullah bana doğru dönüp:

‘Ey Ebû Müveyhibe! Biliyor musun? Bana dünyanın hazinelerinin anahtarları ve

305 İbn Hişâm, a.g.e., IV, 393-394; Müslim, a.g.e., Cenâiz, 103 306 İbn Sa‘d, a.g.e., II, s. 208

dünyada ebedi kalma imtiyazı verildi. Sonra cennet verildi. Ben de bunlarla Rabbime kavuşmak ve cennet arasında seçim yapma hakkına sahip kılındım’ buyurdu. Ben de: ‘Anam babam sana feda olsun! Dünyanın hazinelerinin anahtarlarını ve orada ebedi kalmayı seç. Sonra cenneti al’ dedim. Rasulullah ise: ‘Hayır, vallahi ey Müveyhibe! Rabbime kavuşmayı ve cenneti seçtim’ buyurdu. Böyle dedikten sonra Allah Rasulü,

Bâkî Mezarlığı’ndaki ölüler için mağfiret diledi ve oradan ayrıldı. Bunun peşinden Rasulullah’ın vefatıyla sonuçlanan hastalığı başladı”307.

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçen benzer bir hadiste ise, mezarlıktaki dua ve konuşma öncesi yaşananlar şöyle anlatılır: “Rasulullah, Bâkî Mezarlığı’ndaki ölüler için namaz kılmakla emrolundu. Onların üzerine üç kez namaz kıldı. Üçüncü kez namaz kıldıktan sonra: ‘Ey Ebû Müveyhibe! Bineğimi eyerle’ buyurdu. Bineğini hazırladıktan sonra bineğine bindi. Ben de yanı başında yürüdüm. Nihayet Bâkî Mezarlığı’na vardı. Bineğinden indi, ben de bineğinin yularını tuttum. Durdu ve mezarlığa yönelip ölülere hitap etti”308.

Safer ayının son gecesinde gerçekleşen bu son kabir ziyaretinden sonra Allah Rasulü, vefat hastalığına yakalanmış, on üç gün süren bu hastalığın ardından ahiret yurduna göç etmiştir. Yukarıda geçen ikinci hadisin sonunda Ebû Müveyhibe, bu kabir ziyaretinden sonra yedi veya sekiz gün geçmedi, Rasulullah vefat etti demektedir. Eğer bu rivayetin sonundaki bu cümle dikkate alınacak olursa Allah Rasulü’nün, Safer ayının son günü dışında, Rebîülevvel ayının 5 veya 6. günlerinden birinde daha Bâkî Mezarlığı’na gittiği sonucu çıkarılır. Lakin şiddetli ateş, halsizlik, sıtma, baygınlık gibi ciddi sağlık problemleri yaşayan Rasulullah’ın, hastalığı sürecinde bu ikinci ziyareti yapmış olması pek mümkün görülmemektedir. Zaten, metinleri itibariyle de benzerlik gösteren bu iki farklı hadis rivayetini cem etmek, yani aynı günde, Safer ayının son gününde gerçekleşen ziyaret olarak görmek daha doğru olacaktır309.

307 İbn Hişâm, a.g.e., IV, 394; Taberî, a.g.e., III, s. 190; İbnü’l Esîr, a.g.e., II, s. 272; İbn Kesîr, el- Bidâye ve’n Nihâye, V, s. 388

308 İbn Kesîr, aynı yer

309 Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hastalığından önce Bâkî Mezarlığı’na yapmış olduğu bu ziyareti farklı

bir açıdan değerlendiren Muhammed Hüseyin Heykel, o gece Rasulullah’ı uyku tutmadığını, bundan dolayı da Ebû Müveyhibe ile kabristana gittiğini, dönüşünde rahatsızlanmasından ötürü Üsâme ordusunun çıkışının geciktiğini, ancak bu gecikmenin asıl nedeninin sahabenin önde gelenleri dururken Üsâme gibi genç ve tecrübesiz bir sahâbînin komutanlığını kabul etmeyenlerin işi ağırdan alması olduğunu söylemektedir. Allah Rasulü’nün Bâkî Mezarlığı’na gittiği rivayetini kabul etmeyen

3.2.2. Hz. Peygamber’in Vefat Hastalığının Başlangıcı

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefat hastalığı, Safer ayının son gecesi olan 29. gecesi Bâkî Mezarlığı’nı ziyaretten döndükten sonra, şiddetli baş ağrısı şeklinde başlamıştı. Allah Rasulü, hastalığı boyunca, arada baygınlıklar geçirse de, bilinci açık bir şekilde, görev ve sorumluluklarını düşünüp yerine getirdiği bir hastalık süreci yaşadı.

Kaynakların verdiği bilgilere göre, baş ağrısıyla geçirdiği o gecenin sabahında Rasulullah, Hz. Âişe’nin yanına geldi. Hz. Âişe’nin de baş ağrısından şikâyet ettiğini ve ‘Ah başım!’ dediğini gördü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), hastalığının acısını hissettiği o anlarda O’na şu karşılığı verdi: ‘Allah’a yemin ederim

ki ey Âişe! Asıl ah başım demesi gereken benim!’ Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.)’in

şikâyeti o sıralarda O’nu yatağa düşürecek boyutlarda değildi. En azından ailesini, eşlerini ziyaret edip şakalaşmasına engel oluşturacak düzeye ulaşmamıştı. Hz. Âişe (r.ah.), Rasulullah’ın baş ağrısından şikâyet ettiğini duyunca, üste çıkarcasına, yeniden başının ağrıdığını söyledi. Bunun üzerine Allah Rasulü Hz. Âişe’ye şunları söyledi: ‘Ne olurdu sanki sen benden önce ölsen, sana karşı görevlerimi yapsam,

seni kefenlesem, namazını kılsam ve seni defnetsem.’ Bu şaka, Hz. Âişe’nin kadınlık

kıskançlığını uyandırdığı gibi, yaşama tutkusunu da kamçıladı ve şöyle cevap verdi:

‘Bunun başkasına nasip olmasını isterim. Bana öyle geliyor ki, dediğin gibi olsa, bütün bunları yaptıktan sonra evine dönersin ve hanımlarından biriyle beraber olursun.’ Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Âişe’nin bu sözleri üzerine gülümsedi fakat

hastalığından dolayı hissettiği acılar şakayı sürdürmesine izin vermedi310.

tarihçilere cevaben de şu değerlendirmeyi yapar: “Bu ziyaret olayının hiçbir şekilde meydana

gelmediğini söyleyemeyiz. Peygamberimizin Bâkî Mezarlığı’na gidişi, orada kabir ehli için bağışlanma dilemesi, kavuşma saatinin yaklaştığını hissetmesi, Allah’a kavuşmanın yakın olduğunu algılaması bizce inkâr edilemez. Bugün çağdaş ilim, ruhların insanlara bir şeyler fısıldamasını psikolojik bir durum olarak kabul etmektedir. Birçok insan ecelinin geldiğini hissedebilir. Sonra yaşayanlarla ölüler arasındaki bağ, geçmişle gelecek arasındaki bütünlük, zaman ve mekân olgularının bölemediği birlik, bugün artık kabul edilmektedir. Fakat biz, doğamız gereği bunun şeklini tam anlamıyla kavrayamayız. Bugün bu gerçeğin bir kısmını kavrayabiliyorsak ve bilim de bunu inkâr etmiyorsa, Ebû Müveyhibe’nin bu rivayetini esastan reddetmenin bir anlamı yoktur. Sonra Hz. Muhammed (s.a.v.)’in varlık âlemiyle ruhsal ve psikolojik olarak iletişim halinde olduğunu ve bu husuta herkesten daha çok ilahi bağışlara mazhar olduğunu bildiğimize göre, bu rivayeti inkâra kalkışmak büsbütün yersiz olur.” Bkz. Muhammed Hüseyin Heykel, a.g.e., II, s. 375-376

310 İbn Hişâm, a.g.e., 4, s. 395; İbn Sa‘d, a.g.e., II, s. 210; Taberî, a.g.e., III, s. 191; İbnü’l Esîr, a.g.e.,

II, s. 272; İbn Kesîr, es-Siretü’n Nebeviyye, s. 715-716; Said Havva, a.g.e., III, s. 471; Muhammed Hüseyin Heykel , a.g.e., II, s. 376-377

Bu durumda Allah Rasulü’nün hastalandığı andan itibaren, nasıl bir tutum sergilediği ve su süreçte hangi eşlerinin yanında kaldığı sorusu akla gelmektedir. Bu hususla ilgili İbn Sa‘d’da, yukarıda geçen ifadelerin başında Hz. Âişe’nin:

‘Rasulullah, Meymûne’nin evindeyken vefatına sebep olan hastalığı başlamıştı. Aynı gün çıkıp evime, yanıma geldi’311 dediği bilgisi yer almaktadır. Yine sonraki

başlıklarda dile getireleceği üzere, Allah Rasulü ağrıları şiddetlenince, Hz. Meymûne’nin evinde iken, Hz. Âişe’nin yanında kalma arzusunu diğer hanımlarına açmış ve son günlerini O’nun yanında geçirmek istemişti. Görülüyor ki kaynaklar, vefat hastalığı başladığında da, ağrıları arttığında da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Hz. Meymûne’nin yanında olduğunu söylüyor312. Bu durumda Allah Rasulü, ya

hastalığının ilk 5 gününün tamamını Hz. Meymûne’nin yanında geçirmiş, ya da arada diğer eşlerini gezip Safer ayının 29. günü ile Rebîülevvel ayının 4. gününü, Hz. Meymûne’nin yanında geçirmiştir sonucu çıkarılabilir.

Diğer taraftan İbnü’l Esîr ise: “Rasulullah’ın hastalığı Safer ayının son

günlerinde Zeynep bt. Cahş’ın evinde iken başladı. Hastalığı, Meymûne’nin evinde olduğu sırada şiddetleninceye kadar hanımlarının evlerine sırasıyla gitmeye devam etti”313 demektedir. Bu rivayete göre de hastalığın başlangıcı Hz. Meymûne’nin

evinde değil, Zeynep bt. Cahş’ın evinde; şiddetlenmesi ise, Hz. Meymûne’nin evinde meydana gelmiştir. Rasulullah’ın eşlerinin sayısını ve hergün bir eşinin yanında kaldığını dikkate aldığımızda, bu rivayet daha doğru gibi gözükmektedir.

Yine konuyla ilgili İbn Sa‘d’da geçen: ‘Rasulullah, Meymûne’nin evinde

hastalığı şiddetleninceye kadar sırasıyla eşlerinin yanına giderdi’ rivayeti ile

‘Rasulullah, hastalığı ağırlaşınca: “Yarın neredeyim?” diye sorar olmuş; “Yarın

falanca eşinin yanındasın” denilince bu kez: “Ertesi gün kimin yanındayım?” diye

sorarak, murâdının Hz. Âişe’nin evi olduğunu anlatmaya çalışmıştı’314 rivayeti; Allah

Rasulü’nün hastalığının ilk haftasında tamamen Hz. Meymûne’nin evinde değil de, Hz. Âişe’nin evinde kalıncaya kadar diğer eşlerinin yanında da kaldığına delil olarak gösterilebilir.

311 İbn Sa‘d, a.g.e., II, s. 210

312 İbn Hişâm, a.g.e., IV, s. 395; İbn Sa‘d, a.g.e., II, s. 236 313 İbnü’l Esîr, a.g.e., II, s. 271

Belgede Hz. Peygamber'in son üç ayı (sayfa 110-114)

Benzer Belgeler